İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, avukatların ideolojik,
siyasal düşüncelerine bakmadıklarını, müvekkilleriyle
değerlendirmediklerini belirterek, "Ancak cemaat 2008-2010'da
baroyu da ele geçirmeye çalıştı. O dönemde seçimi kazanamadılar.
Kazansaydı böyle bir tehlikeyle karşı karşıya kalacaktık."
dedi.
Yaklaşık 37 bin avukatın bulunduğu kentte, 7 dönemdir İstanbul
Barosu'nu yöneten Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu'nun adayı olarak
girdiği seçimde oyların yüzde 54,42'sini alan yeni başkan
Durakoğlu, AA muhabirinin sorularını yanıtladı.
Durakoğlu, kendileri için en temel sorunlarından bir tanesinin
avukatlık sayındaki artış olduğunu ifade ederek, Türkiye'de 114
civarında hukuk fakültesi bulunduğunu, bu artış nedeniyle aşırı
taleple karşı karşıya kalındığını söyledi.
Yoğunluğun ekonomi ve nitelik açısından sorun yarattığını dile
getiren Durakoğlu, "Niceliksel olarak büyüyoruz. Dünyanın en büyük
barosu olduğumuz ortaya çıktı. Avukatlık yasasına göre bir ilde 30
avukat varsa, baro kurulur. Biz her hafta en az 30 kişiye ruhsat
veriyoruz. Geçtiğimiz hafta 6 günde 535 meslektaşımıza ruhsat
verdik." dedi.
Durakoğlu, avukatlık sınavının getirilmemesinin de önemli bir sorun
olduğunu ifade ederek, şöyle devam etti:
"Avukatlık için sınav yapılmasına ilişkin hüküm 2006'da kaldırıldı.
Anayasa Mahkemesi de bunun anayasaya aykırı olacağına karar verdi.
Hükümete sınavın getirilmesi için süre tanındı. 10 yıldan bu yana
sınavla ilgili yeni bir düzenleme yapılmadı. Dünyada da bir tek
Türkiye kaldı. 1 yıllık staj süresinin sonunda sınav yaparak
avukatlığı hak edip etmediğini ölçümleyemiyoruz. Bu olmayınca
herkesin avukat olma hakkı var. Yargıç ve savcı olmak sınava
tabiyken avukat için hiçbir sınav yok. Bu da ihtiyacı aşan
ölçülerde avukat birikimine neden oluyor. Batı ülkelerinde hukuk
fakültesini bitiren herkesin hakim, savcı ve avukat olması gibi bir
mecburiyet yok. Bunların yaptığı işler var. Biz de ona
yönelmeliyiz."
İSTANBUL BAROSU SİYASET YAPIYOR AMA PARTİ SİYASETİ
DEĞİL
Durakoğlu, İstanbul Barosu'nun siyaset yaptığını, ancak bunun parti
siyaseti olmadığını ifade etti.
2010'daki referandumun ardından HSYK'nın siyasallaştığını anlatan
Durakoğlu, şunları kaydetti:
"Ergenekon, Balyoz davalarında bunların mahkeme olmadığını
söyledik. Özel yetkili mahkemelerin façasını ilk kez İstanbul
Barosu çizdi. Bu cemaat örgütlenmesinin en güçlü olduğu dönemdi.
Mahkemeye gittik. Yaptıklarının yargılama olmadığını söyledik. Daha
ortada 15 Temmuz yoktu. Çok güçlüydüler o zamanlar. Hakkımızda
soruşturma açtılar. 'Gelin ifade verin', dediler. 'Gelmiyoruz,
sıkıysa gelin alın' dedik. Bunu yapmak siyaset mi? Yargıyla ilgili
olan her alanda siyaset yapmaya devam edeceğiz. İstanbul Barosu bu
siyaseti yaptığı için güçlendi. Sadece bir baro değil.
Yöneticilerin, çalışanların, avukatların değil, adliyeye hiç
uğramamış olan yurttaşların da barosu oldu. Umut merkezi haline
geldi. Vatandaşlar hak kayıpları karşısında bunları kurtarabilecek
bir müessese görmeye başladı. Siyaset bu kadar çok hukuk konuşacak
ama hukukçular siyaset konuşmayacak. Kimse bunu bizden beklemesin
biz konuşacağız konuşmaya devam edeceğiz. Duyarlı bir baro olmak
zorundayız. Başka çaresi yok."
FETÖ YAPILANMASI
İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, 2010'dan sonra çok
haykırdıklarını, ancak dinlenilmediklerini, şimdi ise
HSYK'dakilerin tutuklandığını anlatan Durakoğlu, o dönemde net
tavır koyduklarını vurguladı.
Mehmet Durakoğlu, şöyle devam etti:
"Bizzat onların mahkemesine giderek simgesel bir direniş
sergiledik. Balyoz davasına gittik 365
kişinin yargılandığı mahkemede sözcü 1 avukat vardı. Girdik
'Yaptığınız yargılama değil' dedik. En güçlü oldukları dönemdi.
Hakkımızda soruşturma, dava açtılar. İfadeye gitmedik. İnanılmaz
bir savaş verdik cemaate karşı. Kimse daha kumpas dememişti. 15
Temmuz ihtimali dahi konuşulmuyordu. Mücadelede ne kadar haklı
olduğumuzu görüyoruz. Cemaat yargı içerisine sızdı, ele geçirdi,
baskı unsurları oluşturmaya başladı. Yargı bağımsızlığını,
tarafsızlığını kaybetti. Vicdanına göre karar veren yargıçlar
değil, talimatlara göre karar veren yargıç ve savcılar ortaya
çıkmaya başladı."
Durakoğlu, 15 Temmuz'un çok ciddi bir darbe olduğunu, darbecilerin
mutlaka hukuka teslim edilmesi gerektiğini vurgulayarak, onların
geçmişte esirgedikleri hukuku, şimdi darbecilere tanınması
gerektiğini, adil yargılanma hakkının sağlanmaması durumunda, onlar
hakkında verilecek kararın bir kaç yıl sonra Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinden (AİHM) döneceğini anlattı.
FETÖ BAĞLANTISI İDDİASIYLA 100 AVUKAT
GÖZALTINDA
Durakoğlu, baro tüzel kişiliği içerisinde cemaatçi olmadığını,
ancak böyle düşünen avukat olup olmadığını bilemeyeceğini
bildirdi.
FETÖ ile bağlantısı bulunduğu iddiasıyla gözaltında 100'e yakın
avukat olduğunu, 30-40'ın da firar ettiğini dile getiren Durakoğlu,
"Biz meslektaşlarımızı ideolojik, siyasal düşüncelerine bakmayız.
Müvekkilleriyle de değerlendirmeyiz. Müvekkilinin kim olduğuna
bakarak da değerlendirme yapmayız. Ancak cemaat 2008-2010'da baroyu
da ele geçirmeye çalıştı. O dönemde seçimi kazanamadılar.
Kazansaydı böyle bir tehlikeyle karşı karşıya kalacaktık. Onların
sızdırmak istedikleri ekip seçimi kazanamadı." dedi.
CEZAEVİNDE AVUKAT VE ŞÜPHELİ GÖRÜŞMESİNE İLİŞKİN
DÜZENLEME
OHAL'den sonra çıkarılan Kanun Hükmündeki Kararname ile avukatın
şüpheliyle cezaevindeki görüşmelerine kısıtlama getirildiğini
belirten Durakoğlu, "Avukat cezaevinde görüşürken tepesinde adam
bekliyor ya da kayıt alınıyor, yukarıdan mikrofon sallanıyor.
Şüpheliye evrak vermem engelleniyor. İkili görüşmeyi tutanak altına
almam da engelleniyor. Bu yargılamanın soruşturması sırasında her
şeyin sakatlanması anlamına geliyor. Nasıl yargılarsanız
yargılayın, bu bir süre sonra AİHM nezdinde bir ihlal kararının
alınmasına neden olabilir. Savunma hakkını kısıtlıyorsunuz
demektir. Belki adam itiraf edecek, avukatıyla onu konuşacak belki.
Bu düzenlemeleri yapanlar hukuki bilgi eksikliğinden kaynaklanan
bir saikle hareket etmiyorlarsa eğer, yarın bu darbecilere yardım
etmek için hareket ettiklerini düşünüyorum. Bunu değiştirmeliler."
diye konuştu.
BAŞÖRTÜLÜ 250 MESLEKTAŞIMA RUHSAT VERDİM
Durakoğlu, baroda başkan yardımcısı olduğu dönemde 2011'de staj
eğitim merkezindeki derslere girişlerle ilgili kılık kıyafeti
gösteren bir yazı asıldığını anlatarak, sözlerini "Odama asılmadı.
O unsurların tamamı TBB kılık kıyafet yönetmeliğinin bir
maddesidir. Başörtü yasağının kalkmasının ardından başörtülüler
derslere girdi ruhsat da verildi. En az 250 baş örtülü meslektaşıma
ruhsat vermişimdir. Benim başörtüsüyle bir sorunum yok. O tarihte
mevzuat öyleydi, sonra değişti." diye tamamladı.
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.
Yorumlar