Erdoğan: Artık ceberrut devlet yok, hizmetkar devlet var

Ankara'da düzenlenen Ombudsmanlık Sempozyumu'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye'de artık vatandaşına tepeden bakan, ceberut, mütekebbir bir yönetim anlayışı değil, vatandaşına hizmetkar olan bir anlayış vardır" dedi.

Google Haberlere Abone ol
Erdoğan: Artık ceberrut devlet yok, hizmetkar devlet var

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Hukuk, anayasa ve yasalar yenilikçi, uzlaşmacı ve objektif bir anlayışla değil, tamamen statükocu ve ideolojik bir bakış açısıyla yorumlandı. Türkiye'nin bugün geldiği noktadan geriye doğru baktığımızda bu anlattıklarımız yıllar önce yaşanmış uzak hadiseler gibi görünüyor olabilir. Ancak bu yaşadıklarımız meçhul bir tarihin, uzak geçmişin değil, sadece 3-5 yıl öncesinin olaylarıdır. Emin olun biz dik durmasaydık, elimizi değil, gövdemizi taşın altına koymasaydık bu ülkede yapılanların onda birini dahi gerçekleştiremezdik." dedi.

Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen 4. Uluslararası Ombudsmanlık Sempozyumu'na katıldı.

Sempozyumun hayırlı olması temennisinde bulunan Erdoğan, katılımcı ülke ombudsmanlarına başarılar diledi, teşekkür etti.

Erdoğan, bu tür sempozyumların bir genel değerlendirmeye imkan vermesinin yanında farklı ülkelerin tecrübelerinin edinilmesine, hataların görülmesine imkan sağladığını bildirdi.

Sempozyumda iki gün boyunca yapılacak tartışmaların, sunumların kamu denetçiliğinin her açıdan güçlenmesine vesile olacağına inandığını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

"2012'de hayata geçirdiğimiz Kamu Denetçiliği Kurumu (KDK), devletle vatandaşı kucaklaştırma, aradaki engelleri kaldırma irademizin en somut tezahürlerindendir. Esasında biz ombudsmanlık müessesini çok daha önce ülkemize kazandırmak istiyorduk. Bu amaçla 2006 yılında 5548 sayılı kanunu TBMM'de kabul ettik. Ancak bildiğiniz gibi bu kanun, dönemin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Bu sebeple ombudsmanlığın kuruluşu daha sonraki yıllara kaldı. Gecikmeyle de olsa ilhamını ve köklerini kendi tarihimizden, Osmanlı'dan alan bu kurumun, vatandaşlarımızın hizmetine sunulmasından büyük bir memnuniyet duyuyorum. Ancak burada şu hususu da dikkatle ifade etmek istiyorum. KDK'nın kuruluş serencamı eski Türkiye alışkanlıklarının kimin nasıl konumlandırıldığının tespiti noktasında çok önemli."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu hadisenin Türkiye'deki yönetim sistemi değişikliğinin sebeplerini ortaya koyması bakımından da kritik bir önemde olduğuna değinerek, "Çünkü 2006'da kanunun iptali için Anayasa Mahkemesine gidenlerin yaklaşımı, bizim tam da cumhurbaşkanlığı hükümeti sistemiyle önüne geçmeye çalıştığımız bir sorunun ifadesidir." diye konuştu.

"Dönemin cumhurbaşkanı ve anamuhalefet partisiydi"

O yıl 5548 sayılı kanunun iptali için mahkemeye başvuranların dönemin cumhurbaşkanı ve anamuhalefet partisi olduğunu hatırlatan Erdoğan, "Anamuhalefet partisi ve dönemin cumhurbaşkanının hadiselere bakışıyla Anayasa Mahkemesinin o günkü yapısını dikkate aldığımızda alınan iptal kararı, hiç kimse için sürpriz olmadı." ifadesini kullandı.

Erdoğan, Türkiye'nin şu anda bulunduğu seviyeye çok kolay gelmediğine dikkati çekerek, şu görüşlere yer verdi:

"Biz uzun süre hizmetin önünü açmak yerine tıkayan, statükonun muhafızlığına soyunan bir anlayışla mücadele ettik. Demokles'in kılıcı gibi seçilmişlerin üzerinde sürekli baskı kuran, elindeki kamu gücünü, siyaseti hizaya sokma aracı haline getiren bir zihniyetle çarpışarak ülkemize hizmet etmeye çalıştık. Ülkenin ve vatandaşın menfaatine olacak birçok proje, hizmet ve eser maalesef sistem içine özel yerleştirilmiş vesayet odakları tarafından sabote edildi. Kamuda etkinliği ve verimliliği artıracak, şeffaflığı, hesap verilebilirliği, denetimi güçlendirecek adımlar, çeşitli bahanelerle engellenmek istendi. Hukuk, anayasa ve yasalar yenilikçi, uzlaşmacı ve objektif bir anlayışla değil, tamamen statükocu ve ideolojik bir bakış açısıyla yorumlandı. Türkiye'nin bugün geldiği noktadan geriye doğru baktığımızda bu anlattıklarımız yıllar önce yaşanmış uzak hadiseler gibi görünüyor olabilir. Ancak bu yaşadıklarımız meçhul bir tarihin, uzak geçmişin değil, sadece 3-5 yıl öncesinin olaylarıdır. Emin olun biz dik durmasaydık, elimizi değil, gövdemizi taşın altına koymasaydık bu ülkede yapılanların onda birini dahi gerçekleştiremezdik."

Vatandaşı önceleyen sisteme geçildi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, kendilerinin çabaları ve milletin de güçlü desteği sayesinde Türkiye'nin bu alanlarda bir değişim ve dönüşüm geçirdiğini belirtti.

Türkiye'nin son 14 yılda devletin maslahatını, vatandaşının menfaatlerini önüne koyan bir anlayıştan, "vatandaşı önceleyen" bir sisteme geçtiğine işaret eden Erdoğan, "Devleti namütenahi gören tasavvur terk edilmiş, devleti hukukla, vicdanla, uluslararası anlaşma ve kurallarla sınırlarlayan bir yapı tesis edilmiştir." dedi.

Erdoğan, vatandaşın devletten korktuğu atmosferin yerine, tıpkı 15 Temmuz darbe teşebbüsünde olduğu gibi devletini canı pahasına sahiplendiği bir iklimin oluşturulduğuna değinerek, şunları kaydetti:

"Türkiye'de artık vatandaşına tepeden bakan, ceberut, mütekebbir bir yönetim anlayışı değil, vatandaşına hizmetkar olan bir anlayış vardır. Bir tek vatandaşımızın dahi devlet kapısından boynu bükük, kalbi kırık, haksızlığa uğradığı düşünceyle ayrılmasına gönlümüz razı olmaz. Biz kökeni, dini, mezhebi, dünya görüşü ve yaşam tarzı her ne olursa olsun, bu ülkenin her bir vatandaşının eşit olduğuna, eşit haklara sahip olduğuna inanıyor, bunun mücadelesini veriyoruz. Elbette hedeflediğimize tamamen ulaştığımız, her açıdan mükemmel bir yerde olduğumuz iddiasında değilim. Bunun uzun ve zahmetli bir süreç olduğunun farkındayız. Ama tüm sıkıntılara rağmen, hayata geçirdiğimiz reformaların bizi ideallerimize bir adım daha yaklaştırdığını biliyoruz. Nitekim, 15 Temmuz gecesi yaşananlar bu tespitlerimizin haklılığını tekrar ortaya koymuştur. Diğer tüm farklılıklarını bir kenara bırakarak 80 milyonun tamamı o gece devletine sahip çıkmıştır. 40 yıldır devlete sızan, 'hizmet, eğitim' diyerek milletin malını, rızkını, çocuklarını gasbeden bir çete, 80 milyonun direnişi sayesinde hezimete uğramıştır. O gece milletimiz tarihe nakşolan bir demokrasi destanını kanıyla, canıyla yazmıştır."

FETÖ operasyonları kararlılıkla devam edecek

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde düzenlenen Uluslararası Ombudsmanlık Sempozyumu'nda yaptığı konuşmada, FETÖ'nün devlet kurumlarından tasfiyesine yönelik kararlı adımlar attıklarını, tüm zorluğuna rağmen bu süreci hukuk içinde sürdüreceklerini belirtti.

Aynı şekilde örgütün devlete ve toplumsal yapıya verdiği tahribatın izlerini temizlemeye çalıştıklarını anlatan Erdoğan, "Bunun yanında, puslu havada avlanmaktan hoşlanan tüm umudunu krize ve kaosa bağlamış eski Türkiye artıklarının oyunlarıyla da uğraşıyoruz. İnşallah FETÖ'nün ve vesayet odaklarının kalıntılarının tamamen tasfiye edilmesiyle, Türkiye'nin yolu ve bahtı daha da açılacaktır. " diye konuştu.

Bu süreçte Kamu Denetçiliği Kurumuna da önemli görevler düştüğüne dikkati çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, kuruluş aşamasında yaşanan onca sıkıntıya rağmen, kurumun millete büyük hizmetler sunduğunu vurguladı.

Son 5 yılda kuruma yapılan başvuruların ombudsmanlık mekanizmasının doldurduğu boşluğun tespiti açısından önemli bir gösterge olduğuna işaret eden Erdoğan, bugüne kadar kuruma yapılan başvuru sayısının 25 bine yaklaştığını, bunlardan 23 binden fazlasının incelendiğini, neticelendirildiğini kaydetti.

Başvurularla ilgili verilen kararlara uyma oranının yüzde 42 olduğunu aktaran Erdoğan, "2013 yılında bu rakamın yüzde 27 olduğu düşünüldüğünde her geçen gün kurumun etkinliğinin, yaptırım kapasitesinin arttığını görüyoruz. Ancak biz bu seviyeleri yeterli bulmuyoruz. Bu oranın daha da artması için el birliği içinde çalışmayı sürdürmeliyiz. İnşallah şahsımın, hükümetimizin ve Meclisimizin de desteği ile bu oranı ülkemize yaraşır seviyelere taşıyacağımıza inanıyorum." değerlendirmesinde bulundu.

"Tartışma güzel ama problemi çözmeye gelince maalesef sadece seyrediyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yılki sempozyumun temasının göç ve mülteciler olarak belirlenmesini son derece isabetli bulduğunu belirtti.

Sadece Türkiye'nin değil, Asya'dan Avrupa'ya Afrika'dan Amerika'ya kadar dünyanın hemen her bölgesinin göç ve mülteciler meselesi ile yüzleştiğine vurgu yapan Erdoğan, sempozyumda mültecilerin konumuna, durumuna ilişkin olarak izlediklerini, onların nasıl sefaletler yaşadığını perdede gördüklerini aktardı.

Bu insanlara İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin gereği hep birlikte sahip çıkılması gereğine inandığını bildiren Erdoğan, "Ama güçlü olan ülkelerin bu konuda duyarlı olmadığını burada ifade etmek isterim. Bugün Avrupa ülkeleri başta olmak üzere, güncel siyasetin ana konusunu göçmenlerle ilgili tartışmalar oluşturuyor. Tartışma güzel ama problemi çözmeye gelince maalesef sadece seyrediyor." diye konuştu.

"İnsanlık vicdanında çok büyük yaralar açacaktır"

Öncelikle önemli bir noktanın tespitinin iyi yapılması gerektiğini bildiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Her ne kadar göç ve mülteciler konusu, devletlerin ve uluslararası örgütlerin gündeminde üst sıralarda yer alıyor olsa da meselenin daha çok güvenlik ekseninde tartışıldığını görüyoruz. Ne yazık ki sorunun insani, toplumsal, hukuki ve vicdani boyutu yeteri kadar gündeme getirilmiyor. Kuşkusuz yaşanan terör saldırılarının ciddi etkisi bulunuyor. Batı'daki belli odaklar, bilhassa ırkçı gruplar, mülteciler ile terör olayları arasında bir paralellik kurmaya çalışıyor. Mülteci ve göç konusunun sadece güvenlik parantezinde değerlendirilmesi, insanlık vicdanında çok büyük yaralar açacaktır. Öncelikle bu sorunu ortaya çıkaran insanları evlerini, yurtlarını, sevdiklerini terk etmeye zorlayan saikleri ortaya koymamız şarttır. Ortada mücbir sebep yokken hiç kimse derme çatma botlarla kendini, ailesini, gözünden sakındığı evlatlarını azgın dalgaların arasına atmaz.

Sahil Güvenlik Komutanlığımız, son 2 yılda 130 bin göçmeni denizlerde boğulmaktan kurtarıp, ülkemize getirmiştir. Yaşanan onca trajediye rağmen milyonlarca insan, bu tehlikeyi göze alıyorsa ortada üzerinde durulup düşünülmesi gereken ciddi bir sorun var demektir. Şu anda Suriye ve Iraklı olarak 3 milyon mülteciyi ülkemizde barındırıyoruz, onlara ev sahipliği yapıyoruz. Şu ana kadar yaptığımız harcama, 26 milyar doları bulmuştur. Ne yazık ki ne AB ne BM Mülteciler Konseyi verdiği sözde durmuştur. Verseler de vermeseler de biz, silahlardan, varil bombalarından kaçan bu insanları evimizde misafir etmeye devam edeceğiz. Bunu insani bir görev telakki ediyoruz. Onlar, bombalardan kaçarken onlara Batı tel örgülerle kapısını kaparken aynı şeyi biz yapamayız. Buna ne vicdani ne İslami ne insani hiç bir anlayış bize yer vermez. Aylan bebekleri ölüme götüren nedenlerin tespitini yapmadan bu meselenin çözümü için yapılacakları da doğru bir şekilde tayin edemeyiz."

"Onları diktatörlerin, eli kanlı katillerin insafına terk etmedik"

Erdoğan, sempozyumdaki sunumların tartışma başlıklarının belirlenmesinde, kamu kurumları yanında insani yardım kuruluşlarının da katkısının alınmasını çok değerli bulduğunu belirtti.

Bu kurumların insanları göçe zorlayan sebepleri bizzat yerinde gördüklerini, bu kuruluşların temsilcilerinin çocukların umutlarını karartan uçaklara, varil bombaları altında hayata tutunmaya çalışan sivillere, işkencenin her türlüsünün yaşandığı hapishanelere ilk elden şahit olduklarını anlatan Erdoğan, "Meselenin sadece güvenlik ve insani kriz bağlamında ele alınamayacağını en iyi onlar biliyor. Bu noktada onların tartışmalara yapacağı katkıların ve tecrübe paylaşımlarının gerek misafirlerimiz, gerekse Kamu Denetçiliği Kurumumuz açısından çok kıymetli olduğunu düşünüyorum." ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin, Suriye ve Irak'taki istikrarsızlar sebebiyle göç ve mülteciler meselesiyle son dönemde yoğun bir şeklide yüzleşse de tarihi ve bulunduğu coğrafya itibarıyla bu konuya asla yabancı olmadığına işaret eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

"Zira Anadolu, şu topraklar bir göçmen yurdudur. Yüzyıllardır bu topraklar, ülkelerinde zulüm, baskı ve şiddet gören mazlumlar için güvenli bir liman olmuştur. 500 yıl önce katliamdan kaçan Musevilerden Batı Avrupa'daki Hristiyanlara, Çerkezlere kadar tüm ezilenler, bu ülkede korunaklı bir çatı bulmuşlardır. Türkiye, belde-i emin'dir. Mazlumlar için güven yurdudur. Rahmetli Fethi Gemuhluoğlu ağabeyimizin ifadesi ile burası 'göze sezdirmeden gözyaşı silen dostların ülkesidir.' Bizim milletimiz, din, dil, etnik ayrım gözetmeden kapısına gelen herkesi bağrına basmış, sofrasına bir tabak da onlar için koymuştur. Biz yaşamanın, ayakta kalmanın yolunun yaşatmaktan geçtiğine, vermenin paylaşmaktan, bölüşmenin bereketine inanıyoruz. Bu anlayışla 6 yıldır Suriye'den ve Irak'tan gelen komşularımıza sahip çıktık, onları diktatörlerin, eli kanlı katillerin ve terör örgütlerinin insafına terk etmedik."

Mülteciler

Erdoğan, Ege Denizi'ndeki can kayıplarının önüne geçtiklerini belirterek, "Suriyeli ve Iraklı kardeşlerimiz için yaptığımız harcamalar 26 milyar doları buldu. Uluslararası kuruluşların yaptığı katkı, son gelenlerle birlikte, AB ve BM olarak 1 milyar 200 milyon dolar civarında." diye konuştu.

Türkiye'nin 140'ı aşkın ülkede icra ettiği insani ve kalkınma yardımlarıyla "dünyanın en cömert ülkesi" payesine sahip olduğuna işaret eden Erdoğan, şöyle konuştu:

"Şu hususu da üzülerek belirtmek istiyorum, Türkiye'nin çabalarının 10'da biri maalesef gelişmiş ülkeler tarafından gösterilmemiştir. Her fırsatta ülkemize demokrasi ayarı çeken, hukuk dersi veren ülkeler, Suriye ve Irak gibi bölgelerde en temel insan hakkının ihlal edilmesine niye sessiz kalmıştır? Uluslararası toplum ve kuruluşlar ne yazık ki insani krizlerin çözümünde başarılı bir imtihan verememiştir. Ülkemizin yıllardır ısrarla dile getirdiği terörden arındırılmış güvenli bölge teklifi duymazdan gelinmiştir. İkili yaptığımız görüşmede hep bana söyledikleri 'Gayet güzel bir teklif'. 'Hadi o zaman adımı atalım' dediğimde, ne yazık ki hep unutturulma politikası güdülmüştür. YPG ve PYD'ye silah desteği yapanlar ne yazık ki bu güçlerdir. Hepsinin elimizde belgeleri var."

Erdoğan, DEAŞ'a silah desteğini verenlerin de bu güçler olduğunu vurgulayarak, "DEAŞ'la mücadeleyi veren biziz ama Batı, 'Türkiye DEAŞ'a destek veriyor' diyor. DEAŞ'la mücadeleyi veren biziz şu anda, Suriye'de bizler şehitler verdik, Özgür Suriye Ordusu şehitler verdi ama Suriye'de 3 bini aşkın DEAŞ'lıyı da öldürdük. Buna devam edeceğiz. Çünkü bunlar bizim için tehdit oluşturuyor." değerlendirmesini yaptı.

DEAŞ'ın İslam ile uzaktan yakından alakasının olmadığına dikkati çeken Erdoğan, DEAŞ'ın tamamen İslam dışı bir örgüt olduğunu söyledi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, DEAŞ ile ilgili "İslami radikalizm, İslami terör" benzetmelerinin tamamen yanlış bir olduğunu kaydederek, İslam ile terörü hiç kimsenin yan yana getirmemesi gerektiğinin altını çizdi.

"Yönümüzü, kriz ve çatışmaların olduğu yerlere çevirmeliyiz"

İslam'ın barış dini olduğunu anlatan Erdoğan, "Kelime anlamı itibariyle 'silm' kelimesinden gelir. Bu da barışı ifade eder. Anlamı itibarıyla barış olan bir din, selam olan bir din terörle yan yana getirilemez. Bu bizler için çok ciddi bir operasyondur. Böyle bir operasyonu biz kabul edemeyiz. Bunu bütün dostlara söylüyoruz." ifadesini kullandı.

Erdoğan, küreselleşen, giderek büyük bir köye dönüşen dünyada hiç kimsenin diğerinin sorununa bigane kalamayacağını dile getirerek, acının renginin olmadığını söyledi.

Sorunların görmezden gelinerek çözülemeyeceğine işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti: "Huzur istiyorsak, barış istiyorsak yönümüzü sınırlarımızdan içeri değil, kriz ve çatışmaların olduğu yerlere çevirmeliyiz. Kendi güvenliğimizin komşularımızın emniyetinden geçtiğini unutmamalıyız. Son yıllarda yaşadığımız acı hadiseler, Halep, Bağdat, Musul yanarken Antep, Brüksel ve Berlin'in huzur içinde olamayacağını göstermiştir. Öyleyse yapılması gerekenler bellidir. Akdeniz'in on binlerce mültecinin bedenini yutan büyük bir kabristana dönüşmesini engelleyecek çözümler ortadadır. Biz fedakarlık yapılmadan, yükler paylaşılmadan, kurulan kanlı sömürü düzeni değiştirilmeden mülteci ve göç sorununun üstesinden gelinemeyeceğini söylüyoruz. Ekonomik çıkarlar adına çatışmaların körüklendiği, etnik, dini ve mezhebi gerilimlerin tırmandırıldığı politikaların, yaşanan sorunların çaresi olmadığını ifade ediyoruz."

Erdoğan, bugün topraklarında 3 milyon mülteciyi barındıran Türkiye'nin tarihten damıttığı, son 6 yılda yeniden harmanladığı tecrübelerinin son derece kıymetli olduğunu belirterek, Türkiye'de bulunan göçmenlerin de kendi ülkelerinde gördükleri ve yaşadıkları deneyimleri her açıdan önemsediğini kaydetti.

Toplantıya TBMM Başkanı Vekili Ahmet Aydın, bazı bakanlar ve farklı ülkelerden ombudsmanlar katıldı. Şeyma İsmail isimli Halepli bir çocuk, Arif Nihat Asya'nın "Bayrak" şiirini okudu.

Konuşmaların ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan, TBMM Başkanı Vekili Aydın ve Başbakan Binali Yıldırım'ın da katılımıyla aile fotoğrafı çektirildi. Programın başında, KDK tarafından hazırlanan Türkiye'deki mültecileri konu alan video da gösterildi.

Yorumlar