Cuma namazı farzı mı sünnet mi, Cuma namazı kılmamanın hükmü nedir?
Cuma namazı farzı mı sünnet mi, Cuma namazı kılmamanın hükmü nedir,Cumaya gitmemek günah mı, İslam dininde Cuma namazının hükmü nedir?
Cuma namazı farzı mı sünnet mi, Cuma namazı kılmamanın hükmü nedir, İslam dininde Cuma namazının hükmü nedir, soruları uzun zamandır cevabı merak edilen sorular arasında yer alıyor.
Müslümanlar arasında en mübarek günlerden biri olarak kabul edilen Cuma günü, ümmetin bir araya geldiği gün olarak kabul edilir.
Cuma namazı farzı mı sünnet mi, Cuma namazı kılmamanın hükmü nedir?
Bu mübarek günün farz oluşu Kur'an-ı Kerim ayetleriyle sabittir. Dolayısıyla bu konuda hiçbir tartışma yoktur.
Cum`a sûresinin 9. âyetinde şöyle buyrulur: يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اِذَا نُودِيَ لِلصّلوةِ مِنْ يَوْمِ الْجُمُعَةِ فَاسْعَوْا اِلى ذِكْرِ اللّه وَذَرُوا الْبَيْعَ ذلِكُمْ خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
"Ey îman edenler, Cuma günü namaz için ezan okunduğu zaman hemen Allah`ın zikrine (namaza ve hutbe dinlemeye) gidin. Alış - verişi bırakın. Böyle hareket etmeniz, sizin için daha hayırlıdır..." Resûl-i Ekrem (asm) îrad ettikleri bir hutbelerinde, bu mevzuda şöyle buyurmuşlardır:
"Biliniz ki, Allah Teâlâ Cumayı bu makamda, bu senenin bu ayında, bu günde farz kıldı. Bu farziyet, kıyâmete kadar sürecektir. Kim onu inkârından veya küçümseyerek, ben hayatta iken ve vefatımdan sonra terkederse, Allah onun iki yakasını bir araya getirmesin. İşlerinde de feyiz ve bereketi kaldırsın. Dikkat ediniz. O kimse tevbe edinceye kadar onun ne namazı, ne zekâtı, ne haccı, ne orucu, hiçbir hayır ve hasenatı kabûl edilmez." Bir hadîs-i şerîf`te de şöyle buyrulur:
"Cuma namazına gelmeyen kimseyi melekler `Eyvah, ne oldu, neden geri kaldı?` diye birbirlerine sorarlar. Sonra:
`Allahım, eğer fakirliğinden gelemiyorsa sen ona helâl mal ver. Hastalığından gelemediyse şifa ver. Oyun ve eğlenceye kapıldıysa, ona ibâdetin zevkini tattır...` diye dua ederler." Cumayı terketmenin uhrevî ceza ve mânevî zararına ise, Resûlüllah Efendimiz şu şekilde temas etmişlerdir:
"Kim özürsüz olarak ve ciddiye almayarak üç cumayı terkederse, Allah onun kalbini mühürler. Allah kimin kalbini mühürlerse, onu cehennemin en alt tabakasına koyar."
Cumada imam hutbeye çıkmak üzere iken içeri giren kimse, oturup bekler. Kılamadığı ilk sünneti de, Cumanın farzını kıldıktan sonra kılar.
Şayet imam henüz hutbeye çıkmak üzere ayağa kalkmamışken gelip de sünnete başlamışsa, acele ile iki rek'at kılıp o anda başlamış olan hutbeyi dinler. Şayet hutbe ikinci rek'atı kıldıktan sonra başlarsa, bu defa sünneti acele ile 4 rek'ata tamamlamak gerekir.
Cuma namazı kadınlara ve misafirlere farz olmadığı halde, camiye gidip kılsalar, öğle namazı yerine geçer. Ayrıca öğle namazı kılmaları gerekmez. Nitekim gayr-i müslim memleketinde (dâr-ı harb) olanlar için de durum aynıdır. Kendilerine cuma farz olmadığı halde toplanıp kılsalar, bu namaz öğle yerine geçer.
Cuma namazı kılmayan kimselerin, öğle namazını cemaatle kılmaları mekruhtur.
Ayrıca Cuma namazı kılmayan kimseler, öğleyi kılmayı Müslümanların Cuma namazını kılmalarından sonraya bırakmalıdırlar. Bu sünnettir. Bir beldede Cuma kılınmadan evvel, Cuma kılamayan kimselerin öğle namazlarını kılmaları mekruhtur.
SONUÇ OLARAK CUMA NAMAZI
Cuma meselesinin sâdece bir noktası üzerinde durduğumuz bu araştırmamızda vardığımız sonucu ve tercihimizi şöyle özetleyebiliriz:
1. Cuma, kılma imkânı bulunulan her yerde mutlaka kılınması gereken "şiar" bir ibadettir.
2. Cuma kılmama fikrini yaymaya çalışanların tutundukları deliller çelişkili ve zayıftır. Bu fikri benimseyenler iyi niyetli de olsalar, başlattıkları hareket yanlış, tehlikeli, gençleri camiden koparıp kahveye alıştıran ve birlik bozucu bir harekettir. Çünkü iyi niyet kadar doğru fikir de olmalıdır.
3. Münferit hadiseler dışında cumanın tarih boyunca kılınmadığı hiç olmamıştır.
4. Resulullah`ın hadisleriyle kendilerine cumanın farz olmadığı bildirilen zümreler içerisinde, sultanı bulunmayan diye bir zümre yoktur.
5. Cuma kılmayanları acı azap ve cezalarla tekdîr eden hadisi şerifler mutlaktır.
6. Aksi fikirde olanların tutundukları hadis, hem kendi içinde, hem de bu fikirle çelişki halindedir. Senedi dolayısıyla zayıftır. Ayrıca "ibaresi" ile cumanın "imamı" yokken kılınmayacağı değil, terkedilmesinin tehlikesini anlatmaktadır.
7. Cumayı emreden âyet "ibaresi" ile cumanın mutlak anlamda kılınmasına çağırmakta, söz konusu hadiste ise "işaretiyle" imamdan söz edilmektedir. "Ibare" ile "Işaret"in tearuzunda "ibare"nin dediğine itibar edileceği, bilinen önemli bir usûl kaidesidir.
8. Türkiye`den başka hiç bir ülkede böyle bir fikir ortaya atılmamış ve böyle bir yönteme başvurulmamıştır.
9. Bu konuda söyleneceklerin tamamına yakın bir çoğunluğu, onlarca sahih nassın karşısındaki zayıf bir nassa dayanan ictihatlar üzerinde, nas gibi görülerek yapılmış spekülasyonlardır.
10. Cumanın özellikleri konusunda müstakil kitap yazan ve cumanın özelliğinden sözeden Suyûtî, böyle bir özellikten bahsetmemiştir.
11. Dolayısı ile cumanın farzıyeti, mükelleflerin üzerinden hiçbir zaman kalkmaz. Bu konuda sultanı şart koşmayanların görüşü ile amel etmek gerekir. Sonra mademki, cuma bir devlet namazıdır, devletin mezhebi olmayacağına göre, bu mezhepte israr etmenin anlamı yoktur.
12. Sözkonusu hadisde "Imâmı olmayan cuma kılmasın" denmiyor. Bu şart ifadenin mefhumu muhalifinden çıkarılıyor. Halbuki Hanefiler "mefhum-u muhalife" itibar etmemektedir.
13. Hanefiler bu hükme illet olarak, hep cuma ve bayram namazlarının kalabalık olacağını, sultanın bulunmaması halinde münazaa çıkabileceğini göstermişlerdir. Illetin bulunmayacağı yerde malûlün dahi olmayacağı, dolayısı ile münazaa ihtimalinin herhangi bir yolla ortadan kaldırılması halinde, sultana da ihtiyaç kalmayacağı açıktır.
Kaynak: Sorularlaİslamiyet.Com
Yorumlar