Çocuk Vakfı, FETÖ'nün darbe girişiminin şiddet
görüntülerinden çocukların korunması amacıyla uzmanların görüşüne
başvurarak çeşitli öneriler hazırladı.
Çocuk Vakfı'dan yapılan açıklamada, darbe girişimi sonrası medyada
yer alan ve çoğunluğu şiddet içeren görüntülerden öncelikle
çocukların korunması gerektiğine işaret edildi. Gergin ve kırılgan
günlerde çocukların medya ilişkisinin yeniden gözden geçirilmesinde
yarar olduğunun altı çizilirken, Vakfın açıklamasında şu öneriler
yer aldı:
"Bu konuda birinci derecede sorumluluk ailenindir. Medyanın terör
ve darbe girişimini bütün yönleriyle görünür duruma getirmesini
saygıyla karşılıyoruz. Buna karşın, televizyon yayınlarında
evrensel Çocuk Hakları ölçütü olan çocuğun öncelikli yüksek
yararına uygun yayın yapılmasına özen gösterilmesi gerekmektedir.
Medyada öz denetimin artırılmasını, çocuğun öncelikli yüksek yararı
ölçütüne yönelik uyarılara ve uzman görüşlerine yer verilmesini
öneriyoruz. Türkiye’de toplumsal psikoloji normalleşene kadar Aile
ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık
Bakanlığı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, üniversiteler, yerel
yönetimler ve sivil toplum kuruluşları iş birliğinde çocuklara ve
gençlere önleyici ve koruyucu psikolojik danışmanlık desteği için
çalışmalar başlatılmalıdır. Bu çalışmalar örgün eğitimi kapsayacak
şekilde yürütülmelidir.”
Çalışmaların örgün eğitimi kapsayacak şekilde yürütülmesi gerektiği
ifade edilen açıklamada, gelişim psikolojisi uzmanı Prof. Dr. Haluk
Yavuzer'in görüşlerine yer verildi. Televizyonda şiddet ve terör
sahnelerinin ağırlıklı olarak sergilendiği şu günlerde, ailelerin
çocuklarını medya ortamında korumalarının büyük önem taşıdığını
belirten Yavuzer, şunları kaydetti:
"TBMM'nin bombalanması gibi, çocuk tarafından anlaşılması mümkün
olmayan bu sıradışı haince saldırıdan, yaşına ve kişilik
özelliklerine göre çocuklar farklı düzeyde etkilenebilir. Başta
uyku düzenleri bozulabilir. Travma sonrası stres bozukluğuna bağlı
olarak çocuk, zihnindeki örseleyici olayları sık sık düşlerinde ve
oyunlarında tekrarlayarak o olaylara karşı bir duyarsızlaştırma,
böylece zorlanma ile baş etme gücü geliştirebilir. Bu nedenle
bugünlerde ailelerin çocuklarını prime-time haber programlarından
korumaları, onları olabildiğince başka faaliyetlere
yönlendirmeleri, zorunlu durumlarda sınırlı açıklayıcı bilgilerle
rahatlamalarını sağlamaları önemlidir."
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı
Prof. Dr. Kemal Sayar da, konuşla ilgili şu görüşleri paylaştı:
"15 Temmuz gecesi Türkiye bu toprağın gördüğü en büyük
kötülüklerden birisini yaşadı ve halkın iradesi bir grup çeteci
tarafından gasp edilmek istendi. O günden bu yana bu travmadan
iyileşmeye çalışıyoruz ancak ortaya çıkan ayrıntılar darbeci
çetenin sınır tanımaz vahşet ve acımasızlığını daha da görünür
kılıyor. Televizyondan veya internet ortamından vahşet
görüntülerini izledikçe içimiz öfkeyle doluyor, yetişkinler olarak
bile bununla baş etmekte zorlanıyoruz. Çocuklarımızın bu kötülüğü
anlamaları ve iç dünyalarında bir yere oturtmaları ise çok daha
zor. Kendisini korumakla görevli bir askerin nasıl olup da kendi
halkının üzerine ölüm yağdırdığını bir çocuk kavrayamaz. Güven
duygumuzu aşındıran bu elim olay bizim iç dünyalarımızı meşgul
ediyor ama çocuklarımızı korumamız gerek."
Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Sosyal Pediatri Bilim Dalı
Başkanı Prof. Dr. Selda Fatma Bülbül de özellikle bugünlerde
Türkiye'de yaşanan olayların herkesi derinden yaralarken çocukların
bu durumdan etkilenmediğini düşünmenin olanaksız olduğunu ifade
etti.
Bülbül, şunları kaydetti:
"Çocuklar çevrelerinden ve kitle iletişim araçlarından bu olayları
duyuyor ve kendi dünyalarında algıladıkları şekli ile büyük
korkular yaşıyor olabilirler. Korku, terör saldırıları karşısında
verilen en normal tepkidir. Terör eylemlerini medya üzerinden uzun
süre takip eden çocuklar daha fazla kaygı bozukluğu yaşamaktadır.
Bu çocuklarda; uyku sorunları, kabuslar ya da depresyon
görülebilmektedir. Özellikle okul çağı çocuklarında terör
saldırılarından sonra gelişen travma sonrası stres bozukluğunun
başlıca nedeni bu olumsuz haberlere aşırı maruziyet olarak
gösterilmektedir.
Bu özel dönemde ailelere düşen görev, öncelikle aile içindeki
iletişimin güçlendirilmesi, aile üyelerinin birbirine özen
göstermesi ve barışçıl bir dil kullanması olmalıdır. Anne-babaların
çocukların olaylarla ilgili duygu ve düşüncelerini anlamaya
çalışmaları, çocuk korkuyorsa, çocuğun korkusunu dikkate alarak,
olağandan daha fazla ilgi ve yakınlık göstermeleri, onların
anlayacağı bir dil ile olayları anlamalarını sağlamaları uygun
olacaktır. Çocuklarla birlikte olmak için her fırsat
değerlendirilmelidir."
Psikoloj Belkıs Ertürk de ebeveynlerin sakin kalabilme eşiğinin
çocukların da yatışmasını sağlayabileceğine dikkati çekerek, bu
görüntülere maruz kalan çocuklar için ailelerin hikaye tekniğini
kullanabileceğini kaydetti.
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.
Yorumlar