Çocuğu doğayla buluşturan okul öncesi eğitim, gelişime katkı sağlıyor

- Okul öncesi eğitimin çocuklara bir şeyler öğretmek üzerine kurulu olmaması gerektiğini vurgulayan uzmanlar, çocukları doğayla buluşturan, sosyal ilişkileri destekleyen ve çocuğa deneyimlemeye fırsat veren okul yaklaşımının çocuğun gelişimine katkı sağladığını belirtiyor - Eğitim Bilimci ve Yazar Dr. Özgür Bolat: - "Okul öncesi eğitiminde çocuklar yapılandırılmamış oyun oynamalı, bireysel veya grup olarak çevrelerindeki objeleri maniple etmeli. Çocuklar mümkün olduğu kadar doğada zaman geçirmeli, doğayla etkileşim içinde olmalı. Okul öncesinde öğrenme, deneyimleme yoluyla gerçekleşmeli. Anaokulunun birinci amacı çocukların sosyal ve duygusal gelişimine katkı sağlamak olmalı" - Eğitimci Filiz Kurtuluş: - "Günümüzde artık yönerge alıp uygulayan işçilere değil, akıl yürütebilen, karar alabilen, yaratıcı kimliklere ihtiyaç var. İnsanın doğası da buna uygun zaten, bir çocuk kendi oyunlarını kurup doya doya oynadığında, doğayla ve diğer canlılarla bağ kurabildiğinde özündeki yaratıcılık kendini ifade etmeye başlıyor"

Google Haberlere Abone ol
Çocuğu doğayla buluşturan okul öncesi eğitim, gelişime katkı sağlıyor

İSTANBUL (AA) - ANDAÇ HONGUR - Çocukların ev ortamından çıkarak sosyalleşmeye ve günlük yaşam becerilerini kazanmaya başladığı okul öncesi eğitim döneminin çocuklara bir şeyler öğretmek üzerine kurulu olmaması gerektiği vurgulanırken, çocukları doğayla buluşturan, sosyal ilişkileri destekleyen ve çocuğa deneyimlemeye fırsat veren okul yaklaşımının çocuğun gelişimine katkı sağladığı belirtiliyor.

Kent yaşamında çocukların hem okulda hem de evde kapalı alanlara hapsolmasının çocukların yaşamını olumsuz yönde etkilediği biliniyor. Son yıllarda özellikle gelişmiş ülkelerde doğayla iç içe ve sınıf dışı eğitimi önemseyen yaklaşım yaygınlaşırken, birçok Avrupa ülkesinde, Kanada'da, ABD'de bu modele uygun eğitim veren, çocukları düzenli olarak doğayla buluşturan okullar bulunuyor.

Eğitim Bilimci ve Yazar Dr. Özgür Bolat, okulla veya yaşla sınırlanabilecek bir olgu olmayan eğitimin çocuk doğar doğmaz başladığını dile getirdi.

Okul öncesi eğitimin çocuklara bir şeyler öğretmek üzerine kurulu olmaması gerektiğine işaret eden Bolat, "Okul öncesi eğitiminde çocuklar yapılandırılmamış oyun oynamalı, bireysel veya grup olarak çevrelerindeki objeleri maniple etmeli. Çocuklar mümkün olduğu kadar doğada zaman geçirmeli, doğayla etkileşim içinde olmalı. Okul öncesinde öğrenme, deneyimleme yoluyla gerçekleşmeli. Anaokulunun birinci amacı çocukların sosyal ve duygusal gelişimine katkı sağlamak olmalıdır. Çocuklar bol bol oyun oynamalı, masal/hikaye dinlemeli, doğada vakit geçirmeli ve rekabetsiz oyunlar oynamalı." diye konuştu.

Bolat, anaokullardaki ödül ve övgü sisteminin, çocukların duygusal gelişimine zarar verdiğini ve çocuklarda onaylanma ihtiyacı yarattığını belirterek, rekabetsiz oyunların da çocuk gelişimi için çok önemli olduğunu vurguladı.

Çocuklara çatışma becerisi kazandırmamanın hata olduğunu dile getiren Bolat, "Okullarda çocuklar arasında yaşanan sorunları öğretmenler çözüyor. Çocuklara çatışma becerisi kazandırılmıyor. Diğer bir hata ise çocukların açık alanda oynamasına fırsat verilmemesi. Çocuklar sınıfta, kapalı alanlarda gününü geçiriyor ve onlara sürekli bir şeyler öğretiliyor. Bu, çocuğun doğasına uygun değil." dedi.

Bolat, "Anaokulundaki eğitimcilerin çocuğun duygusal gelişimini ne kadar önemsediği önemli. Çocuğun duygularını ve ihtiyaçlarını dikkate alan, programını buna göre tasarlamış bir okul olmalı. Oyun, açık hava, sağlıklı sosyal ilişkileri destekleyen bir okul iklimi, öğretmek yerine deneyimlemeye fırsat veren, merakı canlı tutan bir öğretmen yaklaşımı önemli." değerlendirmesinde bulundu.

- "Sınıf dışı eğitimi önemseyen eğitim yaklaşımı gelişmiş ülkelerde yaygın"

Küçük Orman Anaokulu kurucusu ve eğitimci Filiz Kurtuluş, Türkiye'de çocukların daha çok kapalı alanlarda büyüdüğünü, ancak açık havaya ve dışarıda olmaya ihtiyaç duyduklarını belirterek, şu bilgileri verdi:

"Yaz kış her hava koşulunda bahçede olmayı, sınıf dışı eğitimi önemseyen eğitim yaklaşımı özellikle gelişmiş ülkelerde çok yaygın. 'Okul dışarıda günü' gibi etkinliklerle bu konu daha çok gündeme geliyor ve bu anlayış yaygınlaşıyor. Başta İngiltere olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde, Kanada'da, ABD'de bu modele uygun eğitim veren, çocukları düzenli olarak doğayla buluşturan okullar var. Bahçede ya da ormanda açık havada özgürce oynayabilen çocuk kendi oyunlarını kurmaya başlıyor. Doğada çocuklar arasında müthiş bir uyum ortaya çıkıyor, içlerinden akan iş yapma isteği onları çok iyi bir ekip yapıyor, birlikte çalışmaya başlıyorlar. Hayal kurmak, bir şeyler üretmek için bir alan açıyor doğa ve çocuklar bu alanda özgürce dolaşıyorlar. Her seferinde ormandan dönmek istemiyorlar."

Çocukların doğada özgürce hareket ederek motor becerilerini geliştirdiğini ve kendi oyunlarını kurup oynayarak düşünme, akıl yürütme, karar verme becerilerini geliştirdiğini anlatan Kurtuluş, çocukların neyi ne kadar yapabileceğini deneyimleyerek öğrendiğini, risk alabildiğini, sosyal, duygusal açıdan güçlendiğini ve problem çözebildiğini dile getirdi.

Kurtuluş, özellikle anaokulunda çocukların hareket etmeye, oyun oynamaya, elleriyle işler yapmaya, merak ettikleri soruların peşinden gitmeye, diğer insanlarla ve doğayla bağ kurmaya ihtiyaçları olduğuna işaret ederek, şunları söyledi:

"Çocuklar 4 duvar arasındaki sınıflarda, yapılandırılmış ve öğretmen tarafından yönetilen zaman dilimlerinde yeterince hareket edemiyorlar. Kendi oyunlarını kurmaya, doya doya oynamaya zaman bulamıyorlar. Öğretmenin kurguladığı bir günü sürekli etkinlikten etkinliğe koşarak tamamlıyorlar. Gün sonunda çocuk bir sürü etkinlik yapmış, masa başında kesmiş yapıştırmış, bolca sıkılmış, düzgün oturması için uyarı almış, istediği kadar oynayamamış, ihtiyacı kadar hareket edememiş bir şekilde evine dönüyor. Çocukların evde, okulda, serviste oturması, söz dinlemesi, yetişkinlerin yönergelerine uyması, herkesle aynı masa başı çalışmayı yapıp herkesle aynı sürede bitirmesi bekleniyor. Bu şekilde sürekli yönerge alıp yerine getiren, sorgulamayan, hayal etmeyen yetişkinlere dönüşüyoruz. Sıradanlaştıran, tek tipleştiren bir kitle eğitiminden söz ediyorum. Bu sistem iyi bir fabrika işçisi yetiştirir, 200 yıldır da başarıyla yetiştiriyor. Ancak günümüzde artık yönerge alıp uygulayan işçilere değil, akıl yürütebilen, karar alabilen, yaratıcı kimliklere ihtiyaç var. İnsanın doğası da buna uygun zaten, bir çocuk kendi oyunlarını kurup doya doya oynadığında, doğayla ve diğer canlılarla (bitkiler, hayvanlar, arkadaşlar, yetişkinler…) bağ kurabildiğinde özündeki yaratıcılık kendini ifade etmeye başlıyor."

- "Kendine güveninin arttığını, sosyalleştiğini görüyorum"

Çocuğunu, doğayla buluşturan bir okula gönderen İpek Asil de birçok okul gezdiklerini, önceliklerini belirlediklerini ifade ederek, çocukları için güvenli ve sevgi dolu, çocuğun özgürce oyun oynayabileceği, oynarken öğrenebileceği bir okul olsun istediklerini anlattı.

Çocuğunun kendine güveninin arttığını, sosyalleştiğini gözlemlediğini dile getiren Asil, "Kızım, çamurun kirlenmek olmadığını, çok güzel bir oyun malzemesi olduğunu fark etti. Açık havada çok zaman geçirmek, düzenli olarak ormana, koruya gitmek ve bunları okul saatlerinde sınıfıyla birlikte yapmaktan çok keyif alıyor. Kesinlikle çocuğumun çok daha iyi bir eğitim aldığını düşünüyorum. Çevremizde kızımı ilk tanıyan herkes hangi okula gittiğini soruyor. Kendine güveni, dil becerisi, sosyalliği, pozitifliği, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmesi, çevresine merakı, sorgulaması ve akıl yürütmesi çok dikkat çekiyor. Toprağa dokunan çocukların çok farklı büyüdüklerini düşünüyorum. Hem özgürlük duygusu hem de yaratıcılık için çocuğa çok güzel bir malzeme." diye konuştu.

Yorumlar