Çelik'in AB büyükelçileriyle toplantısı

- AB Bakanı Çelik (1) : - "(İfade vermeye gitmeyen HDP'lilere operasyon) 'Bir kişinin milletvekili olarak seçildikten sonra terör faaliyeti yapması hususunda bir serbestiyet var' diye bir ilke yoktur. Burada terör propagandası yapan, teröre destek veren ve ifadeye çağrıldığı halde gitmeyenler hakkında işlem yapıldı. Nitekim çoğunun dosyasına bakalım, birçoğu da serbest bırakıldı. Eğer burada bir partiye dönük hasmane bir tavır söz konusu olsaydı o zaman biz parti kapatmalara karşı olan bir parti olmazdık. Biz her zaman söyledik, 'Biz parti kapatmalara karşıyız' dedik" - "AB artık PKK konusundaki çeşitli kurumlarının çifte standartlarına bir düzen getirmelidir. Belçika'daki bir mahkemenin PKK'yı bir terör örgütü olarak tanımayan kararı doğrudan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne saldırıdır"

Google Haberlere Abone ol
Çelik'in AB büyükelçileriyle toplantısı

ANKARA (AA) - Avrupa Birliği (AB) Bakanı ve Başmüzakereci Ömer Çelik, "Bir kişinin milletvekili olarak seçildikten sonra terör faaliyeti yapması hususunda bir serbestiyet var diye bir ilke yoktur. Burada terör propagandası yapan, teröre destek veren ve ifadeye çağrıldığı halde gitmeyenler hakkında işlem yapıldı. Nitekim çoğunun dosyasına bakalım, birçoğu da serbest bırakıldı. Eğer burada bir partiye dönük hasmane bir tavır söz konusu olsaydı o zaman biz, parti kapatmalara karşı olan bir parti olmazdık. Biz her zaman söyledik, 'Biz parti kapatmalara karşıyız' dedik." değerlendirmesinde bulundu.

Çelik, JW Marriott Otel'de AB büyükelçileriyle ülkede yaşanan son gelişmeler hakkında yaptığı çalışma toplantısının ardından basın toplantısı düzenledi.

Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) 15 Temmuz darbe girişiminden sonra AB'den doğru düzgün bir destek görülmediğini, kınama ve retorik düzeyde ifadelerin ötesinde dayanışma içinde olunmadığını ifade eden Çelik, "Avrupa kurumlarının liderlerinin ve Avrupa liderlerinin Türkiye'ye gelmesi, aynı Charlie Hebdo saldırısından sonra Paris'te verilen dayanışma gösterisi gibi bütün dünyaya, Avrupa ülkesinde bir Avrupa demokrasisine yapılmış bu darbe girişiminin karşısındayız denmesi şeklinde fiili ve güçlü bir mesaj vermesini ben şahsen beklerdim." diye konuştu.

Çelik, "Böyle bir mesajın bütün Avrupa'daki aşırı sağdan yabancı düşmanlığına, bölgedeki güney sınırlardaki bir takım etnik ve mezhepçi grupların çatışma senaryolarına karşı güçlü bir demokrasi mesajı olacaktı. Maalesef bu fırsat ıskalanmıştır." ifadelerini kullandı.

Bakan Çelik, "Bir millet topyekün kendi demokrasisini korumak için sokaklara çıkıp, şehitler vermişken Avrupa'daki bazı dostlarımızın güçlü desteklerinin yanı sıra bazılarının da eleştiri yapmayı sürdürmesi, bir cümleyle Türkiye'nin yanında olduğunu söylerken dokuz cümleyle Türkiyeye karşı eleştiri yöneltmesi üzücüdür. Bu kabul edilemez bir durumdur." dedi.

Türkiye- AB ilişkilerinin stratejik bir ilişki olduğuna vurgu yapan Çelik, "Türkiye-AB ilişkilerinin pozitif bir ajandayla ilerlemesi lazım ve güçlü köprülerin kurulması lazım. Bunun yerine, katılım müzakerelerinde bir ilerleme sağlanmazken, sürekli olarak Türkiye'nin eleştirilmesi, Türkiye karşıtlığının yapılması ve Türkiye'nin AB ile paylaştığı demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti gibi değerlere bağlılığının sorgulanması doğru bir siyaset tarzı değildir." diye konuştu

Çelik, Merkel'in "Birbirimiz hakkında konuşmayalım, birbirimizle konuşalım." sözünü hatırlatarak, "Sürekli olarak Türkiye hakkında konuşmak, bir Avrupa kurumu siyaseti olmamalı. Türkiye ile konuşulacak konular varsa, katılım müzakereleri çerçevesinde ve güçlü platformlarda biz her zaman özgüven içinde bunları konuşmaya hazır olduğumuzu ifade ediyoruz." dedi.

Son olarak yapılan açıklamalarda AB büyükelçilerinin olağanüstü toplantıya davet edilmesi gibi hususların doğru yaklaşımlar olmadığını ifade ettiğini kaydeden Çelik, "Olağanüstü toplantıya davet edilecekse bu, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı terör saldırıları sonrasında yapılmalıdır. Türkiye ile dayanışma içinde olunmalıdır. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra, ertesi gün TBMM açıldığında bütün AB büyükelçileri TBMM ile dayanışma içinde olarak mecliste bulundular. Bu tip anlamlı tavırları her zaman takdir ediyoruz ama bizim esas baktığımız yer, Türkiye-AB ilişkilerinin anlamlı bir şekilde yürümesidir. Bunun yerine, yapılan açıklamalarda bazı milletvekilleriyle olan ilişkilerin bile kişiselleştirilerek Türkiye'ye karşı haksız yaklaşımlar üretilmesini kabul etmeyiz." değerlendirmesinde bulundu.

Çelik, "2004'ten 2009'a kadar olan süreçte AB içinde 44 dokunulmazlık dosyasından 24'ü kaldırılmıştır. Venedik Komisyonu kararları açıktır. Ağır cezalık suçlar, nefret suçları, suçüstü halleri, insan hakları gibi konularda dokunulmazlık himayesini Venedik Komisyonu öngörmemektedir. Türkiye'de ise dokunulmazlık belli milletvekillerine özel olarak kaldırılmadı. Meclisin tamamına yönelik bir düzenleme olarak meclisin mutabakatıyla ortaya çıktı." diye konuştu.

Milletvekilinin işinin meşru bir alanda toplumsal talepleri siyasi temsile çevirmeyi gerektirdiğini hatırlatan Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biz mecliste çoğulculuğun olmasına, mecliste çeşitli partilerin olmasına saygı gösteriyoruz. Siyasi partilerin mülkiyeti halktadır. Halkın oy verdiği herkese saygı duymak zorundayız ama bir milletvekili seçildikten sonra terör örgütünü himaye eden, terör propagandası yapan, terör faaliyetlerine katılan bir tutum içerisine giriyorsa hiçbir şekilde şu eleştiriyi kabul etmeyiz: 'Seçilmişlere dokunulamaz.' Seçilmişlere kanunlar çerçevesinde hareket ettiği, demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti gibi alanlar içinde kaldığı sürece tabi ki dokunulmamalıdır. Ama bir seçilmiş, halkın oyunu alarak seçildikten sonra, o halkın ihtiyaçları için siyaset yapmak yerine, halkın taleplerini siyasi temsile çevirmek yerine terör örgütünün temsilcisi gibi davranmaya çalışıyorsa bu durumda o oy aldığı kesime karşı sorumluluğunu yerine getirmiyor demektir."

Çelik, "Biz ayaklanma çağrısı yapanlardan, 'hendekler bizim kazanımlarımızdır' diyenlerden, belediyelere kendi öz savunma güçlerini yani milis güçlerini kurma çağrısı yapanlardan ve güvenlik güçlerinin PKK terör örgütüne karşı yürüttüğü mücadele sırasında ele geçirmeye çalıştığı o terör örgütü liderlerini kurtarmak üzere yürüyüş yapmaya çalışan, o bölgeleri kuşatmaya çalışanlardan bahsediyoruz. Meclisteki diğer iki partinin genel başkanları dahil ifade vermeye gidecekler ama bir partide bazı milletvekilleri 'biz yargı kurumlarını tanımıyoruz' diyecekler. Böyle bir alan içinde sivil siyaset yaşayamaz. Sivil siyaseti geçmişten beri darbelerin sakatladığını söylüyoruz. Sivil siyaseti terör örgütlerinin de sakatlamasına izin vermemeliyiz." ifadelerini kullandı.

AB açıklamalarında bütün bunlara rağmen siyasi çözümden bahsedildiğini söyleyen Çelik, "Bizim yakın coğrafyamız da dahil olmak üzere, en güçlü bir şekilde güvenlik ve kimlik meselelerinin iç içe geçtiği konularda, bir çözüm modeli olarak ortaya konulmuş süreç, çözüm süreci dediğimiz milli birlik projesi olarak adlandırdığımız süreçtir. Bu süreçte kimlik konularına yönelik yasakların tümüyle ortadan kaldırılması için buna karşılıksa, güvenlik konuları söz konusu olduğundaysa terör örgütüne silah bıraktırılması için çok güçlü ve kapsamlı bir süreç yürütülmüştür. Bir yandan kimlik meseleleri bahane edilerek güvenlikçi politikalara yönelinmemiştir, güvenlik politikaları söz konusu olduğunda da hiçbir şekilde kimlikler konusunda baskıcı bir yaklaşım sergilenmemiştir. Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde hem kimlik meselelerine dönük bir takım yasakların kalkması konusunda yüksek bir irade ortaya konulmuştur hem de Türkiye'nin yasa dışı silahlı unsurlardan arındırılması için son derece kapsamlı bir çaba yürütülmüştür. Ama net bir şekilde görüldüğü gibi Türkiye'yi terk etmesi gereken silahlı unsurlar Türkiye'yi terk etmemiştir." dedi.

Buna karşı çıkması gerekenin ilk önce kurumsal olarak HDP olması gerektiğini kaydeden Çelik, "Bir siyasi partinin varlık sebebi, sivil siyaseti tahkim etmektir. Darbe, terör veya buna benzer sivil siyasete dışarıdan yapılan hiçbir müdahaleyi kabul etmemektir. Ama bunun yerine çıkıp da terör örgütünden daha ileri bir dil kullanarak, 'hendekler bizim kazanımımızdır' gibisinden bir yaklaşımla faaliyet yürütülmesi, sırtımızı PKK'ya dayadık gibi bir yaklaşım üretilmesi, AB'nin terör örgütü listesinde olmasına rağmen 'biz PKK'yı terör örgütü olarak tanımıyoruz' diye faaliyet yürütülmesi, bir milletvekilinin PKK'ya erzak götüren bir aracın içinde yakalanması, teröristin cenazesine katılması, şehit olan bir polisten bahsederken bertaraf edildi diye twitler atması, bunların hepsi terör faaliyetidir." diye konuştu.

Hiçbir Avrupa parlamentosunda TBMM'de kullanılan söylemler kadar ileri söylemler kullanılmadığına dikkati çeken Çelik, "Orası TBMM'dir, orada herkes hür bir şekilde kürsüyü kullanmaktadır ve her görüş dile getiriliyor. Bazen gündem dışı yüzünden kanun maddelerine geçilemiyor, bu konular saatlerce tartışılıyor. Çok ileri sözler bile anlayışla karşılanıyor. Pek çok Avrupa ülkesinde bu söylemlere müsaade bile edilmez." diye konuştu.

Çelik, sözlerine şöyle devam etti:

"Bir zamanlar bu terör faaliyetlerini meşrulaştırmak için konuşanlar, Türkiye'de siyasal katılım yolları kapalı olduğu için deniyordu ama argüman doğru değildir, hiçbir zaman bir yanlışlık bir başka yanlışlığın meşrulaştırıcısı olamaz. Bir şey yanlışsa onun tersi de yanlıştır. Bugün kim siyasal katılım yollarının kapalı olduğunu söyleyebilir? Deniliyor ki milletvekilleri tutuklanıyor. Milletvekilleri tutuklanmıyor. 'Bir kişinin milletvekili olarak seçildikten sonra terör faaliyeti yapması hususunda bir serbestiyet var' diye bir ilke yoktur. Burada terör propagandası yapan, teröre destek veren ve ifadeye çağrıldığı halde gitmeyenler hakkında işlem yapıldı. Nitekim çoğunun dosyasına bakalım, birçoğu da serbest bırakıldı. Eğer burada bir partiye dönük hasmane bir tavır söz konusu olsaydı o zaman biz parti kapatmalara karşı olan bir parti olmazdık. Biz her zaman söyledik, 'Biz parti kapatmalara karşıyız' dedik."

Çelik, "Üstelik parti kapatmaları tümden ortadan kaldıracak anayasa değişikliğini yaparken de HDP, bize destek vermedi. Partiler yaşamalıdır ama hiç kimse 'ben dokunulmazlık zırhına girdim' diye terör faaliyetinin arkasına saklanmamalıdır. Sivil siyasetin en büyük tehditi terördür." dedi

Konuyla ilgili Batasuna ve Cordoba kararlarına da değinen Çelik, şunları söyledi:

"İspanya Yüksek Mahkemesinin Batasuna Partisi hakkında verdiği kararı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de onamıştır. Bir milletvekilinin, üstelik İspanya'nın dışında Venezuela'da ETA terör örgütünü destekleyen bir mitinge katılması, Batasuna Partisinin ETA tarafından oradaki sosyalist partinin tehdit edilmesine karşı çıkmaması, bir milletvekilinin terörist cenazesine katılması, ETA propagandası yapması. İspanya Yüksek Mahkemesi, bunların demokratik toplum düzenini tehdit eden faaliyetler olduğuna karar vermiştir. En son Cordoba kararında, bir milletvekili terör örgütü üyesi olduğu için cezalandırılıyor. Daha sonra da cezası bitmesine rağmen kamu haklarından men ediliyor."

Dünyanın hiçbir yerinde milletvekillerinin tutuklanmasının istenen bir durum olmayacağını, milletvekillerinin siyaset yapmak ve halkın ihtiyaçlarının karşılanması noktasında faaliyet göstermek için seçildiğini anlatan Çelik, "Ama bir milletvekili halkın iradesine saygı göstermiyorsa, halkın ona verdiği görev yerine, meşruiyet içinde hareket etmek yerine, halktan aldığı iradeyi başkalarına teslim ediyorsa bir şekilde de halkın iradesini terör örgütlerinin gasp etmesine aracı ve köprü oluyorsa bu durumda hiçbir şekilde siyasi katılım yollarından bahsedilerek bu kişilerin cezalandırılması, bu kişiler hakkında bir kovuşturma yapılmasının önüne geçilmesi şeklinde bir argüman ileri sürülemez." diye konuştu.

Terörle hibrid hale gelmiş bir siyaset anlayışının sivil siyasetin düşmanı olan darbeden çok daha tehlikeli olduğunun altını çizen Çelik, böyle bir siyaset anlayışının meşru ya da demokratik bir anlayış olmadığını dile getirdi.

Bakan Çelik, AB içinde 2004-2009 yıllarında 44 milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılmasının talep edildiğini ve 24'ünün dokunulmazlığının kaldırıldığını hatırlatarak, şöyle konuştu:

"Bütün dünya ve hukuk nosyonu bize bir şey söylüyor: Mecliste siyasal katılım yolları açıktır, parlamento dokunulmazlığı vardır, parlamenterin dokunulmazlığı değildir. Parlamentere dokunulmazlık niye verilmiştir, parlamentoya dokunulamasın diye verilmiştir. Yani bir kişi seçildikten sonra onun her faaliyetinin dokunulmazlık altında olduğu anlamına gelmez bu, parlamentonun dokunulmazlığıdır söz konusu olan. Niçin? Bir meclis görev yaparken, hiçbir gücün etkisi, baskısı ve hiç kimsenin korkusu altında kalmadan faaliyet yapsın diye bu verilmiştir. Ama birisi halk adına verilen bu yetkiyi halkın düşmanı olan terör örgütlerini himaye etmek için, onlarla işbirliği yapmak için kullanılırsa bu asla ve kata kabul edilemez. O sebeple bizim bütün bu tablo içinde AB ile paylaştığımız ortak değerler, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, bu değerleri korumaktan başka bir amacımız yoktur. Bizim hükümetlerimiz her zaman reform hükümeti olmuştur. Bizim dönemimizde AB tam üyelik müzakereleri başlamıştır ve AB tam üyelik perspektifi bir devlet politikası haline gelmiştir."

Bugün yükselen Türkiye karşıtlığının aslında Türkiye ile ilgili bir mesele olmadığını ve her ülkenin kendi iç siyasetinde bunu kullandığı için Avrupa değerlerini yok ettiğini belirten Çelik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a yönelik karşıtlığın altında Türkiye karşıtlığı, onun altında İslamofobi ve antisemitizm olduğunu ve hepsinin altından da bir Avrupa düşmanlığı çıktığını söyledi. Bu argümanların Avrupa değerlerini sabote etmek isteyenler tarafından kullanıldığını dile getiren Çelik, bu nedenle mantıklı bir şekilde resmi platformlarda oturup konuşmak gerektiğini vurguladı.

Çelik, Türkiye'nin evrensel değerlere uyumlu bir şekilde, dünya ile entegrasyonunu sürdürerek yoluna devam ettiğinin altını çizdi. Türkiye-AB ilişkileri açısından çok kırılgan bir dönemde olunduğunu söyleyen Çelik, "AB, artık PKK konusundaki çeşitli kurumlarının çifte standartlarına bir düzen getirmelidir. Belçika'daki bir mahkemenin PKK'yı bir terör örgütü olarak tanımayan kararı, doğrudan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne saldırıdır." şeklinde konuştu. PKK'yı terör örgütü olarak kabul etmeyen, "çatışma ortamında terör örgütünden bahsedilemez" diyen bir mahkeme kararının meşru devletlerle bir terör örgütünü eşit saydığına dikkati çeken Çelik, bunun tüm uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu ve asla kabul edilemeyeceğini kaydetti.

Ömer Çelik, AB'nin HDP'nin tutuklanan milletvekilleri Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın güvenilir kişiler olduğu yönündeki açıklamasına atıfta bulunarak, kendilerinin kimin Türkiye'de hangi parlamenter ile görüşeceğiyle ilgilenmediğini ancak bir Avrupa kurumunun temsilcisi olarak kürsüye çıkan kişinin yanında TBMM'den bir milletvekilinin "PKK terör örgütü değildir" diyebilmesinin terör konusunda çifte standart olduğunu dile getirdi. Bakan Çelik, bu durumun DEAŞ terör örgütünü savunan biriyle basın toplantısı yapmaktan farkı olmadığına dikkati çekti.

İfade vermeye gitmeyen HDP'lilere yönelik operasyonu da değerlendiren Çelik, TBMM'nin meşru bir alanda her sözün konuşulabildiği bir yer olduğunu ve mesele halkın iradesini siyasi temsile çevirmekse bunun yerinin TBMM olduğunu anlatan Çelik, ancak illegal grupların gayrı meşru eylemlerine dayanan bir faaliyet yürütülecekse o kişilerin meclisi terk etmek gibi bir seçeneği gündemlerine almalarının doğal olduğunu belirtti.

Çelik, halkı ayaklanmaya çağırmak, hendekleri bir kazanım olarak görmek ve milis güçlerinin kurulmasından bahsetmenin hiçbir şekilde meşru kabul edilemeyeceğini söyledi.

- "Avrupa Komisyonu en başarısız dönemini geçirmektedir"

Avrupa Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker'in Türkiye'ye yönelik açıklamalarını da eleştiren Çelik, "Avrupa Komisyonu Başkanı, Türkiye'de darbe girişimi olduktan sonra hala Türkiye'ye gelmemiştir. Buraya gelerek Türk kurumlarıyla dayanışmasını göstermemiştir. Maalesef Juncker'in döneminde göç sorunu, terör sorunu, Avrupa'nın güvenlik sorunu gibi konularda Avrupa komisyonu en başarısız dönemini geçirmektedir." dedi.

Teröre karşı kararlı bir şekilde mücadele etmeye devam edeceklerini dile getiren Çelik, bugünün Türkiye ile AB arasında güçlü ilişkiler ve yeni diyalog kanalları açma günü olduğunu sözlerine ekledi.

Toplantıya 19 ülkeden büyükelçi ve 8 ülkeden de maslahatgüzar düzeyinde katılım oldu.

(Sürecek)

Yorumlar