- İddianameden:
- "Kamu idarelerinin çok önemli bir kısmı, soruşturmanın ilerlemesi için gerekli bilgi ve belgeleri kasten gizlemiş, devleti ele geçirmek azmindeki örgüt o kurumda hiç yokmuş gibi davranmıştır. Kamu kurumlarında örgütün imamları ve kadroları, kozmik ve kripto üyeleri, sempatizanları etkili ve hala önemli makam ve mevkileri işgal altında tutmaktadır"
- "Örgüt, istediğinde her türlü hukuksuz kararı verecek ve yargı eliyle devletin kamu gücünü örgüt menfaatine kullanacak binlerce hakim, savcıya sahiptir. Yargının içinde bulunduğu bu durum sebebiyle örgüte karşı karar alıp uygulamada da sorunlar, sıkıntılar yaşanmıştır"
-"Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Yüksel'e, Cumhuriyet Savcısı Demirci'ye, Ankara Emniyet Müdürü Saral’a ve Yardımcısı Ak'a yönelik uygulanan sistematik ve organize operasyonlar örnek olarak gösterilmektedir. Örgütün asker içindeki uzantılarıyla ilgili işlem yaptıran İlker Başbuğ, emekli olduktan sonra örgütün hedefi olmuş ve intikam alınmıştır"
- "Soruşturmada bir diğer engel ise bu örgütün faaliyeti nedeniyle zarar görenlerin, mağdurların, sonradan 'Stockholm sendromu' yaşayarak, FETÖ ile iyi ilişkiler kurarak, sanki kendilerine karşı hiç suç işlenmemiş ve suçtan kazanç sağlamış gibi davranmalarıdır. Mağdur edilen kimseler, örgüt tarafından algı yönetiminde kullanılmışlardır ve bu durum anlaşılır gibi değildir"
ANKARA (AA) - Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, Fetullahçı Terör
Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile ilgili "çatı
iddianamesinde", kamu idarelerinin çok önemli kısmının,
soruşturmanın ilerlemesi için gerekli bilgi ve belgeleri kasten
gizlediği, devleti ele geçirmek azmindeki örgüt o kurumda hiç
yokmuş gibi davrandığı belirtilerek, "Kamu kurumlarında örgütün
imamları ve kadroları, kozmik ve kripto üyeleri, sempatizanları
etkili ve hala önemli makam ve mevkileri işgal altında
tutmaktadır." değerlendirmesinde bulunuldu.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edilen iddianamede,
FETÖ'nün, özellikle 12 Eylül 1980 sonrasında ciddi hiçbir araştırma
ve soruşturmaya konu edilmediği, örgütün nihai amacının
sorgulanmadığı ve "dini, ılımlı bir cemaat" denilerek
geçiştirildiği bildirildi.
Devletin her kurumunun, bu örgütün faaliyetlerinden işkillenip
araştırmak yerine "ihanet etmezler" anlayışıyla hareket ettiği,
uyuşturulduğu ve uyutulduğu öne sürülen iddianamede, şunlar
kaydedildi:
"Fetullah Gülen ve ona bağlı cemaatin devlete ve millete karşı
faaliyetleri, birçok kesim ve kişide her zaman bir endişe ve şüphe
kaynağı oluşturmuştur. Bu grup, kendini işine geldiği gibi empoze
etmiştir. Gizlenmek için bazen dini cemaat, bazen ise sivil toplum
örgütü, bazen de bir terör örgütü gibi davranmıştır. Piyasada kar
amacı güden şirketleri, banka ve kuruluşları yönetmesi, bütün
faaliyetlerini gizli tutması, kuruluşu, ekonomik ve insan
kaynakları, amacı, fikri yapısı ve nihai hedeflerini gizlemesi
nedeniyle hep korkutan bir örgütlenme olmuştur. Fetullah Gülen ve
ona inananların yönettiği hizmet hareketi hala kapalı kutudur.
Devlet ve millet onların amacını, kimlerden oluştuğunu, fikir
yapısını ve destekçilerini, Türkiye devletini ve İslam dinini neden
sevmediklerini bilememektedir."
İddianamenin "Soruşturmanın Güçlülüğü ve Örgütün Engelleme
Gayretleri" başlığı altındaki bölümünde soruşturmanın
yürütülmesinde birçok engelle karşılaşıldığı, örgütlü yapının
derinliğini, gücünü ve amacını görebilmek için bunun da önemli bir
tespit ve delil olduğu vurgulandı.
Cemaatin, yönetici üstyapının paralel örgüte dönüştüğünü, devlete
zarar verdiğini, icraatlarının siyasal rejimi dizayn etmek,
siyasete ufuk ve istikamet çizmek, devlete alternatif yönetim
oluşturmak niteliği taşıdığını hiçbir zaman kabul etmediği ve
hareketi yöneten paralel bir yapının olmadığını öne sürdüğü
aktarılan iddianamede ancak devletin Paralel Yapı'ya yönelik her
soruşturması ve her tutuklama işlemiyle Fetullah Gülen ve örgütünün
ilgilendiği belirtildi.
Soruşturmaların "algı operasyonu, skandal talimat ve hukuksuz
işlem" gibi etiketlerle topluma sunulduğu ve yayınlar yapıldığı
hatırlatılan iddianamede, örgütün, Paralel Yapı'ya yönelik
soruşturmalarda suç işlediği iddia edilen kişileri sahiplendiği,
onları savunmak üzere avukat görevlendirdiği, dosyaları izlediği,
adli işlemler sırasında kimin örgüt hakkında ne dediğini öğrenip
tedbir geliştirdiği ve hiçbir suç işlenmemiş gibi kamuoyu
oluşturmaya çalıştığı tespitine yer verildi.
- "Herkesin hayatı kararmıştır"
"Birçok soruşturmada şüpheliyi cemaat avukatlarından oluşan ordular
savunmuştur." değerlendirmesinde bulunulan iddianamede, şunlara yer
verildi:
"Fetullahçı Terör Örgütü üyeleri, örgüte yönelik soruşturma açan
her savcı ve görev alan hakimleri veya kolluk görevlilerini linç
ederek itibarsızlaştırıp, hayatlarını mahvetmiş ve canlarından
bezdirmiştir. Bu örgüte yönelik dava veya bir soruşturmada basit
şekilde bile olsa adı geçen herkesin başına bela açılmış, hayatları
zehir olmuştur. Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcısı
Nuh Mete Yüksel'e, Cumhuriyet Savcısı Salim Demirci'ye, Ankara
Emniyet Müdürü Cevdet Saral’a ve Yardımcısı Osman Ak'a yönelik
uygulanan sistematik ve organize operasyonlar örnek olarak
gösterilmektedir.
Örgütün asker içindeki uzantılarıyla ilgili işlem yaptıran İlker
Başbuğ, emekli olduktan sonra örgütün hedefi olmuş ve intikam
alınmıştır. Örgüte karşı basit bir işlem yapan, istihbarat toplayan
veya herhangi bir nedenle örgüt soruşturmasında adı geçen herkesin
hayatı kararmıştır. Örgüt, eskilere neler yapabildiğini ibret
olarak ortaya dökerek soruşturmada görev alanları hem tehdit etmiş
hem de engellemeye çalışmıştır."
İddianamede örgütün, bu soruşturmanın engellenmesi için de elinden
gelen bütün gayreti sarf ettiği vurgulanarak, savcıların
değiştirilmesi için dilekçeler verildiği, soruşturma nedeniyle
hakim ve savcıların HSYK'ya şikayet edildiği, HSYK'dan hakim ve
savcılar hakkında inceleme izni çıkarıldığı aktarıldı.
Bu inceleme izninin medyada yayınlatılıp psikolojik baskı
uygulandığına işaret edilen iddianamede, şu ifadelere yer
verildi:
"Emniyete yazılan bir talimat gerekçe gösterilip savcı hedef haline
getirilmiş ve sosyal medya, gazete ve televizyon üzerinden tehdit
edilmiş, hakarete uğramıştır. Hakim ve savcıların cemaate kumpas
kurduğu, hukukçu olmadığı, hükümetin emrinde olduğu, ısmarlama
savcı olduğu, 'Bunu not ettik ve hesabını vakti gelince soracağız.'
yazıları ve açıklamaları, defaten yapılmıştır. Örgüt hakkında
soruşturma yürüten savcı ve hakimlere görevi bırakma çağrıları
yapılmıştır. Siyasetçilerden soruşturma ve adli işlemlerle ilgili
görüşler alınmış, bütün bir örgüt sistematik olarak soruşturmayı
engellemek için savcı ve hakimleri hedef haline getirmiştir.
Terörle Mücadele Kanunu'na göre suç olmasına rağmen kimliği,
fotoğrafı, yazdığı talimat veya verdiği karar günlerce yayınlanarak
örgütün hedefi olduğu ilan edilmiştir."
Örgütün soruşturmayı engellemek için sistematik tehdit ve
baskısının, elindeki basın yayın organları üzerinden
gerçekleştirildiği tespitine yer verilen iddianamede, çeşitli haber
başlıkları buna örnek gösterildi.
Fetullah Gülen'in avukatının da savcılığa "hukuken doğru olmayan
talimat yazısının işlem yapılmaksızın derhal geri iade edilmesi"
için dilekçe verdiği, bazı il emniyet müdürleri hakkında, FETÖ'nün
soruşturulmasını önlemek amacıyla suç duyurusunda bulunduğu
belirtilen iddianamede, "Soruşturmada görev alan emniyet mensupları
üzerinde baskı kurularak verilen talimatın gereğinin yapılmaması
için haklarında suç duyurusunda bulunulmuştur. Talimat gereğinin
yapılmaması için başlatılan sistematik suç duyuruları, örgütün
varlığı ve organizasyonun en büyük delilidir. Türkiye çapında
talimatın uygulanmaması için örgüt yoğun bir gayret göstermiştir."
denildi.
Fetullah Gülen veya örgütü hakkında suç işlediğine dair dilekçe
veren, basında haber yapan, konuyla ilgili ihbarda bulunan kişiler
hakkında örgütün avukatlarının derhal tazminat davaları açtığı,
ihbarcıları iftira ve hakaret suçunu işlemekle itham ettiği
kaydedilen iddianamede, "Örgüt, sistematik baskı uygulamış, iftira
ve hakaretten suç duyurusu yaparak sindirmeye çalışmıştır. İhbar
eden kimselere örgüt imamları, yargı içindeki savcıları eliyle
davalar açtırmıştır. Mesela tazminat davası olarak Ankara 20.
Asliye Hukuk Mahkemesinde 2014/44 esas sayılı dava bunlardan
biridir. Bu davaların harcı bile ortalama bir din adamının ömür
boyu elde edebileceği gelirin kat kat üzerindedir. Örgüt,
önderlerini koruma içgüdüsü altında davaların harç ve masraflarını
ibadet vecdiyle yerine getirmektedir." değerlendirmesinde
bulunuldu.
- "Bütün terör örgütlerinden daha tehlikeli bir yapı"
İddianamede, İstanbul'da yürütülen soruşturmada da örgütün hakim ve
savcıları şikayet ederek baskı oluşturduğu, bütün soruşturma
aşamalarının, günlerce yanlı olarak örgütün basın yayın araçlarıyla
yayınlandığı bildirildi.
İddianamede, şöyle denildi:
"HSYK üzerinden hakim ve savcılarla ilgili inceleme izinleri
alınmış, basına servis edilerek baskı oluşturulmuştur. Bu yolla
örgütlenme, soruşturmaları devletin soruşturması olmaktan çıkarıp
şahsileştirmek amacı gütmüştür. Eğer hakim ve savcı örgütten tehdit
suçundan şikayetçi olsa bu defa arada husumet oluştuğu, artık
soruşturmayı o hakim, savcının yapamayacağı gerekçesini ileri
sürecektir. Örgüt, soruşturmaları engellemek için kamu
görevlilerine karşı her türlü hile, yalan, tehdit ve hakaret
yöntemlerine başvurmuştur.
Bu fiilleriyle de dini bir cemaat olmadığını, bütün terör
örgütlerinden daha tehlikeli bir yapı olduğunu ortaya koymuştur.
Fetullahçı (Paralel Devlet Yapılanması) Terör Örgütü, ayrıca, bazı
siyasetçilere yapılan soruşturma işlemleriyle ilgili açıklamalar
yaptırıp, karşı kamuoyu oluşturmuştur. Soruşturmalarda yazılan bazı
müzekkere ve talimatları kamu kurumları içindeki kadrolarından elde
eden örgüt, toplumda masum algısı oluşturmak için ayarladığı
siyasetçi, akademisyen, gazeteci, yazar görüşlerine başvurmuş,
kendi basın yayın organlarında bazı yazar ve gazetecilere kasıtlı,
doğru olamayan ve yanlı haber ve yorumlar yaptırıp
yazdırmıştır.
Devleti düşman gören bu yapı dış ülkelere, özellikle ABD ve AB'de
kendilerine yakın grupların içinden seçtikleri bazı kimselerin
açıklamasıdır diye yazılar, yorumlar da yaptırmıştır. FETÖ, çeşitli
lobilere para verip soruşturmaları değersizleştirmek ve Türkiye
aleyhine kamuoyu algısı oluşturmak için faaliyetler yürütmüştür.
Soruşturmanın yürütülmesi için yazılan her müzekkere gazete
manşetlerine haber yapılıp televizyon kanallarında her haber
bülteninde gerekmediği halde baskı oluşturmak için haksız ve
hukuksuz olduğu ileri sürülerek tekrar edilmiştir."
- Soruşturmayı zorlaştıran mevzuat
İddianamede, FETÖ'ye karşı soruşturmada özel yetkili mahkemelerin
kaldırılması ve soruşturmayı zorlaştıran mevzuat düzenlemelerinin
de büyük engel oluşturduğuna değinildi.
"Terör ve örgütlü suçlulukla mücadelede mevzuat, etkili ve yeterli
bir soruşturma yürütebilmek için çok önemlidir." ifadelerine yer
verilen iddianamede, şunlar belirtildi:
"Örgüt, aleyhine delilleri kısa sürede ortadan kaldırmıştır.
Örgütün kadroları tarafından TİB ve Emniyet İstihbarat Dairesinin
log kayıtlarının silinmesi, dershane, okul ve yurt kayıtlarının
imhası ve bilgisayar hard disklerinin değiştirilmesi gibi bir dizi
örgütlü ve sistematik delil karartma olayı yaşanmıştır. Örgüte
karşı yürütülecek soruşturmayı engellemek için FETÖ, bir yandan da
kripto elemanlarına hükümet eliyle mevzuat değişikliği yaptırılması
için görev vermiş, soruşturmayı güçleştiren her türlü hukuki tedbir
el altından alınmıştır. Dosyaların her avukat tarafından
görülebilmesi, suret alınması, tutuklama, el koyma ve dinleme gibi
delil elde etme yöntemlerinin hiç yapılamaz şekilde zorlaştırılması
gibi birçok mevzuat değişikliği yaptırılmıştır.
Bu kanuni engeller soruşturmanın seyrini etkilemiş ve delil elde
etmek imkansız hale getirilmiştir."
İddianamede, Paralel Yapı'ya karşı kamu idarelerinin mücadele
vermek yerine bu örgütün varlığını bilerek gizleme yoluna
gittikleri savunularak, "Kamu idarelerinin çok önemli bir kısmı,
soruşturmanın ilerlemesi için gerekli bilgi ve belgeleri kasten
gizlemiş, devleti ele geçirmek azmindeki örgüt o kurumda hiç yokmuş
gibi davranmıştır. Kamu kurumlarında örgütün imamları ve kadroları,
kozmik ve kripto üyeleri, sempatizanları etkili ve hala önemli
makam ve mevkileri işgal altında tutmaktadır. Mesela şüpheli Kazim
Avcı, tutuklandığı sırada bile hala TBMM'de müşavir olarak
çalışmaktadır. Şüpheli yönetici imamlardan Osman Karakuş, on
parmağında on marifet her kamu kurumunda bir kurulda üst düzeyde
görev almıştır." ifadeleri kullanıldı.
- "Stockholm sendromu"
Soruşturmayı zorlaştıran bir diğer sorunun ise kişilerin her şeyi
Paralel Yapı'ya havale ederek bundan yarar sağlama beklentileri
olduğu savunulan iddianamede, "Alakası olsun, olmasın, her olayı
Paralel Yapı'nın işlediği iddia edilerek başvurular yapılmış ve
sonuçta soruşturmada gerçekten Paralel Yapı'nın faaliyeti ile ona
atfedilen olayları ayırmak, uzun süren çaba gerektirmiştir.
İşlediği suçun sorumluluğundan kurtulmak isteyen cezaevindeki
hükümlü ve tutuklulardan birçok gereksiz dilekçe gelmiştir. Mesela
2001'de ırza geçmeye teşebbüsten mahkum olan bile 'bunu Paralel
yaptırdı' diyerek dilekçe göndermiştir." görüşüne yer verildi.
İddianamede şunlar ifade edildi:
"Soruşturmada bir diğer engel ise bu örgütün faaliyeti nedeniyle
zarar görenlerin, mağdurların, sonradan 'Stockholm sendromu'
yaşayarak, FETÖ ile iyi ilişkiler kurarak, sanki kendilerine karşı
hiç suç işlenmemiş ve suçtan kazanç sağlamış gibi davranmalarıdır.
Mağdur edilen kimseler, örgüt tarafından algı yönetiminde
kullanılmışlardır ve bu durum anlaşılır gibi değildir. Örgütün
işlediği suç karşısında ezilenlerin, sonradan yıllardır bu
cemaatten biri gibi hareket etmeleri akılla, mantıkla izah
edilememektedir.
Örgütün hükümete karşı bir darbe teşebbüsünde bulunduğu aşikar
olmasına rağmen resmi hiçbir şikayet başvurusu yapılmamıştır.
Örgütün varlığı, terör örgütü olduğu kabul edilmesine rağmen kamu
kurumları aktif bir faaliyet içinde de olmamışlardır. Kamu
idarelerindeki kamu görevlileri, örgüt geri geldiği zaman zulmünden
çekindiklerini, örgütün karşısında yer almamak için böyle davranmak
zorunda olduklarını açıklıkla ifade etmişlerdir.
Toplum üzerinde olduğu gibi kamu görevlileri üzerinde de örgütün
kurduğu baskı ve tehdidin boyutu oldukça vahimdir. Yalnızca bu
durum bile yapının niteliğini izhar etmektedir. Yargı içinde
örgütün önemli bir militarist kadrosu varlığını sürdürmektedir.
Örgüt, istediğinde her türlü hukuksuz kararı verecek ve yargı
eliyle devletin kamu gücünü örgüt menfaatine kullanacak binlerce
hakim, savcıya sahiptir. Yargının içinde bulunduğu bu durum
sebebiyle örgüte karşı karar alıp uygulamada da sorunlar,
sıkıntılar yaşanmıştır. FETÖ de benzer diğer terör örgütleri gibi
hakim, savcıları, tanıkları, mağdurları, bilirkişileri korkutup
tehdit ederek soruşturmayı engellemeye çalışmıştır. Bütün bu fiili
engeller ve örgütün engelleme gayretlerine rağmen devletin
düzeninin ve bekasının temini için bu soruşturma mevcut şartlar
altında güçlükle devam ettirilip sonuçlandırılmıştır."
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.
Yorumlar