"Bu ülkenin insanları suni olarak kamplaştırılmıştı"

- Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren öncülüğünde, "sağ-sol çatışması", "siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarsızlık" bahanesiyle askerlerin yönetime el koyduğu 12 Eylül darbesi sırasında yaşananlar, üzerinden 38 yıl geçmesine rağmen unutulmuyor - Eski Akıncılar Grubu'nun 12 Eylül dönemindeki son genel başkanı Mehmet Güney: - "Bu darbenin global bir sahibi vardı. Darbenin global sahipleri de yerli konu mankenlerini buldular ve bunlar da 12 Eylül 1980 gecesi düdüğü çalarak yönetime el koymuş oldular" - "1979-1980 yıllarında Mamak Cezaevi'nde bulunduk. Askeri cezaevlerinde kontrol tamamen askerin inisiyatifinde. Bir koğuşta 314 kişi kalıyordu. Gayri insani ve ahlaki olan bu ortamlar içerisinde günde 2 kere sayım adı altında sopanızı yiyorsunuz. Her türlü tahriklerle birlikte sizi taciz eden bir yönetim var. En yakınınızla görüşürken bile ciddi sıkıntılar oluyor. Bizim yüzümüzden ebeveynlerimiz ve yakınlarımız da ciddi sıkıntı çekti" - "Biz 12 Mart 1971 darbesi ile 12 Eylül 1980 darbesi arasında sandviç gibi olan bir nesiliz aslında. Bu 2 darbe Türkiye'deki gençlere ciddi bir şekilde fatura çıkarttı. Bunun sol, sağ, İslamcı olması hiç fark etmiyor. Çünkü bu ülkenin insanları maalesef suni olarak kamplaştırılmıştı" - "Ölüye okunan selanın 15 Temmuz gecesinde bir toplumu nasıl dirilttiğini Allah bize gösterdi. Allah bu toplumu bir daha darbelerle karşılaştırmasın"

Google Haberlere Abone ol
"Bu ülkenin insanları suni olarak kamplaştırılmıştı"

İSTANBUL (AA) - AMMAR NAS - Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren öncülüğünde, "sağ-sol çatışması", "siyasi, sosyal ve ekonomik istikrarsızlık" bahanesiyle askerlerin yönetime el koyduğu 12 Eylül darbesi sırasında yaşananlar, üzerinden 38 yıl geçmesine rağmen hala tartışılıyor.

Kod adı "Bayrak Harekatı" olan ve anayasanın askıya alındığı darbe sürecinde 650 bin kişi gözaltına alındı, açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi için idam cezası istendi.

Yargılamalar sonucunda, idam cezası verilen 517 kişiden 50'sinin cezası infaz edildi.

O dönemde siyasi partiler de lağvedildi. 30 bin kişinin sakıncalı olduğu için işten atıldığı askeri darbe sürecinde, 14 bin kişi de yurttaşlıktan çıkarıldı.

Eski Akıncılar Grubu'nun 12 Eylül dönemindeki son genel başkanı Mehmet Güney de o 12 Eylül döneminde "devletin temellerini dini esaslara dayandırmak" suçlamasıyla 1 yıl Mamak Cezaevinde kalmasının ardından tren istasyonu, otogar ve havaalanlarına asılan listede, "görüldüğü yerde vurulması gerekenler" içinde yer aldığı için Türkiye'den ayrılmak zorunda kaldı.

Güney, 12 Eylül döneminde, İran, Afganistan ve Pakistan'a giderek uzun yıllar ülkesinden uzakta yaşadı.

İnsan ve Medeniyet Hareketi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Mehmet Güney, AA muhabirine, Türkiye siyasi tarihinde derin yaralar açan 12 Eylül darbesi sırasında yaşadıklarını anlattı.

Güney, Türkiye'de darbeci yapının her 10 yılda bir kendisini tekrarladığını belirterek, 1960, 1971 ve 1980 darbelerini anımsattı.

12 Eylül döneminde zayıf koalisyon hükümetleri ve parlamento desteği az olan hükümetlerle siyasal kanadın zayıf düşürüldüğünü belirten Güney, "Bunun yanı sıra toplumda gençlik hareketleri, bilhassa okuyan gençlik ve çalışan gençlik üzerinden sağ-sol yani devrimcilik, milliyetçilik, İslamcılık adına bu bölünmeden dolayı sokak çatışmaları, okul, fabrika önlerinde bu ülkenin en çok fayda beklediği gençlerden ve işçiler üzerinden bir hesaplaşma yapıldı. Hani günümüzde 'vesayet savaşları' diyoruz ya o dönemde de gençler üzerinden vesayet savaşları oldu." diye konuştu.

Bu zayıf parlamenter yapı ve sokak hareketlerinin daha da ileri giderek, okulların bazı grupların inisiyatifine girerek, tasnif edildiğini aktaran Güney, mahalle ve şehirlerin renklere boyandığını vurguladı.

- "Darbenin global sahipleri yerli konu mankenlerini buldular"

Mehmet Güney, siyasal, toplumsal ve ekonomik krizin hakim olduğu bu ortamda darbenin altyapısının hazırlandığına işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu darbenin global bir sahibi vardı. Darbenin global sahipleri de yerli konu mankenlerini buldular ve bunlar da 12 Eylül 1980 gecesi düdüğü çalarak yönetime el koymuş oldular. Tamamen sıkı yönetim, tanklar sokaklarda, gece bastırılmış bir ortam, toplumsal hareketlere tepki vesairenin olmadığı bir dönem... O dönemde Cumhurbaşkanlığı seçimi parlamentoda yapılıyordu. 100'ün üzerinde tur yapıldı ama Cumhurbaşkanlığı seçimi gerçekleşememişti. Kısacası sistemi tamamen kilitledikten sonra birilerini kurtarıcı olarak gönderdiler ki, bu birileri Kenan Evren'in başkanlığındaki askeri vesayettir. Türkiye'deki tüm darbelerin arkasında maalesef askerler vardır. Bunların da global sahibi Amerika'dır."

O dönemde "İstanbul Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi" olarak bilinen Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi'nde okuduğunu aktaran Güney, sosyal ve siyasi hareketlerle toplumsal dönüşümünün çok hızlı olduğu 1970'li yılların ortasında, Milli Türk Talebe Birliği'nin sadece öğrenci gençliğiyle sınırlı hizmetlerini "Akıncılar" olarak, onun devamı mahiyetinde öğrenci olmayanları da kuşatan bir hareketin içerisinde sürdürdüklerini anlattı.

Güney, Milli Türk Talebe Birliği geleneğini sürdüren Akıncılar'da 1978 yılında görev aldığını, 1979'da ise genel merkezde görevlendirildiğini belirterek, "Bizi 2 yıllığına göreve getirdiler ancak darbeyle birlikte biz değil o 2 yılı herhalde 6-7 aylık o süreçten sonra da Akıncılar'ı kapatan son temsilci olduk. 1978-1979 yıllarında o sıkıntılı sosyal, siyasi kaosun, anarşinin, ekonomik yolsuzluğun, siyasal tıkanmanın fazla olduğu bir ortamda zaten derneklerimiz de çok rahat çalışamıyordu. Türkiye'de anarşinin yoğun olduğu veya devlet inisiyatifinin zayıfladığı Diyarbakır, İstanbul, İzmir gibi yerlerde 'kısmi sıkı yönetim' başlamıştı. Oralardan ülkenin geleceğine yansıyacak sinyallerde geliyordu." değerlendirmesinde bulundu.

- "Günde 2 kere sayım adı altında sopanızı yiyorsunuz"

Mehmet Güney, Akıncıların faaliyetlerinin ilk önce kısmi sıkı yönetim bölgelerinde, 1979 yılında ise tüm Türkiye'de engellendiğini ve yapmış oldukları Müslümanca çalışmalardan dolayı Mamak Cezaevi'ne gönderildiğini belirterek, cezaevinde yaşadıklarını şöyle anlattı:

"O günkü şartlarda Türk Ceza Yasası'nda 163. madde diye bir bela vardı. Kısaca içeriği de 'Devletin temellerini dini esaslara dayandırmak.' Bu kadar flu, arkası boş bir kavramdan dolayı bizim siyasal, gençlik ve eğitim çalışmalarımız daraltıldı. Daha sonraki siyasal yapılanmada Türkiye bu beladan kurtuldu. Bize çok ciddi bedeller ödeten bu 163. madde cezaevine gönderdi. 12 Eylül darbesinden önce 1979-1980 yıllarında Mamak Cezaevi'nde bulunduk. Askeri cezaevlerinde kontrol tamamen askerin inisiyatifinde. Bir koğuşta 314 kişi kalıyordu. Gayri insani ve ahlaki olan bu ortamlar içerisinde günde 2 kere sayım adı altında sopanızı yiyorsunuz. Her türlü tahriklerle birlikte sizi taciz eden bir yönetim var. Yemeğiniz sıkıntılı. Not tutacak bir kağıdınız bile yok. En yakınınızla görüşürken bile ciddi sıkıntılar oluyor. Babam rahmetli haber alıyor beni ziyarete gelecek. Arada büyük bir cam bölme, 2 asker onun, 2 asker de benim kolumda. Beni hırpaladıkları gibi belli ki orada babamı da hırpalıyorlar. Bizim yüzümüzden ebeveynlerimiz ve yakınlarımız da ciddi sıkıntı çekti."

O günkü şartlarda "sağ" ve "sol" kesimde olanların bu işin bedelini ödediğini belirten Güney, "Biz 12 Mart 1971 darbesi ile 12 Eylül 1980 darbesi arasında sandviç gibi olan bir nesiliz aslında. Bu 2 darbe Türkiye'deki gençlere ciddi bir şekilde fatura çıkarttı. Bunun sağ, sol, İslamcı olması hiç fark etmiyor. Çünkü bu ülkenin insanları maalesef suni olarak kamplaştırılmıştı." dedi.

- "Mehmet Güney ve arkadaşlarına elleşirseniz o koğuşu başınıza yıkarım"

Güney, Ülkü Ocakları içerisinde Muhsin Yazıcıoğlu ve Ali Batman gibi İslami duyarlılığı olan elit tabakanın olduğuna işaret ederek, "Cezaevinde koğuş hakimiyeti ülkücülerin elindeydi. Muhsin Yazıcıoğlu o koğuştaki ülkücüleri 'Eğer Mehmet Güney ve arkadaşlarına elleşirseniz o koğuşu başınıza yıkarım' diye tehdit etti. Biz çıkıncaya kadar bir daha herhangi bir sıkıntıyla karşılaşmadık. Çıktıktan sonra da ilişkilerimiz devam etti. Muhsin Bey, kişilik, inanç ve mücadele olarak, Allah katına nasıl gittiğiyle bunu ispat eden yiğit bir adam." ifadelerini kullandı.

Radyo ve televizyonlardan gündüz ve akşam haberlerinde arananların listeleri yayınlandığına dikkati çeken Güney, yurt dışına çıkma sürecini, "Sonra bu iş biraz daha daraldı. İnsanların yoğun olduğu tren istasyonların, otogarlar ve havaalanlarında 'arananlar' diye resimli duvar afişleri yapıştırdılar. Son kertede, 'görüldüğü yerde yakalanması gereken' yerine bu 'görüldüğü yerde vurulması gerekenler' diye... İş bu raddeye gelince biz anladık ki bu ülkede yakın dönemde bize barınma imkanı yok. O günkü şartlarda kendi kıt imkanlarımızla farklı coğrafyalara gitmek mecburiyetinde kaldık. Kendi inisiyatifimize kalsaydı, dinimiz, ülkemiz ve yakınlarımızın bulunduğu yeri terk etmezdik ama adamların bu kadar baskıcı ceberrut olduğu bu kritik dönemi bir yerde geçirmek mecburiyetindeydik. Zor mu, zor." sözleriyle dile getirdi.

Yarınları şekillendirecek gençlerin darbe dönemlerinde Türkiye'de yapılanları sonuçlarıyla birlikte görmeleri gerektiğine dikkati çeken Güney, darbenin kimler tarafından yapıldığının, konu mankenlerinin kimler olduğunun ve darbenin mağdurlarının düzgün bir şekilde tahlil edilerek, darbelerin global sahiplerine karşı zihni ve fiziki olarak gard alınması gerektiğini vurguladı.

- "İslamcılıktan isterlerse assınlar"

Yargılandıkları konunun hırsızlık veya ahlaksızlık olmadığını belirten Güney, şunları kaydetti:

"Yargılandığımız bir tek şey vardı, İslamcılık. Vallahi bundan korkulacak bir şey yok. Eğer yüz kızartıcı dünyevi ve uhrevi olarak başka sıkıntılar yoksa İslamcılıktan isterse assınlar. Bu ülkede 1960, 1971 ve 1980'deki darbeler daha çok toplumu teslim alıyor fakat 15 Temmuz'da alamıyorsa hamdolsun bu ülkedeki iyileşmeyi, toplumsal duyarlılığı ve alnı secdeye gelen bu iradeyi biraz daha güncellemek ve bunun içini doldurmamız gerekiyor. Gençler şunu bilsinler ki, geçmişten asla onlara töhmet yok. Bundan sonra bunu güncelleyip o 60'lı 70'li yıllara takılmadan 2018 ve sonrasında istikameti düzgün tutup daha kutlu hedeflere koşmaları gerekir."

Güney, bir daha darbe olmaması için toplumun bu konuda bilinçlendirilmesi gerektiğinin altını çizerek, gençlere okullarda bunun eğitiminin verilmesinin önemini vurguladı.

Darbenin hak edilmeyen bir yönetimi gasbetmek olduğunu vurgulayan Güney, sözlerini şöyle tamamladı:

"Hamdolsun alnı secdeye gelen bir iradeyle birlikte bu ülkede bir daha böyle insanların kolayca darbe yapmamaları için düzenlemeler yapıldı. Hukuki düzenlemelerin de yapılması lazım. Çünkü eskiden bazı boşluklar vardı. Sistem risk altında olduğu zaman birileri kendilerini kurtarıcı bir rolünde görüyor ve o boşluklardan kendilerine alan açıyorlardı. Bu toplum 15 Temmuz'daki dinamizmini gösterir ve gerçekten ülkesi, vatanı, değerleri için fedayı can edip 250 şehit verebiliyorsa bu güzel bir şey. Bu toplum vatan kavramını, bazılarının yanlış bilgilendirmesinden dolayı pörsütmüştü. Allah bize vatanı, özgürlüğü, inancı ve inancın düzgün kullanıldığında nelere muktedir olduğunu gösterdi. Ölüye okunan selanın 15 Temmuz gecesinde bir toplumu nasıl dirilttiğini Allah bize gösterdi. Allah bu toplumu bir daha darbelerle karşılaştırmasın."

Yorumlar