Bakanlar Kurulu Toplantısı

- Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bozdağ: (3) - "(Afrin'e yönelik olası operasyon) Suriye'de yaşanan her hadise, Türkiye'nin ulusal güvenliği ile doğrudan ilgilidir. Türkiye, bölgede çatışmaların sona ermesi, barış ortamının tesis edilmesi, Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğini sağlayacak ve herkesin katkı sağlayacağı bir barış ortamı tesisine son derece önem vermektedir" - "Ancak bunu yaparken de elbette meşru olanlarla, halkta karşılığı olan Suriye'deki bütün çevrelerle birlikte yapılmasını önemsemektedir. Terör örgütlerinin bu süreçte muhatap kabul edilmesini Türkiye reddetmektedir" - "Anlaşmalar ve BM'nin kararları Kudüs'ün statüsünü korumayı BM'ye de bir vazife olarak yüklemektedir ve BM'nin de bu statüyü korumak ayrı bir taahhüdü, sorumluluğudur"

Google Haberlere Abone ol
Bakanlar Kurulu Toplantısı

ANKARA (AA) - Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ, Afrin'e yönelik olası operasyona ilişkin, "Suriye'de yaşanan her hadise, Türkiye'nin ulusal güvenliği ile doğrudan ilgilidir. Türkiye, bölgede çatışmaların sona ermesi, barış ortamının tesis edilmesi, Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğini sağlayacak ve herkesin katkı sağlayacağı bir barış ortamı tesisine son derece önem vermektedir." dedi.

Başbakan Yardımcısı Bozdağ, Bakanlar Kurulu toplantısı devam ederken, yaptığı açıklama sonrası basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı.

Türkiye'nin baştan beri Kudüs'ün uluslararası anlaşmalarla belirlenmiş tarihi ve bu anlaşmalar çerçevesindeki statüsünün korunmasını hep müdafaa ettiğini belirten Bozdağ, "Biz, 1967 sınırları dahilinde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmasının bölgedeki huzur, barış ortamının korunması için son derece önemli olduğunu hep ifade ettik. Türkiye bu politikasından sapmış değildir. " diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile konuya ilişkin görüştüğüne değinen Bozdağ, "Türkiye, bu konudaki gelişmeleri yakından takip etmektedir, bundan sonra da takip edecektir. Bu bölgede, oldu bittilerle netice alacağını düşünenler, Irak'ta gördüler, netice alamadılar, başka yerlerde gördüler, netice alamadılar. Onun için oldu bittilerle netice almak yerine doğru adımları doğru şekilde atmak ve herkesin hakkını hukukunu hem de uluslararası anlaşmalara riayet ederek korumak son derece önemlidir." değerlendirmesini yaptı.

Bozdağ, şöyle konuştu:

"Bu anlaşmalar ve BM'nin kararları esasında Kudüs'ün statüsünü korumayı BM'ye de bir vazife olarak yüklemektedir ve BM'nin de bu anlamda bu statüyü korumak ayrı bir taahhüdüdür, ayrı bir sorumluluğudur. Türkiye, herkese bu noktada sorumluluklarını ve taahhütlerini bir kez daha hatırlatmaktadır, hatırlatmakta fayda görüyoruz. Bölgeyi lütfen yeni felaketlere, yeni çatışmalara, yeni kargaşalara sürükleyecek adımlar atmaktan kaçının. Türkiye'nin duruşu bugüne kadar bu konuda neyse bundan sonra da o olacaktır. Oldu bittilere karşı Türkiye'nin 'evet' demesini kimse Türkiye'den beklememelidir."

- "Terör örgütlerinin bu süreçte muhatap kabul edilmesini Türkiye reddetmektedir"

Başbakan Yardımcısı Bozdağ, "Afrin'e muhtemel bir operasyon yakın zamanda söz konusu mu?" şeklindeki soruyu yanıtlarken, "Suriye'de yaşanan her hadise, Türkiye'nin ulusal güvenliği ile doğrudan ilgilidir. Bunu her defasında ifade ettik. Gerek bölgedeki demografik yapının değiştirilmesi, terör faaliyetlerinin Türkiye'ye dönük verdiği zararlar, sınırlarımızdan Türkiye'ye dönük meydana gelebilecek olumsuzluklar, mülteci akımları ve bölgede bir terör koridoru oluşturma gayretleri vesaire bütün bunlar, Türkiye'nin güvenliği ile doğrudan ilgilidir ve Türkiye, bölgede çatışmaların sona ermesi, barış ortamının tesis edilmesi, Suriye'nin toprak bütünlüğü ve siyasi birliğini sağlayacak ve herkesin katkı sağlayacağı bir barış ortamı tesisine son derece önem vermektedir. Ancak bunu yaparken de elbette meşru olanlarla, muteber olanlarla halkta karşılığı olan Suriye'deki bütün çevrelerle birlikte yapılmasını önemsemektedir. Terör örgütlerinin bu süreçte muhatap kabul edilmesini Türkiye reddetmektedir." ifadelerini kullandı.

YPG ve PYD'nin terör örgütü olduğuna işaret eden Bozdağ, "Bunun herhangi bir şekilde bu sürece katılmasını kabul etmemiz mümkün değildir." dedi.

Bozdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Afrin'de de PYD, YPG teröristlerinin yer aldığını biz biliyoruz ve orada Türkiye'ye karşı bir hazırlık içerisinde olduklarını da görüyoruz ve Türkiye oradan bize yönelecek her türlü saldırıya anında karşılık vermektedir. Bundan sonra da karşılık vermekte tereddüt etmeyecektir. Fırat Kalkanı Harekatı, İdlib'te yapılan çalışmalar ve diğer bütün adımlarımız, bu bölgede terör örgütlerinin talepleri doğrultusunda bir şekillenmeye Türkiye'nin izin vermeyeceğinin en büyük göstergesidir. Bu nedenle burada Türkiye'nin ulusal çıkarları aleyhine herhangi bir gelişme olursa Türkiye bu gelişmeyi durdurmak için hiç kimseden izin ve onay almaz. Bu gelişmeyi engellemek için adım atmakta da tereddüt etmez. Afrin'e dönük bir adım atılıp atılmamasını bölgede yaşanacak gelişmeler tayin edecektir. Türkiye'nin koyduğu sınırların aşılması ve bu şartların oluşması halinde Türkiye elbette kendi hukukunu korumak için gereğini yapmakta tereddüt etmeyecektir."

- "Orada o yargılama yapılıyor, burada o yargılama yapılıyor"

Bozdağ, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, ABD'de devam eden Sarraf davasına ilişkin açıklamalarıyla ilgili görüşü sorulan Bozdağ, CHP Genel Başkanı'nın Türkiye'ye dönük uluslararası bazı projelerde de rol aldığını gördüklerini ifade etti.

2008 yılının yaz aylarında Almanya'da, ABD New York'ta devam eden davada olduğu gibi bazı itirafçılar olduğunu vurgulayan Bozdağ, şöyle devam etti:

"Deniz Feneri davası diye bir dava vardı ve onun üzerinden Türkiye'yi, Cumhurbaşkanımızı suçlayan iftiralar dile getiren birtakım hadiseler vardı. Kılıçdaroğlu'nun ilk parlatılmaya çalıştığı hadise de Almanya kaynaklı bu projedir. Ne yaptı? Baktınız Kılıçdaroğlu, belgeleri aldı geldi, Meclis'te orda burda konuştu ve birdenbire bambaşka bir figür ortaya çıktı. Ama aradan geçen zaman bu projedeki rolünü hepimizin görmesini bir kez daha sağladı. Şimdi ABD'de devam ediyor bir başka dava. Bu davanın ABD'de görülmeye başladığı hafta, bakıyorsunuz Türkiye'de de eş zamanlı bir şekilde Sayın Cumhurbaşkanımız ve ailesi hakkında bir itibar suikastine Sayın Kılıçdaroğlu, hem de yalanla iftirayla bir itibar suikastine teşebbüs etti eş zamanlı. Orada o yargılama yapılıyor burada o yargılama yapılıyor. Geçmişte de Almanya'da Deniz Feneri yargılaması yapılıyordu Türkiye'de de aynı konuda Kılıçdaroğlu rol almıştı, o da buradan vurdukça Türkiye'ye ve Deniz Feneri üzerinden hükümete, o zaman Cumhurbaşkanımız Başbakan idi, Başbakanımıza saldırmaya devam ediyordu. Şimdi aynı şeyin buradan devam ettiğini görüyoruz."

- "Şunu demesini beklerdim..."

Bozdağ, "Ben şimdi buradan ana muhalefet partisinin Sayın Genel Başkanı'nın şunu demesini beklerdim. 'Türkiye'nin hukukunu korumak için hiçbir ülke Türkiye hakkında yargı yoluyla karar veremez. Türkiye'nin ekonomik çıkarları veya milli çıkarları hususunda hiçbir ülkenin takdir yetkisi yoktur. Bunu değerlendirme yetkisi tamamen Türkiye'ye aittir.' demesi lazım. Onun üzerinden bu işe bir tavır koyması, yerli ve milli bir duruş ortaya koyması lazım. Ama baktığınızda Sayın Kılıçdaroğlu'nun duruşu yerli değildir, milli hiç değildir." diye konuştu.

"Zarrab hadisesi, 17-25 Aralık sürecinde FETÖ terör örgütünün yargı ve emniyet içerisindeki teröristleri eliyle Türkiye'de yaptığı yargı darbe teşebbüsünün bir parçasını oluşturmaktadır." diyen Bozdağ, şu görüşlerini paylaştı:

"Bu darbe teşebbüsü üzerine Türk savcılıkları soruşturma yaptı, takipsizlik kararı verdi. TBMM araştırma komisyonu kurdu, konuyu inceledi, inceletti ve sonuçta Yüce Divan'a sevk edilmeme yönünde bir karar verdi. Yani Türkiye, bu konuyu araştırdı. Hem yargı yoluyla araştırdı hem de TBMM, denetim yetkisini kullanarak yasama denetimi yoluyla araştırdı ve her iki yerde ayrı ayrı karar verdi. Dolayısıyla Zarrab'la ilgili konunun üzeri örtülmedi ve gereken soruşturmalar Türkiye'de yapıldı.

Ancak Türkiye'de 17-25 Aralık sürecini başaramayan taşeron, kendisine bu görevi verenlerle belli ki bir iş birliğine gitti, öyle gözüküyor. Şu anda New York'ta devam eden davanın yargıcı 2014'te FETÖ terör örgütünün bir organizasyonu ile Türkiye'ye getirilmiş ve 17-25 Aralık sürecinde FETÖ'nün görüşlerini kullanarak Türkiye'nin hükümetine ve Türkiye'ye karşı açıklamalarda bulunmuş ve adeta FETÖ'nün sözcülüğünü yapmış birisidir. Bu davanın bütün lojistiği FETÖ'dendir. Bu davada bir rapor hazırladığı söylenen kişi o da FETÖ'cü, tanık o da FETÖ'cü, yargılamayı yapan hakim FETÖ'cü organizasyonu ile Türkiye'de ağırlanan ve uğurlanan birisi ve baktığınızda bütün lojistik destek de öyle. Ayrıca bu davada bilirkişi olarak ABD'de değerlendirilen bir sivil toplum örgütü o da FETÖ'nün yardımlarıyla beslediği ayrı bir yer. Onun için burada devam eden bu dava FETÖ ABD yargısı iş birliğiyle 17-25 Aralık sürecinde Türkiye'de yapılamayan, başarılamayanın ABD'de yargısı eliyle ABD'de yapılması ve tekrarlanmasından başka hiçbir şey değildir. "

(Sürecek)




Yorumlar