Ankara'daki tarihi zirveden önce çıkanlar

Ankara'da düzenlenen Suriye zirvesinden Suriye'deki ABD varlığından duyulan rahatsızlık açıkça dile getirilirken, Fırat'ın doğusundaki terör yuvaları da açıkça eleştirildi.

Google Haberlere Abone ol
Ankara'daki tarihi zirveden önce çıkanlar

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Suriye'nin istikbali için en büyük tehdit kaynağı PKK ve onun uzantısı YPG/PYD'dir. Ülkedeki PKK/PYD varlığı devam ettikçe ne Suriye ne de bölgemiz huzura kavuşabilir." dedi.

Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, Çankaya Köşkü'nde gerçekleştirdikleri "Suriye" konulu Türkiye-Rusya-İran Üçlü Zirvesi sonrasında ortak basın toplantısı düzenledi.

Astana Platformu çerçevesinde düzenledikleri Ankara Zirvesi vesilesiyle konuklarını ağırlamaktan duyduğu memnuniyeti ifade eden Erdoğan, "Suriye'deki yangının söndürülmesi için bugün beşinci kez bir araya geldik. Üçlü Zirve'de Sayın Ruhani ve Sayın Putin ile Suriye'deki ihtilafı tüm boyutlarıyla ele aldık." diye konuştu. 

Görüşmelerin her açıdan verimli geçtiğine inandığını belirten Erdoğan, şöyle devam etti: "Zirve'de, Suriye'de siyasi çözüm umutlarını yeşertecek önemli kararlar aldık. Suriye'nin toprak bütünlüğüyle siyasi birliğinin korunması hususunda hepimizin de aynı hassasiyete sahip olduğunu bir kez daha teyit ettik. DEAŞ ile mücadele altında terör örgütlerine destek verilmesinin kabul edilemezliğini vurguladık. Sahada sükunetin tesisi, mültecilerin dönebileceği şartların oluşturulması ve ihtilafa siyasi çözüm bulunması için yürüttüğümüz çalışmaları gözden geçirdik."

İdlib'de tırmanan gerginliğin görüşmelerin odak noktalarından biri olduğuna işaret eden Erdoğan, nisan ayından bu yana İdlib'e yönelik kara ve hava operasyonlarında hayatını kaybeden sivillerin sayısının bine yaklaştığını dile getirdi. 

Yüz binlerce insanın saldırılar nedeniyle yeniden göç yollarına düştüğünü aktaran Erdoğan, "Türkiye olarak sınırlarımızın hemen bitişiğinde 4 milyon insanı etkileyecek yeni bir trajedi yaşanmasına seyirci kalamayız. Böylesi bir vahim gelişme sadece ülkemizi değil bütün Avrupa'yı etkileyecektir." değerlendirmesinde bulundu.

Görüşmelerinde Soçi Mutabakatı'na dair yükümlülüklerini tekrar mütalaa ettiklerine değinen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Varılan mutabakatın tam manasıyla hayata geçirilmesinin ehemmiyetine dikkat çektik. Sivil halkın ve garantör ülkelerin sahadaki askeri personelinin güvenliği için somut önlemler alınması ihtiyacını vurguladık. Zirvede görüş birliğine vardığımız hususlar doğrultusunda önümüzdeki günlerde bölgede hayırlı gelişmelerin yaşanacağını ümit ediyoruz."

Uzmanlara göre Ankara’da dün Türkiye, Rusya ve İran Cumhurbaşkanları’nın bir araya gelmeleriyle gerçekleştirilen Astana süreci çerçevesindeki Beşinci Zirve’nin sonuçlarını ana başlıklar halinde özetle şöyle değerlendirebiliriz:

1) ANAYASA KOMİTESİ İÇİN FİNALE DOĞRU:

Yayımlanan ortak bildiride “Anayasa komitesinin oluşumuna dair çalışmaların başarıyla tamamlandığı”nın açıklanmış olması zirvenin en somut, elle tutulur sonuçlarından biri olarak görülebilir. Bu açıklama gerçekten hayata geçirilebilirse, Ankara zirvesi, Suriye’de dokuz yıldır süren iç savaşın ardından siyasi çözüm arayışının başlamasına kapıyı aralayan bir toplantı olarak kayıtlara geçebilir. Liderlerin açıklamalarında komiteye katılacak delegelerin isim listesi konusundaki pürüzlerin tümüyle çözüme kavuştuğu belirtilmiştir. Bu, kuşkusuz başlı başına önemli bir gelişmedir. Bununla birlikte, anayasa komitesi toplandığında kararların ne şekilde alınacağı, örneğin oylamalarda karar yeterlik sayısının ne olacağı gibi usul konularında kat edilmesi gereken biraz daha mesafe olduğu anlaşılıyor.

2) İDLİB’DE TSK GÖZLEM NOKTALARINA DEVAM

Zirve İdlib’de yüzbinlerce insanın yerinden olduğu ciddi bir göç dalgasının hemen ertesinde gerçekleştiği için Hatay’ın doğusundaki bu bölgeyle ilgili nasıl bir anlayış birliğinin ortaya çıkacağı en önemli soruyu oluşturuyordu. Bildiride geçen yıl tam bugün Türkiye ile Rusya arasında imzalanan Soçi Mutabakatı’nın tüm unsurlarıyla hayata geçirileceğinin belirtilmiş olması, uygulamada karşılaşılan bütün güçlüklere rağmen tarafların bu mutabakattan vazgeçemediklerini gösteriyor. Bu arada, metinde Türkiye’nin İdlib’deki askeri gözlem noktalarının güvenliği konusunda alınacak somut önlemlerden söz edilmesi, Rusya’nın Türkiye’nin buradaki askeri varlığına herhangi bir zarar gelmeyeceği hususunda verdiği kuvvetli bir güvence olarak görülebilir.

3) ANCAK RUSYA KISITLI HAREKATTA ISRARLI

Ancak konu Soçi Mutabakatı’nın bundan sonrasında nasıl uygulanacağına gelince farklı vurgular karşımıza çıkıyor. Bir kere “insani durumun daha da kötüleşmesi riskinden duyulan endişe”nin ifade edilmesi, tarafların yeni bir göç dalgası ihtimalinden rahatsız olduklarını gösteriyor. Bu çerçevede “sahada sükunetin sağlanması gerekliliği” de vurgulanıyor. Gelgelelim, aynı zamanda BM’nin ‘terörist’ olarak tanımladığı Heyet Tahrir üş Şam’ın “tamamen ortadan kaldırılması” için atılacak adımlardan da söz ediliyor. Buradaki en dikkat çekici açıklama, Rusya lideri Vladimir Putin’in “Terör tehdidini yok etmek için Suriye ordusuna kısıtlı harekatlarda destek vereceğiz. Çünkü mutabakatlarımız terör örgütlerini kapsamamaktadır” şeklindeki sözleridir. Putin’in bu sözleri, Esad ordusunun topyekun olmasa da kısıtlı bir çerçevedeki askeri operasyonlarının Rusya desteğinde süreceğini gösteriyor. Buna karşılık Rusya lideri, “Sivil halkın zarar görmemesi için her türlü adımı atmaya hazırız” şeklinde bir güvence de veriyor. Yakın zamandaki tecrübelerin ışığında hem askeri operasyonların sürdürülmesi hem de insani durumun kötüleşmemesi hedeflerinin nasıl bir arada gözetileceği sorusu önümüzdeki günlere dönük ciddi bir belirsizlik yaratıyor.  

4) FIRAT’IN DOĞUSUNDA ABD’YE TAVIR

Bir başka önemli konu, tarafların Fırat’ın doğusuna bakışlarıyla ilgilidir. Üç lider, bildiride aralarındaki önemli bir ortak payda olarak “gayrimeşru özyönetim teşebbüsleri dahil olmak üzere, terörle mücadele kisvesi altında sahada yeni gerçeklikler yaratılması girişimlerini reddederek, Suriye’nin toprak bütünlüğünü zayıflatmayı amaçlayan ve komşu ülkelerin güvenliğini tehdit eden ayrılıkçı gündemlere karşı durma kararlılıklarını” vurgulamıştır. Burada mesaj çok açık bir şekilde ABD’ye ve onun sahadaki müttefiki olan PKK’nın Suriye’deki uzantısı PYD/YPG’ye gidiyor. Üç ülke, böylelikle PYD/YPG kontrolündeki özerk yönetime karşı açık bir tavır alıyor.

5) RUSYA FIRAT’IN DOĞUSUNDA ESAD’I GÖRMEK İSTİYOR

Buna karşılık liderlerin açıklamaları, DEAŞ (IŞİD) tehdidi konusunda farklı bakışların bulunduğuna işaret ediyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “(Suriye’de) DEAŞ tehdidi ortadan kalkmıştır. En büyük tehdit kaynağı PKK ve onun uzantısı YPG’dir” derken, Putin “Kuzeydoğu bölgesindeki durum bizi endişelendiriyor. Çünkü IŞİD (DEAŞ) hücreleri aktif hale geliyor” diyerek farklı bir tutum sergiliyor. Putin’in “İstikrarın sağlanması bölgenin kontrolünün Suriye hükümetine geçmesiyle mümkün olacaktır” şeklindeki sözleri, Esad rejiminin bir an önce Fırat’ın doğusunda egemenliğini tesis etmesini istediğini gösteriyor.

6) İRAN ANKARA İLE ŞAM ARASINDA NORMALLEŞME BEKLENTİSİNDE

Bu arada, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin Suriye ile Türkiye arasında 1998 yılında imzalanan Adana Mutabakatı’nın yeniden hayata geçirilmesinin “iki tarafın endişelerini giderecek bir başlangıç için uygun olacağı” yolundaki sözleri de Tahran’ın Ankara ile Esad rejimi arasındaki normalleşme beklentisini yansıtıyor. Bu noktada Putin de Ruhani ile aynı dalga boyundadır.

7) ERDOĞAN’DAN FIRAT’IN GÜNEYİNE DOĞRU BARIŞ KORİDORU

Erdoğan, Fırat’ın doğusunda sınır boyunca oluşturulacak ‘güvenli bölge’ye yerleştirilmesi tasarlanan Suriyeli mülteci sayısını daha önce bir milyon şeklinde telaffuz ederken, dün bu hedefi iki milyona çıkartması dikkat çekicidir. Erdoğan, mültecilerin aktarılacağı yerleşimlerin aynı zamanda Fırat’ın güney doğu aksında Rakka ve Deyrezor’a doğru indirilebileceğini, böylelikle Suriye’ye dönüş yapacak mülteci sayısının üç milyona çıkabileceğini de söylemiştir. Dönüş yapacak mülteci sayısının mümkün olduğunca yukarı çekilmesinin Erdoğan için önemli bir siyasi hedef haline gelmekte olduğunu söyleyebiliriz.

Yorumlar