Ankara Garı önündeki terör saldırısı davası
- Ankara Garı önünde 100 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısıyla ilgili 36 sanığın yargılandığı davada, müşteki avukatlarının dosyadaki belgelerle ilgili beyanlarının alınmasına devam edildi
ANKARA (AA) - Ankara Garı önünde 100 kişinin hayatını kaybettiği terör saldırısıyla ilgili 36 sanığın yargılandığı davaya devam edildi.
Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya tutuklu sanıklar, müştekiler ve tarafların avukatları katıldı.
Bazı siyasi parti ve sendika temsilcilerinin de takip ettiği duruşmada, hazır bulunanların tutanağa geçirilmesinin ardından bazı müştekilere beyanları soruldu.
Hayri Mete, Gönül Karataş, Seher Karataş Ağçal ve Recep Özgan, sorumlulardan şikayetçi olduklarını ifade ederek, davaya müdahillik talebinde bulundu.
Mahkeme Başkanı Selfet Giray, dosyaya giren belgeleri tutanağa yazdırdı.
Mahkeme, önceki celsede, fotoğraf teşhis tutanaklarında X ve Y olarak gösterilen ve kimliği belirlenemeyen kişilerle ilgili soruşturma olup olmadığını Ankara Cumhuriyet Başsavcılığından sorulmasına karar vermişti. Mahkeme Başkanı Giray, başsavcılığın bu kişiler yönünden ayrılarak, sürdürülen bir soruşturma olmadığını bildirdiğini kaydetti.
Kilis Cumhuriyet Başsavcılığının, firari sanıklardan İlhami Balı'nın iletişiminin tespitine yönelik tutanakların suretinin dosyaya gönderildiği belirtildi.
Yine firari sanıklardan Muhammet Zana Alkan'ın Rakka'daki hava saldırısında öldürüldüğüne ilişkin haberler üzerine sanığın avukatının müdahillik görevinin sona ermesine ilişkin mahkemeye dilekçe verdiği kaydedildi.
Ardından söz alan müşteki avukatlarından Doğukan Tonguç Cankurt, Kilis'ten gönderilen belgelere göre Balı'nın, saldırıdan önceki aylarda iki ayrı telefonunun dinlemeye alındığını ve Balı'nın bazı kaçakçılar ve kamu görevlileriyle konuşmalarının olduğunu ifade ederek, "Katliam öncesine kadar Balı'nın sınır geçişlerini organize ettiği anlaşılıyor" dedi.
Cankurt, Balı'nın konuştuğu kişilerin tespit edilmesini istedi.
Müşteki avukatlarından Sevinç Hocaoğulları ise "Yargılamanın başından itibaren katliamın, gerekli müdahaleleler yapılsaydı gerçekleşmeyeceği görüşümüzü tekrarlıyoruz" dedi.
Hocaoğulları, DEAŞ'ın örgüt kampları ile bir kişi infaz sırasında çekilen fotoğrafları dosyaya giren firari sanık Ahmet Güneş'in Ocak 2015'te serbest bırakıldığını ifade ederek, "Bu adam 9 ay yatarak serbest bırakılıyor" diye konuştu.
Avukat Murat Kemal Gündüz ise intihar saldırısını gerçekleştirenlerin irtibatlı olduğu vakfın saldırı günü genel kurulu olduğunu anlatarak, "Genel Kuruldaki hazırlık tutanağında aramalı Ahmet Güneş'in imzası var. Katliam günü genel kurul yapmış ve derneği feshetmişler" dedi.
- "Bizi beyaz ayakkabı hikayesine inandırmaya çalışıyorlar"
Müşteki avukatlarından Yıldız Karasu da Gaziantep'ten dosyaya
kazandırılan belgelerle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
İstihbarat birimlerinin elinde terör örgütü DEAŞ'a ilişkin detaylı
bilgiler olduğunu savunan Karasu, şöyle devam etti:
"İstihbarat birimleri işine geldiğinde bu bilgileri kullanıyor, işine gelmediğinde ise bilgiler gizleniyor. Bizim dosyamızda her şey beyaz bir ayakkabıyla başlıyor. Eylemci şahsa ait olduğu belirtilen diz altından kopmuş bacaklar ve kopan bacaklarda beyaz ayakkabılar var. Nasılsa olay yeri inceleme ekipleri oraya gittiğinde beyaz ayakkabıyı gördükleri yerde duruyor, 'Tamam budur' diyorlar ve her şey orada başlıyor. Buradan her şeyi geri sardırıp iki plakaya ulaşıyorlar. Plakayı bulduktan sonra aracın sahibine gidilmeli ama bunlar doğrudan Yakub Şahin'den başlıyorlar. Şahin de onları boşa çıkarmıyor ve tüm bildiklerini anlatıyor. Aslında polis bu kişilerin hepsini tanıyor. Eylemin yapılacağı aracın tipi, patlayıcının tipi, isteyince bulabiliyorlar. Fotoğraflar açık ve net, kimin kiminle olduğu belli. Bunları takip ediyorlar. MİT'in bilgi notunda Yunus Durmaz'ın takibine ilişkin bilgi var. Yunus Durmaz 2015'te 3 ay takip edilmiş. Devletin istihbarat birimlerinin Yunus Durmaz ve İlhami Balı'yı bilmemesi mümkün değil. Balı'nın son ana kadar telefonları dinlenmiş. 'Biz bu olayın örgüsünü beyaz ayakkabıyla başlattık.' diyorlar. Oysa bu kişilere ait bilgilerin tamamına sahipler. Ellerinde bu kadar bilgi olan istihbaratın, katliamdan haberi yokmuş gibi davranması… Bizi beyaz ayakkabı hikayesine inandırmaya çalışıyorlar. Aslında her şeyden haberdarız diyemedikleri için bu katili nereden bulduklarına dair bir işarete ihtiyaçları var. O da beyaz ayakkabılar. Yıllar önce Ogün Samast'a beyaz bere takanlar, bu sefer de bu olayda katilin ayağına beyaz bir ayakkabı giydirdiler ki bir işaret, bir imge olsun. 'Her şeyi biliyorduk.' diyemedikleri için bu beyaz ayakkabı hikayesini uydurup önümüze koyuyorlar."
- "Alagöz'ün tapeleri dosyaya kazandırılsın"
Avukat Erkan Ünüvar, dosyaya gelen telefon sinyal bilgilerini
içeren HTS kayıtlarını özel bir yazılımla analiz ettiklerini
söyledi.
Sanıkların, diğer sanıklar ve yabancı uyruklu bazı kişilerle
telefon görüşmeleri hakkında bilgi veren Ünüvar, sanık Resul
Demir'in saldırıdan 1 gün önce 9 Ekim'de diğer sanık Halil İbrahim
Durgun ile sürekli iletişim halinde olduğunu belirtti.
Demir'in saldırının gerçekleştiği 10 Ekim'de Durgun tarafından
arandığını dile getiren Ünüvar, "Durgun'un Ankara'dayken Demir'i
araması oldukça dikkat çekici." dedi.
Sanıklardan Suphi Alpfidan'ın diğer sanıklarla iletişimine
değinen Ünüvar, sanık Metin Akaltın'ın yabancı hat sahipleriyle en
fazla görüşen kişi olduğunu söyledi. Ünüvar, Akaltın'ın telefonuna
ait baz verilerinin çoğunlukla sınır bölgelerinden geldiğini,
dolayısıyla sanığın sınır geçişlerini organize eden kişi
olabileceğini söyledi.
Ünüvar, sanıkların Gaziantep Emniyet ve İstiklal Caddesi
saldırısı şüphelileriyle bağlantısının bulunduğunu öne
sürdü.
Sanıklardan Yakub Şahin'in çok sayıda telefon hattı bulunduğunu
ifade eden Ünüvar, Şahin'in bu hatlardan birini sanık Halil İbrahim
Durgun ile görüşmek amacıyla kullandığını ve bu hattın 9 Ekim'de
aktif hale getirildiğini söyledi. Ünüvar, "Yakub Şahin'in bu hattı
sadece o gece kullanılmış. Halil Ibrahim Durgun ile Ankara'ya
gelene kadar sürekli mesajlaşıyorlar. Sadece gece Adana'da bir
yerde arayıp kapatıyorlar. Görüşme süresi 3 saniye. Her ikisinin de
baz bilgisi aynı. Yan yanalar. En son sabah 07.15'te
mesajlaşıyorlar. Bu hat daha sonra kullanılmıyor." diye
konuştu.
Avukatlarından İlke Işık da saldırıyı gerçekleştiren canlı bomba
Yunus Emre Alagöz'ün Adıyaman Cumhuriyet Başsavcılığında henüz
silinmemiş tapelerinin bulunduğunu, söz konusu tapelerin dava
dosyasına kazandırılmasını istediklerini söyledi.
Diğer avukatlar da Gaziantep, gar ve İstiklal Caddesi
saldırılarının şüphelilerine ait birlikte çekilmiş fotoğraflar ile
sanıklar arasındaki telefon mesajlarını gösterdiler.
Avukatlar, sanıklardan Resul Demir'in hiç tanımadığını söylediği
kişilerle samimi şekilde mesajlaştığını, birbirlerine bomba
yapımında kullanılan gübre fotoğrafları gönderdiklerini
söylediler.
Bu sırada sanık Suphi Alpfidan, "Halil Durgun ile WhatsApp
görüşmem var diye bana iftira atıyorlar. Halil Durgun'un telefonu
bende yoktu. Özel hayatıma müdahale ediliyor, bana iftira
atılıyor." dedi. Alpfidan'ın sözleri üzerine salonda tartışma oldu.
Mahkeme başkanı, "Özel hayatına ilişkin bir şey gösterilmedi" diye
uyardığı sanığı daha sonra dışarı çıkarttı.
Duruşmaya yarın tarafların avukatlarının beyanlarının dinlenmesiyle devam edilecek.
- 10 Ekim 2015'teki saldırı ve iddianame
Sivil toplum kuruluşlarınca 10 Ekim 2015 Cumartesi Sıhhiye
Meydanı'nda düzenlenmesi planlanan miting için kalabalık, Ankara
Garı önünde toplanmıştı. Grup kortej hazırlığına devam ederken saat
10.04'te, üç saniye arayla iki patlama meydana gelmiş, ikisi çocuk
100 kişi hayatını kaybetmiş, 391 kişi yaralanmıştı. Patlamalarda 2
terörist parçalanarak ölmüştü.
Olaya ilişkin iddianamede, canlı bomba saldırganlarının 1990
doğumlu Yunus Emre Alagöz ile açık kimliği tespit edilemeyen Suriye
uyruklu kişi olduğu belirtilmişti.
İddianamede şu kişiler sanık olarak yer almıştı:
"İlhami̇ Balı, Deni̇z Büyükçelebi̇, Edremi̇t Türe, Yakub Şahi̇n,
Hakan Şahi̇n, İbrahi̇m Hali̇l Alçay, Resul Demi̇r, Hacı Ali̇
Durmaz, Hüseyi̇n Tunç, Abdülmubtali̇p Demi̇r, Talha Güneş, Meti̇n
Akaltın, Savaş Yıldız, Burak Ormanoğlu, Suphi̇ Alpfi̇dan, Hasan
Hüseyi̇n Uğur, Bayram Yıldız, Kenan Kutval, Ahmet Güneş,
Abdulhami̇t Boz, Cebrai̇l Kaya, Ömer Deni̇z Dündar, Muhammet Zana
Alkan, Walenti̇na Slobodjanjuk (Kazakistan vatandaşı), Mustafa
Deli̇başlar, Mehmedi̇n Baraç, Ni̇hat Ürkmez, Nusret Yılmaz, Kasım
Dere, Yakup Selağzı, Erman Eki̇ci̇, Yakup Karaoğlu, Yakup Yıldırım,
Esi̇n Altıntuğ, Hati̇ce Akaltın ve Mehmet Kadi̇r Cebael."
Bazı sanıklar, "anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs etmek"
suçundan bir kez ve "100 kişiyi öldürmek" suçundan 100 kez olmak
üzere toplam 101 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yanında,
terör örgütünün faaliyeti kapsamında 391 kişiyi öldürmeye teşebbüs
etmek, terör örgütünün faaliyeti kapsamında ruhsatsız silah ve
patlayıcı madde bulundurmak suçlarından da toplam 7 bin 631 yıldan
11 bin 750 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanıyor.
Bazı sanıklar için ise "silahlı terör örgütü DEAŞ üyesi olmak"
suçundan 15 yıldan 22,5 yıla kadar hapis cezası talep
ediliyor.
Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerinin, Gaziantep'te 16
Ekim 2016'da düzenlediği operasyonda sanıklardan Mehmet Kadir
Cebael üzerindeki bombayı patlatarak ölmüş, olayda 3 özel harekat
polisi şehit olmuş, biri ağır olmak üzere 5 özel harekat polisi ve
4 Suriye uyruklu sivil yaralanmıştı.
Sanıklardan Esin Altıntuğ'un olay tarihindeki eşi Halil İbrahim
Durgun da yine Gaziantep polisinin Beylerbeyi Mahallesi'ndeki eve
Kasım 2015'te düzenlediği operasyon sırasında üzerindeki bombayı
patlatmış, 5 polis yaralanmıştı.
İddianamede Durgun'un, 10 Ekim'de Ankara Garı önündeki terör
saldırılarını gerçekleştiren 2 canlı bombayı Ankara'ya getiren
araçlardan birini kullandığı belirtiliyor. Mahkemenin, davayı
karara bağlayacağı zaman Cebael hakkındaki davayı "ölüm nedeniyle
düşürmesi" gerekiyor.
Yorumlar