Anayasa Mahkemesinden ihlal kararı

- Yüksek Mahkeme tarafından, oğlu bir alışveriş merkezindeki yürüyen merdivenden düşerek ölen kadının bireysel başvurusunda, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığına ve yaşam hakkının usul yönünden ihlal edildiğine karar verildi - Anayasa Mahkemesince, başvurucuya 30 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmedildi

Google Haberlere Abone ol
Anayasa Mahkemesinden ihlal kararı

ANKARA (AA) - Anayasa Mahkemesi tarafından, oğlu bir alışveriş merkezindeki yürüyen merdivenden düşerek ölen kadının bireysel başvurusunda, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığına ve yaşam hakkının usul yönünden ihlal edildiğine karar verildi. Başvurucuya 30 bin lira manevi tazminat ödenmesi kararlaştırıldı.

Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre, İstanbul'da 2006'da bir alışveriş merkezinde gezen 16 yaşındaki B.H, yürüyen merdivenden düşerek yaşamını yitirdi.

Olayla ilgili alışveriş merkezi müdürü Z.H.K. hakkında taksirle öldürme suçundan kamu davası açıldı.

İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesi 4 Kasım 2011'de, keşif ve keşif sonrasında dosyaya sunulan bilirkişi mütalaasına göre olayda bir kusurunun bulunmadığı gerekçesiyle Z.H.K'nin beraatine karar verdi.

Mahkemenin kararına esas aldığı bilirkişi raporunda, B.H. ile alışveriş merkezinin inşaatını gerçekleştiren şirket ve alışveriş merkezini işleten şirketin teknik sorumlularının olayda müşterek kusurlarının bulunduğu belirtildi. Bu karar, temyiz edilmediğinden kesinleşti.

Mahkeme, söz konusu bilirkişi mütalaasında olayda kusurları bulunduğu belirtilen kişiler hakkında gereğinin takdir ve ifası için Cumhuriyet Başsavcılığına ihbarda bulundu. Bu ihbar üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı, olay hakkında yeni bir soruşturma başlattı ve 3 Mart 2013'te söz konusu kişiler hakkında taksirle öldürme suçundan başka bir kamu davası açıldı.

İddianamede, B.H'nin alışveriş merkezindeki alt kata inişi sağlayan yürüyen merdivenin hareketli korkuluğu üzerine arkası iniş yönüne dönük olacak şekilde bindiği sırada dengesini kaybederek düştüğü ve İstanbul 32. Asliye Ceza Mahkemesinde yürütülen yargılama sırasında aldırılan bilirkişi raporunda şüphelilerin olayda onunla birlikte müşterek kusurlu olduğunun belirtildiği ifade edildi.

İstanbul 4. Asliye Ceza Mahkemesinde görülen bu dava, olaydaki sorumluluğun belirlenmesi bakımından yeni bilirkişi incelemelerinin gerçekleştirilip bilirkişilerin mütalaalarını dosyaya sunmaları için 16 Mayıs 2017'ye ertelendi. Olaya ilişkin 24 Kasım 2011'te açılan tazminat davası da kamu davasının sonucunun beklenmesi için 28 Mart 2017'ye bırakıldı.

- Bireysel başvuru

B.H'nin annesi L.D, yargılama devam ederken 17 Eylül 2014'te bireysel başvuruda bulundu.

Başvurucu, oğlunun yaşamını yitirdiği olaya ilişkin ceza soruşturması ile tazminat davasının makul sürede sonuçlandırılmadığını ve devletin yürüyen merdivenlere ilişkin güvenlik kuralları ile bu merdivenlerin tesisatı için belirlenen standartları zorunlu olmaktan çıkarıp bu kurallar ve standartların belirlenmesini ilgili inşaat ve işletme sahiplerinin inisiyatifine bırakması nedeniyle oğlunun yaşamını korumadığını savunarak, yaşama ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürdü.

Başvuruyu değerlendiren Anayasa Mahkemesi, yargılamanın makul sürede tamamlanmadığına ve yaşam hakkının usul yönünden ihlal edildiğine karar verdi. Ayrıca, başvurucuya 30 bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmedildi.

- "Kritik önem taşıyor"

Kararda, soruşturmanın ilerlemesine engel olan güçlüklerin bulunduğu bir durumda dahi yetkililerin süratle, mümkün olduğu ölçüde, hareket ederek olayı aydınlatabilmelerinin, hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması açısından kritik bir önem taşıdığı vurgulandı.

Somut olay bu bağlamda incelendiğinde başvuruya konu ceza soruşturmasında, olaydaki kusur durumuna ilişkin keşif ve bilirkişi incelemelerinin gerçekleştirildiğine değinilen kararda, olayın aydınlatılması için bazı teknik incelemelerin yapılmasına ihtiyaç duyulması, ilgili soruşturma makamlarının da bu yönde araştırmalar gerçekleştirmesi nedeniyle soruşturma dosyasının ilerlemesinde güçlük yaşanmasının kaçınılmaz olduğunun söylenebileceği ancak başvuruya konu soruşturmadaki suçlamanın niteliği, suçlanan kişilerin sayısı ve olayın karmaşıklık derecesi dikkate alındığında bu durumun soruşturma sürecinin olayın gerçekleşmesinin ardından 10 yılı aşkın bir süredir devam etmesini haklı kılmadığı ifade edildi.

Soruşturmada, geçen süreye rağmen sonuca ulaşılmasını sağlayacak nitelikte ilerleme kaydedilerek olaydaki kusur durumunun netleştirilemediği belirtilen kararda, şöyle denildi:

"Başvuruya konu olayın koşulları bir bütün olarak ele alındığında soruşturmaya ilişkin gecikmenin makul olmadığı kanaatine varılmıştır. Bu makul olmayan gecikme nedeniyle yetkili mercilerin, hukuk sisteminin caydırıcı etkisinin ve yaşama hakkı ihlallerinin önlenmesinde oynaması gereken rolün zayıflatılmaması için Anayasa'nın 17. maddesi ile öngörülen dikkatli ve özenli inceleme şartını yerine getirdikleri söylenemeyecektir. Bu durum da hukukun üstünlüğüne olan inancın korunması ilkesiyle açıkça bağdaşmamaktadır. Açıklanan nedenlerle Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan yaşama hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir."

Yorumlar