Ailelerinden 15 Temmuz şehitlerine mektup

15 Temmuz şehitlerimiz için aileleri onları anlatan birer mektup yazdı.

Google Haberlere Abone ol
Ailelerinden 15 Temmuz şehitlerine mektup

15 Temmuz gecesini unutmadık. Masum halka acımasızca ateş açanları unutmadık. Vatan hainlerini unutmadık. O gece darbe girişimini duyan binlerce insan meydanlara koştu. Vatanımızı hainlere bırakmak istemedi ve tankları durdurmak için önüne atladı. Cuntacı askerlerin halka acımasızca açtığı ateş sonucu 250 kahraman o gece şehit oldu. 250 ailenin yüreğine kor ateşi bırakıldı o gece. Onlar şehitleriyle gurur duysa da bu ateş yüreklerinde hiç sönmeyecek, o gözyaşları hiç dinmeyecek, o özlem hiç bitmeyecek. O kanlı gecenin üzerinden tam bir yıl geçti. Şehitlerin aileleri geçirdikleri o bir yılı anlatan birer mektup yazdılar. Duydukları özlemi, öfkeyi ve onlarsız geçen bir yılın ne anlama geldiğini bu mektuplardan okuduk, okurken gözyaşlarımızı tutamadık. Yeni Şafak Pazar’da ilk kez yayınlanan bu mektuplar şehit ailelerinin bu bir yılı nasıl bir acı ve hüzün içinde geçirdiklerini de gözler önüne seriyor.

İlhan Varank

İlhan, sen bizim için hayatmışsın

İlhan Varank (1971-2016): Darbe gecesi önce Vatan Caddesi’ne gitti. Buradaki olayların sona ermesi üzerine Saraçhane’ye geçen Varank halkın üzerine açılan ateş sonucu onlarca kişiyle birlikte şehit oldu. Eşi Saadet Varank onsuz geçen bir yılın ardından şu satırları kaleme aldı:

Koca bir yıl geçti o kara gecenin üstünden. 15 Temmuz 2016 kara bir geceydi. Fakat 16 Temmuz sabahı aydınlık bir geleceğe adım attık Allah’ın izniyle. Canını ortaya koyan gazilerimiz ve canını teslim eden şehitlerimiz sayesinde. Şehitlerimizin her biri birbirinden değerliydi sevdikleri için. Ancak şimdi anlıyorum. Tüm Türkiye için çok değerliler. İlhan, sen bizim için hayatmışsın. Koca bir yılın her günü bunu daha iyi anladım. Hiçbir şeyin eski tadı yok evde. Şen kahkahalar duyulmuyor artık. Özlem her geçen gün biraz daha artıyor. Akşam olunca seni arıyor gözlerimiz. Kapı açılıp sen gireceksin gibi geliyor hala. Tek tesellimiz “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Bilakis onlar diridirler. Fakat siz hissedemezsiniz.”(Bakara 154) ayetindeki şehitlere verilen müjde. Ancak tek amacım var. Senin öğretilerin ve hayata bakış açınla öğrenciler ve iki evladımızı yetiştirmeye vesile olmak. İnşallah sana layık olabiliriz. Hakkını helal et. Ahirette de yoldaşın olmak ümidiyle..

Eşin Saadet Varank

Medet Ekizceli

Olmuyor şehidim senin yokluğun içimi yakıyor

Medet Ekizceli (1981-2016): Yıllık izninde olduğu için Ankara’da kayınpederinin evindeydi. O gece olaylar üzerine kayınpederiyle birlikte dışarı çıktı. Şehit edildiğini ailesi üç gün sonra ancak öğrenebildi. Eşi bu acı olayın üzerine çocuklarını da alarak Kırıkkale’ye yerleşti ve bir yılın ardından hüzün dolu bir mektup kaleme aldı.

Şehidim,

Ölüm denen o yoğun kör karanlığın ne olduğunu benim gibi yalnız büyük ayrılık yaşayanlar bilir. Bir gün hiç beklemediğim anda geldi haberin, acı düştü yüreğime. Haberini aldığım an kıyametin koptuğu andı. Anlam veremedim başınız sağolsun sözlerine. İnanmak istemedim. ‘Ne olur yaralı deyin’ diye yalvardım. Ama nafile. Kader bizi çoktan ayırmıştı. Sen kahpe kurşunla nefesini verdiğin gün ben dilimi mühürledim. Çözüldü ayaklarım yığılıp kaldım Medet’im. Babam ‘Vatan sağolsun’ dedi. ‘Bir oğlum daha olsa o da vatana seve seve feda olsun’ dedi ağlayarak. Olmuyor şehidim. Senin yokluğun içimi yakıyor. Çocuklar hep seni soruyor. ‘Anne, babamı çok özledik’ diyorlar. İçim yanıyor. Seni çok özledim Medet’im. En zoruda bayramlar geçiyor Medet’im. Bekledim belki bu bayram gelirsin diye ama gelmedin. Kapı çaldı, herkes geldi. Çocuklara hediyeler getirdiler ama ne getirseler de babasız hiçbir bayram güzel değil. ‘Bir sıkıntınız var mı?’ diye sormaya geliyorlar. Ne deyim ki şehidim onlara. Hiçbir şey seni geri getirmiyor. İçim yanıyor, gözyaşlarım akıyor, sesim çıkmıyor. Konuşacak lafım kalmadı. Allah duyar sessiz çığlıklarımı. Sensizliğe dayanamıyorum. Artık benim yerim mezarlık oldu. Seni çok seviyorum Medet’im.

Eşin Esra Ekizceli

Baba, bayramlaşmak için mezar taşını öptüm!

Celalattin İbiş

Celalattin İbiş (1963-2016): Altındağ Belediyesi’nde çalışan Celalettin İbiş 15 Temmuz gecesi arkadaşlarıyla birlikte dışarı çıktı. “Yanımıza bomba düştü ama ben iyiyim” diye oğlu Çağrı İbiş’ten telefonla konuştuktan 15 dakika sonra şehit oldu. Oğlu Abdullah Çağrı İbiş babasız geçen bir yılı anlatan bir mektup yazdı.

Ben vatansız kalmamak için babasız kaldım...

15 Temmuz sabahı her şey seyrindeydi ya da biz öyle biliyorduk. Ta ki akşam 22.00’a kadar... O saatlerde Türkiye tarihinin en kanlı darbe girişimi yaşıyordu. Millet tarih yazıyordu, vatanına bayrağına, ezanına sahip çıkıyordu. O gecenin büyük kahramanlardan biri de benim babamdı. Evet babam sendin. Abdestini alıp ‘ölürsek şehit, kalırsak gazi’ diyerek çıktın evden. Bir daha gelemedin evimize. Vatan, bayrak uğruna canını feda ettin. Tüm dümyam yıkıldı babam. Hayat bitmişti o an sanki. Adım atmayı bile unutmuş gibiydim. Ama ayağa kalkıp dik durmalıydım. Çünkü benim kahraman babam şehit olmuştu. Canım babam... Babacığım sana yakışır bir evlat duruşu sergilemem gerekiyordu. Çünkü ben şehit oğluydum. Tam 1 yıl sensiz geçti babam. Her şeyin ilkini yaşadım. Bir bayramı ilk kez sensiz geçirdim. Her bayram sabah namaza sen kaldırırdın beni. Bu bayram uyuyamadım bile. Bu nasıl bir acıydı. Bayramlaşmak için mezar taşını öptüm babam. Her gün ayrı bir acıyla geçti. Ama en çok gelmesini istemediğim gün geldi çattı. Mezuniyetimde yanımda olmanı çok isterdim. Üniversiteyi kazandığımda benden çok sevinmiştin. Benden daha hevesliydin. Kayda kendi ellerinle götürmüştün. Babacığım senin haricinde herkes vardı yanımda ama gözlerim yine seni aradı ama bulamadım. Aslında en güzel günlerden biri sayılabilir birçoğu için ama benim için sanki eziyetti. Bu acı içten içe yakıp kavuruyordu. Bir taraftan şehitliğin verdiği bir huzur vardı, aşk vardı. Vatan, bayrak aşkı vardı yanıp kül olduğumuz.

Butuhan Ergin

Artık Türkiye’nin annesiyim ama ben senin anne demeni özledim oğlum!

Butuhan Ergin ( 1995-2016): Fetöcü askerlerin derbe yaptığını öğrenince arkadaşlarıyla birlikte Boğaz Köprüsü’ne gitti. Burada çektiği son fotoğrafının altına “Erzak almaya değil vatanı kurtarmaya geldik” diye yazıp sosyal medyada paylaştı. Bir süre sonra açılan ateş sonucu şehit oldu. Annesi Deniz Ergin oğlunun ardından duygu yüklü bir mektup kaleme aldı.

Sevgili oğlum,

Aramızdan ayrılışının tam birinci senesi doldu. Ben halen senin yokluğunu kabul edemiyor, hazmedemiyorum. Içimde hiç bitmeyen büyük yangınsın. Seni çok ama çoookkkk özlüyoruz baban, abin, ben ve arkadaşların...

Seni kaybettiğimden beri çok mutsuzum, heyecanımı, ruhumu, ışığımı kaybettim ve her gün senin fotoğraflarına, videolarına bakıp avunuyorum. O kadar güzel, o kadar yakışıklı ve gençsin ki o toprağın altında olman bana çok ağır geliyor. Her yağmur yağdığında evde duramıyorum. Hayat dolu çocuktun sen! Bir sürü hayallerin, hayallerimiz vardı. Ve daha askerden geleli 63 gün olmuştu. Daha kavuşmanın mutluluğunu yaşarken, kader seni bizden aldı. Ben her gün seninle beraber 12 ay boyunca şafak saydım. Bir yıl bile zor gelmişti... Sen bize aslında vedaya gelmişsin. Sonradan anladım tabii. Seni kaybettikten sonra sana özel, benim hiç görmediğim özel eşyalarını buldum. Askerdeyken boğaz köprüsünün fotoğrafının resmini yapmışsın. İlk gördüğüm an tüylerim diken diken oldu. İzmirli Kadir ile yapmışsınız. Hemen Kadir’i arayıp sordum. O resmin hikayesini bana anlattı. Sana malûm olmuş sanki şehit olacağın yerin resmini yapmışsın. Şimdi o resmi odanın duvarına astım. Asker günlüğünü buldum. Okurken mahfoldum. Nasıl zor şartlarda, doğuda askerlik yapmışsın. Ah be oğlum! Ne özlemlerin varmış. Oysa ki sorduğumda hep ‘Mutluyum, iyiyim kavuşacağız, merak etme anne’ derdin. Asker arkadaşlarından hep şehit olmak istediğini öğrendim... Ve istediğin oldu. Bu genç yaşta vatan, bayrak için, hayatından canından sırf biz rahat edelim diye 15 Temmuz gecesi sokağa çıkıp şehadete yürüdün. Şehit oldun kuzum.

Batuhan biliyor musun okula ismin verildi. Binlerce kardeşin var seni çok seven. Herkes seni bana soruyor. Seni tanımak istiyor. Eve gelip odanı görmek istiyorlar. Ve seni anlatmak bana da iyi geliyor. Ben Türkiye’nin “Deniz Annesi” oldum. Herkes bana “Anne” diyor ama ben en çok senin anne demeni özledim. Sen benim sadece oğlum değil, arkadaşımdın, bebeğimdin, Batuşumdun... Her gün beni işe götürür, işten alırdın. Herkes bize imrenirdi. Her gün işten çıktığımda hep beklediğin o ağacın altında o çok sevdiğin motorunla seni hayal edip gözlerim doluyor, canım acıyor. Ne zormuş sana anlatamam... Evlat acısı hiçbir şeye benzemiyor. Hem de senin gibi evlat nasıl güzel bir insandın, nasıl güzel bir çocuktun... Batuhan bazen ruhunun geldiğini hissediyorum. Ellerim ısınıyor, gözlerim dalıyor. Sonra bir müddet kollarım ısınıyor. Belli ki sarılıyorsun... En çok beni kıskanmanı özlüyorum. “Yavaş konuş”, “Şımarma”, “Abartma”, “Şişirme” “Delikanlı gibi söyle, bu akşam ne yemek yaptın” demeni çok özledim. Seni sürekli yakın gördüğüm arkadaşlarıma, dostlarıma anlatıyorum. En çok senin arkadaşlarınla konuştuğum zaman mutlu oluyorum. Biliyor musun çok iyi arkadaş ve dostlar edinmişsin. Sağolsunlar sürekli arayıp hatrımı soruyorlar. Çok sevenin var oğlum. Seninle her zaman gurur duydum. Biz hala dört kişilik bir aileyiz. Sen her zaman yüreğimizdesin kalbimizdesin. 15 Temmuz destanını yazan kahramanlarından oğlum adın tarihe yazıldı “Şehit Batuhan Ergin” Oğlum hakkım helal olsun. Rabbimin uygun zamanda kavuşturması dileğiyle,

Ruhun hep özgür olsun.

Annen Deniz Ergin

Mutluluk sadece fotoğrafta ömür boyu kalırmış

Mahir Ayabak (1999-2016) Mahir Ayabak babasından aldığı darbe girişimi haberi üzerine vatanını savunmak için Atatürk Havalimanı’na gitti ve 17 yaşında şehit oldu. 19 yaşındaki Ablası Gülbeyaz Ayabak kardeşinin ardından şu satırları kaleme aldı:

“Baba ölür öksüz, anne ölür yetim kalırsın. Ama kardeş ve evlat için söylenecek bir kelime bulunamamış. Acısı hepsinden fazla olduğu için…

Mahir’im; Sensiz geçen bir yılı nasıl yaşadığımı bilmiyorum. Gittin gideli ne aldığım nefesten tat alıyorum ne de yaşadığım hayattan. Yüreğimdeki ateşi dindirmek için sürekli uyuyorum çünkü böylece içimdeki acıyla birlikte düşüncelerimi de susturmuş oluyorum.Rüyalarımda seni gördüğüm an ise yüreğimdeki ağır yükten eser kalmıyor. Ay yüzünü görünce yaşadığım mutluluk ve ferahlığı sadece uykularımda buluyorum. Elimi kaldırıp Allah’a dua ettiğim an uyanıyorum. Uyandığımda yine Allah’a şükrediyorum. Şükretmekten vazgeçmedim hiçbir zaman. En azından en güzel makamda ve şehadet şerbeti içerek bu dünyadan aldı seni. Herkese nasip olmayan hayırlı bir ölümle aramızdan ayrıldın kahramanım. Sen benim küçük annemsin deyip sarılmalarını hiç unutamıyorum Mahir’im. Annelik duygusunu bilmem ama bir evladını kaybetmiş gibi acı çekiyorum. Hasretim sana! Aşırı susamış bir insan iftar saatini bekler ya suya hasretle, bende şu an seni öyle özlüyorum. Bu büyük hasret içime düşünce kimseye hatta kendime bile tahammülüm kalmıyor. Yaşayan bir ölüyüm, senin olmadığın bir hayatta kendimde değilim. Yüreğimdeki acının dermanı yok. Denedim çok denedim. Derman aradım bulamadım. Olayın yaşandığı ilk günkü gibi acılar taze.

Fotoğraflarına bakıyorum saatlerce ama özlemim hiç geçmiyor. Mutluluğun sadece fotoğraf karesinde kaldığını ve hayatın boyunca mutluluğun daima sürmediğini yeni anlıyorum kardeşim. Sadece mutlulukla değil, hayat en sevdiğin insanı da beraberinde yanından, hayatından alıp götürüyor. Biliyor musun sen gittikten sonra anneme sarılıp, öpemiyorum. Belki de annemi özlüyorsun diye geçiriyorum çünkü o an içimden. Senin annemin sevgisine ihtiyacın varken senin yokluğundan yararlanıp nasıl anneme sarılıp onu öpebilirim? Kardeşlerime sarılırken sen aklıma geliyorsun ve boğazım düğümleniyor o an sana ihanet etmişim gibi hissediyorum. Her zaman ‘’Bana sevdiklerimi bağışla, acılarını gösterme’’ diye dua eden biri olarak senden sonra Allah’a nasıl dua edeceğimi şaşırdım. Şimdi tek duam var o da yüce Allah’a isyan etmemek. Bir de cennetin en güzel yerine seni aldığı için Allah’a şükrediyorum. Dilerim bizleri de senin yanına alır ve Efendimize komşu eyler Rabbim… En güzel makamda olduğuna ve gurur duymama rağmen bazen acılarımın önüne geçemiyorum kardeşim.

Ablan Gülbeyaz Ayabak

Vedat Bağceci

Enkazımdan kalanlarla devam ediyorum

Vedat Bağceci (1988-2016) 15 Temmuz gecesi direnmek için motosikletiyle yola çıktı. Darbecilerin Doğan Medya Grubu binasına baskın düzenlediğini duyunca motosikletiyle o tarafa yöneldi ve bu sırada havadan açılan ateş sonucu yaralandı. Kaldırıldığı hastanede şehit olan Bağceci’nin şehadetinin yıl dönümünde eşi Büşra Bağceci şu satırları kaleme aldı:

“ Bir sene oldu sen yoksun.

Zaman geçiyor geçiyorda yıka yıka geçiyor. Yıkıldım, enkazımdan kalanlarla yola devam ediyorum. İnsan ‘anne’ olunca acılarını yaşamaya vakit bulamıyor. Güçlü durmam gerekiyor. Kendimi bırakıp evladımı düşünüyorum. Okula nasıl gidecek? Bayramları nasıl geçecek? Ne kadar üzülecek? Senin eksikliğini ne kadar hissedecek? diye düşünüp duruyorum. En zoru bir babayla kızını gördüğü zaman arkalarından bakakalması... İşte o zaman çaresizliği ilişklerime kadar hissediyorum. Kendimi bırakıp kızım için yaşamaya başladım. Bana sevdiğimin en büyük hediyesi o... Kızımıza bakınca seni görüyorum, sanki o yanımdayken sevdiğimde yanımdaymış gibi oluyor. ‘Can’ dediğim tek o kaldı. Zorluk çok ama çarede yok. İçimde bir teselli ‘En azından bir cennetimiz var’ diyor hamd ediyorum. Senin aldığın bir tablo vardı, küçük bahçeli bir ev... Biz her gece orada yaşadığımızı düşünerek uyuyoruz. Zeynep’e cennette yaşayacaklarımızı anlatıyorum. Ne zaman eve gideceğiz diyor. Biliyor. Artık gelmeyeceğinin farkında. nsanın kendi acısını yok sayması kolaymış da evladınınki çok zormuş. Sen iyisin ya en güzel makamdasın ya en büyük tesellimiz bu. Yoksa bu dünya nasıl olsa bitecek. Seni çok özleyip bu özlemle başa çıkamasak da, çok zor anlar yaşasak da hiç bitmeyecek gibi gelse de bu dünya bir gün bitecek. Işte o gün bizim düğünümüz olacak Allah’ın izniyle. Dünya ayrılık yeridir. Ama ahirette bizi kimse ayıramaz. Seni çok seviyorum.

Eşin Büşra Bağceci

Mehmet Karaaslan

Babam, senin merhametin dünyayı ısıtacak kadardı

Mehmet Karaaslan (1979-2016) Darbe girişimini duyar duymaz köprüye koşan Mehmet Karaaslan burada cuntacı askerlerin açtığı ateş sonucu şehit oldu. Kızı Gizem Karaarslan babasız geçen bir yılın ardından duyduğu özlemi yazdı.

Geçen bir yıl boyunca bir tarafım eksik kaldı babam. O gece sana gelen kurşun kalbime saplandı ve orada kocaman bir boşluk bıraktı. O boşluğu avutan tek şey ise şehit kızı olmaktı canım babam. Cesaret, merhamet, mücadele gibi ne varsa ben senden öğrendim. Bana hep yol gösterdin. Senin gibi faydalı olayım diye durmadan çalıştım. Şimdi gözyaşlarım ruhumla çınlıyor, üzüntüm yüreğimi eritiyor babacığım. Çünkü benim koca yürekli, bana gölge yapan babam artık yok... Benim gibi nice insan kardeşini, eşini, babasını kaybetti. Peki neden mi gururluyuz? Şu bayrağın kızıllığı soğuk günlerde bizi ısıttı. Savaşın kavurucu sıcağında gölge yaptı. Göğsümüzü kabarttı, iman doldurdu. Işte biz böyle bir güce sahip olduktan sonra vatan için canımızı ortaya koyarız. Sende öyle yaptın babam. Senin merhametin dünyayı ısıtacak kadardı. Cesaretin iliklere kadar titreten bir güce sahipti. Tüm bunları o gece gösterdin. Gençlerin karanlığına sayınız kadar mum yakıp gittiniz. Hepinize teşekkür ederiz. Artık geleceğimiz sizin yaptıklarınızla daha aydınlık. Yeri geldiğinde bizde elimizde silah yokken düşmanı yeneceğiz. Onlar yaprak iken biz fırtına olacağız. Sizin desteğinizle estiğimizde, gürlediğimizde tüm yapraklar ayaklarımızın altında parçalanacak.

Şimdi bir yıl sonra gökyüzü de hüznünü atmış sanki benim gibi... Sakin, sessiz, en çokta beklentili... Ben kapıda şimdi seni bekliyorum canım babam...

Kızın Gizem Karaaslan

Adil Büyükcengiz

Annem seni Rusya’da biliyor şehit haberini hala söyleyemedik

Adil Büyükcengiz( 1964-2016): Darbeyi duyar duymaz Saraçhane önünde soluğu aldı. Burada askerin açtığı ateş sonucu onlarca kişi şehit oldu. Eşi ve kızının telefondan ‘eve dön’ çağrısına ‘Fetöcü hainlere mi bu vatanı bırakacağız’ dedi ve direnmeye devam etti. Sırtından vurulan Büyükcengiz orada şehit oldu. Abisi Abdülkadir Büyükcengiz kardeşinin ardından bir yılın nasıl geçtiğini anlatan bir mektup yazdı.

Adil’im, yiğit kardeşim,

Acını yüreğimizden hala atamadık. Şimdi tek amacım beraber kurduğumuz hayalleri ve hedeflerimiz gerçekleştirmek. 11 yıl önce Dalyan’a yaptırdığımız otelin ruhsatına ceza kestiler kardeşim. Niye biliyor musun? Şehit abisi olduğum için. Burada artık benim ismimi herkes biliyor. Yaptığım her işi engellemeye çalışıyorlar. Bunları sen üzül diye söylemiyorum. Sonuna kadar mücadele edeceğim. Hatırlıyor musun seninle buraya başladığımızda yüzüne bakılmıyordu. Şimdi çok güzel oldu. Dalyan’ın en iyi yerlerinden biri oldu. Yanıma gelme hayalleri kuruyordun ama göremedin Adil’im. Eşini ve çocuklarını burada ağırladım. Çok beğendiler. İstediğin her şeyi şimdi ben burada gerçekleştiriyorum. Senin adına mescit de yaptırdım. Oraya da engel çıkardılar. Fizyoterapist ve huzur evi açma hayallerimiz vardı. Ruhsat vermiyorlar. Ama şehidim sen hiç merak etme. Ben 10 güne kadar o ruhsatı alacağım. Kardeşim annem hala senin şehit olduğunu bilmiyor. Rusya’da dedik. Gerçeği söyleyemedik. Felçli olduğu için çok etkilenirdi. Seni kimlerin vurduğunu hala bilmiyorum Adil’im. Onları bulacağım. Hayatın boyunca karıncayı incitmezdin ama vatanın için mücadele ettin. Adil kardeşim sen rahat, huzurlu uyu. Senin emanetine kimsenin gücü yetmez. Lahmacuncu Bilal’in oğlu olduğumuz için, seni ve babamı anmak adına, 15 günde bir camide lahmacun dağıtıyorum. Bu arada eşin ve kızlarında iyi olmaya çalışıyorlar. Büyük kızın pilot olmak istiyor. Memleketin kafasına bomba atan değil, memleketine şerefsizlik yapanlara dersini vermek için pilot olacakmış. Kasımpaşalı mezarının başında ziyaret etti, Kuran okudu. Sende Cerrahpaşalı olduğun için seninle gurur duyuyoruz. Emanetin emanetimdir kardeşim.

Abin Abdülkadir Büyükcengiz

Ne zormuş canından can gitmesi

Ali Alıtkan

Ali Alıtkan(1984-2016) : O gece din görevlileri camiye koşup salâ okurken Ali Alıtkan gibi bir çok isim de meydanlarda darbecilere karşı direniyordu. Kardeşiyle birlikte Genelkurmay Karargahı’nın önüne gelen Alıtkan tankları durdurmak isterken açılan ateş sonucu şehit oldu. Kız kardeşi Fadime Tukgöz abisinin ardından şu satırları kaleme aldı:

Gülen Şehidime,

Abim canım,

Aramızdan ayrılalı tam bir yıl oldu. Ama aylar, yıllar, ömür geçse de sen hep yanımızda, kalbimizdesin. Bir an bile aklımızdan çıkmıyorsun. Sensizlik çok ama çok zor. Yaşanmadan anlaşılmayacak tek şey canından can gitmesiymiş abim. Ama büyük bir tesellimiz var: Biz vatanı için canını veren şehit Ali Alıtkan’ın ailesiyiz.

O hain geceyi hatırlıyorum abim. Ankara’da her bomba patladığında seni arar sesini duyduğumda çok şükür derdim. Sende kızardın bana. O gece seni on kez, yüz kez aradım, açmadın. Ne zormuş canından can gitmesi abim. Bir yıl oldu ama gidişini hala kabullenemiyoruz. Annemlere her gittiğimde gözüm kapıda kalıyor. Sanki gelecekmişsin gibi. Bazen telefonunu arıyorum belki açarsın diye...

Ailece biraraya geldiğimizde hep senli günleri anıyoruz. Sanki yanımızdaymışsın gibi hissediyorum. Sonra da o şehit ve şehitler ölmez diyorum. Abim dünyada iken yaşadığın tüm sıkıntılara rağmen hep mutlu olmaya çalışırdın ya Rabbim’e gidişinde öyle olmuş. Sen bizim gülen şehidimizsin.

Abicim kızın Elif’ine hayal ettiğin her şeyi gerçekleştirdin. İyi bir eğitim alıp iyi bir ortamda yaşıyor artık. Hepimiz onun için elimizden geleni yapıyoruz. Senin yokluğun dışında hiçbir şeye ihtiyacı yok. Ama en büyük eksikliğini gideremiyoruz.

Canım abim yazacak o kadar çok şey varki sayfalar yetmez. Seni çok seviyor ve özlüyoruz.

Kardeşin Fadime Tukgöz

Yusuf Elitaş

Babacığım seni çok özledim bu acı ne zaman biter?

Yusuf Elitaş (1980-2016) : Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sokağa çıkın çağrısı üzerine Ankara sokaklarında darbeyi durdurmak istedi. Genelkurmay’ın önüne geldiğinde havadan açılan ateş sonucu şehit oldu. Kızı Nur Nisa babası için bir mektup yazdı.

Yine özledim, yine aklım karıştı. Özlem aklı karıştırır mı baba? Bana bunu öğretmedin.

Baba, seni bir tabuta koymuşlardı. Yine çok yakışıklıydın. Derin bir uykuya dalmıştın. Çağırdım defalarca ama cevap vermedin baba. Babaannem bir ara “Oyyyy ciğerim yanıyor” diyordu. İnsanın ciğeri yanar mı baba?

Çoookk büyük bir kalabalık vardı. Herkes ama herkes ağlıyordu. Hep bir ağızdan “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” diyorlardı. Kocaman bir bayrak sarmışlardı tabutuna. Sen onu hep göklerde görmek isterdin. “Kutsal sevdam, bayrağım” derdin. Baba biliyor musun?

Biz seninle koca bir aile olarak gurur duyuyoruz.Peki ya baba, senin için duyduğum gurur senin yerine kardeşimi koklatır mı? Beni yine maça götürür mü? Peki ya bu acı ne zaman biter? Ellerin ellerimi nerede bekler? Koşabilmek için yollar bizi nerede bekler? Vatanı hangi canavarlar böler? Onlara senden başka kim dur der? Gel de anlat baba, gel de anlat ki bizde şehit olalım....

Canından çok sevdiğin kızın Nur Nisa...

Halil İbrahim Yıldırım

Sofrada bir tabak hep eksik kalacak

Halil İbrahim Yıldırım (2001-2016) Henüz 15 yaşında olan Halil İbrahim Yıldırım darbe haberini duyunca ‘beni evde tutamazsınız’ deyip babasıyla birlikte dışarı çıktı. Bayrampaşa Çelik Kuvvetlerin önüne doğru yürürken başına isabet eden kurşunla şehit oldu. Ablası Tuğba Yıldırım kardeşinin ardından bir yıl sonra şu satırları kaleme aldı:

Can parçam, aslan kardeşim,

Sen bizi bırakalı, şehitlik mertebesine ulaşalı tam bir yıl oldu. Bizi bıkarıp gittiğin için sana kızmıyorum, darılmıyorum sana ama inan seni çok özlüyorum. En çok da seninle konuşmayı, akşam yemek yemeyi, bayramda beraber pikniğe gitmeyi özlüyorum... Artık akşam yemeğinde soframızda bir tabak eksik, piknikte bir kişi eksik, kapının önünde bir çift ayakkabımız eksik… Çekmecen bomboş. Artık ‘kaç kardeşsiniz?’ diye sorduklarında cevap bile vermek istemiyorum çünkü senin yokluğunu kabullenemiyorum canım kardeşim. Sadece ben değil. Annem babam kardeşlerin kimse kabullenemiyor.

Dört yaşındaki küçük kardeşimiz Talha ilk başlarda sürekli seni soruyordu, senin onu sırtına alıp gezdirmeni anlatırdı durmadan ama çocuk işte ne yaparsın, bir hafta söyledi sonra unuttu gitti… Ama biz seni asla unutmayacağız, unutturmayacağız. Her zaman Talha’ya onunla oyunlar oynadığını, onu gezdirdiğini söyleyip seni hatırlatıyoruz ki seni hep hatırlasın.

Sen yerinde rahat uyu kardeşim. Bir de arada sırada rüyama girsen olmaz mı? Tamam sen bizi görüyorsunda ama biz de seni görmek istiyoruz be kardeşim. Yüzüne sesine o kadar hasretim ki burnumda tütüyorsun. Ne olur gir de rüyama yüzünü göreyim, sesini duyayım, bunu çok görme bana. Biliyor musun bu bayram bütün arkadaşların bize geldi bayramlaşmaya. Hepsi de adam gibi adam tıpkı senin gibi. Bir kez daha seninle gurur duyduk arkadaşlarını görünce. Ömrümüz boyunca da gurur duyacağız seninle. Bizim başımızı öne eğdirmediğin için, seninle gurur duymamızı sağladığın için, o gece mertçe korkmadan dışarı çıkıp makamların en güzeline ulaştığın için Allah senden razı olsun. Rabbim bize de böyle bir makam nasip etsin inşallah. Allah’a emanet ol.

Ablan Tuğba Yıldırım

Muhammed Yalçın

İstediğin mertebeye ulaştın ama hasretin çok büyük

Muhammed Yalçın(1994-2016) Ankara’da 15 temmuz gecesi dışarı çıkan ve sokakta yaşananları babasına telefonda anlatırken şehit edilen Muhammed Yalçın’ın ardından ablası Kader Yalçın duygularını kaleme aldı.

Çok yakışıklı kardeşim. Muhammedim dev adamım, mankenim, can parçam...

Sen gittiğinden beri hiçbir şey eskisi gibi değil. 16 Temmuz senden ayrılacağımı nereden bilebilirdim ki... Sensiz günler ay gibi, aylar yıl, yıllar ise asır gibi geçiyor. O sabah külliyenin önüne atılan birinci bombayı babama anlatırken bir anda kesildi sesin. Son sözün “Babam” oldu. Yere yığıldın... Şarapnel parçası ile yere yığıldığın yetmedi bir de 3 kurşun yedin. Can parçası o kaslı demir gibi dev adamı nasıl yıkabildiler? O benim öpmeyi çok sevdiğim kollarını kopmak üzere nasıl bıraktılar. Hangi vicdan buna razı olurdu. Ben sana bakmaya bile kıyamaz, moralin bozukluğunu görünce içim giderken o bombaları, kurşunları nasıl attılar aşkım sana? Canım kardeşim koca bir boşluk bıraktın hayatımda. Kim olsa dolduramaz yerini. Istediğin mertebeye ulaştın evet ama hasret rüzgarını bırakıp gittin... Her an yanımdasın, aklımdasın, hep duamda bazen ise rüyamdasın. Ey sevgili kardeşim söyle bana sende bizi özler misin? Özlersin elbet, belki de vuslatımızı bir askerin şafak saydığı gibi sayarsında biz bilmeyiz...

Annemi her zaman öperdin. Babamla sohbetlere doyamazdın. Ayşe ile şakalaşır kıyamazdın. Benimle kavga eder bir saniye sürmez hemen gülerdin. Dayanamazsınki sen bizsizliğe. Biz de sensizliğe dayanamıyoruz canım kardeşim. Gerçek hayata gidip bizi bu yalan hayatta bırakıp gittin. Şimdi ben ha bugün ha yarın diye diye bir gün geleceğim yanına... Canım yakışıklım çok özledim seni. Yasin’i en küçüğümüz diye korur kollar, kimseye ezdiremezdin. Abiydin sen. Sen gidince Yasin bana ‘Kader abla bana sataşan olursa babam evde olmadığı zaman kim uyaracak sataşanları’ dedi ve sarılıp ağladık... Ayşe özledim dedi yine ağladık... Sensiz bir hayatın bizi bekliyor oluşunun haberini aldığımda dünyam yıkıldı. O yaz sıcağı kış oldu üşüttü beni, buz kestim... Babam bağırdı “Muhamedddd Muhameddddd. Sen beni gömecektin oğlum. Ben mi seni gömeceğim şimdi” diye yıktı hastaneyi naraları ile... Annem “Kaderrr, ne yapacağız biz” diye sarıldı, ağladı. Ben yarım kaldım. Bornozunu giydim. Yastığını kokladım. Ağladım.

Bayram günü tişörtünü koklayıp bayramlaştık. Tarifi yok bu acının. Zaten lügatta karşılığı da yok. Yine gönlüme bir ağrı saplandı kardeşim. Sensizlik saplandı tam kalbimin ortasına. Gözyaşı olup aktı yanaklarımdan sağanak sağanak... Daha kaç gün, kaç ay, kaç yıl var sensiz bilinmez. Tek isteğim sana layıkı ile kavuşabilmek...

Sevgilerimle Ablan Kader (Senin tabirinle özgür kız)

Beytullah Yeşilay

Gururum, ömrüm, aşkım seni sonsuz seveceğim

Beytullah Yeşilay: (1984-2016): Henüz 1,5 yıllık evli ve Miray adında 4 aylık bir kız çocuğu olan Beytullah Yeşilay, darbe girişimini öğrenmesinin ardından hemen arkadaşlarını ve kardeşlerini de alarak meydanlara çıktı. Gece boyunca mücadele eden Yeşilay, Genelkurmay Başkanlığı önünde darbecilerin ateşi sonucu şehit edildi. O gece Erzurum’da bulunan eşinden de helallik alırken “Sana bir şey olursa biz sensiz ne yaparız” sözlerine karşılık “Vatan olmazsa biz de olmayız” sözleriyle tarihe geçti ve çok geçmeden ‘şehitler ordusu’na katıldı. Eşi Asiye Yeşilay şu satırları kaleme aldı:

“Canım eşim

Sensiz geçen bir yıl bana asırlar gibi geldi. Oysa senin sesini bir gün duymadan yapamayan ben, sensiz bir yıl geçirdim.

Öyle zor ki aşkım... ‘Geçer alışırsın’ diyorlar ama alışmak isteyen kim?

Saat akşam altı, eve geliş saatindi. Saate bakar ‘aşkım şimdi gelir’ der sofrayı hazırlamaya başlardım. Ama şimdi ne o saatlerin anlamı var ne de günlerin.

Seni o kadar özlüyorum ki nefesim kesiliyor özlemekten çoğu kez. Ama kızımız yani senin prensesin, emanetin için yaşamak zorundayım. Ona hem anne hem de baba olmak zorundayım. Bana en son konuşmamızda ‘kızıma ve kendine iyi bak’dedin. Bunun için kızımı her şeyden üstün tutuyorum. Onun için yaşıyorum. Tek hayalim ahirette seninle sonsuz olmak. Bunun için sabrediyor, şükrediyorum. Seni ömrümce, ömür bitince de ahirette sonsuz seveceğim. Canım eşim, her şeyim, şehidim. Gururum ömrüm...”

Muhammed Oğuz Kılınç

Oğlum senin Peygamber Efendimize komşu olacağını nerden bilirdim?

Muhammed Oğuz Kılınç (1990-2016)

Polis memuru Muhammed Oğuz Kılınç, geçici olarak Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde görev yapıyordu. Hain kalkışmaya cesurca karşı çıktı ve girdiği çatışmada şehit oldu. Oğlu gibi polis olan baba Zeki Kılınç’ın mektubu şöyle:

Canım oğlum, ilk gözağrım, babalar günü hediyesi olan evladım,

15 Temmuz gecesi vatanına ve bayrağına göz dikenlere karşı mücadele ettin ve şehit oldun. Üzerinde taşıdığın cüzdanın içerisindeki mektubunu ve eşyalarını bana teslim ettiler. Mektubuna cevap olarak bir ay sonra sana bir mektup yazmıştım. Ve onu mezarının başında sana okumuştum. Karar verdim bundan sonra her 15 Temmuz’da sana mektup yazacağım oğlum. Hatta ömrümün sonuna kadar her yıl yazacağım. Ve kaç tane mektup yazacağımı Allah bilir, ben bilmem.

Canım oğlum, babalar evlatlarına olan duygularını pek yüzlerine söyleyemezler. Hep içlerinde saklarlar. Ben sana çok fazla hissettirememiş olsam da yine de seni çok sevdiğimi ve seninle hep gurur duyduğumu yüzüne karşı söylüyordum ve iyi ki söylemişim. Hatta 2009 yılında sen Batman’da üniversite okurken telefon açıp seni çok özlediğimi, yanımda olsan da sana sıkı sıkı sarılsam, içim yanıyor canım oğlum dediğimi unutamıyorum. Yine telefonda sana “Yüreğinle gel bu meydana, meydan senin, kalbimi açtım ben sana orda yerin” türküsünü söyleyip bu şarkıyı bundan böyle sana armağan ettiğimi söylemiştim. Daha sonra 2012 yılında İstanbul’da polis olarak göreve başladığında bu kez sana “Gez oğlum, vatanına göz dikeni ez oğlum, dostun kim düşmanın kim bil oğlum, çakal gezen şu dağlarda gez oğlum” diyerek vatanımızın ve bayrağımızın önemini anlatmıştım.

Hatta şehit olmadan bir ay önce yüzüne karşı evimizde sana “Bu devlet, bu millet ve Başkomutanımız Recep Tayyip Erdoğan için ölünür değil mi? Dediğimde sende bana tabii ki baba demiştin. Evladım senin baban olmaktan öyle bir şeref ve gurur duyuyorum ki, sen zor olanı başardın ve milletin en zor zamanında önden giden, ölümü korkutan öncülerden oldun. Bana, “Baba sen bu zor işleri nasıl başarıyorsun? Seninle gurur duyuyorum” dediğinde “Sen çok daha büyük işler başaracaksın. Zaten zor işleri başarmak önemli. Çöpçü de olacaksan en iyi çöpçü olmalısın” demiştim.

Şehidim, senin Peygamberimize komşu olacağını, Hz. Hamza’ya yoldaş, Hz.İsmail’e kardeş olacağını nerden bilebilirdim. Ben hep kendim için şehitlik ve gazilik istemiştim ama ben olamadım, hakedemedim. Sen hak ettin. Olsun, sen benim oğlumsun. 15 Temmuz’dan beri her yerde yaptığım konuşmalarda özellikle gençlere hep anlatıyorum. Annen ile okullara gidiyoruz. Orada öğrencilere gidiyorum ki, Benim Muhammed Oğuzum artık yok. Ama sizler onun emaneti olan vatan ve bayrağımızı bizimle birlikte olup korursunuz değil mi? diye sorduğumuzda bize sarılıp “Merak etmeyin, gerekirse bilerde şehit olacağız” diyorlar. Onlara biz evlatsız yaşarız ama vatansız ve beyraksız asla yaşayamayız diye sesleniyoruz.

Canım oğlum, Peygamberimizin övgü ile söz ettiği bu milletin askeri ve polisi vatanın içinde ve dışında öyle destanlar yazıyor ki, çakallar gibi kaçıyorlar. Sen ve arkadaşların size vaat edilen cennettesiniz biliyorum gençlerimiz ve halkımız sizin sayesinde vatan toprağında huzurla yaşıyorlar. Her şey eskisinden çok daha iyi ve güzel durumda. Ama evlat acısı çok zormuş be oğlum. Seni o kadar çok özlüyorum ki... arada sırada rüyama gel. Seni görmek bana güç verir. Gözümün yaşını kimseye göstermeden akıtıyorum. Ama bilesin ki düşmanlar karşısında ağlamıyorum. Çünkü ben senin babanım. Yiğit evladın babası yiğit olmak zorunda.

Senin bana telefonda söylediğin ve son sözün olan “sıkıntı yok baba, aslında var da yok. Seni Allah’a emanet ediyorum. Görüşürüz” cümlesi artık benim sloganım oldu.

Allah’a emanetsin oğlum. Ahirette görüşürüz.

Seninle gurur duyan baban Zeki Kılınç

Battal İlgün

Vatan senden bize emanet

Battal İlgün (1981-2016): Darbe haberlerini duyuncu dışarı çıkan Battal İlgün o gece sabaha kadar Ankara sokaklarındaydı. Sabaha doğru Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin önüne geldi, burada abdest alıp sabah namazını kılarken açılan ateş sonucunda şehit oldu. Abisi Erkan İlgün kardeşinin şehadetinin birinci yıldönümünde duygularını satırlara döktü.

“Vatan şehidim,

Canım kardeşim hiç umulmadık bir anda hainlerin, kalleşlerin vatanımıza namusumuza kast etmeye kalktığı kara gecede kalbini, yüreğini ve bedenini çekinmeden siper ettin. Sabaha kadar yorulmadan, gücenmeden, korkmadan tanklara direndin. Birlikte üzerimize yağmur gibi boşalan bombalara karşı tebessüm ettik. Mermiler yağarken ‘iman bizim, bayrak bizim, bu vatan bizim ve hep bizim kalacak’ diye hep birlikte bağırdık. Ama kalleşler seni sabah namazında hem de bir kulun Rabbine en yakın, en savunmaasız ve en masum olduğu anda, külliyenin bahçesinde vurdu. O mert o korkusuz kalbini namertlerin attığı o kalleş mermi durdurdu, kanını atalarınınki gibi vatan toprağına akıttılar. Melekler ki o gece şahit oldu senin bu şehadetine.Gözlerin Kelime-i şehadetinin ardından son kez kapandı.

Her anım her saniyem seni ve tüm şehitlerimizi düşünmekle geçiyor. Isyan etmiyorum, küfretmiyorum ama yokluğunda seni çok arıyorum canım kardeşim. Yüreğim parçalansa da kimseye belli etmiyorum. Ağlamıyorum diyemem. Her adın anıldığında kendimi tutamıyorum. Şu an bu satırları sana yazarken kalemim titriyor. Gözlerim dolmuş yutkunamıyorum ama yine de yazıyorum. Yazdıkça geçmişe dalıyorum. İstemez miydim yanımda olmanı, istemez miydim sana sarılmayı, koklamayı, gözlerinin içine bakıpta “kardaş napıyon” demeyi? Ensenden çekipte alnından öpmeyi.

Şehit düşmüş kanlar içindeki bedenini o gece sabahında hastane önünde öpmeye doyamadım kardaşım. En küçük kardeşimizdin ama yüreğin çok büyüktü. Herkes nasılda severdi seni, şimdi benim gibi tüm arkadaşların ve akranların herkes özlüyor ey dev yürekli insan.

Şimdi olsaydın yanımda açardık güvercinleri, uçururduk semaya ıslıklarla, şakşaklarla süslerdik mahalleyi. Kuşlardan başka bir şey görmezdin o an taa ki sala sesini duyana dek. Şimdi sen bir güvercin oldun. Bembeywaz semaya doğruldun salalarla, tekbirlerle uçtun. Öylesine güzel uçtun ki Rabbine ve Resulune kavuştun.

Hani gece yarıları çıkar gelirdin ya eve. Çocukları seveyim, yengemin elinden bir kahve içeyim diye. Bizde kızardık sana erken gel daha çok oturalım derdik. Biz gece yarıları çalan kapı zilini çok özledik Battal. Yengen sana tatlı hazırlardı sen çok severdin diye. O tatlı artık yenmez oldu. Yengen artık o tatlıyı seni anmak için yapıp eşe dosta dağıtıyor. Hep derdin ya ‘yengem bir tane’ diye. Ardından çok ağladı Battalım çok. Hala daha ağlar. Yeğenlerin çok özlediler seni. Yalın 5 yaşında. Şimdi o da başladı ‘ben şehit olup amcamın yanına gideceğim’ diye. Yengen sürekli şehitliğe ziyaretine geliyor sana Yasin okuyor. Yeğenlerinde çiçeklerini suluyorlar. Seni sadece biz değil, tüm sevenlerin çok özledi.

Atalarımızdan kalma kanlarıyla sulanmış bu topraklara seninde kanın helal olsun. Damarlarımızdaki son damla kan süzülene dek şehadete varmadan, korkmak yok, durmak yok. Davamız menzilimiz bir. Sen üstüne düşeni yaptın. Bunda sonra bana ve evlatlarıma en büyük emanetindir bu vatan. Rabbim hepimize bu vatan ve bayrak uğruna şehadeti nasip etsin.

Şu an yanımızda yoksun. Her an ve her zaman canımızda, kanımızdasın canım kardeşim. Benden selam olsun tüm şehitlere. Bu vatan sen ve senin gibiler var oldukça bu cihan yıkılmadıkça hep var olacak. Hepiniz hakkınızı helal ediniz bu vatanın unutulmaz kahramanları.

Sevgilerimle abin Erkan İlgün

Anamın kalbi sensizliğe dayanamadı

Şehit Davut Karaçam

Şehit Davut Karaçam: (1965-2016). Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sokağa davet etmesi üzerine oğluyla birlikte Ankara sokaklarına koştu. Oğlu ali ile birlikte yürürken tanklardan açılan ateş sonucu şehit oldu. Abisi Erhan Karaçam ailesi adına kardeşine mektup yazdı.

Davut’suz geçen bir yılın ardından…

Bu ihanet kalkışmasının üzerinden bir yıl geçti. O günkü korkularımız, üzüntülerimiz bir nebze küllendi mi sanıyorsun? Hayır. Vallahi hala ilk günkü kadar, şehitlerimizin vücudundan akan kan kadar taze.

Kardeşim senin kabristana kim gittiyse harika kokular almaya başladı. Kabrinden, tarifi mümkün olmayan cennet kokuları geliyordu. Aynı kokuyu bir delikanlı gece 03’00 te annesiyle senin kabrini ziyaret ettiğinde de almış.

Seninle tam 52 yıl geçirdik, dile kolay. Yarım asırlık bu süre zarfında bir kerecik olsun benimle kavga etmedin. İşte beni yıkan da bu oldu. (Bu satırları yazarken yine gözyaşlarımla yazıyorum.)

Ben canım kardaşım sana yandım, yokluğuna hala alışamadım. Sensiz geçirdiğim 365 günün neredeyse her gününde gözyaşlarımız var. Ben bu kadar acı çekiyorum ya ah şehidim bir de eşini, çocuklarını düşün. (Şehid olurken büyük oğlun Ali yarım metre yakınındaydı) Acılarını, özlemlerini anlatmak imkansız.

Ya babam ya anam? Onlar yıkıldılar, mahvoldular. Anam şehid oğlunun ardından ancak 3,5 ay dayanabildi. Hiçbir şey yemedi içmedi, sabahlara kadar evlerde odalarda oğlunu aradı, kokusu kokladı. ‘Oğlum kara toprakta yatacak ben yatakta, oğlum aç, susuz, kara toprak altında üşüyor’ diye diye hasta oldu yataklara düştü ve en son hastaneye kaldırdık. Anamı yaşam destek ünitesine bağladılar. 9 gün sonra bilinci de kapandı ve bitkisel hayata girdi ve 15. günü gözlerini bu yalan dünyaya kapadı. Çok arzu ettiği, özlediği oğluna Davuduna kavuştu.

Seni Ankara Yenimahalle ilçesinin Memlük Köyü (şimdi mahalle oldu) kabristanında oğlunun yanı başına defnettik. Seni gelinler ve torunları onları sürekli rüyamızda görüyoruz. Anacığım melekler misali beyazlar içinde gencecik mutlu ve mesut görünüyor rüyalarımızda.

Geçen bir yıla rağmen hala bizler yaşananlara inanmıyoruz. Kardeşim senin öldüğüne inanamıyoruz. Evimizde, soframızın bir köşesinde sanki bizimle yaşamına devam ediyorsun. Telefon çalsa, kapı vurulsa sanki gelecekmişsin gibi bekliyoruz. Seni sadece biz değil iş arkadaşların, mahalledeki gençler, yaşlılar hepsi özlüyor, rüyalarında yaşatıyorlar.

Hayatta iken küçük büyük demez herkese elinden gelen yardımı yapardın. Her evde küçükte olsa senin bir hatıran emeğin vardır. İyi bir çadır ustasıydın. Emekliliğin geldiği halde küçük oğlunu da evlendirip öyle işi bırakmayı istiyordun. İşyerine herkesten önce gider dükkanı açar, akşam da yine en son sen kapatırdın. 18.30’da paydos zamanı gelince sen elindeki makasını bırakmadan yanında çalışanlardan kimse işi bırakmazdı. İşine aşık, piyasanın en iyi çadır ustasıydın. Herkes seni çok severdi. İşyerindeki komşuların şehadetinden sonra senin için mevlid-i şerif okutup yemek verdiler.

Televizyonda şehitlerle ilgili programları seyrederken özellikle bu son haftalarda sadece ben değil ailecek gözyaşlarımıza engel olamıyoruz. Çünkü bizim Davut’umuz gibi bu güzel vatanın bekası için aziz canını feda eden her şehit bizim kardeşimiz, canımız. Onların yakınlarının duyguları, anlattıkları hepimizin içini acıtıyor.

Sık sık kabrini ziyaret ediyoruz. Sevenlerin günün her saatinde gece gündüz seni ziyaret ediyor, yalnız bırakmıyorlar.

Rabbimizin yüce kitabımızda beyan ettiği üzere gerçekten şehitler ölmediler. Kınından çıkmış kılıçlar gibi oldunuz. Ölümü öldürdünüz.

Ey Şehit! Vatan sana minnettardır. İyi varsınız. Rabbim sizi Rasulünün dizinin dibinde liva-ül Hamd sancağının altında, kevser havzının başında en güzel cennet nimetleriyle müşerref eyle.

Haklarınızı bize helal ediniz.

Bizim kusurlarımızı affediniz.

Biz şehid olamadık. Sizlere katılamadık.

Abin Erhan Karaçam

Muzaffer Aydoğdu

Canından çok sevdiğin kızın bize emanet

Muzaffer Aydoğdu: (1981-2016) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘sokağa çıkın’ çağrısı üzerine Ankara’da Genelkurmay Komutanlığı’nın önüne gitti. Tankları durdurmak için üstüne çıkan Aydoğdu hain kurşunların hedefi oldu. Aydoğdu’nun abisi Zafer Aydoğdu kardeşine yazdığı mektupta onsuz geçen bir yılı anlattı.

Benim kardeşim; Cafer, Kazım ve Sinan’ın ise abisi;

15 Temmuz gecesi vatanını, milletini, dinini ve namusunu korumak için çıkmıştın dışarı. ‘Eğer bu gece çıkmazsam dışarı, bu olanlara dur deyip yürümezsem bunların üstlerine, yarın yürüyeceğimiz hiçbir sokak dahi olmayacak. Bu hainler her kimse şunu öğrenecekler: Bu vatan bölünmez bu böyle böyle biline. Ben bu vatan için ölmeye hazırım. Ana, baba, kardeşlerim, büyük ailem ve canımdan çok sevdiğim kızım Tuana, eşim Fatma hakkınızı helal edin’ deyip hepimizden helallik almıştın. Şehidim hakkımız helal sana.

‘Allah’ım sen bizi görünmez ordularınla yönlendir ve bizi destekle deyip Genelkurmay'ın önünde ‘Ya Allah Bismillah, Allahu Ekber’ tekbirleriyle bu hainlerin karşısına geçmiştin.

Allah’ın melekleri oradaki yiğitlerin kalplerine dokunmuş olmalı, o nurdan varlıklar o kalabalık için dua etmiş olmalı, Allah’ın kulu ve elçisi olan Hz. Muhammed (s.a.v) ‘e ümmetlerini sana komşu getiriyoruz. Yarabbi onlara da cennet bahçende yer ver demiş olmalı ki benim kardeşim şehit oldu.

Benim kardeşim bilmiyordu o kalleş ve kudurmuş köpeklerin saldıracağını, bilmiyordu o Peygamber ocağında hain satılmış insanların olacağını, bilmiyordu ağabeylerinin, kardeşlerinin de giydiği üniformanın içinde o şerefsizlerin olacağını…

Tankın üzerindeydi Muzaffer. Kollarını havaya kaldırıp ellerini yumruk yaparak Genelkurmay'ın içerisindeki o satılmışlara haykırıp ‘yapmayın etmeyin’ diyordu. ‘Ya Allah Bismillah Allahu Ekber’ diyerek tekbir getiriyordu. Demiştim ya hani melekler gelip kalbine dokunmuştu. İşte o melekler Allah’ın ikramı şehadet şerbetinden sunup seni şehitler ordusuna alacağız diye müjde veriyordu.

O hainlerin kurşunu sol kürek kemiğinin yakınından girip iç organlarını parçalayarak böğründen çıktı. Sendeledin, çöker gibi oldun tankın üstünde. Yere dizlerinin üstünde düşerken hiç acı çekmiyor gülüyordun kardeşim. Çünkü yerde melekler açmış kollarını seni bekliyordu.

Darbeye dur demek için birlikte gittiğin amcaoğlu (Emre Aydoğdu) seni hastaneye yetiştirmeye çalışıyordu, Emre’nin kucagındaydayken geride bırakacaklarını önce Allah’a emanet ettin. Ağzından yüreğinden düşüremediğin, doymadığın, doyamadığın kızın Tuana’nın ismi dudaklarının arasındayken görevini tamamlamış veda etmiştin.

Kardeşim şehittin artık, o eşsiz güzellikte teneşirde boylu boyunca uzanmış yatıyordun. Vallahi yüzündeki nur odayı aydınlatıyordu kokusu miskler gibiydi yıkandıkça akpak açılmıştı.

Annemiz konuşma yeteneğini ve hafızasının büyük kısmını kaybeden ayakta bile durmakta zorlanan babamı (Hayati Aydoğdu) seni son defa görsün diye odaya aldı. Babam anneme senin şehit olduğunu söyledi.

Kalabalığı, senin cenazene gelenleri gördün mü kardeşim? Binlerce insan seli, ağızlarında tekbir sesleri, ellerini açmış Allah’a, “Şehidimiz öbür dünyada bizlere de şafaatci ol” diye Allah'a dua ediyorlardı.

Emanetlerinin başımız üzerinde yeri var canım kardeşim; gözün arkada kalmasın.

Biz senden hep razıydık Yüce Allah'ım da senden razı olsun... Yüce vatanımız sağ olsun.

Yorumlar