8. Boğaziçi Zirvesi

- Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: (2) - "Türkiye'nin Avrupa Birliği süreci, Türkiye'nin NATO'da önemli bir müttefik olması ve Transatlantik İttifakı'nın önemli bir üyesi olması Türkiye'nin modern dönemdeki tarihinin en önemli ayırt edici vasıflarından bir tanesidir. Türkiye bu ittifak içerisinde son derece önemli roller oynamaya da devam etmektedir. Fakat biz dış politikayı hiçbir zaman sıfır toplamlı bir oyun olarak görmedik. Yani Batı ittifakı içerisinde yer alıyoruz diye Batılı olmayan dünyaya sırtımızı dönmek zorunda değiliz. Tam tersine 360 derece bir bakış açısına sahip dış politika geliştirmek elbette mümkündür ve çağın gerçekleriyle daha uyumludur" - "(Suriyeliler) Bu insanlar savaştan, ölümden, yıkımdan, varil bombalarından, kimyasal silahlardan kaçarak bu kadere mahkum edildiler. Eğer bizim yaklaşımımız bu insanların acılarını dindirmek, bu insanlara bir ev-yurt, bir mekan sağlamak değil de kendi ülkelerimizle ilgili birtakım hesaplar yapmak olursa biz insanlık adına büyük bir kaybın içinde oluruz demektir" - "(Sünni-Şii ilişkileri) Özellikle yakın dönemde yaşanan gerginliklerin çok önemli bir kısmı Sünniler Sünni, Şiiler Şii olduğu için değil, bunların bir şekilde ulus devlet çıkarlarının aracı haline getirildiği için bu gerginliklerin yaşandığını görüyoruz" - "Oryantalistlerin zaman zaman dile getirdiği birtakım kültürcü-özcü argümanların tersine bizim coğrafyamız her zaman savaş, her zaman yıkım, her zaman çatışma üretmek zorunda değildir. Bilelim ki bunun devam için uğraşan birtakım güçler var. Bizim bunlara karşı birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Ben bunu derken kaba saba bir üçüncü dünyacılıktan bahsetmiyorum. Yani İslam dünyasındaki insanlar olarak, Türkiye'deki, Irak'taki, Suriye'deki, Libya'daki, Tunus'taki insanlar olarak kendimizi dünyaya kapatalım demiyorum ama ayaklarımızın nereye bastığını bilelim"

Google Haberlere Abone ol
8. Boğaziçi Zirvesi

İSTANBUL (AA) - Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü ve Genel Sekreter Yardımcısı İbrahim Kalın, "Türkiye'nin Avrupa Birliği süreci, Türkiye'nin NATO'da önemli bir müttefik olması ve Transatlantik İttifakı'nın önemli bir üyesi olması Türkiye'nin modern dönemdeki tarihinin en önemli ayırt edici vasıflarından bir tanesidir. Türkiye bu ittifak içerisinde son derece önemli roller oynamaya da devam etmektedir. Fakat biz dış politikayı hiçbir zaman sıfır toplamlı bir oyun olarak görmedik. Yani Batı ittifakı içerisinde yer alıyoruz diye Batılı olmayan dünyaya sırtımızı dönmek zorunda değiliz. Tam tersine 360 derece bir bakış açısına sahip dış politika geliştirmek elbette mümkündür ve çağın gerçekleriyle daha uyumludur." dedi.

Kalın, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı himayesinde, Uluslararası İş Birliği Platformu'nun (UİP) düzenlediği ve bu yıl, "Geleceğin Tasarımı: Küreselleşmenin Yeni Sınavı" temasıyla düzenlenen, 8. Boğaziçi Zirvesi'nde yaptığı konuşmada, geçen yıl Avrupa'da gerçekleştirilen bir toplantıda Suriyeli mülteciler konusunda Avrupalı bir yetkili ile yaşadığını diyaloğu anlattı.

"Geçen yıl Avrupa'da yaptığımız bir toplantıda çok önemli Avrupalı bir yetkili, Suriye mülteci meselesini konuşurken Cumhurbaşkanı'mıza hitaben bize demişti ki, 'Sayın başkan tabi siz haklısınız, bu kadar mülteciye ev sahipliği yapıyorsunuz, doğru diyorsunuz ama bakın hala mültecilerin hala en fazla gelmek istediği yer Avrupa başkentleri.' Ben müsaade isteyip müdahale etme ihtiyacı hissettim." diyen Kalın, Avrupalı yetkiliye, Suriyeliler'in ne Londra'ya, ne Paris'e, ne Berlin'e, ne İstanbul'a, ne de Gaziantep'e gelmek istediğini, Suriyelilerin kendi vatanlarına dönmek istediğini söylediğini belirtti.

Suriyelilerin keyif olsun diye ya da piknik yapmak amacıyla ülkelerini terk etmediğine vurgu yapan Kalın, "Bu insanlar savaştan, ölümden, yıkımdan, varil bombalarından, kimyasal silahlardan kaçarak bu kadere mahkum edildiler. Eğer bizim yaklaşımımız bu insanların acılarını dindirmek, bu insanlara bir ev-yurt, bir mekan sağlamak değil de kendi ülkelerimizle ilgili birtakım hesaplar yapmak olursa biz insanlık adına büyük bir kaybın içinde oluruz demektir. Burada asıl acıyı çeken Suriye halkını hiçbir zaman unutmadan bu Suriye sürecini de yürütmemiz gerekiyor. Dolayısıyla burada Suriye'de, Lübnan'da, Irak'ta ve başka yerlerde yaşanan vekalet savaşlarına karşı hepimizin büyük bir dikkat içerisinde olması gerekiyor ve maalesef bu vekalet savaşlarını sürekli hale getirmek için zaman zaman etnik gerginliklerin, zaman zaman mezhebi gerginliklerin kaşındığını, tırmandırıldığını da görüyoruz. Buna karşı hepimizin de büyük bir teyakkuz hali içerisinde, büyük bir farkındalık bilinci içerisinde olması gerekiyor." dedi.


- Sünni-Şii ilişkileri

Bazı bölgelerde yaşanan Sünni-Şii gerginliğine değinen Kalın, şöyle konuştu:

"Bunun tarihine burada girecek değilim ama özellikle yakın dönemde yaşanan gerginliklerin çok önemli bir kısmı Sünniler Sünni, Şiiler Şii olduğu için değil, bunların bir şekilde ulus devlet çıkarlarının aracı haline getirildiği için bu gerginliklerin yaşandığını görüyoruz. Yani aslında Sünnileri kendi haline bıraksak, Şiileri kendi haline bıraksak bu insanlar yüzlerce yıldır nasıl barış içerisinde yaşadılarsa, farklılıkları zenginlik olarak görüp İbn Arabi'nin güzel tabiriyle 'kesrette vahdet' perspektifi ile yani 'çoklukta birlik' perspektifi ile nasıl bir arada yaşayabildilerse bundan sonra da yine barış içerisinde, adalet, maslahat, barış-kardeşlik ilkeleri çerçevesinde yaşayabilirler. Ama araya vekalet savaşları girdiğinde başka çıkarlar; bunlar şirket çıkarları olabilir, ulus devletlerin çıkarları olabilir, başka şeyler olabilir. Bu ilişkilerin de giderek bir çatışma alanı haline getirildiği görüyoruz."


- Bölgede yaşanan çatışmalar

Kalın, yaklaşık bin yıl boyunca Mezopotamya coğrafyasının bilimin, kültürün, sanatın, düşüncenin, mimarinin, estetiğin merkezi olduğunu vurgulayarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"O coğrafyada yaşayan insanlarımızın Araptır-Türkmendir, Farisidir-Kürttür fark etmez, Sünnidir-Şiidir, Müslümandır-Hristiyandır fark etmez tekrar bilimin, düşüncenin, sanatın, estetiğin taşıyıcılar olmalarının önünde hiçbir engel yok. Oryantalistlerin zaman zaman dile getirdiği birtakım kültürcü-özcü argümanların tersine bizim coğrafyamız her zaman savaş, her zaman yıkım, her zaman çatışma üretmek zorunda değildir. Bilelim ki bunun devam için uğraşan birtakım güçler var. Bizim bunlara karşı birlikte mücadele etmemiz gerekiyor. Ben bunu derken kaba saba bir üçüncü dünyacılıktan bahsetmiyorum. Yani İslam dünyasındaki insanlar olarak, Türkiye'deki, Irak'taki, Suriye'deki, Libya'daki, Tunus'taki insanlar olarak kendimizi dünyaya kapatalım demiyorum ama ayaklarımızın nereye bastığını bilelim. Kendi kimliğimizin farkında olarak, kendi tarihimizin ve hafızamızın farkında olarak bugünü ve geleceği doğru tahlil edelim.

Dünyadaki gelişmeleri kendi zaviyemizden anlayacak imkan ve kabiliyetlere sahip olduğumuzu bilelim. Bu akli melekelere sahip olduğumuzu bilelim ve bunları çalıştıralım. Biz bunu yapabilirsek inanın hem kendimizle hem de dünyayla daha barışık bir ilişki modalitesi geliştirmemiz mümkün hale gelir. Çünkü kendinize ve tarihinize yabancılaşarak, kendi hafızanızı unutarak, kendi hafızalarınızı sıfırlayarak ne bugünü ne yarını inşa etmeniz mümkün olmaz. Dolayısıyla biz kendi ayaklarımız üzerinde kendi tarihimizi, geleneğimizi, değerlerimizi hatırlarken aynı zamanda dünyayla da yapıcı bir ilişki içerisine girebileceğimizi bilmemiz lazım. Her şeyden önce bizim de dünyaya söyleyecek bir sözümüzün olduğunu, anlatacak bir hikayemizin olduğunu tekrar hatırlatmamız gerekiyor. Bölgedeki siyasi ve diğer çatışmaları ele alırken bu tarihi perspektifi akılda tutmakta fayda var."


- Türkiye'nin içinde bulunduğu batı ittifakı ile ilişkileri

Türkiye'nin içinde bulunduğu Batı ittifakı ile ilişkileri yorumlayan Kalın, şunları kaydetti:

"Türkiye'nin Avrupa Birliği süreci, Türkiye'nin NATO'da önemli bir müttefik olması ve Transatlantik İttifakı'nın önemli bir üyesi olması Türkiye'nin modern dönemdeki tarihinin en önemli ayırt edici vasıflarından bir tanesidir. Türkiye bu ittifak içerisinde son derece önemli roller oynamaya da devam etmektedir. Fakat biz dış politikayı hiçbir zaman sıfır toplamlı bir oyun olarak görmedik. Yani Batı ittifakı içerisinde yer alıyoruz diye Batılı olmayan dünyaya sırtımızı dönmek zorunda değiliz. Tam tersine 360 derece bir bakış açısına sahip dış politika geliştirmek elbette mümkündür ve çağın gerçekleriyle daha uyumludur. Küreselleşme ve karşılıklı bağımlılık ilişkileri çerçevesinde 360 derece bakabilen bir dış politika bizim için, bölgemiz ve dünya için daha doğru, daha yapıcı, daha barışçıl bir dış politika perspektifi demektir."

(Sürecek)

Yorumlar