Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca, Fetullahçı Terör
örgütü/Paralel Devlet Yapılanması'nın (FETÖ/PDY) 17 Aralık
soruşturması kapsamında usulsüzlükler yapmasına ilişkin hazırlanan
iddianamede, 17 Aralık'ın bir yolsuzluk soruşturması olmadığı,
sivil şahıslar üzerinden bakanlara, oradan da müşteki Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına ulaşarak hükümeti devirme operasyonunun
bir parçası olduğunun anlaşıldığı belirtildi.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcıvekili Ömer Faruk Aydıner tarafından
hazırlanan 557 sayfalık iddianamede, cumhuriyet savcısı Celal
Kara'nın yürüttüğü ve cumhuriyet savcısı Mehmet Yüzgeç'in
devraldığı soruşturma dosyasında, çok sayıda şüphelinin 1 ile 3'er
ay süreyle telefonlarının iletişimin tespit ve kayda alınması
yönünde mahkemeden alınmış kararlar bulunduğu, dinlemelerin devam
ettiği, gözaltı işleminden sonra soruşturmanın tamamlanmasına
yönelik yapılan işlemler de dikkate alındığında, söz konusu
soruşturmaların geldiği aşama itibarıyla operasyon yapmaya müsait
olmadığının tespitinin yapıldığı ifade edildi.
İddianamede, yürütülen soruşturmalarda, İçişleri Bakanı Muammer
Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, AB Bakanı Egemen Bağış ve
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında verilmiş bir dinleme ve
teknik araçla izleme kararı bulunmadığı halde, Çağlayan'ın 27,
Bağış'ın 30, Güler'in 42, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın
1 kere telefon görüşmesinin çözümünü yaptırarak soruşturma evrakına
dahil ettirildiği ve soruşturmaların birinci dalga ya da 17 Aralık
operasyonu olarak da adlandırıldığı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı
Turan Çolakkadı'nın, yapılan operasyonlardan haberinin olmadığı,
konuyu televizyonların haber bülteninden öğrendiği yönünde beyanda
bulunduğu aktarıldı.
Cumhuriyet Savcıları Celal Kara ve Mehmet Yüzgeç tarafından
yürütülen soruşturma dosyaları arasında hukuki ve fiili bir
bağlantı bulunmamasına rağmen telefon dinlemeleri ile fiziki takip
işlemleri devam ederken, tüm deliller henüz toplanmadan yasal bir
gereklilik de olmamasına rağmen aynı gün birden fazla şüphelinin
gözaltına alındığı bildirilen iddianamede, ''Kamuoyunu yakından
ilgilendiren bu mahiyetteki soruşturmaların hiçbir aşamasında
Cumhuriyet Başsavcısına bilgi verilmemesi, işlemlerin UYAP sistemi
dışında yapılmak suretiyle bilgi saklanması hususları birlikte
değerlendirildiğinde soruşturmaların hükümete yönelik yapıldığı
yönündeki genel kanıyı güçlendirmektedir.'' değerlendirmesine yer
verildi.
Yakalama müzekkeresi tanzim edilmeden önce Zekeriya Öz ve Celal
Kara'nın yurt dışına kaçtıkları, Öz'ün sınır kapısına götüren
avukat Yusuf Danyal Kılıçalp'ın usulsüz şekilde tahliye edilmeye
çalışılan Samanyolu Yayın Grubu Başkanlığı görevini yürütürken
tutuklanan şüpheli Hidayet Karaca'nın da avukatlığını yaptığının
tespit edildiği belirtilen iddianamede, Zekeriya Öz'ün Twitter adlı
sosyal paylaşım sitesinden terör örgütünün propagandasını yaptığı,
hükümet ve hükümet üyelerini hedef alan siyasi içerikli
paylaşımlarda bulunduğunun belirlendiği aktarıldı.
SAVCILAR FETÖ ÜYESİ
İddianamede, şüpheli Cumhuriyet Savcısı Celal Kara'nın Fetullah
Gülen'in liderliğini yaptığı Paralel Devlet Yapılanması (PDY) adlı
örgüte üye olduğu, anılan örgütün hükümet politikasından duyduğu
rahatsızlık nedeniyle de Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve Hükümetini,
gerek yurt içinde gerekse uluslararası platformda zor durumda
bırakmak ve itibarsızlaştırmak için İstanbul Emniyet Müdürlüğünde
görevli bir kısım polis amir ve memurlarıyla fikir ve eylem birliği
içerisinde hareket ettiği kaydedilerek, şu ifadelere yer
verildi:
''Bu yapının kontrolündeki basın ve yayın kuruluşlarının da
desteğini alarak, yapının gayesi doğrultusunda planlı ve sistematik
bir şekilde yürütülen bir organizasyonun parçası olarak, Türkiye
Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırarak görevlerini yapmasını
engellemeye teşebbüs etmek suretiyle, mesleğin şeref ve onurunu
bozan veya mesleğe olan genel saygı ve güveni gideren nitelikte
hükümlülüğü gerektirir suçlar işlemiştir. İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı çalışma talimatına aykırı davranmak suretiyle, Türkiye
Cumhuriyeti bakanlarına suç isnadını içeren soruşturma evrakını
uhdesinde tuttuğu, cumhuriyet başsavcısı ya da başsavcıvekili
tarafından yürütülmesi için özel soruşturma bürosuna
devretmemiştir.''
Şüpheli Celal Kara'nın hedef şahıslar olmadıkları, dolayısıyla
haklarında verilmiş bir mahkeme kararı da bulunmadığı halde yasama
dokunulmazlığı bulunan 61. Hükümetin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan
ile bakanların görüşmelerini kayıt altına aldırıp tape haline
getirttiği, CMK'nın 138. maddesinde belirtilen hükümler
çerçevesinde işlem yapmadığı ve aykırı davrandığı kaydedilen
iddianamede, hükme aykırı surette Türkiye Cumhuriyeti 61.
Hükümetinin kabine üyeleri Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, İçişleri
Bakanı Muammer Güler ve AB Bakanı Egemen Bağış ile ilgili
soruşturmayı yürüterek suç isnadında bulunduğu, kolluğa
hazırlattığı fezlekede adı geçenlere ait çok sayıdaki telefon
görüşmelerine yer verdirttiği kaydedildi.
İddianamede, şüpheli Kara'nın birbiri ile bağlantılı olmayan
soruşturma dosyalarında, 60'a yakın şüpheliyi aynı zamanda
gözaltına aldırıp, haklarında tedbir talebinde bulunarak,
oluşturulan algının etkisi ile ekonominin bozulmasına ve Halk
Bankasının zarara uğramasına neden olduğu, haklarında soruşturma
yürüttükleri memurlar bakımından durumu atamaya yetkili amirlerine,
Bakanlar Kurulu Üyeleri yönünden ise durumu Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına bildirmediği, ayrıca Halk Bankası çalışanları
yönünden ise Türkiye Halk Bankası Yönetim Kuruluna haber vermediği
belirtildi.
Anılan her iki soruşturma evrakının da kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararla sonuçlanmasına karşın kamuoyunu provoke etmek, Türkiye
Cumhuriyeti Cumhurbaşkanını ve idarecileri itibarsızlaştırmak
amacıyla şüpheli Kara'nın müşteki Türkiye Cumhuriyeti
Cumhurbaşkanına karşı suçlama kastıyla ağır ithamlarda bulunarak,
basın yoluyla hakaret ve iftira ederek, müştekinin kişilik
haklarına açıkça saldırı gerçekleştirdiği ifade edilen iddianamede,
gazetelerde çıkan yayımlarda Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının örgüt
lideri olduğu izlenimi oluşturmaya çalıştığı, eski Başbakan halen
halk oylamasıyla seçilen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı
yolsuzluk, rüşvet, para aklama, nüfuzunu kullanarak çıkar sağlama
amacıyla kurulmuş bir suç örgütünün lideri ve yöneticisi olduğu
isnadında bulunduğu, toplum nezdinde haksız algı oluşturmaya
çalıştığı, 17 Aralık soruşturmasının amacını anlatırken hedefinin
özellikle Başbakan olduğunu ortaya koyduğu gibi hakkında
takipsizlik kararı verilen bahse konu soruşturma dosyasıyla ilişiği
kesilmiş olmasına rağmen, görevini kötüye kullanarak TCK'da hüküm
altına alınan hakaret ve iftira suçlarını oluşturan, müştekiyi
örgüt lideri olmakla itham eden ifadeler kullandığı bildirildi.
HÜKÜMETİ YIKMAYA YÖNELİK BİR HAMLE
İddianamede, şüpheli Kara'nın yaptığı röportajda, müşteki Recep
Tayyip Erdoğan ve müştekinin oğlu Bilal Erdoğan hakkında dosyada
suç teşkil eden bir delilin olmadığını, fezlekelerde de yer
almadığını itiraf ettiği, soruşturma sonunda kovuşturmaya yer
olmadığına dair karar verilerek müştekiyi zan altında bırakan tüm
iddiaların çürütülmüş olmasına rağmen, herhangi bir dayanağı
bulunmayan şekilde, müşteki hakkında ortaya attığı gerçek dışı
iddialarla müştekiyi suçlayıp yeniden zan altında bırakmaya
çalıştığı belirtildi.
Kara'nın röportajındaki açıklamalarıyla, delillerin olaylar ve
kişilerle ilişkilendirilmesi esnasında elde kuvvetli ve makul
şüpheler olması gerekmesine ve bir savcının bu bağlantıyı kurmadan
kendi öngörüsüyle "1 numara" oluşturmasının mümkün olmamasına
rağmen, görevini kötüye kullanarak alenen iftira suçunu işlediği
tespitlerine yer verilen iddianamede, şunlar kaydedildi:
''17 Aralık operasyonunun, suçla mücadeleden öte hükümeti devirmeye
yönelik bir girişim olduğunu ispatlayan anılan yazıda, müştekiye
hitaben, "Doğrudan ismi olmasaydı, tapelerde bilgi olmasaydı da
iddianamede ismi geçecekti" şeklindeki, sadece kendi kanaati ve
yorumuyla sanığı belirlemeye çalıştığını ispat eden ifadesiyle,
ceza muhakemesine aykırı ifşaatta bulunarak, 17 Aralık'ın bir
yolsuzluk soruşturması olmayıp, sivil şahıslar üzerinden bakanlara,
oradan da müşteki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına ulaşarak
hükümeti devirme operasyonunun bir parçası olduğunu gösterdiği
anlaşılmıştır.''
İddianamede Kara'nın soruşturmaları kolluk görevlilerinden aldığı
şifahi bilgi doğrultusunda yürüttüğü, aralarında bağlantı
bulunmayan soruşturma dosyalarında şüpheliler hakkında aynı gün
gözaltı kararı vermesi ve çok sayıda şüphelinin adliyeye mevcutlu
getirilmesi nedeniyle şüphelilerin lehine olan delilleri
toplamadığı gibi ifadelerinin tespiti sırasında savunma haklarını
kısıtladığı bildirildi.
Şüpheli Kara'nın soruşturma dosyasında, ifadesini aldığı Fatih
Belediye Başkanı şüpheli Mustafa Demir’e yönelik davranışlarına da
yer verilen iddianamede, şu tespitler yer aldı:
"Şüpheli Kara, ifadesini aldığı Fatih Belediye Başkanı Mustafa
Demir'e, 'İki dakikan var, anlat ve çık' dediği, şüpheli ayrıntılı
ifade verme konusunda ısrar edince 'Derdini mahkemede anlatırsın'
dediği, sunduğu delilleri almadığı, Süleyman Aslan'ın emniyetteki
ifadesini okumayıp, ayrıntılı olarak ifade almadığı, Barış Güler'in
ifadesinin alınması sırasında da '5 dakika, 3 cümle hakkınız var'
şeklinde belirterek ayrıntılı savunma yapmalarına imkan tanımadığı,
sundukları delil ve belgeleri de incelemediği' tespit edilmiş,
soruşturma dosyasındaki şüpheli Rıza Sarraf'ın 16 saat 10 dakika
süren kolluk ifadesine yorgunluk nedeniyle ara verilmesine rağmen,
kendisine yüklenen suçlar bütünüyle anlatılıp eksik kalan ifadesi
tamamlanıp delilleri toplanmadan adı geçeni tutuklama talebiyle
sorguya sevk etmiştir.''
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.
Yorumlar