İstanbul Aydın Üniversitesi Ekonomi ve Finans Bölüm Başkanı Prof. Dr. Sedat Aybar, Brexit'in İngiltere'nin siyasi yönelimleri, AB ile ilişkileri ve 'küresel kapitalizm' içi alternatif model arayışları açısından taşıdığı anlamı değerlendirdi.
"Brexit" İngiltere’nin AB’den çıkması durumunu adlandırmak için
referandum kampanyalarında yaygın olarak kullanılan bir sözcüktü.
Referandum süresince Brexit’e karşı pozisyon almış olan Theresa
May, Başbakan olunca, Brexit konusunda, ne anlam ifade ettiği belli
olmayan “Brexit, Brexit’tir”den başka söyleyecek bir söz
bulamamıştı. “Brexit, Brexit’tir” ama “Brexit, sadece Brexit
değildir”. İşte nedeni…
Muhafazakar Parti (Tory’ler) içindeki sağ kanadı yatıştırmak ve
Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi (UKIP) gibi sağdan gelen
siyasi oluşumları belli bir mesafede tutmak için referandum kararı
alan sabık Başbakan David Cameron, İngiltere’nin içinde bulunduğu
iktisadi ve sosyal ortamın bu referandum aracılığıyla toplumu ve
siyasi yapıyı bu denli derinden böleceğini nedense öngörememişti.
Referandumun ardından, Eylül 2016’da başbakanlığı bırakacağını
açıklayan David Cameron’u, Tory’lerin yıllanmış siyasi kurtları çok
kısa zamanda devre dışı bıraktı. AB’den gelen “Çıkmak istediniz,
hadi bir an önce çıkın” yollu sert tepkiye, İngiltere’nin kurt
politikacıları anında daha sert bir yanıt verdi.
Theresa May, çok fazla rekabetle karşılaşmadan Muhafazakarların
başına geçti ve Birleşik Krallık'ın ikinci kadın başbakanı oldu.
Kendisine yol gösterecek İngiliz “establishment"ın desteğini alan
Theresa May’i, İngiltere tarihinin en çetin görevlerinden biri
bekliyor. Sadece İngiltere’yi AB’den çıkartmak değil, ama aynı
zamanda İskoçya gibi referandum sonucunu beğenmeyenleri ikna edip
Birleşik Krallık içinde tutmayı başarması da gerekiyor. Hayatının
büyük bir kısmını Güney İngiltere’de geçirmiş bir muhafazakar olan
Theresa May, Kuzey'le, özellikle de İskoçya ile bağlantı
kurabilecek bir yol bulmak, söylem geliştirmek zorunda. “Tek Parti,
Tek Ulus” sloganı altında Muhafazakarları ve İngiltere’yi
“birleştirmeyi” hedefleyen yeni başbakanın işi, kabinesinde yer
alan Boris Johnson gibi isimler yüzünden zor görünüyor.
Daha da önemlisi, İngiliz "istisnailiği"nin ve küresel kapitalizmin
Anglo-Saxon versiyonunun temsilcisi olarak Theresa May'den
beklenenler, dünyanın içinde bulunduğu bir ucu terör ve göçte,
diğer ucu yoksulluk ve gelir dağılımı bozukluğunda olan Anglo-Saxon
neo-liberal modeli, küresel sorunlara cevap verecek şekilde gözden
geçirip onarması ve başta AB olmak üzere, dünyaya pazarlaması ve
kabul ettirmesi. Bu bağlamda, referandum ve bunun etrafında gelişen
tartışmalar, kapitalizm içi alternatif model arayışlarının çatışma
alanını oluşturuyor. Brexit’in de sadece Brexit olamayacağı da
aslında burada ortaya çıkıyor.
AB özelinde, kategorik olarak üç alternatif modelin birbiriyle
yarıştığını söylemek mümkün. Aslında 2008 iktisadi krizinden bu
yana, bu modeller arasındaki ayrılıkların derinleşmesini ve daha
keskin bir şekilde görünür hale gelmesini izledik. Bu yüzden, üç
bölgeli AB gibi kavramların ortaya atılmasına neden olan
Yunanistan’da olup bitenler öğreticidir.
Birbiriyle ayrışan "üç iktisadi modeli" kısaca şöyle izah
edebiliriz: Bir yanda bürokratik, hantal ve sosyal refah devleti
kavramını ön plana çıkarttığı ileri sürülen, ama emek verimliliğini
ücretleri baskı altında tutarken arttırabilen Alman tarzı bir
kapitalist büyüme modeli; diğer yanda, kapitalist birikimi emek
verimliliği ve üretimden ziyade, hizmetler sektöründe arayan
Akdeniz modeli; öte yanda ise potansiyelini üyelik ve egemenlik
teslimi yüzünden gerçekleştiremeyen ve piyasaların serbest
işleyişine dayayan Anglo-Saxon modeli. Bu üç ayrı ekonomik modelin
yan yana var olabilme çekişmesi, AB’yi dağıtma dinamiklerini de,
özellikle göç ve iktisadi kriz baskısı altında harekete geçirdi. Bu
anlamda Alman modelinin hakim olmaya başladığı AB, hem ulusal
egemenliğin devredildiği bir güç merkezi olarak, hem de göç ve
terör eylemleri etrafında İngiltere’nin bağımsız olarak elde
edeceği avantajları engelleyen bürokratik ve hantal bir mekanizma
olarak gösteriliyordu.
AB’ye net katkıda bulunan ülke olarak İngiltere, bozulan gelir
dağılımı ve artan yoksulluk kapsamında, hem ulusal egemenlik
haklarını kaybeden, hem göçmen alarak işsizliğe ve teröre karşı
kırılgan hale gelme durumunun müsebbibi olarak AB’yi
gösterebiliyordu; her ne kadar bu durum istatistiki olarak
desteklenmiyor olsa da. Bir yanda gıpta edilen etkin ve başarılı
Alman modeli, diğer yanda geçmiş güzel günlere öykünme etrafında
oluşturulan milliyetçi söylem, referandum sürecinde daha yaşlı olan
nüfus arasında Brexitçilere taraftar topladı. AB’nin demokratik
süreçleri devre dışı bırakan mekanizmalarına gönderme yapan
Brexitçiler ise sol seçmenden oy aldı.
Eğer iktisadi olarak durum daha parlak olsaydı, referandum sonucu
farklı olabilirdi. 2008 krizi yüzünden daralan AB ekonomisi,
İngiliz mallarına olan talebi de daralttı. 2012 senesinde
İngiltere’nin tüm dünyayla olan ticareti, AB üye ülkeleriyle olan
ticaretini aştı. Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerin
üretim artışı, İngiltere’nin gözünde AB’nin ticaret potansiyelini
azalttı. İki defa Fransa tarafından veto edilen İngiltere, Avrupa
Ekonomik Topluluğu'na (AET) 1973’de katıldığında, üye ülke sayısı
az olmasına rağmen, AET’nin dünya GSMH içindeki payı, bugünle
karşılaştırıldığında daha fazlaydı. Brexit yanlıları, AB içinde
kurallar yüzünden eli kolu bağlanan İngiltere’nin iktisaden daralan
AB’yi terketmesinin, dünyayla kendi başına ticaret anlaşmaları
geliştirmesinin de önünü açacağı ileri sürüyordu. Akıbeti belirsiz
olan Brexit’in İngiltere'ye ne tür bir iktisadi kurgu tahayyülü
getireceğini, Theresa May bağlamında incelememiz gerekiyor.
Theresa May AB ile çıkış müzakerelerini yürütürken, gelecek için
nasıl bir AB ve İngiltere vizyonu olduğunu da aktaracak. Büyük bir
olasılıkla AB ile Alman modeli ve Alman modeline göre gözden
geçirilmiş Anglo-Saxon modelini uzlaştırmaya çalışacaktır.
İngiltere’nin AB üyesi olarak tökezleyen kapitalizmini kendi başına
rekabet edebilir ve çalışabilir bir model haline getirmeye
uğraşacak. Bu da devletin daha otoriter bir yönlendirmeyle iktisadi
süreçlere müdahale etmesini getirebilir. İş dünyasının isteklerine
cevap olarak hızla iş başı yapan Theresa May, son otuz beş senedir
İngiliz kapitalizminin ruhunu kemiren devlet karşıtı, toplum
karşıtı piyasaları ve şirketleri ön plana alan yapıyı değiştirmek
isteyecek.
Theresa May 2002’de Muhafazakar Parti’nin “kötülük partisi” olarak
bilindiğini söylemiş ve bu imajın değişmesi gerektiğini savunmuştu.
Partinin dar bir şekilde bireyciliğin şampiyonluğunu yaptığı
dönemlerde oy kaybettiğini iyi biliyor. Bu yüzden, partinin sadece
iktisadi sorumluluk ve girişimciliğin partisi olmasını değil, ama
toplumun ve toplumsal adaletin de partisi olmasını istiyor. Buna
göre Theresa May’in sınıflar arası geçişkenliğin arttırıldığı, daha
kırılgan fiziksel ve zihinsel durumda olanların desteklendiği,
ırkçı ve cinsiyetçi ayrımlara karşı çıkan bir gündem üzerine
odaklanacağını bekleyebiliriz. Bu düzenlemede devlet, alt-yapı ve
anahtar endüstrileri desteklemek için iktisadi faaliyette daha
fazla rol alacak. Bir yandan da kamu ve özel sektördeki çıkar
grupları ve kartellere karşı duracak.
Daha düşük gelirliler daha fazla desteklenecek, ama Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi ile kavgalı olan Theresa May için insan hakları,
çevrecilik gibi konular ön planda olmayacak. Unutmayalım ki AB dışı
göç konusunda kısıtlamadan yana olan May, içişleri bakanlığı
döneminde İngiltere’nin kasabalarında ve şehirlerinde gezdirdiği
“defolun” posterli minibüsleriyle şöhretliydi. Aşırılık Kanunu diye
bilinen ve Kraliçe’nin konuşmasında ortaya atılan, şüphelilerin
hareketlerinin takibinin arttırıldığı, terör faaliyetlerine
yardımcı olduğu düşünülen yerlerin kapatılmasının kolaylaştırıldığı
ve daha fazla denetime imkan veren kanun, demokratik haklar
üzerinde en önemli çıban noktası olacak. Bu yasaya göre hükümet,
üniversitelerden gelen konuşmacılara yasak koyabilecek.
Öte yandan Theresa May içişleri bakanıyken iyi şeyler de yapmıştı.
Polisin “durdur ve ara” politikasındaki kurumsallaşmış ırkçı
yaklaşımı eleştirerek, polisin durdurduğu her siyah genci neden
durdurduğunu açıklaması kuralını getirmişti. Özellikle Arap
zenginlerinin yanlarında getirdikleri hizmetlilerle bağlantılı
olarak öne sürdüğü Modern Kölelik Kanunu, insan kaçakçılığına karşı
gerçekleştirdiği bir nevi kişisel seferberlikti.
İngiltere’nin durumu diğer AB üyesi ülkelerden bir anlamda daha
farklı. İngiltere, altmış üç üyeli Ortak Refah Topluluğu'nun
(Commonwealth) başındaki ülke. Bu topluluk içinde toplam 2,4
milyarlık bir nüfus ve pazar bulunmakta. Toplam 14 trilyon dolarlık
GSMH ve kişi başı 6500 $ geliri olan bu topluluk, İngiltere için
AB’ye bir alternatif. Topluluk içinde "en ayrıcalıklı ülke"
konumunda olan İngiltere, bu pazarı AB üyeleriyle paylaşmak
istemiyor ve buradaki görece üstünlüğünü teslim etmek konusunda
kıskanç davranıyor. Özellikle son zamanlarda AB’nin Avustralya,
Hindistan gibi ülkelerle ikili anlaşmalar yapmayı hedeflemesi,
örneğin Hindistan’da kurulu İngiliz firmalarının pek hoşuna
gitmemekte. Bunlar İngiltere’nin AB’den çıkmasını şiddetle isteyen
kesim arasında.
İngiltere aynı zamanda görüşmeleri devam eden TTIP (Transatlantik
Ticaret ve Yatırım Anlaşması) etrafında kurulan AB-ABD eksenli
dünyada marjinalleşme tehlikesiyle karşı karşıya. Bu gelişmeler
etrafında, şayet Anglo-Saxon modelin sahibi İngiltere devre dışı
kalırsa, hem Ortak Refah Topluluğu hem de ABD ile olan
ilişkilerinin özgünlüğü yüzünden, küresel ekonomik, siyasi ve
stratejik oluşumlar bağlamında, İngiltere’nin tarihin
derinliklerinde, kıymetsiz, önemsiz bir ada ülkesine dönüşme
tehlikesiyle karşı karşıya kalacağı açık. Bu yüzden İngiltere
modelinin revize edilmesi, yeni bir iktisadi çevrim başlatması
beklenen küresel neo-liberalizme yön verme açısından, İngiltere’nin
dünyadaki pazarlama gücünü artrıacaktır.
Brexit etrafındaki tartışmaları bu çerçevede okursak, Theresa
May’in Muhafazakar Parti içindeki modernleştirme çabasını bu
çerçevede değerlendirirsek, İşçi Partisi içindeki çekişmeleri bu
çerçevede görürsek ancak, İngiltere’nin Brexit kararının
sonuçlarını anlamlı bir şekilde analiz etmiş olabiliriz. Mesele,
küresel kapitalizmin geleceğinin nasıl kurgulanacağı
meselesidir.
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.
Yorumlar