Bir Başkadır yorumlar izlemeyenler için fikir veriyor. Gazeteci Zafer Şahin de diziyi izleyenlerden biriydi Dizide yer alan Kürt aile de dizinin en dikkat çeken noktalarından biriydi. Türkiye'deki Kürt toplumunun aynası niteliğindeki bu kısım, izleyenler tarafından farklı şekillerde yorumlandı. Dizinin bu kısmıyla ilgili Twitter'da isabetli bazı yorumlar yapan bir floodu sizlerle paylaşıyoruz. Hıncal Uluç'un Bir Başkadır ile ilgili yorumları:“Berkun gerçekten Shakespeare'iyen tiradlar yazıyor.. Ama Shakespeare 400 yıl öncenin oyun yazarıydı. Sinemasız, televizyonsuz, eğlencenin az, vaktin bol olduğu devirlerde insanlar gidip 3 saat o tiradları dinliyor, keyif de alıyorlardı.(…)Berkun'un yazdığı senaryo ile Berkun'un yönettiği dizi ise, 20 değil, 200 saniye susmalar, bakmalarla dolu.. Tek başına bir yere, olmadı boşluğa, ya da iki başına birbirine susarak bakan insanlar.. Yani çıkarın o susan sahneleri.. Dizi 4 bölüme iner..İkincisi.. TRT'nin izlediğim tek dizisi Benim Adım Melek'teki uzatma hileleri.. 45 dakikaya zor yeten bir senaryo ile 180 dakikalık diziyi nasıl çekeceksin?.(…)Bir Başkadır'da da ayakkabı giyme çıkarmaları ezberledik..Nuri Bilge Ceylan usulü, Anadolu yollarında gidiyorsa bir araç, o araçla, bir vadide, bir ovada boydan boya, uzaktan çekimle seyrettik.. Birisi köy yerinde bir yere nasıl gidecek?. Yürüyerek.. Bütün yolu defalarca yürüdük.. Bir 30 dakika daha mı?. Al sana bir buçuk bölüm tamam..(…)Şimdi ruh doktoru ile hastası karşı karşıya oturuyor, dizinin nerdeyse yarısında.. Nedir ruh doktoru hasta ilişkisinde teşhis tedavi yolu..Konuşma..Oturuyorlar karşı karşıya diyelim on dakika.. 8 dakikası susma ile geçiyor. Doktor hastayı, hasta doktoru hissediyor olmalılar ki, susarak anlaşıyorlar. Peki biz seyirciler ne oluyoruz?.Hasta kız, ağbisi ile yaşıyor.. Yengesi içine kapanmış, konuşmuyor. Küçük yeğen hiç konuşmuyor.. Konuşanın da ağzından laf kerpetenle çıkıyor. Hani "Nokta" konan yerlerde sussalar, es verseler bir derece.. Her kelimeden sonra susuyorlar.. Karşısındaki "Anlamadım, ne dedin" diyor. Cevap sessizlik.. Sessizlik.. Sessizlik.. O sessiz sahneleri de at..Allah sizi inandırsın, dizi bir bölümde biter.. 60 dakikalık çok güzel bir televizyon filmi olur.” Akademisyen sosyolog Esin İleri: Bir Başkadır dizisinin üzerine kurulduğu ana akslardan birinin, bu memlekette düşüncelerimizi, hislerimizi içimize atmak, Ferdi Özbeğen’in şarkısındaki gibi “bir sır gibi senelerce saklamak” olduğunu düşünüyorum. Bir Başkadır, farklı “mahallelerden” insanların yaşamlarını göstererek onları yani bizi birleştiren sessizliğe dikkat çekiyor. Toplumda ya da onun en küçük formu olan aile içinde çok yaygın olan iletişimsizliğin, siyasette ya da “büyük ülke meselelerindeki” kutuplaşmanın en büyük etkenlerinden biri olduğuna ışık tutuyor. Dizi üzerine kısa bir süre içinde yaklaşık 80-90 yazı yazılmış olmasının da bu açıdan anlamlı buluyorum. Kendi aramızda konuşmasak bile, ortak bir konu hakkında konuşmuş olduk. Neyi “demediği”, neyi “eksik söylediği” üzerine bu kadar konuşulması ve yazılmasını da Bir Başkadır’ın başarısı olarak görmeliyiz. Akademisyen Göksel Aymaz: Popüler olanın, edebiyattan sinemaya, televizyondan internete kadar her yerde, toplumsal hayatın (en sıradan ve en yüce) bütün kademelerindeki yayılmacı yükselişi, onu yorumlayacak olan teoriyi popüler kültürün bunu en hak etmez ürünleriyle bile ilgilenmeye sevk ediyor. Bir Başkadır dizisinin hararetlendirdiği konuşma şevkinin bununla da ilgisi var ama daha ziyade konuşma şevkini uyandıracak epeyce yeri kaşıdığı için bu kadar çok konuşuyoruz biz bu diziyi. Ama başarıyla kaşıdığı için değil, kaşınanı konuşmaya yer aradığımız için konuşuyoruz. Herkesi her taraftan boğan kutuplaşma ve kimlik çatışmasına yönelik bugüne dek dizi formatında işlenmemiş bir yüzleşmeyi konu ediyor dizi. Ve galiba bu yüzden hakkında konuşmak için birbirimizi fena halde “gaza getirdik”.Oysa fazlasıyla klişe içeren bir dizi bu; kutuplaşma ve çatışmanın taraflarını temsilen yerleştirilmiş karakterler gerçekten çok yüzeysel. Üstelik kutuplaşma ve çatışmanın eski dizilişini görüyoruz biz orada. Burada tek tek saymanın imkânı yok ama örneğin laik elitler dizide gösterilen hallerinden epey yol aldılar; dua okuyan Ekrem İmamoğlu için mitingler yapıp bayraklar salladılar, mesela; ya da Saadet Partisi’ne bile sempati ile bakar oldular. Hatta Peri keskinliğindeki laiklerden epeycesi Perinçek gibi nasyonal sosyalistler aracılığıyla AKP müttefiki bile oldu çoktan. Üzerine hikâye kurulan karakterler eskinin imam-öğretmen çatışmasında kaldı. O imamın oğulları, kızları öğretmen oldu çoktan. Kutuplaşmanın yeni dizilişi, belki, türbanlı Peri ve iş bulamamaktan bunalmış eğitimli laik orta sınıf mensubu bir Meryem olabilirdi mesela.Bu ve başka sebeplerden ötürü, herhangi bir popüler kültür ürünü hakkında konuşuyoruz şu anda. Benzerleri gibi gelip geçici bir ürün bu da. Popüler kültür ürünlerinin iyi olanları kalıcı da olur bazen ama belli bir temsil kabiliyeti olduğundan böyle olur. İşçi deyince Cem Karaca’nın “Tamirci Çırağı”, çocuk gelin deyince de Sezen Aksu’nun “Ünzile”si hemen akla gelir mesela. Ama bu dizi kısa bir süre sonra hiçbir şeyi akla getirmeyecek, unutulacak. Tıpkı geçen sene bir ara ortalığı kasıp kavuran, hepimizin çene bağını çözen “Susamam” gibi… O da bu ülkenin kanayan bütün yaralarına cesaretle parmak basmıştı, ama bir daha hiç hatırlanmadı. Benzer şekilde, kutuplaşma, kimlik çatışması, kültürel kamplaşma vs. denince de akla hiçbir zaman Bir Başkadır gelmeyecek.Toplumsal sorunları layığınca ele almasını bekleyeceğimiz öncelikli yer popüler kültür alanı değildir, hiç şüphesiz. Diziyi bu sebeple beğenmemek hakkaniyetli bir yaklaşım olmaz. Ama diziyi bu sebeple beğenenleri eleştirmek hakkaniyetli bir yaklaşım olur; çünkü Bir Başkadır’ı bu beklentiyi karşıladığı iddiasıyla beğenmek gerçekten “gaza gelmek” demektir. Fakat bunun dışında, dizinin Türkiye’nin sosyolojik, kültürel ve ideolojik güncel sorunlarına el atma cesaretinin övgüye değer olduğunu söylememiz gerekir. Ve aslına bakarsanız, bu cesaretinden (ve Defne Kayalar’ın oyunculuğundan) başka dizinin övülecek bir tarafı da yok. Akademisyen Zeki Coşkun: Dizinin kendisi değil, aurası insanların arayıp bulamadıkları bir şeylere karşılık geldi gibi görünüyor. Memleketi, insanı, "biz"i konuşma vesilesi oldu, bu gereksinimi ortaya çıkardı.Uzun süredir "ötekileşme - ötekileştirmeler" silsilesi yaşanıyor. En başta yıllardır şiddeti giderek yükselen "onlaaar" söylemi var. Toplumsallığın yerini alan ve giderek içe kapanan, dışarı karşı öfkeli bir cemaatler topluluğu.Gücü eline aldığında ötekini hiçleştiren, geçersizleştiren bir cemaatleşme.Dizide bu hal ve duruma "aslında iyi insanlarız, iyi toplumuz, içimizde kötülük yok” diyen bir söylem karşımıza çıkıyor. O insanlara memleketi, insanı, hayatı, konuşma arzusunu yaratıyor. İnsanlar bunu vesile edip belgesel tadında bir şeyler arıyor sanki. Ama sonuçta bir dramayla, endüstriyel ürünle karşı karşıyayız.