Tetikçi'nin 5 Günü | YORUM
Yaşadığımız dünyayı ve "çevreyi" tehdit eden kişi veya kurumlarla savaşabilmek, savaşamasak bile en azından içinde bulunduğumuz endişe verici durumun farkında olmazsak halimiz harap olur.
İslam Gemici | Sonhaberler
Bazı filmleri seyrederken "keşke ben de bir keskin nişancı veya
süper güçleri olan bir kahraman olsam" diye düşünmüşsünüzdür.
İtiraf etmek lazım gelirse, ben çoğu zaman düşünürüm. Sebebi de,
kötülüklere karşı koyan mazlum insanlara yardım etmenin getirdiği
bir gereklilikten ötürüdür. Olumsuz veya kötü diyebileceğimiz
şeylerin sayısı o kadar çoğaldı ki, hepsiyle aynı anda mücadele
etmek neredeyse imkânsız hale geldi. Bu nedenle "yalnız bir kovboy"
yahut "tetikçi" ya da "mücadeleci bir aktivist"
olmak yetmiyor, illâ ki süper güçleri olan bir kahraman olmak icap
ediyor. Fanteziyi bir kenara bırakırsam, yaşadığımız dünyayı ve
"çevreyi" tehdit eden unsurlarla (kişi veya kurumlar) savaşabilmek,
savaşamasak bile en azından içinde bulunduğumuz endişe verici
durumun farkında olmak lazım. Yoksa üstümüzden yorganı alırlar da,
haberimiz olmaz.
2013 senesi Danimarka yapımı Skytten (Tetikçi - The
Shooter) isimli filmi seyrederken, yukarıda yazdıklarımı
düşünmekten, filmi ağız tadıyla izleyemedim. Arada bir mola
vererek, notlar alarak seyretmeyi ancak bitirebildim.
Yönetmenliğini Annette K. Olesen'in yaptığı ve
İskandinav sinemasından en çok beğendiğim aktörlerden Kim
Bodnia ile Nikolaj Lie Kaas'ın
başrollerinde olduğu filmde, bu ikiliye Trine
Dyrholm adlı kadın oyuncu eşlik ediyor. Konusu kısaca
şöyle: Trine Dyrholm'un canlandırdığı kadın gazeteci "çevre" ile
alakalı haberler yapan biridir. Bu esnada eline dünyanın iklimine
ciddi zararlar veren bir rapor ulaşır. Merak içinde kalan kadın
haberci bilgilerin doğru olduğunu teyit ettikten sonra, daha
derinlikli araştırmaya başlar. Bu esnada politikacıların ve petrol
şirketlerinin halkı göz göre göre nasıl aldattığına şahit olur.
Tetikçi, insanları öldürmek için değil, kamuoyunun dikkatini dönen
dolaplara çekmek için ateş ediyor. Çünkü o, sıradan bir katil
olmaktan öte, enerji sahasında senelerce görev yapmış konusunun
uzmanı bir mühendistir. Tetikçi, gazeteci kadına lojistik destek
vererek halkın gizli gerçekleri öğrenmesini sağlarken, kendisi de
planladığı bazı eylemleri hayata geçirecektir.
"Petrolden elde edilen kâr, çevreyi korumak için bir fonda
toplanacak" yalanının arkasına saklanan Avrupalı
devletlerin özelde Atlas Okyanusu ve Grönland'da, geneldeyse dünya
üzerinde ham petrol çıkaran dev şirketlerle anlaşmalar yaparak
sömürü çarkını devam ettirmeleri artık herkesin malumu... Dünyada
yaşamamızı mümkün kılan atmosferdeki ozon deliği 2015 yılı
itibariyle en büyük haline ulaşmışken "çevreyi koruma" ve
"çevrecilik" gibi yaldızlı laflarla kamuoyunu aldatan
Batılı-Modern-Sömürücü politikacılar; çevreyi korumaya matuf olarak
düzenlenen Kyoto Protokolü'nü bile hâlâ
imzalamadılar. Çünkü konfora alışmış olan halklarını tasarrufa ve
lüksten fedakârlık yapmağa dâvet edecek kadar cesur değiller.
Batılı-Zengin-Modern insan kitleleri konfora ve ihtişama çok fena
şekilde alıştırılmış hatta bu yolla uyuşturulmuş durumdalar. Zaten
insan için vazgeçilmesi en zor olan şey "alışkanlıkları"dır.
Devletler ve petrol şirketleri arasında yapılan anlaşmalarla güya
"petrolden elde edilen kâr, yeşil bir çevre için harcanacaktır.
Ayrıca Batılı ülkelerin 'dengesiz' petrol üreten ülkelere
bağımlılığı azaltılacak ve insanlar için de daha fazla istihdam
imkânı" sağlanacaktır. Öte yandan yükselen karbon salınımının
dünyanın tamamı için büyük bir tehdit olması gözardı edilecektir.
Olağanüstü iklim şartları, küresel iklim problemi haline geliyor
fakat ne gam...
Küresel ısınma, dünya iklimini alt üst ederken, fosil yakıtlardan
müthiş oranda para ve iktidar gücü kazananlar bir adım dahi geriye
gitmiyorlar. Her geçen gün yeryüzü biraz daha dayanılmaz hale
gelirken, dev tröstlere kimsenin "dur" diyeceği de yok. Çünkü
hepsinin menfaatleri birbirine bağlı, herkesin bir diğeriyle dirsek
teması bulunuyor. Bütün bunlara kafa yormayan sıradan insanlar ise,
sadece günlerini gün etmekle, daha lüks bir hayat yaşamakla
alakadar oluyorlar. Emperyalist ülkelerin müreffeh hayat yaşayan
insanlarına, yiyip-içmek-eğlenmek; dünyayı diledikleri gibi idare
eden, çeşitli zirve toplantıları düzenleyen politikacıların her
söylediklerine sorgusuz inanmak çok kolaylarına geliyor.
Zaten filmin bir yerinde Danimarkalı bakanın ağzından çıkan
"halkın refahına zarar vermediği müddetçe, politikacılar
iklim karşıtı davranabilirler" sözü meseleyi gayet güzel
ifade ediyor.
Bütün bu olumsuzluklara karşı mücadele eden insanların çok dikkatli
olmaları gerektiği de hassas bir noktadır. Sonra "çevreyi
müdafaa edeyim" derken, bir başka devlet veya şirketin
piyonu olarak "kullanılmak" riski de daima
mevcuttur. Hani, kaş yapayım derken göz çıkarmamak için ince
eleyip, sık dokumalıdır. Çünkü, bazen doğru bildiğimiz yanlışlar,
uğruna savaş verdiğimiz gayeye zarar verebilirler.
Yorumlar