Sevakin nerede, Türkiye için önemi nedir?

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Sudan ziyareti sırasında gündeme gelen Sevakin Adası, Türkiye tarafından restore edilerek yenilenecek ve Türk askerinin konuşlanacağı bir üs haline getirilecek. Peki, Sevakin adası nerede, Türkiye için önemi nedir?

Google Haberlere Abone ol
Sevakin nerede, Türkiye için önemi nedir?

Türkiye, Afrika'nın doğusunda Suudi Arabistan yarım adasına bakan yakada bulunan Sudan'daki Sevakin Adası'na askeri üs kuracak. Sevakin Adası, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Sudan ziyareti sırasında gündeme gelmişti. Erdoğan, Sudan Cumhurbaşkanından Sevakin Adasının imarı için Türkiye’ye tahsis edilmesini istedi. Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El-Beşir, Sevakin Adasının imar için Türkiye tahsis edilmesini kabul etti. Peki Sevakin Adası nerede, Türkiye için önemi nedir, Türkiye neden Sevakin Adası'nı istedi?

SEVAKİN ADASININ TARİHÇESİ

Sevakin Adası, 1517’de Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethi ile Türk topraklarına katıldı. 1882’de Mısır’ın İngilizler tarafından işgal edilmesiyle Osmanlı yönetiminden çıktı.

Sudan’ın 1956 yılında bağımsızlığını kazanmasıyla, Sevakin Adası Sudan topraklarının bir parçası oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sudan temasları kapsamında 400 yıl boyunca Osmanlı’nın adası olan Sevakin’i ziyaret etti. Halkının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı büyük bir sevinçle karşıladığı Sevakin Adası’nda karemala renkli devler meşhur.


- Sevakin Adası'nın eski hali

Sudan’ın kuzeydoğusunda Kızıldeniz’in batı kıyısında düz ve oval bir ada olan Sevakin, yüzyıllardır önemli bir kültür ve ticaret limanı olarak hizmet gördü. Sevakin Adası 3 bin yıldır güçlü imparatorluklar için stratejik ve hayati öneme sahip liman oldu. Sevakin Adasında 3. Ramses Milattan Önce 10. yüzyılda bir liman inşa etti. Afrikan’ın Kızıldeniz’e açılan ticaret limanı olan Sevakin yine Afrikalı Müslümanların Mekke’ye gitmek için hac kapısı oldu.


- Sudan'da bulunan Sevakin Adası

Osmanlı İmparatorluğunun idaresi altındayken doğrudan İstanbul’dan yönetilen bu adada, Araplar, Afrikalılar, Türkler ve Hintliler gibi çok milletten insan yaşıyordu. Burada farklı milletlerden insanların aralarında yaptıkları evliliklerle çok zengin bir kültür oluştu. Sevakin geliştikçe Sudan sahillerine zenginlik getirdi. Sevakin’de binalar taşlaşmış mercanlardan inşa edilmiş. Binaların duvarları işlenmiş ağaç ve taşlarla süslenmişti. Sevakin, 19.yüzyılda Doğu Afrika’dan getirilen kölelerin başka ülkelere gönderilmek üzere toplandığı bir ada haline gelmişti. Köle ticareti ortadan kalkmaya başladığı zaman önemini kaybetmeye başladı.

1918’deki büyük depremden sonra Sevakin harabeye döndü. Adanın sığ suları ve mercan yapısı sebebiyle ve 20. yüzyılda Sudan limanının inşasıyla ticari önemini kaybetti ve hayalet bir şehre döndü. Bir zamanların mercan şehri olan Sevakin şimdi eski kalıntılarıyla bir turizm sanayine dönüştü. Sevakin hala Hac için kullanılan bir liman olarak hizmet vermeye devam ediyor.

SEVAKİN ADASI TÜRKİYE İÇİN NEDEN BU KARDAR ÖNEMLİ?

Gizemli ve kozmopolit bir geçmişe sahip olan Sevâkin, Sudan’ın kuzey-doğusunda, bugün Arap dünyasında bildiğimiz pek çok şehirden daha kadim ve özel bir tarihe sahip. 20 km uzunluğunda ve 3 km genişliğinde bir halicin nihayetinde yer alan bir ada Sevâkin. O nedenle İstanbul Boğazı ile bitiş noktasındaki Prenses adalarını andırmakta. Bu eşsiz konumu tarih boyunca bu adayı bir çekim merkezi haline getirmiş.

Ortaçağ İslam coğrafyacıları bu kadim adada cinlerin yaşadığını zikrederler. Halk arasında Sevâkin cinleriyle alakalı pek çok efsane anlatılır. Hatta isminin bile Arapça “sevâhu cin” (cinler inşa etti) veya “seb’a cin” (yedi cin) ibarelerinden Sevâkin’e dönüştüğü ifade edilir bu efsanelerde. Hz. Süleyman döneminde cinlerin buraya hapsedilmesinden dolayı adanın isminin Arapça “sicn” (hapishane) kelimesinden geldiği de söylenir. Ama doğru ve daha bilimsel olanı Sevâkin kelimesinin Arapçada çarşı manasına gelen “sûk”tan türemiş olması veya bir yerde ikamet eden manasına gelen “sâkin” kelimesinin çoğulu olması. Bu iki kelimenin de yerleşim ve ticaretle alakalı olması, adanın çok eski dönemlerden beri meskûn bir mahal olduğunun işareti olmalı.

Efsaneler bir tarafa bırakılacak olursa, Sevâkin’le ilgili ilk kayıtlar M.Ö. 3000’lere kadar uzanır. Zira Eski Mısır’ın Firavunlar döneminde, uzun müddet Sevâkin bu bölgenin tek limanı oldu. 18. Hanedandan Kraliçe Hatşepsut zamanında önemli bir ticaret limanı olarak ortaya çıktı. Meşhur II. Ramses (M.Ö. 1279-1213) Sevâkin’i Kızıldeniz ile Hint okyanusunda seyrüsefer eden donanması için bir üs olarak kullanmaktaydı. Böylece Uzak Doğu ve Hindistan ile Mısır arasındaki ticaret güvenlik altına alınmaktaydı. Bu dönem boyunca Sudan topraklarından çıkarılan altın ve değerli taşlar Sevâkin limanı vasıtasıyla ihraç edilmekteydi.

M.Ö. 332’de Mısır’ı ele geçiren Büyük İskender’in ardından II. Ptolemaios Filedelfos’un (MÖ. 283-246) keşif filosu Sevâkin’i çok beğenince ada işgal edildi. Bu dönemde alınan tedbirlerle Sevâkin, Mısır ile yapılan fildişi, altın, deve kuşu ve köle ticaretinin de merkezi oldu. Hindistan’dan gelen pirinç, baharat, ahşap ve benzeri ürünler ise hep Sevâkin’den Afrika ve Mısır piyasasına sevk edilmekteydi.

Müslümanlar Medine’den önce ilk hicretlerini Habeşistan’a yapmışlardı. İslam’ın ilk döneminde Sevâkin’e yerleşen Müslümanlar bölge halkı ile evlenerek zaman içinde adada mukim kabilelerin Müslüman olmasını sağladılar. Bu açıdan Sevâkin halkı pek çok şehir ve bölgeden çok daha önce Müslüman oldu. 10. yüzyıldada yaşamış olan Hemdani, Müslüman Sevâkin’den bahseden ilk Arap müelliftir. Hatta Haçlılar 1176’da bugünkü Ürdün’ün Kızıldeniz’deki tek limanı olan Akabe’de donanma kurup Sevâkin’e de taarruz etmişlerdi. Ancak adanın tamamıyla Müslümanlaşması ise Osmanlılardan evvel Ortadoğu’nun en büyük devleti olan Türk Memlûkler eliyle oldu. Dolayısıyla Sevâkin’deki Türk hâkimiyetini Osmanlılarla değil, 1264 yılından itibaren Memlûklerle başlatmak icap eder. Zira bu tarihten itibaren Memlûkler Sevâkin’e Bice kabilesinden emirler atamakta ve buradan vergi almaktaydı. Arap coğrafyacıları Sevâkin halkının Müslüman Bice kabilesi olduğunu ittifakla kaydederler.

Tarih boyunca Afrika’dan hac için Mekke’ye ulaşmanın en kolay yolu da hep Sevâkin limanı olmuştu. Liman Cidde ve Mekke ile daima ilişki içinde oldu. Ortaçağlar boyunca her ülke ve milletten tüccarlar Sevâkin’e yerleşerek ticaret yapma imkanı bulmuşlardı. Bu nedenle Sevâkin’de ölen Mısırlı tacirlerin mirası meselesi sonu gelmeyen sorunlar listesi halinde Memlûk devletinin tarih kayıtlarına geçmekteydi. Memlûk gemilerine saldıran Sevâkinli korsanlar da sık sık gönderilen birliklerle cezalandırılmaktaydı.

15. ve 16. yüzyıllarda Arap yarımadasına saldıran Portekizliler Sevâkin’e pek çok defa hücum etti ve hatta 1540’da adayı yağmaladılar. Ancak Arap topraklarını hâkimiyet altında tutan iki Türk devletinden önce Memlûkler, ardından Osmanlılar bölgeyi Portekizlilere karşı korudular. Günümüzde bazı Körfez ileri gelenlerin mesnetsiz ve tarihi realiteye tamamen aykırı iddialarının aksine, şayet Memlûkler ve ardından Osmanlılar olmasaydı, bugün Arap yarımadası Portekizce konuşan Katoliklerden oluşacaktı. Zaten Memlûklerin ardından Müslüman Sevâkin halkı da Portekiz tehdidine karşı Osmanlı hâkimiyetini tanıdı.

Nitekim Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethettiği 1517’den itibaren Sevâkin’e gelen Osmanlılar, burada su kuyuları yaptırmıştı. Ancak dönemin kaynaklarından anlaşıldığına göre, Sevâkin’in kesin olarak Osmanlı idaresi altına girmesi 1554’te olmuştu. Bu yıllarda Özdemir Paşa Osmanlıların Habeş eyaletini tesis etmiş, merkezini de Sevâkin olarak tayin etmişti. Bu yıllarda Mısır’a bağlı bir sancak şeklinde teşkil edilen Sevâkin’in ilk Sancak beyi Abdülbâki Bey, ilk kadısı ise Abdülvehhab Efendi’ydi. Bir yıl sonra, 1555’te Özdemir Paşa Sevâkin merkezli Habeş Beylerbeyliğine atandı. Böylece Habeş eyaletinin ele geçirilmesi ve burada hakimiyet kurulması, stratejik Sevâkin limanı üzerinden mümkün oldu. Daha sonra Habeş Eyaleti’nin merkezi daha güneyde Musavva’ya kaydırılmıştı. 17. yüzyılda Sevâkin’i ziyaret eden Evliya Çelebi, şehri çepeçevre saran kale ve surlarından bahseder.

Müslümanların iki kutsal şehri olan Mekke ve Medine’nin özellikle Portekiz saldırılarına karşı korunmasında, Habeşistan içlerine Osmanlı nüfuzunun yayılmasında ve Mısır’ın güneyindeki Said bölgesinin hakimiyetinde stratejik önemi haiz olan Sevâkin, Osmanlı devletinin zayıfladığı esnada emperyal güçlerin iştahını tekrar kabarttı. 1869’da Süveyş kanalının Fransızlar tarafından açılmasına bağlı olarak Kızıldeniz’deki ticari trafiğin artması, Hindistan’a ulaşan yollarda hakimiyet kurmak isteyen İngilizlerin dikkatini Sevâkin’e yöneltti. Bu bölgede Fransız-İngiliz rekabetini fark eden Osmanlılar da Sevâkin’le alakalı çeşitli projeler geliştirdiler. 1865’ten itibaren Mısır hıdivi İsmail Paşa’nın yönetiminde olan Sevâkin bundan sonra süratle İngiliz nüfuzu altına girdi. 1884’ten itibaren ise bir İngiliz valinin atanmasıyla farklı bir evreye geçildi.

İngiliz sömürgeciliğine karşı Sudan’da Mehdilik hareketi bilinen dini-siyasi hareketi başlatan Muhammed Ahmed bin Seyyid’in müntesiplerinden Sevâkinli Osman Digna ve dervişlerinin hareketi de Sevâkin’in kurtarmak için yeterli olmadı. İngiliz kuvvetlerinin başında bulunan Lord Kitchener Sevâkin’i bölgedeki harekatın merkez üssü olarak kullandı. 1899’da yapılan anlaşmayla Sevâkin resmen İngiliz hakimiyeti altına girdi. Ancak İngilizler 1904’te Sevâkin’in çok yakınında Port Said’i kurarak şehrin hayat damarlarına ölümcül darbeyi indirmiş oldular. Uzun yıllardır metruk bir vaziyette kalan, binlerce yıllık bir tarihe sahip olan bu ada, umarız elden çıkışından 150 yıl sonra, tıpkı tarihte olduğu gibi, tekrar Türklerin elinin değmesiyle eski canlılığını kazanır.

TÜRKİYE SEVAKİN ADASINI NEDEN İSTEDİ?

Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu, Sudan’ın Sevakin Adası ile ilgili olarak "Afrika’ya açılan bu kapının kapanmasına gönlümüz razı değildir. Geçmişinde taşıdığı kültürel izleri silmek için adayı tahrip eden sömürgeci anlayış kesinlikle kabul edilemez. Adaya verilen tahribatı gidermek boynumuzun borcudur." dedi.

Başbakan Yardımcısı Çavuşoğlu, Sudan ziyareti kapsamında Sevakin Adası'nı ziyaret etti. Adanın tarihi ve stratejik önemine değinen Çavuşoğlu, “Bu ada, bilindiği üzere 'stratejik' ve 'Afrika’nın Mekke’ye açılan kapısı' özelliği taşıyor. Bizler Sevakin’i sadece dört tarafı suyla çevrili bir coğrafi kara parçası olarak, salt bir ada olarak algılamıyoruz.” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Sevakin Adası'nın restorasyonu ile ilgili “Bu adayı bize tahsis etseniz de tamamıyla bir restore etsek, bu adayı tekrar tarihi şanına layık bir hale getirsek.” sözlerini anımsatan Çavuşoğlu, bu talebin Sudan yetkililerince olumlu karşılandığını ve konuyla ilgili yeni bir sürecin başladığını ifade etti.

Çavuşoğlu, adanın geçmişte güçlü imparatorluklar için stratejik önem taşıdığını ve doğu batı ticaret rotasının önemli duraklarından biri olan ada limanının bugün atıl kalmaması gerektiğini dile getirerek, Türkiye'nin adanın ihyası için elinden geleni yapacağını söyledi.

TİKA’dan mimar, restoratör ve diğer teknik ekiplerden oluşan bir heyetin adada ön incelemede bulunduğunu belirten Çavuşoğlu, restorasyon sonrası adanın Sudan ekonomisine olası katkısı ile ilgili şunları kaydetti:

“Yürütülecek çok boyutlu bir restorasyon çalışmasıyla Sevakin Adası, aslına uygun bir şekilde restore edilecek ve Afrika’nın çeşitli yerlerinden gelip Cidde Limanı üzerinden hacca gidecekler için bir merkez olacak. Adadaki mercan kayalıklarını turizme kazandırmak üzere altyapı oluşturulacak, butik oteller kurulup turizm eğitimleri düzenlenecek. Böylece Sudan ekonomisi daha da canlandırılacak. Bölge tüm dünya için cazip hale getirilecek.”

Çavuşoğlu, adada Osmanlı döneminde liman olarak kullanılan Sanganeb Deniz Feneri ile ilgili olarak “Bu fenerin, Osmanlı limanı olarak kullanılan ve hac yolu üzerinde olan Sevakin’de, gemilerin çarpmasını önlemek ve hac yolunu aydınlatmak amacıyla inşa edildiği bilinmektedir. Kızıldeniz’i selamlayan bu kudretli yapının, Sayın Cumhurbaşkanımız himayelerinde TİKA eliyle güçlendirilip çevre düzenlemesinin yapılması planlanmaktadır.” diye konuştu.

Çavuşoğlu, Sevakin’i medeniyet beşiğinde görmeyen her anlayışın eksik kalacağını vurgulayarak, “Burası bir medeniyet limanıdır. Bu limana uğrayanlar, burada konaklayanlar insana değer veren, insana hizmeti önceleyen bambaşka bir medeniyetin havasını teneffüs ederler.” ifadelerini kullandı.

Sevakin Adası'nın ihyasının insanlığa faydalı eserleri yaşatma ve inşa etme üzerine kurulu bir medeniyet anlayışıyla ilintili olduğunu belirten Çavuşoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bugün bize düşen ecdadımızın ihya ve inşa yolunda ilerlemektir. İnsanlığa fayda sağlamamız ancak böyle mümkün olacaktır. Bakın bizim gönül coğrafyamız bambaşkadır. Bu gönül coğrafyasında Bursa, Konya, Edirne, Diyarbakır neyse Semerkant, Kurtuba, Bağdat gibi Sevakin’in de ayrı bir yeri olduğunu vurgulamak isterim. Bu liman kenti, bu medeniyetin dünyaya nefes verdiği noktalardan biri olarak ihya edilmelidir. Allah rızasından başka hiçbir beklentisi olmaksızın, iyilikte yarışan ecdadımızın yüzyıllara sirayet eden duyarlılıklarının, sahip oldukları yüksek şuurun günümüze yansımasının Sevakin’de gerçekleşeceğine inanıyorum.”

Çavuşoğlu, Sevakin Adası'nın restorasyonu ve bu bölgenin tarihi itibarının tazelenmesinin sadece Sudan için değil, tüm Afrika ve İslam alemi için önemli olduğunun altını çizdi.

Başbakan Yardımcısı Çavuşoğlu, konuşmasında Sudan'da evinde hissettiğini söyleyerek, Sudanlı yöneticilere misafirperverliklerinden duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Türkiye ile Sudan’ın zor zamanlar dahil sürekli birbirlerine destek olduğuna değinen Çavuşoğlu, şöyle konuştu: “Sudan-Türkiye dostluğu köklü bir dostluktur. Uzun yıllar süren haksız ambargo esnasında Türkiye, Sudan’ın yanında yer almıştır. Sudan da aynı şekilde 15 Temmuz darbe girişiminde FETÖ’cü hainlere karşı en net şekilde aziz milletimizin mücadelesinin yanında yer almıştır. Yine Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı telefonla arayarak destek veren ilk liderlerden olmuştur.”

Yorumlar