Kutü'l Amare'de kaç Türk esir düştü, akıbetleri ne oldu?

Osmanlı İmparatorluğu 1. Dünya Savaşı'nda Irak cephesinde İngilizlere büyük bir zaiyat vermişti. Ancak buradaki çatışmalar sırasında yine de İngilizlere esir verilmişti. İngilizler tarafından esir alınan Osmanlı askerleri dönemin İngiliz sömürgesi olan Hindistan'daki esir kamplarına götürülmüşlerdi. Savaşın bitimine yakın başlayan esir takasları sırasında bazı esirler ülkelerine geri dönseler de Türk esirlerin çoğu o kamplarda hayatını kaybetti. Şimdi hala Hindistan'daki bazı bölgelerde Türk esirlerine ait mezarlar duruyor.

Google Haberlere Abone ol
Kutü'l Amare'de kaç Türk esir düştü, akıbetleri ne oldu?

Osmanlı İmparatorluğu, 1914 yılında başlayan 1. Dünya Savaşı'nın tam ortasında kaldı. Çanakkale, Irak, Sina-Filistin, Sarıkamış ve Çanakkale cephelerinde 3 milyondan fazla askerini gönderdi. Bu askerlerin binlercesi hayatını kaybederken, 200 binden fazla asker de esir düştü. İşte 10 yıl boyunca bu askerlerin izini süren belgeselci Cem Fakir, 2011 yılının mart ayında Çanakkale'de start verdiği belgeseli için Mısır, Hindistan, Myanmar, Rusya, Azerbaycan, Fransa, İngiltere, Malta, Yunanistan, KKTC, Romanya, İsrail, Suriye, Ukrayna ve Kanada'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyayı dolaştı. Belgesel için Genelkurmay ile Kızılhaç ve Kızılay arşivlerinden yararlanılırken, İngiltere, Rusya ve Fransa arşivlerinde bulunan daha önce hiç yayınlanmamış görüntüler de kullanıldı. Sibirya'daki Krasnoyarsk şehrindeki esir kampından ve Fransızlar tarafından gemi ile götürülen esirlere ait fotoğraflar ilk kez gün yüzüne çıkartıldı.

"Onlar kayıp bir kuşağın en talihsiz çocuklarıydı" diyen belgeselin yönetmeni Cem Fakir, şunları anlatıyor: "Belgeselde iki tanıklığın dışında, 25 yerli ve yabancı uzmanla röportaj yaptık. Sarıkamış'ta esir alınıp, 12 bin kilometre öteye Sibirya'ya götürülen esirlerin izini sürdük. Buradaki amaç esirleri savaş alanının dışına çıkartmak. Müslüman nüfusun az olduğu bölgeler özellikle tercih ediliyor. 200 bin esirin yaklaşık 50 bini yollarda veya bu kamplarda hayatını yitiriyor. İngilizler, Çanakkale, Irak ve Sina-Filistin Cephelerinde 135 binden fazla Türk askerini Kıbrıs, Mısır, Hindistan ve Burma (Myanmar) gibi ülkelerde kurdukları esir kamplarına götürdüler. Sarıkamış başta olmak üzere Doğu Cephesi'nde ve Avrupa'daki Galiçya Cephesi'nde 60 binden fazla Türk askeri Ruslara esir düştü. Ruslar bu esirleri Azerbaycan'daki Nargin Adası'nda, Avrupa Rusyası'ndaki Vetluga ve Varnavin gibi kasabalarda ve Trans Sibirya hattı boyunca çeşitli şehirlerde kurdukları esir kamplarında tuttular. Fransızlar, büyük bölümünü Çanakkale kara muharebelerinde aldıkları 2 bin civarında esiri, gemilerle Korsika Adası'nda ve Güney Fransa'da kurdukları kamplara götürdüler."

IRAK CEPHESİNDE 20 BİN TÜRK ESİR DÜŞTÜ

Osmanlı ordusu, Irak cephesinde yaptığı muharebelerde İngilizlere toplam 20.000’den fazla esir vermişti. İngilizler, 24 Ekim’de başlayıp mütarekenin imzalandığı gün olan 30 Ekim’de biten son saldırılarında yaklaşık 7.000 esir ele geçirmişlerdi (The Times, Nov 1, 1918, Friday). İngilizler tarafından esir alınan bu askerlerin büyük kısmı Mısır, Hindistan ve Burma’daki kamplara götürülmüştü.

Aldığımız esirlerin tam listesi şöyle: 5 General, 272 İngiliz, 204 Hind subayı (toplam 476 subay), 2 bin 592 İngiliz, 6 bin 988 Hind vs. er (toplam 9 bin 580 er), silahsız 3 bin 248 kişi, ceman yekûn 13 bin 309 esir (bunların 1306'sı hasta ve yaralıydı).

OSMANLI İNGİLİZ ESİRLERİ YOZGAT'A GETİRMİŞTİ

Osmanlı ise İngiliz esirleri köle olarak çalıştırmaya değil Yozgat'a getirmiş, evlere yerleştirmişti. Kut’ül Amare’de esir düşen İngiliz Binbaşı E.W.C. Sandes'in günlüğünde detaylı bir şekilde anlatılır. İşte İngiliz bir esirin günlüğünden İngiliz esirlerin durumu: Kut’ül Amare‘de Osmanlı askerlerine teslim olan İngiliz Esirler Yozgat’a varmadan önce gerekli hazırlıkların yapıldığı anlaşılmaktadır. Esirler 30 Haziran 1916’da saat 10.00’da Yozgat’a vardı. 

Türkiye, esirler için iki büyük müstakil ev hazırlamıştı. Kıdemli subaylar alt taraftakini kullanmaya karar verince yüzbaşılar ve teğmenler üst binada toplandı. Odalar seçildi ve iki oda da emir erlerine ayrıldı. Türkler evin giriş kapıları dışına nöbetçiler yerleştirdiler. Su almak için dışarı çıkmak hariç esirlerin evine giriş ve çıkış için izin yoktu. Evlerin kırmızı kiremitli çatıları ve sayısız pencereleri vardı. Taş, moloz ve çamurdan oluşan duvarları çok ince olup yaklaşık 23 cm. idi. Binanın içi ve dışı beyaz badanalı idi. Evler iyice temizlenmiş ve süpürülmüştü. Aslında, evi böyle bir durumda bulmak esirler için iyi bir sürpriz olmuştu. Yukarı evdeki odaları zemin ve ahşap tavanlı idi. Duvarlar içine dolaplar yapılmıştı.

Önceleri hastane olarak kullanılan ve kıdemli subayların kaldığı binanın yanında büyük bir bahçe vardı. Bu bahçe daha sonra esirlerin egzersiz alanı oldu. Yazarın öğrendiğine göre hali vakti yerinde olan Ermenilere ait olan bu binalara 1914 yılı sonunda el konulmuştu. Çeşitli odaların duvarlarında Hristiyan dinine ait resimler ile küçük nişler vardı. Bu evlerin ahşap tavan ve dolapları özenle yapılmıştı. Tavanın bazı yerleri karmaşık süsleme ile oyulmuştu. Her şey eski sahiplerinin zengin olduğunu ve iyi bir eğitim aldığını gösteriyordu. Evde Ermeniceden Fransızcaya ve Fransızcadan Ermeniceye çeviri içeren çocuklara ait eski alıştırma kitapları bulunmuştu. Bu da evin eski sahiplerinin Ermeni olduğunu göstermekteydi. Özellikle Yozgat’ın birçok yerinde boş evler vardı ve bunlar yıkılmaya yüz tutmuştu. Bu boş evlerin sahiplerinin Ermeniler olduğu söyleniyordu.

Mutfakta hiç fırın yoktu. Daha sonra, gazyağı tenekesi ve çamurla kendi fırınlarını yaptılar. Yazarın ilk yerleştiği evde 63 kişi kalıyordu. Yozgat’a gönderilenlerin yaklaşık 100 kişi oldukları göz önüne alınırsa diğer evde de 30-40 kişinin kaldığı anlaşılır. Yukarıdaki evde esirlerin konforu için yapılan yetersiz düzenlemelerdeki başlıca kusur evde hiçbir mobilyanın olmamasıydı. Kıdemli subayların evindeki odalarında da hiç mobilya yoktu ve yemek salonundaki sandalyeler, masalar, sedirleri iaşe müteahhidi tarafından konmuştu.

Yozgat’ta esirlerden sorumlu Türk Komutan Topçu Binbaşı Kazım Bey idi. Onun emrinde genç bir Mülazım-ı Sani (Üsteğmen), bir yüzbaşı ve bir tercüman vardı. Mülazım katip görevi görüyordu. Kazım Bey yaklaşık 100 İngiliz subayının sorumlusuydu. Yazara göre, Kazım Bey esirlere düşmanca davranıyor ve isteklerini önemsemiyordu. Esirlerle ilişki kurmaktan özenle kaçınıyordu ve ilk birkaç ay esirleri ziyarete dahi gelmemişti. Yazar, Binbaşı Kazım Beyi, eski ekolden, eksik eğitimli, tüm Avrupalılardan nefret eden birisi olarak tanımlamıştır.

Mülazımın az buçuk Fransızcası tercüman yardımı olmadan esirlerin bazı isteklerini anlamaya yardımcı oluyordu. Koyu esmer tenli yüzbaşı hiç Fransızca bilmemekle beraber akıcı İspanyolca konuşuyordu. Moise Eskenaz isimli Yahudi tercüman 20 yaşlarındaydı ve oldukça kısa boyluydu. Çavuş üniforması giyen Moise, iyi derecede Türkçe, Fransızca ve İngilizce konuşması yanında Almancayı da biraz konuşuyordu. Çikolata veya bisküvi ile rüşvet almaktan çekinmezdi.

Mülazımın emrinde muhafız olarak yaklaşık yirmi Türk askeri (posta) vardı ve kıdemli subayların kaldığı evin yanındaki küçük bir evde kalıyorlardı. Zaman geçtikçe Türk muhafızlar daha dostça davrandılar. Onbaşı Ahmet her sabah akşam esirleri odalarında sayardı. Onbaşı ve bir asker odaya girmeden önce kapıyı vurur, iyi akşamlar ve iyi geceler deyip sayımı yapardı. Genellikle her ikisi de nezaket içinde sabahleyin de iyi geceler derdi ama daha sonra doğru kelimeleri öğrendiler.

Yorumlar