Çöl Kraliçesi ya da Payitaht'taki adıyla Çöl Tilkisi Gertrude Bell kimdir?

TRT 1 kanalında her Cuma akşamı yayınlanan Payitaht Abdülhamit dizisindeki Bell isimli karakter izleyiciler tarafından merak ediliyor. Diziyle bir kez daha gündeme gelen tarihin en karanlık ve en sinsi kadınlarından biri olarak bilinen Gertrude Bell aslında kimdir? Birinci Dünya Savaşı sürecinde İslam ülkelerini karıştıran batılı ajanlardan biri olan Bell, Osmanlı'nın parçalanmasında rol oynayan Lavrance'ın "anası" olarak bilinir. Suriye ve Irak'ın Osmanlı'dan ayrılarak ayrı bir devlet şeklinde kurulmasında büyük payı olduğu bilinen Bell'in İslam topraklarını 'medeniyet getireceğiz' klişesiyle bölmeye çalışan zihniyetin sahadaki tezahürü olarak bilinir.

Google Haberlere Abone ol
Çöl Kraliçesi ya da Payitaht'taki adıyla Çöl Tilkisi Gertrude Bell kimdir?

Sonhaberler.com | Haber Merkezi

TRT1 televizyon kanalının sevilen dizilerinden Payitaht Abdülhamit dizisinin son bölümlerinde sinema oyuncusu Songül Öden tarafından canlandırılan İngiliz ajanı Çöl Tilkisi (gerçekte Çöl Kraliçesi) Gertrude Bell kimdir? Tarihte gerçekten böyle bir şahsiyet var mıdır? Dizide Arap ülkelerini Osmanlı İmpratorluğuna karşı ayaklandırmaya çalışan Bell gerçek hayatta da böyle bir şey yapmış mıydı? İşte Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılmasına neden olan binlerce batılı ajanlardan sadece biri ancak en tehlikeli olanlarından Çöl Kraliçesi Gertrude Bell'in hayatı:

Aradan 100 yıl geçse de İngiltere onu hâlâ büyük bir kahraman olarak anıyor... Kızıl saçları, yeşil gözleriyle Ortadoğu’yu kasıp kavurdu zamanında. Arap coğrafyasını karış karış gezip haritaladı, modern Ortadoğu’yu kurdu. Kralları tahta çıkarttı, indirdi. Cetvellerle sınırları çizdi. Aşiretleri tek tek “kimden yana” diye listeleyip birbirine kırdırdı. Ülkesi için bugün bile devam eden politikaların mimarı oldu. Ve evet, tüm bunları tek bir kadın yaptı. Kimine göre Çöl Kraliçesi, kimine göre ‘el-Hatun’. O kişi İngiliz ajan, Gertrude Bell. Bell, bazı tarih kitaplarında ve kaynaklarında "Aşkı uğruna Osmanlı'yı dağıtan kadın" olarak tanımlanıyor. Bell, Oxford Üniversitesi’nde tarih okudu ve okuldan birincilikle mezun olmayı başaran ilk kadın oldu.

Arap yarımadasının her yanında Çöl Kraliçesi diye adlandırılan Gertrude Bell, Kraliçe Victoria döneminin seçkin bir ailesi ve ayrıcalıklı çevresi içinde yetişmesine karşın, bu çevrenin sunduğu nimetlere sırt çevirip yaşamını Arabistan çöllerinde sürdürmeyi yeğler. Arap dünyasını önce bir gezgin, sonra araştırmacı olarak dolaşır. Bölgeyi karış karış gezerek haritalar çıkarır, kazılara katılır.

Çeşitli aşiretlerden ve hiziplerden siyaset adamlarıyla ve dini liderlerle olduğu kadar halkla da kaynaşır. Bell’in Arabistan’da böylesine benimsenmesi, I. Dünya Savaşı’nda İngiliz istihbarat servisinin onu en uygun kişi olarak görevlendirmesiyle sonuçlanır. Arabistanlı Lawrence olarak bilinen T.E.Lawrence’ı da bir anlamda yetiştiren, ona yol gösteren, akıl hocalığı yapan, onun nüfuzlu kişilerle ilişki kurmasını sağlayan da Gertrude Bell olur.

2- 1899 yılında Kudüs'e yaptığı ziyaretten sonra Araplara karşı ilgi duymaya başladı

Gertrude Margaret Lowthian Bell, 14 Temmuz 1868’de Durham, İngiltere’de dünyaya gelir. Sanayici, İngiltere’nin önde gelen zenginlerinden bir aileye mensuptur. Bell, annesini iki yaşında kaybeder. Üç yaşındayken babası yeniden evlenir. Üvey annesiyle araları ilk yıllarda pek hoş değildir. Ailenin tüm üyelerinin Bell hakkındaki ortak görüşü şudur: “Gertrude anlaşması çok zor bir insandı. Üvey annesiyle daha sonra aralarındaki ilişki düzelir ve ölene dek ona mektuplar yazar. Fakat hayatına yön veren asıl kişi gezi tutkusunu miras aldığı babasıdır. Onuruna düzenlenen bir toplantıda, seksenlerindeki babası, benzersiz ilişkilerini şöyle tanımlar: “Bence bizim kurmayı başardığımız o özel, mahrem ilişki bugüne kadar hiçbir baba kıza nasip olmamıştır.”

3- 1902’de Arap çöllerinde seyahatler yaptı

Liseden sonra üniversiteye gitmek ister. Ancak 19. yüzyılda kadınların üniversiteye gitmesi pek alışıldık bir şey değildir. Oxford’a kabulü ve daha sonrasında eğitimi çok zordur. Kütüphaneyi kullanamaz, sınıflarda ayrı yerlere oturtulur, hatta bir profesör onu, ancak yüzü duvara doğru dönük oturması şartıyla derse kabul eder. Buna rağmen üniversitenin Modern Tarih bölümünü birincilikle bitirir, Oxford’u birincilikle bitiren ilk kadındır. Günlüklerinde yazdığına göre fazla Oxfordlu bulunduğu için evlilik piyasasında yer edinememiştir.

4- 1909’da Mezopotamya’ya bir gezi düzenledi. Ardından Irak’taki antik şehir Babil’e gitti. 

1892’de İran’da büyükelçi olan amcasının yanına gitmek için Farsça öğrenir. “Vahşi bir yolculuğun eşiğinde olmanın getirdiği heyecanı insan hayatta çok nadir olarak hissedebilir” diye yazar günlüğüne. 23 yaşındaki Bell, Şark Ekspresiyle Paris’ten İstanbul’a, oradan gemiyle ve sonra karayoluyla İran’a gider. Burada diplomat Henry Cadogan ile tanışır. Rudyard Kipling’in şiirlerini ve Henry James’in hikayelerini de içeren bir edebiyat sevgisini paylaşırlar. Gertrude aşık olur ve nişanlanırlar. Ancak babası, Cadogan’ın kumar alışkanlığı nedeniyle evlenmelerine izin vermez. Bell, aynı yıllarda İranlı şair Hâfız-ı Şirâzî’nin divanından bazı parçaları İngilizce’ye çevirerek yayınlar.

Sonraki 10 yıl Bell’in macera dolu yıllarıdır. İki dünya turu yapar, Ortadoğu’yu yakından tanır. 1902’de Alpler’deki, Finsteraarhorn zirvesine tırmanırken, ekibiyle yakalandığı fırtınada bir ipin ucunda asılı olarak geçirdiği 53 saatin ardından gösterdiği cesaretle tüm ekibin kurtulmayı başardığı anlatılır. Günümüzde, Alpler’deki bir zirve Gertrude Zirvesi adıyla bilinir.

5- Bell, 1920’de Kahire Konferansı’na  katıldı. Hicaz’ı yöneten Mekke emirinin oğlu Faysal o dönem İngilizlerle anlaştı. Mart 1920’de Suriye kralı ilan edildi. Ancak dört ay sonra devrildi. Faysal bir kez daha İngilizler’den yardım istedi. O sırada Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmek için Churchill tarafından Kahire Konferansı düzenleniyordu. Bell de o konferansa katılan tek kadındı. Onun fikriyle yepyeni bir ülke kuruldu o toplantıda: Irak... Babasına yazdığı bir mektupta “Ofiste tüm bir günü Irak’ın güneyindeki çöl sınırını belirlemekle geçirdim,” diyecekti... Faysal ise Ağustos 1921’de Irak’ın kralı oldu. Görevde olduğu 12 yıl boyunca İngiltere ile ittifak yaptı.

Bell, 1899-1900 arasında yaptığı Kudüs gezisinde Arapça öğrenir, Arapların arkeolojik mirasını keşfeder. Hayatı, bu geziden itibaren, Araplara karşı duyduğu ilgi, sevgi, hatta tutkuyla şekillenir. Bell, o güne dek hiçbir Batılı kaşifin ayak basmadığı yerlere, çölün derinliklerine, başında sadece erkek rehberlerin bulunduğu kervanlarla sayısız gezi yapar. Arap kabilelerinin güvenini kazanır. Gertrude’ün hayatını yazan Janet Wallach’ın deyimiyle ayak basılmamış toprakların haritasını çıkartarak vahaların yerlerini işaretler. İngiltere için kimin dost, kimin düşman olduğunu öğrenir.

Bell, 1907’de Anadolu’daki kiliselerle ilgili bir araştırma yaptığı sırada Konya’ya gelir. Hayatının en büyük aşkı olarak tanımladığı, İngiltere’nin Konya Askeri Konsülü Binbaşı Dick Doughty-Wylie ile tanışır. Bell onu anlatırken “Gözlerindeki gölgelerde mistik bir şeyler vardı” diye yazar. Ancak binbaşı evlidir. Bell eşinden ayrılması için baskı yapsa da, binbaşının eşinin intihar edebileceği tehditi karşısında, uzun bir süre görüşmezler. Fakat Gertrude günlüklerinde kalbinin hala onun için çarptığını yazar. 1913’te Doughty-Wylie, Gertrude’yi Londra’daki evinde ziyaret etse de, iki aşık tekrar bir araya gelmez. Sonrasında ise Doughty-Wylie 1915’te Çanakkale’de bir Türk kurşunuyla hayata veda eder.

6- T.E. Lawrence ve Bell Kahire Konferası’nda... Osmanlı'ya karşı birçok faaliyette bulundu. Birinci Dünya Savaşı’nda görev almak isteyince Kahire’de görevlendirildi. Yolu, ünlü İngiliz ajan Arabistanlı Lawrence’ın yanına düşmüştü. Daha önce tanışmış olsalar da bu dönemden sonra anne-oğul gibi oldu ikili. Bell kendisine öyle resmi bir görev verilmemiş olsa da Ortadoğu’da Osmanlı’ya karşı İngiliz saflarında çalışabilecek Arap kabileleri tek tek raporladı. O rapor uzun yıllarca askeri eylemlerde kullanıldı. 1918’de Osmanlı, İngilizlerle çarpıştığı sırada, hemen her bölgede Araplar’ın ihanetiyle karşılaştı. İngilizler bu sayede Şam ve Halep’i ele geçirdi. Musul’a girmek üzerelerken Osmanlı teslim oldu ve 1918’de Mondros Ateşkesi imzalandı. Tesadüf o ki, birkaç ay sonra İngiltere Bell’e “Üstün Başarı Nişanı” verecekti...

Kabileler hakkındaki bilgileri, I. Dünya Savaşı’nda onu, İngiltere’nin birinci istihbarat kaynağı haline getirir. Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına aylar kala Osmanlı İmparatorluğu dağılma sinyalleri verirken, İngiliz Hükümeti, Ortadoğu hakkında sayısız konferanslar veren, kitaplar yazan Bell’in yardımını ister. Bölgeyi çok iyi tanıyor, yerel yöneticilerle çok iyi anlaşıyor ve halkı çok iyi anlıyordu. Böylece, 1915’in Kasım ayında Gertrude Bell, İngiliz İstihbaratı’na katılır. Bell, Londra’dan kalkan gemiyle Kahire’ye gelir. Teşkilatta artık Queen of Desert (Çöl Kraliçesi) olarak tanınır. Orada 1911 yılında birkaç gün bir araya geldiği genç bir arkeologla tanışır. T. E Lawrence adındaki genç arkeolog, daha sonraları Arabistanlı Lawrence olarak anılacak ve Ortadoğu’daki tüm dengelerini Osmanlı aleyhine bozacaktır. Arapları Türklere karşı ayaklandırmak için Arap kabilelerinin sayısı, yerleşim bölgeleri ve soy kütüklerinin çıkartılmasıyla uğraşır. Türk ordusu Kut-ül Amare’de Hindistan’dan getirilen İngiliz birliklerini yenilgiye uğrattığında, Mezopotamya Seferi Kuvvetleri’ne katılıp Türklere kurşun da atar.

7-  Bell Arap delegelerle beraber Kahire Konferansı’nda

Bell, savaştan sonra da Arabistan’da yaşamını sürdürür ve günümüz Orta Doğu’sunun biçimlenmesinde büyük rol oynar. O dönemde İngiltere’nin en güçlü kadını durumuna gelen Gertrude Bell, başta Irak olmak üzere Arap yarımadasındaki ülkelerin sınırlarının çizilmesinde belirleyici olur. Irak’ı yönetecek kişinin kim olacağı da onun işiydi. Arabistanlı Lawrence’la bir araya gelerek en iyi seçimin 1919’da Paris Konferansı’nda tanıştığı Emir Faysal olduğu kararına varırlar. 1921’deki Kahire Konferansı’nda Churchill’i de ikna ederler. Faysal, 23 Ağustos 1921’de İngiltere’nin himayesinde Irak Kralı olarak taç giyer. Sıcak bir Ağustos ayında yapılan törende baş konuk, Paris’teki lüks bir butikten aldığı beyaz giysisiyle El Hatun, yani Gertrude Bell’dir. Bell, Faysal’ın danışmanı olur. Bazı davetlerde, Faysal’ın karısı ve çocukları Mekke’de yaşadığından Irak’ın First Leydisi olarak tanıtılır. Geceleri Faysal ve Bell, uzun yürüyüşlere çıkar ve birlikte çok zaman geçirirler, bu durum, Bell’in Kral Faysal’a aşık olduğu, bir genç kız gibi aklının başından gittiği söylentisinin çıkmasına neden olur.

8- Kral Faysal ve Bell piknik yaparken

Gertrude Bell, yedi kitabın, akademik bültenlerden The Times’a kadar pek çok ciddi yayın organında yayımlanan sayısız makalenin, Britanya hükümeti tarafından bir başyapıt olarak değerlendirilen Beyaz Kitap’ın yazarı. Birinci Dünya Savaşı’nda, Siyasi Subay rütbesi alan, savaştan sonra da Doğu Sekreterliği makamına getirilen tek kadın. Kraliyet Coğrafya Kurumu’nun altın madalyası, Britanya İmparatorluğu’nun şeref nişanı sahibi, Bağdat Müzesi Eski Eserler Bölümü’nün Onursal Müdürü’dür.

Belgeler, Osmanlıları Arap yarımadasında arkadan hançerleyenin Lawrence’dan çok, Bell olduğunu gösteriyor. 

GERTRUDE BELL'IN MEKTUPLARI

Ölümü sonrası aynı zamanda yazar olan üvey annesi Lady Florence Bell tarafından iki cilt olarak yayınlanan mektupları Gertrude Bell’i daha iyi tanımak isteyenler için bir başvuru kaynağı. Babası ve üvey annesine gönderilen mektuplar, 25 Eylül 1874 tarihiyle başlayıp ölümünden sadece beş gün önce, 7 Temmuz 1926’da son buluyor. Altı yaşında yazdığı ilk mektubunda Mopsa adındaki haylaz İran kedisinin evde yaptığı yaramazlıkları konu edinen Gertrude Bell, son mektubunda ise kendisine gönderilen fotoğraflar için teşekkür ederken eli değip kendi fotoğraflarını bir düzene koyamadığından yakınıyor.

Türkler hakkında yazdıklarından birkaç örnek

23 Mart 1900 tarihli Filistin’den gönderilen mektubu. 

“Saat yedi buçukta Mutasarrıf Efendi fotoğraf çektirmek ister mi diye hükümet konağına doğru yola çıktım. Yeni elbiselerini giymeye fırsat bulamayacak kadar meşgul buldum kendisini. Fotoğraf işini ben dönünce halletmek üzere sözleştik. Efendi Kerak’a dek yanıma bir asker vermekte diretti. Hiç gereği yoktu ama sanırım bu, benim gibi seçkin sosyal sınıflara ait bir tür ceza. Türkler, milliyetim nedeniyle olsa gerek benden çok korkuyorlardı. Muhtemelen aklımın bir köşesinde topraklarını işgal etmeye dair projeler olduğunu düşünüyorlardı.”

11 Şubat 1905 tarihli Suriye’den gönderilen mektubu.

“Yolculuğum hakkında planlar yapmaya koyulduk. Bu arada Gabtan bana Türk askerleriyle herhangi bir çatışmaya girmeyi düşünüp düşünmediğimi sordu. Böyle bir durumda silahına davranmaktan kaçınmayacağını da ekledi. Ben de böyle bir niyetimin olmadığını, Sultan ile açık bir zıtlaşmaya girmek istemediğimi ve askerlerden uzak durmayı umduğumu ifade ettim.

10 Ekim 1920 tarihinde Irak’tan gönderilen mektubu.

“Geçen gün Sason Efendi’nin gelinini ziyaret için gittiğimde bütün adamları orada konuşmaya can atar gördüm. Sason Efendi Irak’ın başına yerli birinin geçmesini diğerleri kıskanacağı için sakıncalı görüyordu. Tartışmak için farklı görüşler ortaya attı. Şerif Hüseyin’in oğlu, Mısır Hidiv ailesinin bir üyesi veya Osmanlı soyundan birisi bu iş için uygun olabilir miydi? Ben, Sir Percy’nin bu tercihlere aldırış etmeyeceğini ama kendi payıma Osmanlı soyunun artık bir hükmünün kalmadığını, en uygun ismin bir Arap prensi olacağını söyledim.”

22 Kasım 1920 tarihinde yine Irak’tan gönderilen mektubu.

“Adam adama er meydanında, korkusuzca şunu diyebiliriz ki, bir İngiliz danışman Türk’ten daha iyidir. Biz, bu ülkeye verebileceğimiz en iyi şansı vermek istiyoruz. Mesele Arapları bu şansı kabul etmeye ikna etmek. Olaylar kontrolümüzden çıkıp bizi şimdiki yerimizden etmedikçe bunu başarabiliriz. Eğer şimdi yapmaya koyulduğumuz işi 18 ay önce yapmış olsaydık sorun çok daha basit olacaktı.”

Kaynak:
Gerçek Hayat Dergisi
Irak’ı Yaratan Kadın Kitabı

Yorumlar