Savaş Almanya'yı nasıl etkiledi

Yugoslavya iç savaşı, 11 Eylül saldırıları, 2008/9 dünya ekonomik krizi ve Arap isyanları gibi olaylar Almanya üzerinde önemli etkilerde bulunmuştu ama Ukrayna savaşının etkisi bunların çok üzerinde oldu.

Google Haberlere Abone ol
Savaş Almanya'yı nasıl etkiledi

Prof. Dr. Kemal İnat

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı çerçevesinde yaşananların iki Almanya’nın birleşmesi (Wiedervereinigung) sonrasında Almanya siyasetini en fazla etkileyen gelişmeler olduğunu ileri sürmek yanlış olmaz. Bu etkiyi, gerek Almanya’nın Avrupa Birliği (AB) ve NATO içerisindeki konumunda gerekse iç siyasetine dair yansımalarda görmek mümkün. Wiedervereinigung sonrasında yaşanan Yugoslavya iç savaşı, 11 Eylül saldırıları, 2008/9 dünya ekonomik krizi ve Arap isyanları gibi olaylar da Almanya üzerinde önemli etkilerde bulunmuştu ama Ukrayna savaşının etkisi bunların çok üzerinde oldu.

Rusya’nın Avrupa’da egemen bir ülkeye saldırısı karşısında kendi güvenliklerini de tehdit altında gören Alman liderler silahlanma konusundaki uyguladıkları politikayı tamamen değiştirme kararı aldılar.

Yugoslavya iç savaşı ve özellikle bu iç savaşın 1999’daki Kosova ayağı da Almanya’nın güvenlik politikası üzerinde etkili olmuş ve Almanya, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından ilk kez bir savaşa katılmıştı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında ortaya atılan ve Almanya’nın bir daha asla herhangi bir savaşa katılmayacağını ifade eden "bir daha asla" (nie wieder – never again) sloganı Kosova savaşına Alman askerlerinin katılımıyla birlikte anlamını yitirmiş oluyordu. Bu sloganı en fazla savunan ve en fazla savaş karşıtı olan Yeşiller Partisi, 1999’da Almanya’da iktidar ortağıydı ve bu partinin önemli ismi Joschka Fischer dışişleri bakanı olarak Kosova’da askeri güç kullanma kararının alınmasında önemli rol oynamıştı. Şimdi de yine Yeşiller’in koalisyon ortağı olduğu bir koalisyon Almanya'da iktidarda ve yine bu koalisyonun Yeşiller Partisi'ne mensup Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock Rusya’ya karşı yaptırımların ve Ukrayna’nın gelişmiş silahlarla desteklenmesinin öncülüğünü yapıyor.

- Alman dış ve güvenlik politikasında önemli dönüşüm

Ukrayna savaşı, Almanya’nın Rusya politikasında da çok önemli bir kırılmaya işaret ediyor. 1999’da Kosova’ya destek için Sırbistan’a karşı askeri harekat yapılırken de dolaylı olarak Rusya'nın Balkanlar'daki nüfuzunun sınırlandırılmasına dair adım atılmıştı ama şimdi Ukrayna’nın gerek silah sevkiyatları gerekse ekonomik yaptırımlarla desteklenmesi Rusya’ya karşı doğrudan cephe alınması anlamına geliyor. Savaşın ilk günlerinde Rusya ile ekonomik bağlarının zarar görmemesi gayretiyle hareket eden Almanya’nın gerek NATO ve AB'den gerekse kendi iç kamuoyundan gelen baskılar sonucu kendisini açık bir şekilde Rusya’nın karşısında konumlandırması Alman dış ve güvenlik politikasında da önemli bir dönüşüme işaret ediyor. Dışişleri Bakanı Baerbock’un Rusya karşıtı söyleminin oldukça sert olduğu, değişik zamanlarda yaptığı açıklamalardaki Batılı ülkelerin yaptırım kararlarının "Rusya'yı mahvedeceği" ve "Rusya'nın artık ayakları üzerine doğrulamayacağı" gibi söylemleri Almanya-Rusya ilişkilerinin geldiği noktayı göstermesi açısından önemlidir. Baerbock’un Prag’da yaptığı bir konuşmada "Alman seçmenleri ne düşünürse düşünsün Ukrayna’ya yardım etmeye devam edeceğiz." şeklindeki sözleri Almanya içinde de tartışma konusuoldu.

Ukrayna savaşı sonrasında Alman dış politikasında yaşanan dönüşüm sadece Berlin’in Rusya politikası açısından söz konusu değil. Rusya’nın Avrupa’da egemen bir ülkeye saldırısı karşısında kendi güvenliklerini de tehdit altında gören Alman liderler silahlanma konusundaki uyguladıkları politikayı da tamamen değiştirme kararı aldılar. O zamana kadar bir ticaret devleti olarak güvenliklerini ABD ve NATO’ya ihale edip, askeri harcamalarını oldukça düşük düzeyde tutup ekonomik gelişmeye odaklanan Almanya, Rusya-Ukrayna savaşı sonrasında hızla silahlanma kararı aldı. Berlin bu çerçevede yıllık askeri harcamalarını adım adım NATO’nun talep ettiği GSYH’nin yüzde 2’sinin üzerine çıkarmayı ve bundan ayrı olarak 100 milyar avroluk bir silahlanma programı oluşturmayı kararlaştırdı.

Almanya, alternatif kaynaklarla doğal gaz ihtiyacını gidermeye çalışsa da bu alanda Rusya’ya olan bağımlılığını azaltmadan Moskova ile hazırlıksız bir şekilde girilen güç yarışı, gelecek kışın bu ülke açısından zor geçeceğinin habercisi.

Rusya-Ukrayna savaşının ekonomik sonuçları

Berlin’in, uluslararası şartların zorlamasıyla yöneldiği bu yeni politikanın Almanya’nın "ticaret devleti" özelliğine ve buna paralel olarak ekonomik refahına zarar verme riski az değil. Artık kaynakların daha fazla kısmının ekonomik refahtan askeri kapasitenin artırılmasına ayrılacak olması belki uluslararası güç mücadelesinin doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor ama bu yönelimin, içeride birçok kesimi rahatsız ettiği de bir gerçek. Ülkedeki alt gelir grubuna mensup kesimler yakın Alman tarihinde hiç olmadığı kadar yoksulluk endişesiyle karşı karşıya. Rusya ile girilen yaptırım savaşlarının sonucu olarak enerji fiyatlarında yaşanan aşırı artışın tetiklediği enflasyon dar gelirli ailelerin ekonomik sıkıntılarını ciddi oranda artırdı. Federal Meclis’te (Bundestag) tartışılan Yoksulluk Raporu’na göre 2022 yılında Almanya’da yoksul olarak tanımlanan insanların sayısı bir önceki yıla göre 600 bin artarak 13,8 milyona ulaştı.[4] Ülkede enflasyon oranı Ağustos 2022’de yüzde 7,9’a yükselirken bazı ürünlerdeki fiyat artışları bunun çok üzerinde gerçekleşti. Örneğin 2021 Mart ayında 1,30 avro civarında olan motorin fiyatı 2022 Mart ayında 2,15 avroya yükseldi. Alman İstatistik Kurumunun (Statistisches Bundesamt) verileri, 2022 Temmuz ayında bir önceki yılın aynı ayına göre kalorifer yakıtının fiyatında yüzde 87, ayçiçeği yağının fiyatında yüzde 82, yakacak odunda yüzde 56, tereyağında yüzde 48 ve un fiyatlarında yüzde 34 artış yaşandığını ifade ediyor.

Gerek enflasyonun genel olarak artışı gerekse özellikle benzin, motorin ve kalorifer yakıtı gibi ürünlerle ayçiçeği yağı ve un fiyatlarının aşırı artışı Rusya-Ukrayna savaşının sonuçlarıyla doğrudan ilişkili. Rusya’dan kömür ve petrol ithalatını yasaklayan ve SWIFT yaptırımlarıyla bu ülkenin uluslararası finansal işlemlerini zorlaştıran Avrupa ülkeleri Moskova’nın buna misilleme olarak doğal gaz satışını bir silah olarak kullanmasıyla karşı karşıya kaldı. Rusya’ya karşı yaptırımların bir parçası olarak inşası yeni tamamlanan Kuzey Akım 2 doğal gaz boru hattını işletime almayan Almanya, ağustos ayından itibaren Kuzey Akım 1 boru hattından da artık doğal gaz alamaz duruma geldi. Federal hükümet, bir taraftan kış yaklaşırken doğal gaz depolarındaki doluluk oranının yüzde 85'e ulaştığını söyleyerek halkı endişe edecek bir durum olmadığına ikna etmeye çalışsa da aynı hükümetin Ekonomi Bakanı Robert Habeck, kışın kamu binalarının maksimum 19 derece ısıtılacağını ilan ederek endişe değirmenine su taşıyor.

Siyasetçiler Alman halkını soğuk bir kışa hazırlamaya çalışıyor

Almanya, alternatif kaynaklarla doğal gaz ihtiyacını gidermeye çalışsa da bu alanda Rusya’ya olan bağımlılığın yüksekliği ve bu bağımlılığı azaltmadan Moskova ile hazırlıksız bir şekilde girilen güç yarışı, gelecek kışın bu ülke açısından zor geçeceğinin habercisi. Zira Rusya’dan boru hatlarıyla alınan gazın alternatifi başka ülkelerden sıvılaştırılmış gaz alınmasıdır ki bu da ithalatçı Almanya’da yeniden gazlaştırma, ihracatçı ülkelerde ise sıvılaştırma tesislerinin kurulmasını gerektiriyor. Bu tesislerin hızlı bir şekilde inşa edilmesi mümkün olmadığı için Habeck gibi siyasetçiler Alman halkını soğuk bir kışa hazırlamaya çalışıyor.

Rusya-Ukrayna savaşının Almanya’nın iç siyasetine etkisinin en fazla görüldüğü alanlardan biri de muhalefetteki Sol Parti’nin (Die Linke) Rusya saldırganlığına gösterilecek tavır konusunda bölünmesi ve dağılma sürecine girmesi. Thüringen Eyaleti Başbakanı Bodo Ramelow gibi partinin bazı önemli isimleri Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını uluslararası hukukun ihlali olarak eleştirip başka ülkeler ya da NATO’yu Rusya’nın suçuna ortak etmenin yanlış olduğunuvurguluyor. Öte yandan ise partinin genel tavrı Rusya ile birlikte ABD ve diğer NATO üyelerini eleştirmek ve Almanya’nın Ukrayna’ya yönelik silah yardımlarına karşı çıkmak.[8] Savaş öncesinde Moskova’ya oldukça yakın bir çizgi izleyen parti, savaşın ardından tutarlı bir politika belirlemekte zorlandı ve Alman seçmenler nezdindeki güvenirliğini büyük oranda kaybetti.

Savaşın doğrudan etkileri nedeniyle ciddi ikilemler yaşayan bir diğer parti ise siyasi varlığını fosil yakıtlar ve nükleer enerji karşıtlığına dayandıran Yeşiller. Partinin ekonomi bakanının, iktidar ortağı olduğu sırada Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle yaşanan enerji krizinin ardından daha önceden devre dışı bırakılmış kömür santrallerinin yeniden devreye alınması [9] ve kapatılması kararlaştırılan nükleer santrallerden ikisinin ihtiyaten açık kalması kararını vermesi Yeşiller için reelpolitik ile kaçınılmaz bir yüzleşme oldu. Öyle görünüyor ki önümüzdeki kış hem Yeşiller partisinin hem de mensup olduğu koalisyon hükümetinin geleceği açısından çok önemli gelişmelere sahne olacak.

[Prof. Dr. Kemal İnat, Sakarya Üniversitesi]

Kaynak: AA

Yorumlar