Örtülü Operasyon: Algı Yönetimi

Sadullah Necip Uzun “ İki boyutlu ekrandan çok boyutlu bir savaşı, katilin ağzından bir cinayet hikâyesini ne kadar doğru anlayabiliriz? ”     -...

Google Haberlere Abone ol
Örtülü Operasyon: Algı Yönetimi

Sadullah Necip Uzun

“ İki boyutlu ekrandan çok boyutlu bir savaşı, katilin ağzından bir cinayet hikâyesini ne kadar doğru anlayabiliriz? ”  

  - Jean Baudrillard -

Dünya, gün geçtikçe gerçeklikten uzaklaşıp bir hikâyenin içerisine doğru sürükleniyor. Algı operasyonları ile zihin ve kalplerin fethedildiği, kavramların gerçek anlamını yitirdiği, hakikatin ortadan kaldırılıp yerine kurgunun inşa edildiği bir dünya. Görmemiz istenenleri görüyor, düşünmemiz istenenleri düşünüyor ve algının figüranları oluyoruz. Olduğumuz yerde kaldığımız sürece bu kurgudan öteye gidemeyeceğiz.

Silah satıp barış isteyen, virüs yayıp ilaç satan, işgal edip demokrasi vadeden; bir düzen(!) ile karşı karşıyayız. Örtülü operasyonlar neticesinde simülasyondan oluşan bir düzen ve hiç olmadığı kadar algıların gerçeklikten koparıldığı bir yaşam. Amerikalı siyasetçi Henry Kissinger’in dediği gibi: “Bir şeyin gerçek olmasından daha önemli olan, o şeyin gerçek olarak algılanmasını sağlamaktır.”

“Bir Amerikan filminde konu, CIA’nin bir ülkeye düzenlemeye çalıştığı darbe ile ilgiliydi. Darbeyi yöneten CIA yetkilisi CIA Başkanına bilgi verirken şöyle diyordu: “Darbeden sonra iktidara getireceğimiz kişi ülkenin en zengini ve düşüncelerini kendisine ait zannediyor.”

İnsanların düşüncelerini kendisine ait zannetmesi, başarılı bir algı yönetimine maruz kalması sonucunda gerçekleşir. Algıları yönetenler, “dostlarının” algılarını yöneterek daha kolay yöneteceklerini bildikleri gibi düşmanlarını da daha kolay yöneteceklerini bilmişlerdir.

Tarihsel Süreç İçerisinde Algı Yönetimi   

Tarih sahnesinde algı yönetimine liderler, komutanlar tarafından kullanıldığına rastlasak da modern anlamda algı yönetiminin ilk örneklerini 20. yüzyılın başlarında ABD’de özel şirketler tarafından uygulandığını görüyoruz. 1914 yılında, Ludlow Katliamı sonrasında yaşananlar bu örneklerden biri:

“Rockefeller’ e ait olan bir maden ocağında; düşük ücretler ve olumsuz çalışma koşulları sebebiyle işçiler grev başlatmış ardından grevdeki işçiler şirketin bekçileri tarafından katledilmiştir. Ludlow Katliamı adıyla tarihe geçen bu olay, toplumda büyük yankı uyandırmıştır. Rockefeller’in yerle bir olan itibarını düzeltmek için dönemin önemli gazetecisi ve halkla ilişkilerin (PR) öncüsü olan Ivy Lee, Rockefeller adına çalışmaya başlamış. Lee,  Rockefeller’in yardım derneklerine bağışta bulunmasını ve sıradan insanlar gibi ailesi ile birlikte çeşitli sosyal aktivitelere katılmasını önermiş. Çalışanlarıyla birlikte sohbet etmesi ve dertlerini dinlemesini basına dağıtmış, “Rockefeller Ailesi’nin ülkeye getirdiği faydalar” başlıklı makalelerin basında yer almasını sağlamıştır. Ivy Lee böylece Rockefeller’in toplumdaki olumsuz algısını düzeltmiştir.”

2.Dünya Savaşı’nda, algı yönetiminin “propaganda” modeli ile yoğun bir şekilde uygulanmasına rastlıyoruz. Radyolar, gazete ve dergiler hiç olmadığı kadar birer propaganda araçları haline gelmiştir. “Propaganda sayesinde iktidarı elimizde tuttuk yine onun sayesinde dünyayı fethedeceğiz.” açıklamasını yapan Adolf Hitler propaganda bakanlığı kurmuştur. Bakanlığın yürüttüğü temel politika; bir düşman inşa etmek ve o düşmanı gayri-insanileştirmek idi. Savaşın ABD’li Generali Eisenhower ise şöyle diyordu: “Kâğıt mermi; savaşın en özel ve tercih edilen silahıdır.”

Savaştan sonra propagandanın ABD ve SSCB merkezli karşılıklı olarak işlendiğini görüyoruz. Kapitalizm ve komünizm ekseninde gerçekleşen propaganda faaliyetleri SSCB yıkılana kadar devam etmiştir. SSCB yıkılmasıyla komünizm tehlikesi sona ermiş; ABD, hegemonyasını sürdürmek için kendine yeni bir düşman belirlemişti. Bunu 1989 yılında NATO Genel Sekreteri Willy Cleas şu şekilde itiraf ediyor: “Küresel sistemin önündeki en büyük tehdit İslam’dır.” ABD bu algıyı toplumlara mobilize etmek için somut terör olaylarını piyasaya sürmüştür.

21. yüzyıla gelindiğinde; ABD, Irak İşgalini meşrulaştırmak için geniş çapta algı yönetimi faaliyetleri yürütmüştür.  “Irak’ın nükleer silahlara sahip olduğunu, dolayısıyla Irak’ın dünya barışına bir tehdit oluşturduğunu, savaşın tek amacının Irak’a demokrasi getirmek olduğunu” söylemiştir. Ve kanlı işgali tüm dünya canlı yayında izlemiştir. Bu işgalde uygulanan algı operasyonları,  algı yönetiminin sansürden ibaret olmadığının sansürün yerine kurgunun üretildiğinin bir örneğidir.

Dünyadaki haber servisinin büyük bir kısmını Reuters, CNN, BBC, AP gibi 4-5 haber ajansının elinde tutuyor olması, Hollywood aracılığıyla dünyaya “Popüler Kültür” aşılanması, insan ihtiyaçlarının reklam sektörü tarafından belirlenmesi, ilaç şirketlerinin her yıl ilaç lobilerine büyük meblağlar aktarması; günümüzde uygulanan algı operasyonlarının bir parçasıdır.

Algı Yönetimi ve Medya    

Algı yönetimi uygulamalarına baktığımızda medyanın en büyük araç olarak kullanıldığını görüyoruz. Medya ile uygulanan operasyonlarla, gerçek -illüzyon arasındaki fark ortadan kalkmaktadır. Bizler herhangi bir olayı çıplak gözle tüm gerçekliğiyle izlerken, aynı olayın televizyondaki yansıması kameramanın seçtiği açıdan ibarettir. Bir de buna yöneticilerin içeriğe yapmış oldukları müdahaleleri eklersek olaydan bağımsız bir kurgu izlemiş oluruz. Bu çerçevede medya; bilginin üretildiği, abartıldığı ve şekil değiştirdiği bir araç olarak karşımıza çıkıyor. Şekil değiştiren bilgi ise gerçeklik olmaktan çıkar ve bir simülasyon haline gelir.

Medya, eğlendirirken de düşündürürken de manipüle etmeyi başarır. Böylece; medya eliyle toplumsal rıza üretilir ve hedef kitle, iletilen fikri kendi fikri gibi benimser. Toplum, medya üzerinde bir egemenliğe sahip değildir. Nelerin sunulacağını medyayı kontrol edenler karar verir. İsrail’e atılan bir füzenin medyada yer bulma biçimi ve yoğunluğuyla İsrail’in misket bombalarıyla yaptığı saldırıların medyada yansıması arasındaki fark; medyanın kullanış biçimini anlamak için yeterlidir. Özetle, medya ile toplum “gerçeklik” olgusunu kaybetmiş gücün; ideolojisinin ve politikasının kurbanı haline gelmiştir.

Algı Yönetimi ve Kavramlar   

Algı yönetiminde kullanılan diğer bir araç ise kavramlardır. Kavramlar düşüncelerimizin yapı taşlarıdır. Kavramların içeriğine yüklenen yeni anlamlar ve sürekli tekrar edilmesi; zihinleri ve düşünceleri etki altına alabilir. Günümüzde de birçok kavram karmaşası yaşanmakta ve yanlış düşüncelere yol açmaktadır. Bu duruma birkaç örnek verecek olursak:

  • “Cihat” kelimesi İslam literatüründe; büyük cihadın nefsi ıslah etmek olduğu belirtilirken, medya ve terör örgütlerince bu kavramın ne denli istismar ve dejenere edildiği aşikârdır.

  • “Ortadoğu” kavramı coğrafi bir kavramdan ziyade siyasi içeriğe sahiptir. Emperyal bir bakış açısıyla ortaya çıkmış ve batının siyasi emelleri doğrultusunda kullanılmaktadır.

  • “Radikal İslam” kavramı tamamen mantık dışıdır. İslam’ın kuralları sabittir, nettir. Bu durumda İslam kavramının radikal ya da ılımlı şeklinde nitelendirilmesi yanlıştır.

  • “Kredi Kartı” kavramı bize verilen bir lütuf gibi algı oluştururken işlevine baktığımızda “Borçlanma Kartı”dır.

  • “Güzel ve cesur mankenimiz moda defilesinde soyundu.” cümlesindeki “cesur” kavramı hakiki anlamın dışında “hayâsızlık”, “edepsizlik” manalarının yerini almıştır.

Kavram karmaşası yüzünden; iyi ve kötünün, doğru ve yanlışın, haklı ve haksızın belirlenmesinde kullanılan değer yargıları asli hüviyetini yitirdiğini söyleyebiliriz.

Kısaca algı yönetimi; başta medya ve kavramları kullanarak hedef kitleyi, istenilen bir fikir ve amel üzerinde rıza gösterecekleri bir inanma ve ikna olma sürecine dahil eder. Zihinler işgal edilir, duygular sömürülür, kavramlar kirletilir.

Ülkemiz her ne kadar TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, TRT World gibi önemli kaynaklara-kurumlara sahip olsa da batının örtülü operasyonlarını göğüsleyecek, kurgu yerine hakikati yerleştirecek daha fazla kaynaklara ihtiyacı vardır.

Bundan yaklaşık 2500 yıl öncesinde Çinli General Sun Tzu’nun ifade ettiği, “Mükemmellik yüz savaşın yüzünü de kazanmak değildir. Asıl maharet düşmana hiç savaşmadan boyun eğdirmektir.” felsefesi egemen bir bakış açısıyla vizyona sokulmuştur.

Yorumlar