Ölen kişinin ayakkabısı neden kapının önüne konur? Kapı önüne ayakkabı koymak ne anlama gelir?

Ölen kişinin ayakkabısı neden kapının önüne konur? Ölünün ayakkabıları neden kapıya bırakılır? Anadolu'da bir gelenek olan ölen kişinin ayakkabıları veya ölünün ayakkabıları neden kapı önüne konur?

Google Haberlere Abone ol
Ölen kişinin ayakkabısı neden kapının önüne konur?

Ölen kişinin ayakkabısıbı neden kapı önüne konur veya ölünün ayakkabıları neden kapıya bırakılır hem de önü dışarıya doğru bakacak şekilde? Anadolu'da uzun yıllardır bir gelenek olan ölünün ayakkabıları neden kapı önüne konulur? Kapınına önüne ölünün ayakkabılarının koymanın İslam'da yeri var mı? Ne anlama geliyor?

ÖLEN KİŞİNİN AYAKKABISI NEDEN KAPININ ÖNÜNE KONUR? 

Ölen kişinin ayakkabıları genellikle kapının önüne, ayakkabıların ucu dışa doğru bakacak şekilde düzgün bir şekilde bırakılır. 

Ölen kişinin ayakkabısı neden kapının önüne konur? Ölünün ayakkabıları neden kapıya bırakılır?
Ölen kişinin ayakkabısı kapının önüne konur

 

Bazı inançlara göre, "ölüm evden uzak olsun, evden gitsin" niyetiyle ayakkabılar bu şekilde kapıya bırakılır. 

Bazılarına göre ise dışarıdan gelen birinin evde ölü var, yas var anlamını taşıması için bu şekilde bir uygulama yapılır.

Peki, İslam dininde bunun yeri var mı?

Bu soruya ünlü İlahiyatçı Nihat Hatipoğlu bir soru üzerine cevap vermişti. 

İşte Nihat Hatipoğlu'nun, "Ölünün ayakkabıları neden kapı önüne konulur?" sorusuna cevabı:

Hani ayakkabıyı koyuyorlar ya dışarıya bir de ters koyuyorlar; yani dışarıya doğru. Ölü içeriye gelmesin diye. Gelmez zaten.

Onun için ölünün ayakkabısıyla eşyasıyla hiç ilginiz olmaz. Yani ölüyle ilgisi olmaz.

Bilakis eğer ayakkabısı terliği çorabı yani elbiseleri yararlanılacak türdense lütfen onları veriniz, dağıtınız. İnsanlar yararlansınlar ona dua etsinler.

Ama hatıra olarak babanıza annenize ait bir eşya eve koyarsınız. Onu hani görünce hatırlarsınız. Bir hatıradır o, olabilir. Sakıncası yok onun.

Fakat dediğim gibi çoğunu almanın bir anlamı yok.

ANADOLU'DA ÖLÜMLE İLGİLİ BAZI GELENEKLER

Anadolu'da ölümle ilgili birbirinden farklı gelenekler vardır.

ÖLÜNÜN ÜZERİNE NEDEN BIÇAK KONUR?

Anadolu'daki bir gelenek de ölünün üzerine bıçak konmasıdır. Peki, ölünün üzerine neden bıçak konur?

Ölünün üzerine bıçak konmasının hiçbir dini anlamı yok. 

Henüz yeni ölmüş birinin cesedinin üzerine özellikle de bıçak veya sert ya da metal bir cisim konması, cesedin şişmesini önlemek içindir.

Özetlersek; ölünün üzerine neden bıçak konur sorusunun cevabı cesedin şişmemesi için konur olacak.

Örnek olarak;

- Baykuşun ötmesi, köpeğin havlaması ölüme yorulur.

- Bir kişi öldüğü zaman, hasta, yaşlı kimsenin ölümü yaklaştığı zaman imam ya da Kur’an okuyabilen bir kişi çağrılır. Bu kişi ölecek kişinin yanında ya da ona yakın odada devamlı Kur’an okur. Kelime-i Şahadet getirir. Ölecek kişinin de Kelime-i Şahadet getirmesi istenir. Bu arada kefen, sabun, gülsuyu, çarşaf alınır.

- Kişi öldüğü anda cesedin karnı şişmesin diye karnının üstüne bıçak konur.

- Gözleri açıksa peşinden birini götürecek diye ölü sahipleri kadınlara kibrit ve havlu dağıtırlar.

- Ölen kişinin çenesi düşmesin diye çenesi başının üzerinden bezle bağlanır. Sırt üstü yatırılır, elleri göbek üzerinden namaz kılacak şekilde bağlanır.

- Gözleri açıksa kapatılır.

- Cenaze erkekse erkekler, kadınsa kadınlar tarafından yıkanır. Bundan sonra kefenlenir.

- Ölünün özel eşyaları fakirlere dağıtılır.

- Camide ölünün selası verilir.

- Cemaat huzurunda ölünün cenaze namazı kılınır.

- Mezarlık yakınsa omuzda, uzaksa arabayla cenaze mezarlığa götürülür.

- Üç adımda birer kişi sağ ve sol taraftan ölüyü değiştirerek taşırlar.

- Yol boyunca cenaze taşınırken birisi rastlarsa onlarda ayağa kalkar, ölüyle birlikte bir müddet yürürler.

- Ölü ile mezarın iç duvarı arasında üçgen oluşturacak şekilde (ölü kafası kıble tarafında yan yatık) kalasla mezarın içi kapatılır.

- Cenazeyi getiren topluluktan herkes bir kürek toprak atarlar mezara. Üzeri kapanan mezara gül suyu dökülür. Cemaat ayrılır. Ölü sahibi biraz geç ayrılır. Hoca mezarın başında bir müddet durup, Yasin okur. Hoca mevtaya takva verir. Eğer uygunsa mezar başına söğüt, kavak ya da çam ağacı dikilir.

- Kesinlikle ölünün arkasından yas tutulmaz, ölünün acı çektiğine inanılır.

- Cenaze çıkan ev süpürülmez.

- Evde bırakılan yemek ve içecekler Azrail’in kılıcı değdi inancıyla yenmez, dökülür.

- Ölü evinde yedi gün yemek yapılmaz.

- Yemekleri komşular getirir.

- Ölüye hürmetsizlik olmaması için, cenaze evinde kırk gün tv, radyo türü sesli araçlar kısık dinlenir.

- İlk gün gelen, cenazeye gelen misafirlere, komşuların getirdiği yemeklerden, ikram edilir (komşular getirir).

- Ölen kişinin arkasından ilk akşam, yedinci gününde, kırkıncı gününde ve elli ikinci gününde Kur’an ve mevlit okutulur.

- Ölenin arkasından “güle güle git, anne ve babama selam söyle” diyerek ağlayıp, saç yolup, diz vurmak ise bazen yapılan hareketlerdir.

- Cenazeyi yıkayanlar elden ele sabun, cenaze üstüne toprak atanlar yine elden ele kürek ve kazmaları vermeleri halinde karşılıklı kavganın olacağına inanırlar.

- Ölenin elbiseleri bazı köylerde üç gün ıslatıldıktan sonra gömülür.

- O evde başka kimse ölmesin diye ölenin ayakkabıları ortadan kaldırılır Cenaze geçen yerde uyuyan çocukların uyandırılası gerektiğine, uyandırılmadığı takdirde bir daha hiç uyanmayacağına inanılır.

- Hoca kırk gün boyunca mevta için Kur’an okur.

- Hocanın hakkından kurtulmak için bir miktar para verilir.

- Cenaze evden çıkarken sağa veya sola hafif tabut yatarsa mutlaka yedisine varmadan akraba veya mahalleden birisi ölecek inancı vardır.

TÜRK DÜNYASINDA ÖLÜMLE İLGİLİ İLGİNÇ İNANIŞLAR GELENEKLER

Kırgız Türklerinde, köpek uluduğu zaman, ona en yakın olan evden birisinin hastalanacağına veya oradan bir kimsenin öleceğine inanırlar. Bunun yanında köpeğin horlar gibi ses çıkarması ve evin önünde yatması da kötülüğe yorumlanır. Bu durumlardan kaçınmak için "git buradan ölüm kendi başına gelsin, kendi ölümünü göreyim" denilerek köpek kovalanır ve taşlanır (Mamıtov 2004:8).

Türkmenistan Türkleri halk inanışlarına göre köpeğin uzun süre uluması iyiye yorumlanmaz. Köpek sürekli uluyorsa bir felaketin habercisi olarak kabul edilir ve köpeği öldürürler. Böyle durumlarda üç kez "kendi başına" denir (Özbay 2007:171).

Türk mitolojisinde tavşan genel olarak uğurlu kabul edilirken, ortaçağ Türk-İslam dünyasında, özellikle de Alevi Türkler tarafından uğursuz olarak kabul edilmiştir (Çoruhlu 2002:156).

Kırgız Türklerinde, horozun sabah vaktinin dışında, özellikle akşamleyin ötmesi kötülüğe yorumlanmaktadır. Bu durumda horozun ev sahiplerinin ölümünü dilediğine inanılmakta, bundan kaçınmak için horozu kesmektedirler (Mamıtov2004: 10).

Makedonya Türkleri arasında tavuk, horozla ili bir başka inanış horozların akşama doğru ötmesinin hayra işaret olmadığı, hatta yakın zamanda bir ölüm olacağının habercisi olduğu şeklindedir (Nureddini 2007:186).

Tahtacı Türkmenleri üzerine yapılmış bir başka çalışmada da baykuşun bir evin yakınında ötmesi durumunda o evde birinin öleceğine işaret ettiği, çakalın uzun uzun ulumasının ölümün ön belirtisi olarak düşünüldüğü, tavuk, horoz gibi hayvanların ötmesinin de ölüme işaret ettiği ve bu hayvanların başının kesildiği (Selçuk 2004: 201) ifade edilmiştir. Tahtacı Türkmenleri arasında derlenen bu inanç ve pratiklerin Kaşkay sahasından derlenen ölüm nişaneleriyle bire bir örtüşmesi dikkat çekicidir. Türk dünyası ve özellikle de Anadolu sahası için ölüm
nişanesi olarak değerlendirilen bu hayvanlarla ilgili örnekleri artırmak mümkündür.

Adana ve Kozan çevresinde (Yardımcı 1993: 547) baykuşla, ilgili benzer inanmalar tespit edilmiştir. Tekirdağ’da türü bildirilmeksizin bütün kuşların (Artun 1998: 23) ve Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde Karga, köpek, çakal, tavuk, horoz cinsi hayvanların Kaşkay Türklerindekiyle örtüşecek biçimde ölüme işaret eden mahlûklar olarak değerlendirildiği belirtilmiştir.

 

Yorumlar