Maden kazasında soruşturma izni verilmemesi ihlal sayıldı
- Anayasa Mahkemesi, Zonguldak'ta 2013'te meydana gelen maden kazasında hayatını kaybeden işçinin ailesinin yaptığı bireysel başvuruda ihlal kararı verdi - Yüksek Mahkeme, dönemin TTK Genel Müdürü ve beş yönetim kurulu üyesi hakkında soruşturma izni verilmemesinin, meydana gelen ölüm olayıyla ilgili etkili bir ceza soruşturması yürütülmesini engellediği sonucuna vararak, yaşam hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine hükmetti - Karar, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara Bölge İdare Mahkemesine gönderildi
ANKARA (AA) - Anayasa Mahkemesi, Zonguldak'ta 2013'te meydana
gelen maden kazasında hayatını kaybeden işçinin ailesinin yaptığı
bireysel başvuruda, ihlal kararı verdi.
Anayasa Mahkemesinin Resmi Gazete'de yayımlanan kararına göre, Zonguldak'ta Türkiye Taşkömürü Kurumuna (TTK) bağlı bir taşkömürü işletmesi bünyesindeki maden ocağında, 7 Ocak 2013'te kaza meydana geldi.
Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığınca olayla ilgili soruşturma
başlatıldı. Olayda, ani gaz ve kömür püskürmesi nedeniyle metan
gazı zehirlenmesi sonucu hayatını kaybeden işçinin kardeşleri,
sorumlulukları bulunduğunu ileri sürdükleri kişiler hakkında
şikayetçi oldu.
Soruşturma kapsamında, dönemin TTK Genel Müdürü ve beş yönetim
kurulu üyesi hakkında Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığından
soruşturma izni talebinde bulunuldu. Bakanlık soruşturma izni
vermedi, buna yapılan itiraz ise bölge idare mahkemesince
reddedildi.
Bunun üzerine Cumhuriyet başsavcılığı, TTK Genel Müdürü ve beş
yönetim kurulu üyesi hakkında inceleme yapılmasına yer olmadığına
karar verdi. Bu karara karşı yapılan itiraz da ilgili mahkemece
kabul edilmedi.
Başvurucular, "bilirkişi raporlarında TTK Yönetim Kurulu Başkanı
ve üyelerine açıkça kusur izafe edilmesine rağmen soruşturma izni
verilmemesi ve bu karara karşı yapılan itirazın gerekçesiz bir
şekilde reddedilmesi nedeniyle yaşam hakkının usul boyutunun ihlal
edildiği"ni ileri sürerek, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda
bulundu.
- Mahkemenin değerlendirmesi
Başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi, başvurucuların yaşam
hakkının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verdi.
Mahkemenin kararında, kasıtlı olmayan fiiller nedeniyle meydana
gelen ölüm olaylarına ilişkin soruşturma yükümlülüğünün, her olayda
mutlaka ceza davası açılmasını gerektirmediği, ancak eylem kasıtlı
olmasa dahi ölüm olayı kamu makamlarının muhakeme hatası,
dikkatsizliği aşan bir kusuru sonucu meydana gelmişse mutlaka
etkili bir ceza soruşturması yürütülmesini gerektirdiği
vurgulandı.
Kömür madeni işletme işinin, bu işte çalışanların yaşamı ile
vücut bütünlüğü bakımından birtakım riskler içermesi sebebiyle
tehlikeli bir faaliyet olduğuna işaret edilen kararda, bu tür
işlerde, yaşamı koruma yükümlülüğü kapsamında, ölüm ve yaralanma
olaylarının önüne geçilmesi için devletin gerekli tedbirleri
almasının bir zorunluluk olduğu kaydedildi.
Kararda, "Bilirkişi raporlarına göre, önceki yıllarda meydana gelen benzer olaylarda birçok kişinin yaşamını yitirdiği ve kazanın gerçekleştiği alanda ani patlama tehlikesinin olduğunun bilindiği, var olan bu riske karşı önlem alınmasının mümkün olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir durumda etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi gerekliliği bulunmadığı söylenemez." ifadelerine yer verildi.
Somut olayda Cumhuriyet başsavcılığınca ceza soruşturmasının
başlatıldığı, bu soruşturma kapsamında iki bilirkişi heyetinden
alınan raporlarda, TTK Yönetim Kurulu Başkanı ve üyelerinin olayda
sorumlulukları bulunduğuna ilişkin birtakım verilere yer verildiği
hatırlatılan kararda, şu tespitler yapıldı:
"Bununla birlikte Bakanlık anılan kişiler hakkında soruşturma
izni vermemiştir. Soruşturma izni verilmemesi, bu kişiler yönünden
adli sürecin sona ermesi sonucunu doğurmuştur. Bu durumda 4483
sayılı Kanun kapsamında soruşturma izni alınması prosedürünün
soruşturmanın etkililiği üzerine sonuçlarının değerlendirilmesi
gerekmektedir. Soruşturma izni prosedürü, kamu görevlilerinin
gereksiz ithamlarla karşılaşmamaları ve bu şekilde kamu görevinin
aksamaması amacını taşımaktadır. Bunun için kamu görevlilerinin
görevleri sebebiyle işledikleri iddia olunan suçlar bakımından ceza
soruşturmasına geçilmeden önce bir ön inceleme yapılması ve ceza
soruşturması yürütülmesini gerekli kılacak bir durum bulunup
bulunmadığına ilişkin ön değerlendirilmesi öngörülmüştür.
Soruşturma izni prosedürü, anılan amacın ötesinde ceza
yargılamasının işleyişini geciktirecek ve soruşturmanın etkin
olarak yürütülmesine engel olacak ya da kamu görevlilerinin ceza
soruşturmasından muaf tutulduğu izlenimini oluşturacak şekilde
uygulanmamalıdır. Tehlikeli bir faaliyet kapsamında, kişilerin
yaşamı ve vücut bütünlüğü üzerinde ortaya çıkan risklerin en aza
indirilmesi ve gerekli önlemlerin alınması konusunda sorumluluğu
bulunan kişilerin tespit edilebilmesi ve tespit edilen
sorumluluklar karşısında devletin göstereceği yargısal tepki,
benzer olayların yaşanmaması bakamından da önem
taşımaktadır."
- Devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğü
Somut olayda, soruşturma izni verilmemesi kararının, bilirkişi
raporunda belirtilen kusur ile degaj/püskürme olayı arasında
birebir illiyet bağı bulunmadığı yönündeki tespite
dayandırıldığının anlaşıldığı belirtilen kararda, yaşam hakkı
kapsamında devletin sahip olduğu etkili soruşturma yükümlülüğünün,
"sorumluların belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını
sağlayabilecek bir ceza soruşturması yürütülmesini gerektirdiği"
vurgulandı.
Kamu makamlarının bilirkişi raporları ile tespit edilen kusurlu
davranışlarının bulunduğu somut olayda, tespit edilen kusur ile
gerçekleşen netice arasında ceza hukuku anlamında bir illiyet bağı
bulunup bulunmadığının ilgili idare kurullarınca karara bağlanarak,
adli sürecin sona erdirilmesinin, etkili soruşturma ilkeleriyle
bağdaşmadığı ifade edilen kararda, şunlar kaydedildi:
"Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, hakkında
soruşturma izni istenen kamu görevlilerinin kusurlarının
bulunduğunun tespit edilmiş olmasına karşın ancak adli merciler
tarafından yapılması gereken bir değerlendirme sonucunda kusur ile
sonuç arasında illiyet bağı bulunmadığı gerekçesiyle soruşturma
izni verilmemesinin ve bu şekilde adli sürecin sona ermesinin
meydana gelen ölüm olayına ilişkin etkili bir ceza soruşturması
yürütülmesi önünde engel teşkil ettiği sonucuna
ulaşılmıştır.
Olayda etkili bir ceza soruşturması yürütülmesi gerektiğine
yönelik tespit, anılan kişiler hakkında yürütülecek adli sürecin
mutlaka bir dava açılması ya da açılan davanın belli bir hükümle
sonuçlanması anlamına gelmeyip, sorumluların tespit edilmesi, hesap
vermelerini sağlayacak uygun araçların etkili şekilde kullanılması
gerekliliğine işaret etmektedir. Açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın
17. maddesinde güvence altına alınan yaşam hakkının usul boyutunun
ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir."
Yüksek Mahkeme, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere, kararın bir örneğinin Ankara Bölge İdare Mahkemesine gönderilmesine de karar verdi.
Yorumlar