Savaşçı dizisi Sara kimdir? Savaşçı Sara gerçekte kimdir?

Savaşçı dizisi Sara karakterini kim canlandırıyor? Savaşçı Sara kimdir, gerçekte adı nedir, asıl mesleği nedir?

Google Haberlere Abone ol
Savaşçı dizisi Sara karakterini canlandıran oyuncu

FOX TV'de yayınlanan Savaşçı dizisi Sara karakterini kim canlandırıyor? Sara, dizide Markus isimli teröristin bir numaralı adamlarından biridir. 

Dizide son olarak Turan timinin düzenlediği operasyonda onlarla karşı karşıya gelen bir tiplemedir.

Peki, Savaşçı Sara karakterini canlandıran oyuncu kimdir, kaç yaşındadır, nerelidir?

Savaşçı dizisi Sara karakterini kim canlandırıyor?

Savaşçı dizisinde Sara karakterini canlandıran oyuncu Milli Yüzücümüz Dize Kandu'dur.

Dize Kandu, kendisiyle Pusulspor sitesi tarafından yapılan bir röportajda hayatından şöyle söz ediyor: 

Dize Kandu, İstanbul’da doğmuş ama üniversite için burslu olarak Miami’ye gitmiş milli bir yüzücü. 12 yaşından beri kurduğu hayallerinin peşinden koşarak su altı biyoloğu olmuş ama bununla yetinmeyip kimya ve fizik de okumuş. Hem bir bilim kadını hem de sporcu olan, kendiyle ve çevresiyle ilgili farkındalığı yüksek, duyarlı bir kadın Dize Kandu. Üstelik yaşam koçluğu da yapıyor. Kaş’ta, kendisiyle konuşma fırsatı bulduk.

Hayallerinizin peşinden koşup istediğiniz şeyleri elde etmişsiniz. Neler yaptınız?

Spora, küçük yaşta yüzücü olarak başladım; sonra mono palet, su altı hokeyi, su altı rugby’si ve su altı triatlon dallarında devam ettim. Bu dallarda milli takıma girdim. Hep sporun içindeydim zaten ve çok öncelerden hayalim olan su altı biyologluğu alanında Miami Üniversitesi’nin bu konuda en yüksek seviyede olduğunu öğrenince, ‘’oraya gitmek için ne yapabilirim?’’ planları kurmaya başladım. Sporcu bursu alabilmek ve akademik anlamda başarılı olmak, bu planın bir parçası olduğundan lise zamanlarında fokusum tamamen oraya aitti. Mezun olduktan sonra da direk Miami Üniversitesi’ne geçtim ki; bu herkesin bana ‘’yapamazsın’’ dediği bir şeydi. Miami çok yüksek seviyede sporculuğu olan bir üniversite. Ama ailem dışında herkesin ‘’hayır’’ demesine rağmen, ben yola devam ettim ve hayallerimin peşinden koştum. Okyanus kurtarma ekibinde görev aldım. Bir bilim müzesinde, dezavantajlı çocuklara öğretmenlik yaptım. Şu anda, Miami’de kendi koçluk şirketim var. Yaşam koçluğu, fitness ve gıda üzerine koçluk veriyorum; hem bireyler için,  hem de iş yerlerindeki ilişkileri düzenlemek açısından bir yaşam koçluğu programımız var.

Yüzmeye devam ediyor musunuz?

Devam ediyorum. Yüzme dersleri veriyorum, sadece açık okyanusta olan yarışmalara katılıyorum. Ya da triatlon da yüzüyorum (biliyorsunuz yüzme kısmı var) ama havuz içinde yapmış olduğum bir yüzme yarışı yok. Üniversiteden mezun olduktan sonra havuzla olayı bitirdim; şu anda daha çok okyanusta yüzmekten hoşlanıyorum.

Savaşçı Sara veya Dize Kandu

“Belli bir golümüz var ama o gole ulaşmak için stratejimiz, planımız yok”

Kişisel koçluk yapmaya karar vermeniz nasıl oldu?

Esasında kişisel koçluk yapmak, kendimi geliştirmek amaçlı yola çıktım. 2 tane olay vardır ya; bir insan der ki ‘’Şunu yapma’’, diğer insan onu yapmaz veya etkilerini gözlemlediğinizden dolayı yapmamayı ister; ben bunu kendimde deneyimlemek istedim. ‘’Koç olayım, bunun sertifikasını alayım’’ gibi bir derdim yoktu. Ruhsal bir yolculuğa çıktım; okumadığım kitap, izlemediğim belgesel kalmadı. Kendiniz bir alana odakladığınızda, bir kapı diğer kapıyı açıyor. Baktım güzel gidiyor, ‘’Tamam, bunun o zaman eğitimini de alayım’’ dedim. Hollandalı bir şirketten koçluk sertifikasını da aldım. Arkadaşlarımla olan ilişkilerimde bana hep, ‘’Yaşam koçluğu yapsan ne güzel olur’’ derlerdi. Ama tabii koç olmanın çok farklı özellikleri var. İnsanlar hep, ‘’Benim bir problemim var, buna ne yapmam gerek söylensin’’ şeklinde düşünüyor. Normalde bir koçun size, ‘’Şunu, şöyle yapmalısın’’ dememesi gerekiyor. İyi bir koç doğru sorular sorabilen ve sizden, sizin bildiğiniz cevapları çıkarabilen kişidir. Hiçbir öğrencime, ya da müşterime, ‘’Böyle yapmalısın’’ demiyorum. Esasında hepimiz çözümü biliyoruz, ama çoğu zaman daha derine giden o ikinci soruyu sormuyoruz. Ya da belli bir golümüz var ama o gole ulaşmak için stratejimiz, bir planımız yok. Ben sadece o konuda yardımcı oluyorum ve herkes içindeki hazinesini bu yönde çıkartabiliyor.

Anneannem bana, “Kişi kendini bilir” derdi. Bunun gibi bir şeyden bahsediyorsunuz sanırım. Aslında kendimizle ve hayatımızla ilgili her şeyi biliyoruz ama bunları bir çok faktörün etkisiyle bir yerde gömülü tutuyoruz. Size gelen kişilere nasıl yaklaşıyorsunuz?

Kesinlikle öyle. Mesela siz bana müşteri olarak geliyorsanız, ben sizin hayatınızı bilmiyorum. “Küçüklükten itibaren nasıl travmalarınız, kendinize ait güvensizlikleriniz, ne tür fitness rutininiz var; ne yiyorsunuz ve içiyorsunuz?” bunları biliyorum. Bir insan dıştan baktığınızda çok iyi görünebilir ama sabah kalktığında içi içini yiyordur. Dolayısıyla müşterilerime, ‘’Siz bana kendinizi, ulaşmak istediğiniz şeyi anlatın; ben de doğru işaretleri göstereyim ve birlikte buna ulaşalım’’ diyorum.

Çoğu öğrencim, bana önce spor için Personel Training amaçlı geliyorlar, sonra yaşam koçluğu ile bütünsel bir programa giriyorlar. Çünkü fark ediyorlar ki, geçirdiğimiz 1 saati, geri kalan 23 saatte bozabilecekleri alışkanlıkları var. Dolayısıyla bunu bir bütün olarak görmek lazım. Bana hep, ‘’Hocam kaçta başlıyor bizim seansımız?’’ diye sorduklarında, ‘’Uyandığınız an başlıyor’’ diyorum. Gözünüzü açar açmaz, nefes alışveriş tarzınız, içsel konuşmanız ve vücut duruşunuz bizim seansımızın bir parçası. Size, 1 saat boyunca dağlarda-tepelerde deli gibi spor yaptırabilirim ama o biter bitmez negatif düşünceler ya da stres dolu bir trafik macerası ile baş edemiyorsanız çalışmanın avantajını alamıyorsunuz. Sadece tek bir kısımdan değil her yönden bakıyoruz.

Ben bunu büyük bir değişim programı olarak düşünüyorum. Çünkü içsel olan değişim, dışa da vuruyor. Eğer kafanız orada değilse, vücudunuzun yapacağı hiçbir şey size verimlilik sağlamaz. Öğrencilerimin spor salonuna geldiğinde, kafasının bambaşka bir yerde olduğunu anladığım ve o saat boyunca sadece konuşup spor yapmadığımız çok olmuştur. Benim için karşımdaki insanın kafa, kalp ve ruh olarak o anda olabilmesi;  genel olarak sağlıklı olmasından, kas ve yağ miktarından daha önemli. Bir öğrenci geldiğinde de ilk sorduğum şey, ‘’Neden kilo vermek istiyorsun?’’ oluyor. İnsanlar, bir sonraki daha derin olan soruyu sormuyorlar. Biraz derine indiğimiz zaman adam, ’’Benim bir ufak oğlum var, onunla top oynayabilmek, aynı aktiviteleri ve tecrübeleri yaşayabilmek istiyorum’’ diyor. Bütün gollerimizin, duygusal bir bağlantısı var. Ulaşmak istediğiniz golü, duygusal bir amaca bağladığınız anda o zaman tutarlılığınız başlıyor. Yoksa yüzlerce öğrencimin kilo verdiğini ve aynaya baktığında hala tatminkâr hissetmediğini gördüm. O yüzden, bende böyle bir yaklaşım ve bakış açısı var.

Karşımda ciddi bir donanıma sahip, özgüveni yüksek ve başarılı bir kadın var. Böyle bir kişinin Türkiye’den ayrılıp, Amerika’da yaşamaya başlaması ülke için üzücü diye düşünüyorum. Eğitimin bittikten sonra, orada yaşamaya karar vermen nasıl oldu?

Burasıyla kopuk değilim. Küçüklüğümden beri Düşler Akademisi gönüllüsüyüm, zaten Ercan Tutal benim dayım. Amerika’da öğrendiğim ne kadar bilgi varsa, buraya gönüllü olarak gelip onlarla aynı şekilde hizmet veriyorum. Hem yüzme öğretmeni, hem de yabancı dil öğretmeni olarak elimden geldiği kadar katkıda bulunmaya çalışıyorum. Burada yaşam standardı olarak çok fazla kalamadım; mezun olduktan sonra, kendimi çok özgür hissedemediğim birçok alan oldu. Orada bir şeyleri toparlayıp, buraya hizmet olarak getirme konusunda zaten çok planım var. Mezun olduktan sonra, orada birçok profesörümle, araştırmacı su altı biyoloğu olarak çalıştım. Onlarla kurmuş olduğum birçok connection network olduğu için birinin araştırmasına dâhil olmak, o-bu derken yıllar geçti. Şimdi de orada bir şirketim olduğu için, gidip geliyorum ama kendimi sürekli ait hissettiğim bir yer yok. Yani orada, Türkiye’de veya Avusturalya’da olabilirim; önemli olan insanlara hizmet sunmak.

Kesinlikle, kesinlikle. Dünyada olduğumu biliyorum orası kesin, gerisi yalan. Benim felsefem, ‘’Gittiğin yerde ol’’. Şu an neredeysem orada olmayı, o anı yaşamayı, o kişiyle birlikte olmayı istiyorum. Şuanda sizinleyken; bu güzel gözlere bakarken, bu güzel sohbeti yaparken başka birini veya başka bir yerde olmayı düşünmüyorum. Bu an çok güzel.

Anı yaşıyor ve anı yaşamayı hatırlatıyorsun.

Hatırlatıyorum evet, çünkü doğal olarak dikkatimiz çok dağılıyor. Hepimize, ‘’kendimizi güvene sokma, para kazanma, finansal olarak garantiye olma, ya da o Amerikan Dream dediğimiz yaşam’’ resmi çizilmiş. Özellikle kadınlar olarak, kendimizi o role girmek zorunda hissediyoruz. Annemizden ve babamızdan gördüğümüzü çizmeye çalışıyoruz. Belki biraz korku ve biraz da alışkanlık var. Belki de bir rol modelinin olmamasından dolayı, daha büyük hayal kuramıyoruz. Bir çocuğu izlediğimiz zaman, neden deli gibi bakıyoruz? Oraya dokunuyor, bunu kokluyor, herkesle konuşuyor, inanılmaz maceracı ve keşfetmek isteyen bir ruh var çocuklarda. Sonrasında bunu neden kaybediyoruz? Çünkü ’’Öyle oturma, böyle konuşma, onu oraya koyma, şöyle konuşmalısın, böyle davranmalısın’’ gibi kurallar üzerimize battaniye olarak yükleniyor ve biz artık kendimiz olmuyoruz.

Şu anda bir kitap yazıyorum, ‘’Kendi Kahramanın Ol’’ diye; kitap bu temel üzerine dayalı, ‘’Nerede olursan ol, kendi kahramanın ol’’. Bu, zaten bizim içimizde olan bir şey. Toplumun bize yasladığı kanunu düşünmeden, içinden geldiği gibi olmak; nerede olursan oranın ışığı olmak… Kuantum fiziğine baktığımızda da aynı cevabı alıyoruz; ilmin, bilimin söylediği şey de bu. Hepimiz, enerjiden var olmuşuz. Yani benim size verdiğim bir enerji var, sizin bana verdiğiniz bir enerji var. Şu anda var olduğumuz için bağlantı kuruyoruz, bu kadar basit.

 

Yorumlar