İlk küfürü kim buldu, küfür ilk kez ne zaman , tarihte küfreden ilk insan?

İlk küfürü kim buldu, küfür ilk ne zaman, kim tarafından kullanıldı, tarihte küfreden ilk insan kimdir soruları yer yer sosyal medyada gündem oluyor.

Google Haberlere Abone ol
İlk küfürü kim buldu, küfür ilk kez ne zaman?

İlk küfürü kim buldu, insanlık tarihinde küfreden ilk kişi kimdir soruları yer yer sosyal medyada gündem oluyor. İlk küfürü bulan insanın kim olduğu konusu aslında sorunun kendisinden de anlaşılacağı üzere hayli tartışmalı bir konudur. Çünkü insanoğlunun günlük rutin hayatının kayda geçirilmediği, hiçbir şeyin kağıt veya başka bir yere not edilmediği dönemlerde de insanoğlunun yaşadığını düşünürsek, bu dönemlerde yapılanlar, kültürler hakkında çok az bilgi sahibiyiz, demektir. Dolayısıyla ilk küfürü kim buldu sorusuna verilen birçok tartışmalı cevap var. Peki, İlk küfürü kim buldu, küfür ilk kez ne zaman , tarihte küfreden ilk insan?

Onlardan biri de Freud'un verdiği cevaptır.

İlk küfürü kim buldu, tarihte küfreden ilk insan
İlk küfürü kim buldu, tarihte küfreden ilk insan

 

Bu konuda Medium.com sitesinde yer alan bir yazınızı beğenilerinize sunuyorum: 

Yazının başlığı, "Küfür Eden İlk İnsan" şeklinde.

Yazının devamı ise şöyle:

Dünya’nın ilk pasif agresif insanı ile tanışın! Neden, nasıl ve hangi şartlarda sorularına cevap aradığımız bu eylemin felsefi dayanaklarına yakından bakıyoruz.

Küfür; hedef alınan kişiyi kıran, kızdıran, zayıflığını hissettiğimiz şahsi değerlerine sözlü ya da sözsüz yapılan eylemler olarak tarif edilebilir. Çoğu zaman hedef alınan kişiyi harekete geçirme, tepki göstermesini sağlamak ya da aksine pasifleştirmek için kullanılır. Sigmund Freud’a göre küfür eden ilk insan aynı zamanda medeniyetin kurucusudur. Bu önermeyi de şu şekilde açıklar; İki insan imgelerinin birbirine yaklaşması onların kendi içinde ruhsallıkla nedenselliğin sınırında beliren huzursuzluk olarak adlandırılan iç sıkıntı, baş dönmesi ve bulanü arasında durumu ortaya koyar. Uygarlığın Huzursuzluğu yani insanların doğa güçleri üzerindeki hakimiyetlerinin artması ile birbirleri üzerinde de hakimiyet kurmaya çalışması durumu baş göstermeye başlar (Universe 25 deneyine değindiğim yazımı inceleyebilirsiniz.). Freud’a göre günümüz insanının mutsuzlukları, huzursuzlukları ve kaygılı halinin esas sebebini’de bunlar oluşturmaktadır. Mitolojilerin ve ideolojik mitlerin aldatıcı bildirileri ile baş gösteren bu durumlardan kurtulmayı istemek insanın içerisinde şiddeti itki olarak ortaya çıkaran unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

Freud bu durumu anlatmak için felsefi bir dil ile zihinlerimize baskı yapan sorular sorar. Bu baskıya maruz kalmamak için bu bölümü (ilk cinayet’e kadar) atlayabilirsiniz.

Freud soruyor: Toplumun bir öznesi olan psikanaliz insan için ne ister, ne yapabilir? İnsanlığın ve uygarlıkların ortak ve evrimsel geleceği üstünde etkisi nedir?

Toplumun yapı taşlarından olan insan öğesinin ‘’uyarılmış’’ olan bir başka yanı olduğunu ve bu uyarılmış ile birlikte insan öğesinin iki kişi olarak anıldığını farz edelim. Burada ‘’Uyarılmış kişi’’ ile kast edilen Aydınlanma Çağı’ndaki ideal insanın olabileceği ve günümüzde de kendisinin bilincinde olup telkinli olan, altbenlik (ID yani insanın en hayvan duygularını temsil eden yanı) kökenli dürtüsel güçleri yüceltebilen, aydınlanmış kişidir. Daha da özetleyecek olursak; İstekler ve yasaklar arasında orta yol bulabilen ‘’iyi çözümlenmiş’’ ya da normal nevrozlu öznedir.

İki insan düşündüğümüzde kaçınılmaz olarak bir iletişim aklımızda canlanır. Hem insan öznesinin bedenine kök salan nesne ile ilişki kurma arzusu hem de nefret ve nefrete biçim veren rekabetle bezeli öteki karşısındaki sarsıntı, ötekinin benzerliğinin ve aynı zamanda farklılığının kaygı verici tuhaflığı karşımıza çıkar.

Öteki -bir başka deyişle öznenin benzeri ile diğer öteki- toplum tarafından ileri sürülmüş yasalardan bağımsız kötücül ve yıkıcı olabilir. Ruhsal açıdan sürdürülen rekabetler ve anlaşmazlıklar ötekiler arasında artar.

Uyarılmış olmak, yıkıcı dürtüleri ve altbenliğin (ID) anarşisinden kurtulmak için bir çıkış yolu sağlayamıyor ise de kişinin ekini (güdülenmişliği) kurtuluşunda önemli bir etkendir. Çocukluğun sınırında erek öyle önemlidir ki sanki her insanın yaşamını sürdürmesi için vazgeçilmez olan en ufak değer, içinde yaşadığı topluluğun ekinin ellerindedir. Ve böylece toplum nasıl ise çocuk o topluma hazırlanır ve mahsülü olur.

İnsan doğasında ki kültürel ayrımların, uygarlık olgularının ve çeşitliliğin ötesinde insanın kültürel olma sorunu durumu boy gösterir. Her yerde kuşkusuz doğa, dirimbilim, içgüdü vardır ama her yerde insan ancak o içgüdü ötekinden ve kültürün alanından geçtiği için insan olur (Oidipusçu psikanalizin temel örneği.)

 


 

Yorumlar