'Bu Ülke'nin mütefekkiri 32 yıl önce bugün vefat etti

Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük mütefekkirlerinden biri olarak anılan Cemil Meriç, 32 yıl önce bugün vefat etmişti.

Google Haberlere Abone ol
'Bu Ülke'nin mütefekkiri 32 yıl önce bugün vefat etti

Türkiye'nin kültür hayatında önemli bir yeri olan Cemil Meriç, İstanbul Üniversitesi'nde okutman olarak çok sayıda öğrenci yetiştirmiş, 38 yaşında gözlerini kaybetmesine rağmen çok sayıda önemli eserler vermişti. İletişim Yayınları tarafından basılan külliyatı, geçtiğimiz günlerde yayımlanan "Kültürden İrfana" isimli eseriyle tamamlanmıştı.

Öte yandan Hatay Milli Eğitim Müdürlüğü ve Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi arasında yapılan protokolle 2012-2013 Eğitim ve Öğretim Yılı, Cemil Meriç yılı ilan edildi. Meriç, Hatay'da yıl boyunca çeşitli etkinliklerle anıldı.

Bu arada Meriç'in Hatay'da doğduğu ev de Hatay Valiliği tarafından düzenlenerek müze haline getiriliyor.

Şahin Torun, DunyaBizim.com sitesindeki yazısında Cemil Meriç için şu ifadeleri kullanıyor:

"Cemil Meriç tam 71 yıl yaşamış, otuz sekiz yıl boyunca görmüş, izlemiş, kalan 33 yılı da karanlıklar içinde geçirmemiştir. Muhteşem bir birikimle sürekli seslenmiş, konuşmuş, heyhat ki, bağrından tutup getirdiği 'Bir Dünyanın Eşiğinde' kalakalmıştır.

Otuz sekizinden sonraki otuz üçün tekmilinde birden kapanan gözlerinin yerine beynini oyup oradan bakmıştır her şeye Cemil Meriç. Nasıl bir tecessüs ve nasıl bir inattır bu?..

Kökünden yapraklarına kadar bir medd ü cezr üzerinde yeşermiştir onun hayatı. Bu yüzden de hem bütün hayatı hem de bütün iş'i ve iş'leri de aydınlıktan karanlığa kadar ve baştan sona kadar bu medd ü cezrin çalkantılarında şekillenmiştir.

Ne içine itildiği toplumda bir yer bulabilmiştir kendine, ne de bütün iteklemelere rağmen yerinden oynatılabilmiştir. Denilebilir ki; gözlerinin, kafasının ve kalbinin şehadet ettiği bir toplu alçalma sürecinde ucundan tutup sayfa sayfa yükseldiği bir kitaba tutunarak yükselmiştir hep.

Cemil Meriç çoğunlukla bir hoca, bir öğretici olarak görmüştür kendini. '...Bir çağın vicdanı olmak isterdim, bir çağın, daha doğrusu ülkenin. İdrakimize vurulan zincirleri kırmak, yalanları yok etmek, Türk insanını insanından ayıran tüm duvarları yıkmak isterdim. Muhteşem bir maziyi muhteşem bir istikbale bağlayacak bir köprü olmak isterdim; kelimeden, sevgiden bir köprü...' diye anlatmıştır rüyasını.

Usanıp bıktığı da olmuştur bazen. Sözgelimi böyle anlarda; '...Benzerlerime iletecek hiçbir önemli mesajım yok. Bir yabani gibi yaşadım, bir başkası gibi acı çektim. Hayatımda hiçbir fevkalade olay yok. Önemsiz hayal kırıklıkları, gerçekleşmemiş rüyalar, yerine getirilmeyen projeler...' diyerek acısını dışa vurmuştur.

Herkesin okuduğu halde kolayca göremediği satır aralarında kendisini dosdoğru biçimde anlayanlar için, en doğrusunu da kendisi söylemiştir zaten: '...Kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladı' olmayı seçen 'her büyük adam' gibi  dünkü veya ötelerdeki 'bir cemiyetin değil kendi cemiyetinin üvey evladı' olmuştur sürekli...'  Ama heyhat ki bütün çabasına ve nazına rağmen ne ebeveynleri ne de o sevememişlerdir birbirlerini.

Lüzumundan fazla olan her şeye bağrını açan bu toprağın insanları da,  ne acıdır ki, haklı çıkarmışlardır Cemil Meriç'i. Bütün lüzumsuzlukları ve aşırılıkları fazlasıyla kabul etmiş ancak böylesine lüzumundan fazla bir tecessüsü anlamak istememişlerdir hiçbir zaman. Anlamaya durduklarında ise zaman geçip gitmiştir.

Belki de bu yüzden, sevilmek için pek bir çaba sarf etmemiştir Cemil Meriç.

Kelimenin ve sözün namusundan haber veren bir dev

Solda birilerinin tez-antitez-sentez ucuzluğuyla Marks'a yamlaamaya çalıştıkları Cemil Meriç, bazı bazı da sağdaki  birilerinin ısmarlanmış yorumlarıyla Türk-İslam sentezinin ete kemiğe bürünmüş prototip arayışına malzeme edilmeye çalışılmıştır.

Acı da olsa yaman bir gerçek: Ne sağdan ne de soldan yamalanmaya çalışılan bu et ve kemik sentezinin ötesindeki Cemil Meriç'in, kelimenin ve sözün namusundan haber veren bir dev olduğu gerçeği ise sürekli unutulmuştur.

Kelimenin künhüne varmadan sentezlemek gibi bir şeydir bu; neyin hangi şeye 'tez' ya da hangi şeyin neye 'antitez' olabileceği bilinmeden yapılan bu yamalamalar ne kadar kullanılışlı olsa da Cemil Meriç'in sözünün bir nehir gibi akışıyla kaybolup gitmiştir.

'Tez'le 'antitez'in buluşturulup bölüştürüldüğü ve elde edilen sonuçla yamalanıp sentezlendiği bir fikrin adamı değildir Cemil Meriç.

Zira o bir yanıyla hem Türk'ü hem de İslam'ı bilen bir 'tez', bir yanıyla da hem Türk'ün hem de İslam'ın agonistik / teatral eksenlerde sahnelenen türlerinin tümüne karşı bir 'antitez' olarak hiçbir çuvala sığmayan parlak bir mızrak gibi çıkmıştır zamanın karşısına. Ve  hiçbir zaman da bir çuvala sığıp 'sentez'len(e)memiştir.

Sözün özünü söylemiştir Meriç Adam... Ama sözü özünden uzakta sadece söz olarak tüketilegelmiş ve onu sadece bir dil eyleyip, tarz ve üslup aşıranlarla, konuşurken dudaklarından ve dillerinden yağ damlayan üslup fukaraları onu hangi anlamda, ne kadar ve niçin sevmişlerse Meriç Adam da onları o kadar sevmiştir işte.

Adı üstünde Cemil, Meriç ve Adam... Akıp giden ve bitmeyen ve bitirilemeyen ve bilinemeyen ve gerçekten bilinmek istenmeyen bir nehirdir o..."

CEMİL MERİÇ KİMDİR?

12 Aralık 1916'da Hatay Reyhanlı'da doğdu. Hatay Lisesini bitirdi. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne girdi. Öğrenimini tamamlayamadan Hatay'a döndü. Bir süre ilkokul öğretmenliği ve nâhiye müdürlüğü, Tercüme Kalemi'nde reis muâvinliği yaptı. İstanbul Üniversitesi Edebiyât Fakültesi Fransız Dili ve Edebiyâtı bölümünü bitirdi. Elâzığ Lisesinde Fransızca öğretmenliği yaptı (1942-45). İstanbul Üniversitesi yabancı diller okulunda okutman olarak çalıştı (1946). 1955'te gözleri görmez oldu. Fakat talebelerinin yardımıyla çalışmalarını ölümüne kadar sürdürdü. 1974 senesinde İstanbul Üniversitesi'nden emekli oldu. 13 Haziran 1987 günü İstanbul'da vefât etti.

Cemil Meriç'in ilk yazısı Hatay'da Yeni Gün Gazetesi'nde çıktı (1928). Ardından Yirminci Asır, Yeni İnsan, Hisar, Türk Edebiyâtı, Yeni Devir, Pınar, Doğuş ve Edebiyat gibi gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Cemil Meriç, gençlik yıllarında Fransızcadan tercümeye başladı. Hanore de Balzac ve Victor Hugo'dan yaptığı tercümelerle kuvvetli bir mütercim olduğunu gösterdi. Batı medeniyetinin temelini araştırdı. Dil meseleleri üzerinde önemle durdu. Dilin, bir milletin özü olduğunu savundu. Sansüre ve anarşik edebiyâta şiddetle çattı.

Cemil Meriç 38 yaşında iken gözlerini kaybetmesine rağmen çalışmalarını sürdürdü. Meriç, miskinler tekkesi olarak kabul ettiği fildişi kulelerin dışındaki aydın olacakken, fildişi kuleye sığınmak zorunda kalır. Yıllarca fildişi kulesindedir, yıllarca yalnız. Kavganın dışındadır, fikir ve sanat kavgasının. Politikadan da, kurtarıcılığına inanmadığı için kaçtı.

Cemil Meriç'in yeri hep kütüphane oldu. Argoya, arenaya, ateş hattına ve politikaya hiç inmedi.

Umrandan Uygarlığa (1974), Kırk Ambar (1983) isimli eserleriyle iki defâ Türkiye Millî Kültür Vakfı ödülünü kazandı. Hint Edebiyâtı, Saint Simon, İlk Sosyolog, İlk Sosyalist, Bir Dünyânın Eşiğinde, Bu Ülke, Mağaradakiler, Bir Fâciânın Hikâyesi, Işık Doğudan Gelir ve Kültürden İrfana başlıca eserleridir.

Cemil Meriç, Kırk Ambar adlı eseriyle "Türkiye Millî Kültür Vakfı" ödülü, Ankara Yazarlar Birliği Derneği tarafından "Yılın Yazarı", Kayseri Sanatçılar Derneğince, "İnceleme", Kültürden İrfana adlı eseriyle, Türkiye Yazarlar Birliği "Yılın Fikir Eserleri" ödüllerini aldı.

Yorumlar