GÖRÜŞ - Hamaney sonrası İran için 4 senaryo

- Hamaney'in Ahmedinejad'ın 'itaatsizliğine' tahammül göstermesinin sebebi, her ikisinin de Ayetullah Sadık Laricani'yi ülkenin yeni dini lideri olarak görmek istemiyor olması gibi görünüyor - Ahmedinejad, "hafif sıklet reformcular"ın asıl karakterlerini, büyük halk desteğine rağmen onların haklarını koruyamamalarını ve dini liderle yüzleşme konusunda bir türlü cesaret gösterememelerini ortaya çıkardığı için takdiri hak ediyor - Dini liderlik müessesesinin yapısında değişiklik gerçekleşmesi talebi, eski cumhurbaşkanı olarak konumu ve şahsi karakteri gibi faktörlerin hepsi, şayet iktidar değişimi yaşanacak zamana kadar siyaset sahnesinde kalabilirse, Ahmedinejad’ın bu değişimde küçük de olsa bir rol oynayacağına işaret ediyor - Hamaney sonrası için en az dört senaryo var. İlki, dini liderlik makamının kaldırılması. İkincisi, bir Dini Liderlik Konseyi kurulması. Üçüncüsü öldüğünde yerini başka bir ayetullahın alması; dördüncüsü ise en uygulanabilir senaryo, Mücteba Hamaney'in, babasının, yani dini liderin yerine geçmesi

Google Haberlere Abone ol
GÖRÜŞ - Hamaney sonrası İran için 4 senaryo

İSTANBUL (AA) - SELİM CELAL - Şubat'ın 18'inde, yani eski İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad'ın yargı sisteminin aleyhinde konuşup dini lider Hamaney’i de ‘sorumluluktan kaçmakla’ suçlamasından sadece dört gün sonra Hameney de buna bir açıklama ile mukabelede bulundu. Her ne kadar açıktan olmasa da İran İslam Cumhuriyeti'nin adaleti sağlamakta genel olarak yetersiz kaldığını kabul eden Hamaney, halktan özür dilenmesi gerektiğini bildirdi. Her zamanki gibi çok muğlak, farklı yorumlara kapı aralayan bir açıklamaydı bu. Kimin özür dilemesi gerektiğini de açıkça belirtmediği açıklamasında, Hamaney modern siyasi sistemlerde adaletin sağlanmasında temel vazifeye sahip olduğu addedilen yargı sistemini doğrudan zikretmeden, sorumluluğu zekice tüm devlet organları arasında paylaştırdı.

Hamaney ayrıca kendi âdeta yarı-tanrıya denk statüsünü de göz ardı ederek, bir muhalefet lideri tonu kullanmıştı. Daha da önemlisi, kendi görev süresiyle (29 yıl), selefi olan Ayetullah Humeyni'nin görev süresi (11 yıl) arasında da bir ayırım gözetmemişti. Bu da kendisi ve diğer devrimcilerin "İmam'ın altın çağı" (devrân-ı tâlî-i imâm) olarak adlandırdığı Humeyni dönemindeki adaletin seviyesinden memnun olmadığı anlamına geliyordu.

Dini liderin bu açıklamasından yalnızca üç gün sonra, 21 Şubat'ta Ahmedinejad ona başka bir mektup gönderdi. Ahmedinejad mektupta Hamaney'e adaletin sağlanması konusunda söylediklerini eyleme dökmesi gerektiğini kibarca hatırlattı ve devlet başkanlığı ve parlamento seçimlerinin zamanında, adil ve de Anayasa Koruma Konseyi ve askeri makamların müdahalesinden salim bir şekilde düzenlenmesini talep etti. Hatta Ahmedinejad’ın mektubuna, kallavi bir öneri taslağı da iliştirdiği söyleniyor; ancak içeriği henüz ortaya çıkmadı. Ahmedinejad’a yakın kesimlere göre, taslak, adaletin nasıl sağlanması gerektiği konusunda teklifler içeriyor. Fakat tekliflerden çok talepler içeriyor olması, daha kuvvetli ihtimal.

Ahmedinejad'ı seven çok fazla İranlı yok ve daha önceki makalemizde [1] de belirtildiği gibi kendisine, aralarında en hafifi "Komedi-nejad" olan çok sayıda isim takılmış durumda. Yine de eski İran Cumhurbaşkanı, "hafif sıklet reformcular"ın asıl karakterlerini, büyük halk desteğine rağmen onların haklarını koruyamamalarını ve dini liderle yüzleşme konusunda bir türlü cesaret gösterememelerini ortaya çıkardığı için takdiri hak ediyor. Ahmedinejad ayrıca ciddi şekilde alışılmışın dışına çıkan üslubuyla, siyasete getirdiği yaratıcılık için de övgüyü hak ediyor.

Seçim sisteminde köklü bir reform gerçekleştirilmesi konusundaki talebiyle ortaya koyduğu aşırı özgüven de etkileyici. Bir insanın yaşadığı başarısızlıkla ilgili olarak sistemi suçlaması doğal. Ama sistemin, bizzat kendisinden istifade etmiş biri tarafından suçlanması ise görülmüş şey değil. Anayasayı Koruma Konseyi olmasaydı, Ahmedinejad cumhurbaşkanı seçilmiş olamazdı. Ahmedinejad’ın talebi, Koruma Konseyi'nin nazarında İran’ın meşhur "Tuzu alıp tuzluğu kırmak" (nemek horden u nemekdân şikesten) halk deyişinin tipik bir örneği.

Bununla birlikte, son olaylardaki en çarpıcı gelişme Koruma Konseyi'nin tepkisi oldu. Konseyin sözcüsü 22 Şubat'ta yaptığı açıklamada, Ahmedinejad'ı 2009'daki cumhurbaşkanı seçiminde, "seçim mühendisliği" yapmakla suçladı. Bu terim, İran’ın seçim jargonuna 2005 yılında, o seneki seçimi kaybeden adaylardan Mehdi Kerrubi tarafından sokulmuştu. Kerrubi dini lidere yazdığı meşhur mektubunda, (dini liderin oğlu olan) Mücteba Hamaney’i, Konsey’i ve Devrim Muhafızları’nı, 2005 seçimlerini Ahmedinejad'ın lehinde manipüle etmekle suçlamıştı. Kerrubi o zamandan beri İran müesses nizamı tarafından dışlanıyor. Ve 13 yıl sonra bugün, İran'daki tüm seçimlerin esas mühendisi olan Konsey, aynı terimi Ahmedinejad için kullanıyor. Ünlü bir Fars tezadını kullanmak gerekirse, Konsey'in açıklaması [kendisini kovalayan şeyin] "uzağına kaçmak" yerine "önüne kaçmak" anlamına gelmekle büyük bir hataya dönüşebilir.

Bir önceki makalede, eğer İranlıların nazarındaki popülerliğini artırmak istiyorsa, Ahmedinejad'a 2009 seçimlerinin kara kutusunu açması tavsiye edilmişti. Ahmedinejad henüz bu tavsiyeye uymadı. Belki de bunu ileriki hamleleri için sakladı, ama Konsey’in açıklaması Ahmedinejad'a uzun süredir aradığı bahaneyi sağlıyor. Şimdi herkes Ahmedinejad'ın hikayesini dinlemek için kulaklarını kabartmış durumda. Oyun, İranlılar için gittikçe daha da ilginçleşiyor.

Ahmedinejad şimdiye kadar Laricani biraderlere odaklandı. Dini liderle temasları, ümitsiz bir insanın daha yüksek bir mercie müracaat etmesi olarak algılandı. Fakat Ahmedinejad son mektubunda dini liderlik makamında yapısal bir değişikliğe gidilmesini açıktan talep ederek haddini had safhada aşmış oldu. Bu durumda sorulması gereken, dini liderin Ahmedinejad'ın serkeşane itaatsizliğine daha ne kadar tahammül edeceği. Daha da önemlisi, dini liderin gösterdiği tahammülün altında yatan ne? Bu sorular, Ahmedinejad'ın savunduğu değişikliklerin mahiyeti bağlamından önce, bu itaatsizliği bizzat nasıl bir zaman diliminde sergilediği bağlamında cevaplanmalı.

Dini liderin sağlık durumu hakkındaki dedikodular bir yana, onun yaşındaki her lider, temel bir prensip olarak, halefinin kim olacağı meselesine kafa yorar. Bu konuda sadece kendisi değil, yakın çevresi ve aile fertleri de endişeli; zira iktidar değişimi pürüzsüz bir şekilde gerçekleşmeyecek olur yahut iktidar ‘yanlış ellere’ geçecek olursa, onların da sahip oldukları konumlar ve imtiyazlar -hatta hayatları- tehlikeye girecektir.

Belli ki dini lider de öldükten sonra nasıl anılacağı ve kendisine doğru kişinin halef olup olmayacağı konularında kaygılar taşıyor. Sonuç olarak, halefinin kim olacağıyla ilgili olarak kapalı kapılar ardında çok ciddi siyasi dolaplar dönmekte. Bu nedenle, halefin kim olacağıyla ilgili süregiden bu ‘soğuk savaşta’, Ahmedinejad faktörünü takdir etmek gerekir. Dini liderlik müessesesinin yapısında değişiklik gerçekleşmesi talebi, Düzenin Maslahatını Teşhis Konseyi üyeliği, ülkenin eski cumhurbaşkanı olarak konumu ve şahsi karakteri gibi faktörlerin hepsi, şayet iktidar değişimi yaşanacak zamana kadar siyaset sahnesinde kalabilirse, Ahmedinejad’ın bu değişimde küçük de olsa bir rol oynayacağına işaret ediyor.

Özetle, Hamaney sonrası için en az dört senaryo var. İlki, dini liderlik makamının kaldırılması. Bu ihtimal Kum'daki mollalardan, Anayasa Koruma Konseyi'ne, büyük güç sahibi çok sayıda çıkar grubunun menfaatlerini tehlikeye atacaktır; hatta böyle bir durum İran'da bizzat teokrasinin ölümü anlamına dahi gelebilir. Bu senaryo imkansız olmasa da, kolay ve şiddet içermeyen bir tercih olmayacaktır.

İkincisi, [tek bir dini liderin seçilmesi yerine] bir Dini Liderlik Konseyi kurulması. Aslında bu fikir, Humeyni'nin ölümünden hemen sonra ortaya çıktı ve uygulanması düşünüldü, ancak 1989 yılında yapılan değişiklikle Anayasa'dan çıkarıldı. Geçtiğimiz Ağustos ayında hayatını kaybeden eski İran cumhurbaşkanlarından Haşimi Rafsancani, ömrünün son aylarında bu fikri yeniden canlandırmaya çalıştı. Teknik olarak bu fikir, özellikle de bir üçüncü dünya ülkesinde pek uygulanabilir görünmüyor. Ayrıca, tek bir kişi yerine bir grupla pazarlık yapmak zorunda kalacakları için menfaat sahiplerinin çıkarlarına da uymuyor. Ayrıca büyük bir istikrarsızlık sebebi olurdu. Daha da önemlisi, ‘konsey’ mekanizması, iktidarın tek bir kişinin elinde diktatörlüğe dönüşmesini önlemeyi amaçlayan demokratik bir konsept olması hasebiyle İran'ın teokratik nizamının otoriter yapısına uymuyor.

Üçüncüsü ise öldüğünde yerini başka bir ayetullahın alması. Bu senaryo teknik olarak uygulanabilir olmasına karşın, bu şanslı insanın kim olacağı sorusunu ortaya çıkarıyor. Dini liderlik makamında gözü olan çok sayıda kişi var; Hasan Ruhani, Ayetullah Sadık Laricani, Haşimi Şehrudi ve diğer çok sayıda molla. Lakin bu mollaların hepsi, güç basamaklarını kendileri tırmanmak yerine diğerlerinin ayağını kaydırma çabasındalar. Üstelik, bu konum, yapısı gereği hayat boyu sürecek bir sorumluluğu deruhte etmek anlamına geldiği için pazarlık yapmayı da bir hayli güçleştiriyor.

Son olarak, en uygulanabilir senaryo, Mücteba Hamaney'in, babasının, yani dini liderin yerine geçmesi olurdu. Her baba, kızı ya da oğlunun kendisine vâris olmasını, ya da her oğul ya da kız, babasının halefi olmak ister. Ayetullah Humeyni ve oğlu Ahmed de buna niyetlenmişti. Humeyni, oğlunun önünü açmak için, vekili Ayetullah Muntazıri'yi görevden almıştı. Fakat beklenmedik şekilde aniden ölmesiyle, plan akim kaldı. Ayrıca, Ahmed’in babasının vefatından beş yıl sonraki (1995) gizemli ölümü, Hamaney'in, oğlu Mücteba'yı bir sonraki dini liderin merhametine terk etmek istememesinin başka bir nedeni. Babası öldüğünde Mücteba, İranlı makamlar nezdinde Ahmed’den daha sevgili falan olmayacak. Sâbık devrimcilerin birçoğu, babasından dolayı Ahmed'e az da olsa bir duygusal bağlılık hissediyordu, ancak böyle bir bağlılığın zerresi, babasından dolayı Mücteba'ya duyuluyor değil.

Liderler genelde çocuklarından birini seçer ve daha hayattayken onu ön plana çıkarmaya başlarlar. Ancak bu gayret bazen, müstakbel vârisin, Suudi Arabistan'daki Muhammed bin Selman örneğinde olduğu gibi, tartışmalı hale geldiği durumlarda ters teper. İranlılar arasında çok tutulan bir diğer yöntem ise "karpuzu kesme ki kolayca satabilesin" deyişinde zikredilen. Dini liderin bu yöntemi kullandığı anlaşılıyor. Mücteba'ya resmi bir makam verilmedi, halka arasına çok nadir çıkıyor, hatta fotoğrafları bile çok az görülüyor.

Yukarıdaki dört muhtemel senaryoya bakılacak olursa, Ahmedinejad faktörünün son iki senaryo ile daha alakalı olduğu görülüyor. Ahmedinejad'ın kendisi dini liderlik pozisyonu için ehil olmasa da, Ayetullah Laricani potansiyel adaylardan biri. İşte burası, Hamaney ile Ahmedinejad'ın çıkarlarının örtüştüğü nokta; ikisi de Laricani'yi bir sonraki dini lider olarak görmek istemiyor. Ahmedinejad içinse bu, bir ölüm kalım meselesi. Eski İran cumhurbaşkanı, Laricani'nin bir sonraki dini lider olması durumunda, bir gün bile yaşayamayacağını biliyor. Eğer Laricani'nin elinde olsaydı, Ahmedinejad'ı şu saniyede hapsedip asmak konusunda tereddüt göstermezdi. Laricani'nin Hamaney'e, Ahmedinejad'ın tutuklanması için üç kez müracaat ettiği, fakat dini liderin bunu reddettiği söyleniyor.

Şüphesiz ki siyaset, belirsizliklerin hüküm sürdüğü bir sahadır ve hiçbir ihtimal göz ardı edilemez. Yine de olayların gidişatı, Ahmedinejad'ın dini lider tarafından bir şekilde korunduğu hissini veriyor, zira Ahmedinejad, Hamaney'in nazarında, halefiyle ilgili müstakbel planları konusunda, Laricani'den çok daha küçük tehlike arz ediyor. Buna binaen, dini lider, Ahmedinejad'ın davranışlarına olabilecek en uzun süreye kadar tahammül gösterebilir ve onu, oğlu Mücteba'nın dini liderlik makamına gelmesinin önünde duran Laricani engelini kaldırmak için kullanabilir.

[1] https://aa.com.tr/en/analysis-news/ahmadinejads-attempts-at-dissent-bound-to-fall-short/1068609

Mütercim: Ayşe Doğru

[Selim Celal İstanbul’da yerleşik bir araştırmacıdır ve İran dış politikası ve iç siyaseti hakkında çalışmaktadır]

* “Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.

Yorumlar