GÖRÜŞ - ABD-Çin çekişmesi: Herşey 'doların statüsü' için
- Bir süredir devam eden gümrük duvarlarını yükseltme hamleleri ve güç testi girişimlerinin ana odağını, uluslararası ticaretin yakın gelecekte dolardan bağımsızlaşma olasılığı ve tehdidi oluşturuyor - ABD'nin her geçen gün daha da belirginleşen kurumsal dejenerasyonu, Amerika’nın “Liberal Düzeni”ne Çin’in sessiz ve derin biçimde yerleşmesine ve temel yapıtaşlarını değiştirme girişimlerine istikrarlı ve sistemik biçimde devam etmesine zemin oluşturuyor - Dünyanın yeniden kurgulanan parasal sistemi, Çin ticari yayılma havzasında barış ve refahı tesis etmesine bağlı. Bu ise “kilit taşı” ülkesi Türkiye’ye kritik roller yüklüyor ve gelecekte daha da yükleyecek - Çin’in küresel hedeflerinin istikrarı ve güvenliği Türkiye’nin istikrarına ve Ortadoğu’da Amerika merkezli unsurların etkinlik kurmamasına bağlı
İSTANBUL (AA) - SELVA TOR - Çocukluğumda oynadığımız bir oyundu Mikado. Çin efsanesinde, ejderhayı oyalamak için bir prensin yanındaki çubuklar ile benzer bir oyun türettiği anlatılır. Mikado, 41 çubuğun üst üste atıldığı yerde oluşturduğu karmaşık bir yığından diğerlerini hareket ettirmeden tek tek çubukların kurtarılması üzerine kurulu bir oyun. Özellikle çocuklarda zihin-akıl-motor gelişimini desteklediği biliniyor. Ancak birbiri üzerine dağılmış çubukları diğerlerini hareket ettirmeden tamamen satıhtan temizleyemiyorsunuz ve aslında Mikado hiçbir zaman tam anlamıyla sona ermiyor.
Çin ve Amerika arasında bir süredir devam eden gümrük duvarlarını yükseltme hamleleri Mikado oyununu hatırlatıyor. Hiçbir rakibin sadece kendilerine değil, sistemin kalanına da zarar vermeden sürdürülmesinin mümkün olmadığı bir oyun. Üstelik oyunculardan biri Amerikan siyasi tarihinin en tutarsız hükümetinin başındaki Donald Trump.
Ne olduğunu kısaca hatırlayalım:
2017 yılında ABD’de Çinin Amerikan fikri mülkiyet haklarını ihlal ettiği iddiası ile dava açılmış, geçtiğimiz haftalarda karara bağlanan bu davanın sonuç raporuna dayanarak, Trump yaklaşık bin 300 farklı ürün ve yarı mamule kısıtlamalar getiren genelgeyi imzalamıştı. Bu Çin ile ABD arasında 2017 verilerine göre yaklaşık 600 milyar doları bulan ticaret hacminin neredeyse yüzde 10’unu etkileyecek bir karar. Çin’in ABD’ye ihraç ettiği en önemli kalem olan teknoloji ürünleri üzerindeki gümrük duvarlarını yüzde 25 oranında artırıyor. ABD’nin bu hamlesine Çin de beklemeden karşılık verdi. Ancak Çin’in hamlesi doğrudan, yeniden seçilmeyi uman Trump’ın oy depolarını hedef aldı. Amerikan çiftçilerinin yoğun yaşadığı eyaletlerdeki ekonomiyi doğrudan hedef alan Çin’in gümrük hamlesi, tarım ve hayvancılık ürün ithalatının 50 milyar dolarlık kısmına aynı miktarda gümrük vergisi artışı yaptı. Dünyanın en büyük iki ekonomisi arasındaki bu sıcak gümrük çekişmesi, ciddi bir ekonomik çatışmaya dönüşürse bu ikili bir ticari mesele olmaktan çıkıp daha küresel ve çok taraflı bir boyuta hızla tırmanır.
Bugün uluslararası ticaret dünya tarihinde hiç olmadığı kadar iç içe geçmiş durumda. Küresel alana yayılmış olan üretim zincirleri, ekonomiler arasındaki karşılıklı bağımlılık uluslararası ticareti devletlerarası sıcak çatışmalara olabildiğince kayıtsız kendi ticari ağları üzerinden yürüyen bir yapıya dönüştürdü. AB ile olan tüm sorunlara rağmen diplomatik kanalları her daim açık tutan kaldıracın, Türkiye-AB ticaretinin karşılıklı olarak vazgeçilemez niteliği gibi.
Anlaşılan Trump’ın gayrimenkule odaklanmış olan tüccar zihni,
küresel ve çok taraflı uluslararası ticaretin Mikado çubukları gibi
birbirine geçmiş karmaşık yapısını anlamakta zorlanıyor. Ama bu
meselede, Amerikan şirketlerinin hayli sessiz kalmış olmasını da
önemsemek gerek. Bu ayrıntıya dikkat çeken Nobel ödülü Stiglitz,
Project Syndicate’e kaleme aldığı zehir zemberek yazıda, Trump’ın
bu hamlelerini sadece 'aptalca' olarak nitelendirmiyor ayrıca
ABD’nin küresel rolünün zayıfladığını tescil eden bir gelişme
olduğunu da belirtiyor. Amerikan şirketlerinin bu konuda Trump’ın
karşısına çıkmamasını da ayrıca not ediyor. Stiglitz’e göre artık
Amerikan şirketlerinin karşısında küresel ölçekte ciddi bir rekabet
gücüne sahip Çinli şirketler var. Çin artık bu Amerikan şirketleri
için sadece ucuz iş gücü ve yarı mamul temin edilecek bir ülke
olmaktan çoktan çıkmış durumda. Özellikle Çin’in yapay zekâ
konusunda kat ettiği mesafe “Corporate America” yı çok
endişelendiriyor. Çin’in yapay zekâ konusunda çalışacak insan
sermayesini geliştirmek üzere bir dönem Google’da görev yapmış
Kai-Fu Lee ile ortak bir proje kapsamında Yapay Zeka Enstitüsünü
kurması, geleceğin endüstriyel devrimine en hazır ülke olma
iddiasını bir kez daha kanıtlıyor. Tüm bu dramatik ve dinamik
gelişmeler yaşanırken, ABD’nin küresel rolü ve dünya dengeleri ile
ilgili tartışmaları alevlendiren son gelişmeleri ticaret savaşı
olarak nitelendiremeyiz. Trump’ın gümrük duvarları üzerinden
başlattığı bu güç testini fazla sürdürmeyeceğini düşünmek daha
gerçekçi bir yaklaşım olur. Zira bu adımların gereğinden fazla
gündemi meşgul etmesi Çin’e değil, ABD’ye zarar verecektir.
Washington da Pekin de bu gerçeğin farkında.
- Washington’un derdi dolar’ın hakimiyeti
Bir süredir ayak seslerini hissettiğimiz havadaki tuhaf
gerginliğin nedeninin ABD ile Çin arasında Amerika aleyhine bozulan
ticaret açığı olmadığı anlaşılıyor. Bu gerginliğin nedeni Dünya
Ticaret Örgütünde ABD'nin azalan etkinliğinin yarattığı rahatsızlık
da değil. Zira Trump’ın da itiraf ettiği gibi ABD bu savaşı çoktan
kaybetti. Bu dramatik çıkışların ve güç testi girişimlerinin ana
odağını, uluslararası ticaretin yakın gelecekte dolardan
bağımsızlaşma olasılığı ve tehdidi oluşturuyor.
Washington’da 2008 Küresel Mali Krizden bu yana gündemi meşgul
eden bu konunun alevlenerek, ticaret alanında bir güç testine sahne
olmasının geçtiğimiz hafta bono piyasalarında, Çin’in ABD Hazine
bono alımlarını durduracağı yönündeki asılsız haber tetiklemiş
olabilir. Çinli yetkililer bu haberi yalanlayınca kadar geçen
saatler içinde Amerikan hazine bonoları son beş yılın en düşük
getiri seviyesine gerilemişti. Haberin asılsız olduğu anlaşılınca
kayıplar telafi edildi edilmesine ama böyle bir söylentinin dahi
ciddi bir salınıma neden olduğu gerçeği Beyaz Ev’de bazı yüzlerin
endişeye gark olmasını da engelleyemedi.
Çin, elinde bulundurduğu 1,2 trilyon dolar tutarındaki Amerikan
Hazine bonosu ile 6 trilyon dolar dolayındaki yabancı tahvil
borçlanmasının en büyük alacaklısı konumunda. Diğer ABD doları
cinsinden rezerv varlıkları ile birlikte düşünüldüğünde Pekin
uluslararası parasal sistemde 3,5 trilyon dolara yakın bir
büyüklükle tektonik deprem etkisi meydana getirebilir. Ancak Çin’in
elindeki finansal güç geçiş sürecinde Pekin’in piyasa aktörlerine
güven tesisi açısından çok önemli bir araç. Ayrıca Çin’in bu kadar
büyük bir kaynağı piyasaya sunması hem maliyetli hem de
oluşturacağı dolaylı etki açısından bir küresel krizi tetikleme
potansiyeli de taşıyor. ABD Çin arasındaki olası ticaret savaşının
büyük bir küresel krizi tetikleyeceği ne kadar gerçekçi bir senaryo
ise Çin’in ABD tahvillerini satışa çıkarma olasılığı da aynı
eksende bir kıyamet senaryosunu çağırıyor.
Ama ABD’nin Çin’e karşı duyduğu tehditkâr ve korumacı politikalarının nedeni Çin’in elindeki tahvillerin bir finansal imha aracı olarak kullanılması olasılığı değil. Washington böyle bir hemleyi Çin’den beklemiyor. Asıl sorun, doların hakimiyetini sarsacak bir parasal sistem inşası sürecine Çin’in istikrarlı biçimde devam etmesi. O nedenle son gelişmelerin yuan (RMB) bazlı petrol vadeli işlemler piyasasının işleme başladığı hafta meydana gelmesi tesadüf olmasa gerek. 2017 yılında Şanghay’da Yuan bazında altın sabitlemesine de geçildiğini hatırlatmak gerekiyor. Çin ana emtia fiyatlarını doların etkinlik sahasının dışına çıkarma gayretinde. Diğer bir ifade ile üretim ilişkilerini ana maliyet kalemlerinde gelecekte senyoraj hakkına sahip olduğu Yuan üzerinden yapmak istiyor. Amerikan ulusal güvenliğine yönelik tehditlerin en önemli noktasını da zaten doların statüsü oluşturuyor.
- Bu noktaya ABD nasıl geldi?
Devletlerarası güç ilişkilerinin en önemli sorunlarından birisi de etkinlik kurma girişimlerinin beklenmedik olumsuz sonuçları olmasıdır. Tıpkı Kissinger’ın Sovyet Rusya’yı çevrelemek için yanına çektiği yoksul Çin’in, 40 yıl sonra ABD’nin en büyük rakibi haline gelmesi gibi. Amerika’nın desteğiyle 1978’de Deng Şiaoping’in başlattığı Ekonomik Reform ve Açılım programı, Sovyetlerin on yıl içinde dağılmasına katkı oluşturmuşsa da Amerikan gücüne meydan okuyabilecek nitelikte ve Sovyetlerden çok daha etkin ve güçlü bir rakibin doğmasına da neden oldu. Üstelik bu süreç 2008 Küresel mali krizi Amerika’yı derinden sarsıncaya kadar sadece piyasa aktörlerinin ve küçük elit bir zümrenin yaşam standardını yükseltme hırsıyla beslendi. Çin, Amerika’yı kendi hırslarının girdabına hapsederken, bugün hakimiyetinden kurtulmaya çalıştığı doları da bugünkü tahtına oturtan gelişmeleri tetikledi.
Bu iki yönlü etki, her iki tarafa da aslında hiç arzu etmedikleri kazanımlar sağladı. Niall Ferguson bu ikili “Chimerica” adını veriyor. Çin ve Amerika arasında bir gün boşanma ile sonuçlanacağı bariz olan tuhaf evlilik. Bu evliliğin çevresel etkisi ise, 90’lı yıllardan itibaren hem dünyanın hem de Türkiye gibi çevre ülkelerin bol likidite ve tüketim çılgınlığına kapılmasına neden olmasıydı. Çin’in ucuz işgücünün rekabetçi fiyatları ile üretilen ürünler ve ara mallar, “Kapitalist Amerikan”ın çılgın tüketim alışkanlıklarını tatmin etmek için piyasalara akın etti. “Komünist (veya Şi Cinping’in deyimiyle Çin usulü Sosyalist) Çin” de Amerikan’ın bu çılgın tüketimini yüz milyonlarca Çinlinin 7/24 çalışarak ürettiği zorunlu tasarrufları ile finanse etti. Yüz milyonlarca insanının ağır koşullarda çalışarak ürettiği bu artı değer zamanla Çin’in ekonomik olarak güçlenmesine yol açtı. Ve ekonomik büyüklük öncelikle Çin’in ekonomik ve siyasi özerkliğini tesis etmek için kullanıldı. Diğer yandan ABD küresel ölçekte üretim ve kredi süreçlerini kontrol etmekten hayli uzaklaştı. Ve doğal olarak ABD’nin küresel rolünün doların uluslararası ticaret ve para sistemi içindeki ağırlığından başla bir dayanağı kalmadı. Amerika’nın azalan gücünün somutlaşmış hali olan muhteşem askeri varlığının tek yakıtı da doların bu hegemonyasına çapalandı.
Washington’un son derece hassas olduğu “Doların ayrıcalıklı statüsü”, bugün Çin’den gelen yapısal adımlar ile ciddi ölçekte sınanıyor. 2008 yılından bu yana küresel piyasaları ABD dolarına boğan Amerikan para politikaları ise küresel krizi fırsata çevirerek doların ayrıcalıklı konumunu güçlendirme niyetiyle yeniden bir dolar likidite bolluğu silahını kullandı. Ancak bunun ne kadar etkin olacağı şüpheli. Finansal Hizmetler sektöründe beklenen yapısal değişiklikleri yapması halinde Amerikan’ın bu hamlesini de boşa çıkarmak Çin’in elinde. Nitekim, Şi Cinping’in Çin’in Davos’u olarak bilinen yıllık forumda açıkladığı yeni açılım politikası bunun sinyallerini çok açık biçimde verdi. Cinping’in konuşmasının ana unsurları Çin’in serbest ticaretin sahibi ve destekçisi rolünü güçlendirerek yapısal gücünü daha da pekiştirdiğini teyit ediyordu.
Diğer yandan Amerika’nın her geçen gün daha da belirginleşen
kurumsal dejenerasyonu, stratejik akıl üretmekten uzaklaşması gibi
somut sorunlar da Amerika’nın “Liberal Düzeni”ne Çin’in sessiz ve
derin biçimde yerleşmesine ve temel yapıtaşlarını değiştirme
girişimlerine istikrarlı ve sistemik biçimde devam etmesine zemin
oluşturuyor. Uluslararası sistemde ticari ve parasal sistemik
yapılar tarih boyunca hep kanlı savaşlar eşliğinde değişti. Bu defa
Çin’in düşük profilli hamleleri bu süreci barışçıl kılabilecek mi
bilemiyoruz. Ancak şurası gerçek ki, kuşağımız bu tarihi dönüşümün
tam odağında gelişmelere tanıklık ediyor. Dünyanın yeniden
kurgulanan parasal sistemi, Çin ticari yayılma havzasında barış ve
refahı tesis etmesine bağlı. Bu ise “kilit taşı” ülkesi Türkiye’ye
kritik roller yüklüyor ve gelecekte daha da yükleyecek.
- Türkiye olan bitenden ne anlamalı? Ne yapmalı?
Tanık olduğumuz bu tarihi değişimin etkilerini küresel siyasetin
kayganlaşan ittifak yapılarında her geçen gün daha da hissediyoruz.
Türkiye ABD’ye rağmen İran’ın ağır bir ekonomik krize girmesini
engelleyici cesur adımlar atıyor, Suriye’de ABD ile karşı karşıya
geliyor. Diğer yandan Türkiye’nin terörle mücadelesini hiçe sayan
ABD, PKK’ya alan açıp onu meşrulaştırmaya çalışıyor ve kukla devlet
inşasına kadar gidecek tehlikeli sürecin kapılarını ısrarla
aralamaya çalışıyor. Rusya ile ise Evren Balta’nın deyimiyle “kirpi
mesafesinde” tutulmak zorunda olan konjonktürel bir irtibat var.
Yakın geçmişin bu belirleyici gelişmeleri, Türkiye’nin güney
sınırlarının ötesinde istikrarlı bir Ortadoğu bulmasını imkânsız
hale getiriyor. Zira Amerikan politikaları Ortadoğu ve Avrasya
coğrafyasının istikrarsızlığından besleniyor. Şimdi Çin için
Pakistan, Avrasya ve Ortadoğu’nun güvenliği her zamankinden daha
önemli hale geliyor. Bu farkındalık Çin’in de Türkiye’ye bakışını
farklılaştırmaya başladı.
Çin’in küresel hedeflerinin istikrarı ve güvenliği Türkiye’nin
istikrarına ve Ortadoğu’da Amerika merkezli unsurların etkinlik
kurmamasına bağlı. Bu, Amerikan destekli bir terör devleti
projesinin Çin’in orta ve uzun vadeli hedefleri ile çelişmesi
gerçeğini de beraberinde getiriyor. O nedenle Türkiye’nin Çin ile
kurgulayacağı stratejik ortaklık, Kuşak-Yol’un en kritik
coğrafyasında Amerika’nın çatışmaları besleyecek tampon alanlar
oluşturma hedefinin de önünü kesecektir. Kaygan ittifaklara alan
açılması geleceğin dünyasına ne yazık ki kan ve gözyaşı
getirecektir. Böyle bir karanlık geleceğin ise tek pan-zehiri bu
birliktelik olabilir.
Bu farkındalığın hem Çin hem de Türkiye’de geliştirilmesi için
süratle harekete geçmeyi gerektirecek hızda ilerliyor.
Ve o gelecek hızla yaklaşıyor…
[Eğitimini Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nde ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri alanında tamamlayan Selva Tor, ekonomi politik ve uluslararası parasal ilişkiler konusunda analizler kaleme almaktadır]
“Görüş” başlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına
aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını
yansıtmayabilir.
Yorumlar