ANALİZ - Türk Keneşi'nde yeni bir sıçrama ve bütünleşme dönemi

- Küresel ticaret savaşlarının kızıştığı, siyasal ve ekonomik bağlamda masanın yeniden kurulmakta olduğu böyle bir dönemde toplanan 6. Türk Keneşi Zirvesi tüm üye ülkeler için büyük anlamlar taşıyor - Özellikle Hazar’a komşu ülkelerin kısa bir süre önce hukuki statü problemini çözmesiyle, enerji ve ulaşım yollarında meydana gelebilecek yeni alternatifler sadece bölgesel anlamda değil küresel güç mücadelesinde de hamle imkanını gün yüzüne çıkarmaktadır - Türk Keneşi, küresel gelişmelerin stratejik ayağında çözüm ortağı olabilme ihtimalini kuvvetlendirecektir. Avrupa Birliği üyesi Macaristan’ın Konsey’e gözlemci üye olması ise birliğin Doğu-Batı eksenindeki gücü ve konumu açısından oldukça kıymetlidir - Türk Keneşi’nin zihinsel/yapısal olarak güçlendirilmesi ve üye ülkelerdeki ilgili tüm kurum ve kuruluşların karşılıklı işbirliğine yönelik somut adımlar atması örgütün genişlemesi ve kurumsallaşması bakımından büyük önem arz etmektedir

Google Haberlere Abone ol
ANALİZ - Türk Keneşi'nde yeni bir sıçrama ve bütünleşme dönemi

İSTANBUL (AA) - KÜRŞAD ZORLU - Türk Keneşi, yani Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi (Türk Konseyi), Türk devlet ve toplulukları arasında işbirliğini sağlamak ve çeşitlendirmek üzere 2009 yılında kurulmuş uluslararası bir örgüttür. Kapsayıcılık bakımından Türk Dünyasının çatı kuruluşu niteliğindedir. Konseyin kurucu üyeleri Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye’dir.

Türk Keneşi tarihsel boyutlarıyla irdelendiğinde zihinsel temellerinin yaklaşık yüzyıl önce kendisini gösterdiği, kurumsal açıdan ise 1992 yılında başlatılan “Türkçe Konuşan Devletler Devlet Başkanları Zirveleri”ne dayandığı söylenebilir. Bu çerçevede Türk Cumhuriyetlerinin 1991 yılında bağımsızlığını kazanmasının hemen ardından toplanan ilk zirvenin bildirisindeki kararlar hatırlanmaya değerdir. 1992’deki zirvede Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dışındaki 6 Türk Cumhuriyeti eksiksiz yer almış ve 3 önemli ilkesel kararı kamuoyu ile paylaşmıştır: (1) Kişi, mal ve hizmetlerin serbest dolaşımı, (2) Ortak bir banka kurulması ve (3) Tüm doğal kaynakların Türkiye üzerinden Avrupa’ya sevk edilmesi.

Bu yönelim ve irade son derece önemlidir. Zira söz konusu ülkeler Avrasya’daki enerji kaynaklarının hatırı sayılır bir bölümünü bünyesinde barındırmaktadır. Bağımsızlığın bu ilk yıllarında özellikle petrol ve doğalgaz rezervlerinin kullanılabilmesi için gerekli olan yıllık yaklaşık 2 milyar dolarlık bütçenin bulunabilmesi Türk Cumhuriyetlerini ilk tanıyan ülke olarak Türkiye’nin öncülük rolünde ciddi bir sorumluluk alanı açmıştır. Böyle bir yatırımın Türk Cumhuriyetlerine kazandırılmasının yanı sıra Türkiye üzerinden batıya transferi konusu, 90’lı yılların en etkili diplomasi aracı olarak biçimlenmiştir. Ancak 1991-1996 yıllarını kapsayan bu ilk sıçrama dönemi belirtilen ilkelerin yeterince üzerine gidilemediği, sonuca dönüştürülemediği bir fotoğraf ortaya koymuştur. Böylelikle 2001 yılına kadar toplanan Devlet Başkanları zirvelerinin birincil meselesi daha çok eğitim ve sosyo-kültürel alandaki ciddi çalışmalarla öne çıkmıştır. On bin öğrenci projesi, Kazakistan’da Ahmet Yesevi Üniversitesi, Kırgızistan’da Manas Üniversitesi’nin kurulması bu içeriğe örnek gösterilebilir. Ankara, İstanbul, Bişkek, Taşkent, Astana ve Bakü şehirlerinde gerçekleşen zirveler süreci, 2006 yılına kadar toplanamamıştır. Bu dönem ilişkiler en durgun dönemindedir. 5,5 yıl aradan sonra Antalya’da toplanan zirvede ise Özbekistan yer almamış, Türkmenistan ise Ankara Büyükelçisi ile temsil edilmiştir. Türkmenistan’ın Birleşmiş Milletler nezdinde imzaladığı Tarafsızlık Sözleşmesi ve Türkiye-Özbekistan ilişkilerindeki durağanlaşma zirvelerin genişlemesini ve kurumsallaşmasını ötelemiştir.

Nihayet 2009 yılı Nahçıvan Zirvesinde alınan kararın 2010’daki İstanbul zirvesinde hayata geçirilmesi ile Türk Keneşi Zirveleri dönemi başlamıştır. 2011’de Almatı, 2012’de Bişkek, 2013’de Gebele, 2014’te Bodrum ve 2015’te Astana’da yapılan zirvelerin ardından yaklaşık üç yıl sonra Kırgızistan’ın Issıkgöl bölgesinde 6.Türk Keneşi Zirvesi toplanmıştır.

- Nasıl bir organizasyon?

Türk Keneşi’nin ana karar organı, Devlet Başkanları Konseyi’dir. Dönem başkanlığı alfabetik sıraya göre her yıl değişmektedir. Bu yıl Türk Keneşi dönem başkanlığı Kazakistan’dan Kırgızistan’a geçmiş oldu. Konseyin faaliyetleri ise İstanbul’da yerleşik Genel Sekreterlik tarafından koordine edilmektedir. Bununla birlikte Türk Keneşi Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi (TÜRKPA), Türk İş Konseyi, Türk Akademisi ve Uluslararası Türk Kültürü Teşkilatı (TÜRKSOY) gibi ilgili kuruluşları uyumlaştıran bir şemsiye kuruluş niteliğindedir. Anlaşmaya göre kuruluşun amaç ve görevleri arasında “dış politika konularında ortak tutumlar benimsenmesi”, “terör ve sınır ötesi suçlarla birlikte mücadele” ve “her alanda etkili işbirliğinin geliştirilmesi” bulunmaktadır. Buna göre üye ülkelerin uluslararası kuruluşlarda ortak bir tavır sergileyebilmesi Türk Keneşi’nin tutarlılığı bakımından çok önemlidir. Bu amaç ve projelerin hayata geçirilmesi bakımından kuruluşun bütçesinin oluşturulmasında yaşanan aksaklıklar ve yetersizlik yeni dönemde mutlaka gündeme gelecektir. Konseyin uluslararası görünürlüğü için İstanbul’daki Genel Sekreterlik binasının taşınması zorunluluğu da bu sürecin bir parçasıdır.

Çolpan-Ata Zirvesi

Küresel ticaret savaşlarının kızıştığı, siyasal ve ekonomik bağlamda masanın yeniden kurulmakta olduğu böyle bir dönemde toplanan 6.Türk Keneşi Zirvesi tüm üye ülkeler için büyük anlamlar taşımaktadır. Özellikle Hazar’a komşu ülkelerin kısa bir süre önce hukuki statü problemini çözmesiyle, enerji ve ulaşım yollarında meydana gelebilecek yeni alternatifler sadece bölgesel anlamda değil küresel güç mücadelesinde de hamle imkanını gün yüzüne çıkarmaktadır. Mevcut durum ve imkanlar 1991-1996 dönemindekine benzer bir potansiyeli işaret etmektedir. Uzun yıllar Sovyetler Birliği idaresinde kalan Türk Cumhuriyetlerinin Rusya ile süregelen ilişkileri dikkate alınacak olursa Türkiye-Rusya arasındaki göreli mutabakat, Türk dünyasındaki işbirliğini daha somut adımlara dönüştürebilir. Önceki gün Kırgızistan’ın Issıkgöl bölgesinde yer alan Çolpan Ata şehrinde gerçekleşen 6. Zirve toplantısında Özbekistan’ın resmi olarak Türk Keneşi’ne katılma iradesini ortaya koyması, Macaristan’ın gözlemci üye statüsü kazanması gelecek için umut verici adımlardır. Böylelikle Türkmenistan ve KKTC dışında 5 Türk Cumhuriyeti bu önemli kuruluşun resmi üyeleri haline gelmiştir.

Konseyin en önemli organı olan Devlet Başkanlarının zirvedeki bazı tespit ve önerileri şu şekilde özetlenebilir:

-Cumhurbaşkanı Erdoğan ilgili ülkelerin aralarında dolar yerine kendi para birimleriyle ticaret yapmalarını önermiş ve FETÖ ile ortak mücadele vurgusu yapmıştır. Ayrıca tarihi ipek yolu projesinin canlandırılmasına yönelik olarak Türkiye’nin de yer aldığı orta koridorun önemi ortaya konulmuştur.

-Kazakistan Cumhurbaşkanı Nazarbayev konseyin daha işlevsel çalışabilmesi için bazı alt kuruluşların birleştirilmesini, kavram haritasının şekillendirilmesini ve özellikle ulaştırma/denizcilik alanındaki kuruluşların daha etkin çalışmasını teklif etmiştir.

-Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev, Türk Dili Konuşan ülkelerdeki ulaşım ve enerji projelerinin önemini aktararak bu projelerin bölgesel işbirliğini güçlendirmek için yarattığı katma değere dikkat çekmiştir.

-Zirveye ev sahipliği yapan Kırgızistan Cumhurbaşkanı Ceenbekov Türkmenistan’ın da konseye katılması çağrısında bulunmuştur.

-Konseyin yeni üyesi Özbekistan Cumhurbaşkanı Mirziyoyev ise Türk Konseyi bünyesindeki “ortak turizm paket programına” vurgu yaparak Hive şehrini Türk Dünyası Kültür Başkenti yapmayı önermiştir.

- Fırsatlar ve sorunlar bir arada

Hiç şüphesiz Türk Keneşi, yeni dönemde Özbekistan’ın üyeliği ile daha da güçlü hale gelecektir. Demografik yapısı ve ekonomik potansiyeli ile bölgedeki en önemli ülkelerden biri olan Özbekistan tüm üye ülkeler açısından ciddi kazanımlar getirecektir. Bu kararın Özbekistan’ın Kazakistan’la ilişkilerini yoğunlaştırdığı bir dönemde gelmesi Türkmenistan, Tacikistan ve hatta Afganistan nezdinde bir takım işbirliği çabalarını gündeme taşıyabilecektir. Dolayısıyla Türk Keneşi, küresel gelişmelerin stratejik ayağında çözüm ortağı olabilme ihtimalini kuvvetlendirecektir. Avrupa Birliği üyesi Macaristan’ın Konsey’e gözlemci üye olması ise birliğin Doğu-Batı eksenindeki gücü ve konumu açısından oldukça kıymetlidir.

Konseyin geçen 3 yıllık sürede ulaştırma, enerji ve turizm alanında olgunlaştırdığı projelerin sonuca taşınması etkili bir motivasyon aracı olacaktır. Samsun-Bakü-Aktau kardeş limanlar projesi ile yük taşımacılığı, Yeni İpekyolu hattında “orta koridorun” canlandırılması ve Türk Dünyası Ortak Turizm paketinin genişletilmesi üye ülkelere ciddi katkılar sağlayacaktır. Faaliyetlerin uyumlaştırılması noktasında yeni atanan Genel Sekreter Bagdad Amreyev tecrübesi ve diplomasi alanındaki bilinirliği ile kuruma daha da ivme kazandıracaktır.

Fakat bu avantajlarına rağmen Kazakistan ve Kırgızistan’ın Rusya’nın öncülüğünde kurulan Avrasya Ekonomik Birliği’ne de üye olmaları özellikle ekonomik alandaki ikili ve çoklu projeleri akamete uğratabilir. Bununla birlikte Türkiye’nin ABD ile süregelen ilişkileri, belirli bir konumda durmaya zorlanması ya da Rusya ile ilişkilerin bu noktada olumsuz etkilenmesi Türk Keneşi coğrafyasındaki ilerleyişi yavaşlatabilir. Üye ülkelerin FETÖ ile mücadelede yeterli koordinasyonu sağlayamamış olması yeni dönemde Konseyin ciddi bir test merkezi haline gelebilir. Bir diğer sorun alanı da örgütün çalışma biçimiyle ilgilidir. Öyle ki devlet başkanları konseyinin aldığı kararların bir sonraki yıl yapılacak zirveye kadar geçen sürede alt siyasal-bürokratik sistemde yeterli ciddiyetle ele alınmaması sebebiyle neticeye varılmasında güçlükler yaşanmaktadır. Yine çatı kuruluş olarak Konsey altındaki diğer paydaş kuruluşların görev tanımları ve alanları formel örgütlenme sürecinin gerisindedir. Bu eksiklik ciddi bir yetki karmaşasına sebep olmaktadır. Örneğin TÜRKPA Bakü’de, Türk Akademisi Kazakistan’da, TÜRKSOY Türkiye’dedir. Türk Keneşi ise İstanbul’da olduğu halde ortak hedeflerin koordinasyonu yeterli zaman ve içerikle sağlanamamaktadır. Dil ve alfabe ortaklığında yaşanan sorunlar da ortak irade ve algı geliştirilmesine engel teşkil etmektedir.

Diğer yandan 1.5 trilyon dolar GSYH, 200 milyona yaklaşan nüfus ve 5 milyon kilometrekare toprak parçası ile dünyadaki benzer birliktelikler arasında dikkat çeken Türk Keneşi ülkelerinin gerek ülke bazında gerekse kendi aralarındaki ekonomik ilişkileri beklentilerin çok gerisindedir.

Türk Cumhuriyetlerinin dünya dış ticaretindeki konumuna bakıldığında Türkmenistan dahil olmak üzere 5 Türk Cumhuriyetinin 2017 yılında toplam dış ticaret hacmi 146 milyar dolar. Türkiye ile birlikte 536 milyar dolar düzeyinde. 5 Türk Cumhuriyeti 2017 yılında BDT ülkelerinin toplam ihracatında yüzde 16.1, dünya ticaretinde ise 0,5’lik paya sahipler. Bu oran, Türkiye’yi de dahil ettiğimizde yüzde 1,4’e çıkıyor. Bölgede etkisini hissettiren Rusya Federasyonu ise dünya toplam ihracatında yüzde 2’lik bir paya sahip. Türkiye’nin 2017 yılında bu ülkelerle dış ticaretine bakıldığında ise yaklaşık 7 milyar dolar düzeyinde bir dış ticaret hacmine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bunun 4.2 milyar doları ihracat rakamlarıdır. Türkiye’nin toplam dış ticaret hacminin yüzde 1,8’ine karşılık gelmektedir.

Tüm bu tespit ve gerekçelerle Türk Keneşi’nin zihinsel/yapısal olarak güçlendirilmesi ve üye ülkelerdeki ilgili tüm kurum ve kuruluşların karşılıklı işbirliğine yönelik somut adımlar atması örgütün genişlemesi ve kurumsallaşması bakımından büyük önem arz etmektedir.

[Uzmanlık alanı Avrasya bölgesi ve Türk Dünyası olan Doç. Dr. Kürşad Zorlu, Ahi Evran Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesidir]


Yorumlar