Kırılganlıkların ilacı sürdürülebilir büyüme

- Ekonomi yönetiminin tüm taraflarıyla sürdürülebilir büyümeyi hedeflemesi ve yapısal reformların, yatırımcılar ve kamuoyunun da ikna edileceği bir takvim içinde adım adım uygulamaya sokulmasının, ülke bazlı risk ve kırılganlıkları önemli ölçüde bertaraf edebileceği belirtiliyor - Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Demiralp: - "Korumacı politikaların dünya büyümesi üzerinde daraltıcı etkisi olması beklenir. Bu da ihracat kapasitemizi sınırlayacaktır" - "Maliye politikasının potansiyel büyümeyi hedeflemesi para politikasının da işini kolaylaştırır" - Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Saltoğlu: - "Açıklama ve hamlelerde, büyüme, enflasyon ve hedeflerle uyum gibi konularda tek elden bir piyasa iletişimi şart" - "Son 20 yıllık ortalama büyüme yüzde 4,8-5 seviyelerinde. 2018'de açıklanacak önlem ve teşviklerle bu ortalama yakalanabilir"

Google Haberlere Abone ol
Kırılganlıkların ilacı sürdürülebilir büyüme

İSTANBUL (AA) - BEKİR GÜRDAMAR - Türkiye'nin, sürdürülebilir büyüme ile enflasyon ve cari açık gibi katılaşmış sorunların neden olduğu kırılganlıkları da çözerek küresel ekonomilerdeki olumsuzluklardan daha az etkilenmesinin sağlanabileceği belirtiliyor.

Türkiye gibi genç nüfusu yüksek ve orta gelir tuzağından kurtulmak için mücadele eden bir ülke için büyüme olmazsa olmazlar arasında yer alıyor. Bununla birlikte katılaşmış enflasyonla mücadele ve başta ithal ikameli üretim ve enerji açığı olmak üzere devam eden yüksek cari açık, Türkiye'nin büyüme konusunda atacağı adımları sınırlayan etkenler olarak dikkati çekiyor.

Enflasyon ve cari açık kırılganlıkları, büyüme tarafında para politikasının mali politikaları destekleme potansiyelini azaltırken, hem yurt içi hem yurt dışı kaynaklı yükseliş eğilimindeki döviz kurları da ekonomi yönetimi için önemli bir engeli oluşturuyor.

Küresel ekonomi aktörleri, 2018 başından bu yana, ABD başta olmak üzere gelişmiş ülke merkez bankalarının faiz artırım ve parasal genişlemeden sıkılaşmaya geçmeye başlaması ve ticaret savaşlarından dolayı artan endişelerle başa çıkmaya çalışırken, yurt içinde büyümede sağlanan başarının devam ettirilebilmesi için hangi adımların atılması, nasıl bir ekonomi politikası izlenmesi gerektiği tartışılıyor.

Akademisyenler, ekonomi yönetiminin tüm taraflarıyla sürdürülebilir büyümeyi hedeflemesi ve yapısal reformların, yatırımcılar ve kamuoyunun da ikna edileceği bir takvim içinde adım adım uygulamaya sokulmasının, ülke bazlı risk ve kırılganlıkları önemli ölçüde bertaraf edebileceğini belirtiyor.

Enflasyonla mücadelenin, fiyat istikrarı üzerinden kırılganlıkları azaltarak sürdürülebilir büyümeyi destekleyeceğini vurgulayan akademisyenler, küresel piyasaların da bu anlamda Türkiye'yi çok fazla zorlamayacak bir sürecin içinde olabileceğini kaydediyor.


- "Maliye politikasının potansiyel büyümeyi hedeflemesi para politikasının işini kolaylaştırır"


Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Selva Demiralp, AA muhabirine yaptığı açıklamada, artan ticaret savaşlarına ilişkin endişelerin, dolar kurunun Fed’in faiz artırım sürecinden bulduğu desteği dengelediğini, bunun da Türkiye ekonomisi için olumlu olduğunu söyledi.

Uzun vadede ise ABD Başkanı Donald Trump’ın korumacı ticaret politikalarının etkin hale gelmesi durumunda hem dünya ekonomisi hem de Türkiye'nin olumsuz yönde etkilenebileceğini ifade eden Demiralp, "Korumacı politikaların dünya büyümesi üzerinde daraltıcı etkisi olması beklenir. Bu da ihracat kapasitemizi sınırlayacaktır." dedi.

Demiralp, Türk lirasının (TL), gelişmekte olan ülke kurlarının dolara karşı değer kaybetmesinden etkilendiğini ancak son dönemde bazı özel risklerle negatif ayrıştığını, bu ayrışmada jeopolitik riskler ve makroekonomik görünüme ait kırılganlıkların etkisi olduğunu ifade etti.

Genişleyici maliye politikasının, enflasyon ve cari açık üzerindeki olumsuz etkilerinin makro dengeleri yıpratabildiğine dikkati çeken Demiralp, büyüme odaklı politikalar devam ettiği sürece bu kırılganlıkların da sürmesinin beklenebileceğini kaydetti.

Demiralp, maliye politikası açısından yapılması gerekenin, ekonominin potansiyeline yakın bir oranda büyümesinin hedeflenmesi olduğunu belirterek, "Çünkü potansiyelin üzerindeki büyüme, sürdürülebilir değildir ve enflasyonist baskıları artırır. Bu da TL’yi zayıflatır. Maliye politikasının potansiyel büyümeyi hedeflemesi para politikasının da işini kolaylaştırır. Para politikasının başarılı olabilmesi için öncelikle para ve maliye politikalarının iş birliği yaparak hareket etmesi gerekiyor." ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin potansiyel büyüme hızının yüzde 5,5 civarında olduğunun tahmin edildiğini dile getiren Demiralp, sürdürülebilir büyümeyi desteklemek için öncelikle büyümenin kalitesine yoğunlaşmak ve yatırım kaleminin desteklenmesi gerektiğini kaydetti.

Yatırımları artırabilmek için öncelikle sağlam bir makroekonomik modelin ortaya konulması ve bunu takip etmekte kararlı olunduğunun gösterilmesi gerektiğini vurgulayan Demiralp, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bu şekilde gerek içerideki gerekse dışarıdaki yatırımcı, ülkenin geleceğine dair pozitif bir algı geliştirir. Başta eğitim ve hukuk gibi alanlarda yapısal reformların yapılması, fiyat istikrarında yeni bir sayfa açılıp enflasyon probleminin kalıcı biçimde çözülmesi, kurumsallaşma konusunda atılacak adımlar, yatırım ortamını iyileştirecek ve sürdürülebilir büyüme için çok önemli bir zemin oluşturacaktır."


- "Büyüme önceliğiyle enflasyonu kontrol etmek çok kolay değil"


Boğaziçi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Burak Saltoğlu da ticaret savaşlarının global ticaretin azalması üzerinden Türkiye'nin ihracat kanallarını etkileyebileceğini ifade ederek, "Türkiye'nin özellikle ihracata yönelik birçok hamle yaptığı bu dönemde, ticareti kısıtlayacağı gelişmelerden olumsuz etkilenmesi kaçınılmaz. Ancak yine de Güney Kore ve Malezya gibi dışa açıklığı bizden çok daha fazla olan ekonomilere oranla olumsuz etki biraz daha sınırlı olur." diye konuştu.

Son dönemde gelişmekte olan ülke para birimlerinde bir değer kaybı olduğuna işaret eden Saltoğlu, TL'nin negatif ayrışmasına ilişkin en temel hikayenin ise bir türlü düşmeyen enflasyon olduğunu vurguladı.

Saltoğlu, yüksek enflasyonun faizleri olumsuz yönde etkilediğini, ayrıca, doların 4 lira seviyelerine gelmesine karşın cari açıkta olumlu bir gelişme görülmemesinin de diğer bir sorun olarak öne çıktığını kaydetti.

Büyümenin önceliklendirilmesinin bütçe açığına ilişkin yan etkilerinin de TL'yi değersizleştiren nedenlerden biri olduğunu belirten Saltoğlu, TL'nin tarihsel düşük seviyelerde bulunduğunu ve normal şartlarda belirli bir noktada istikrar kazanmasının beklenebileceğini söyledi.

Saltoğlu, hızlı büyümeye devam etmek için gerekli çoğu hamlenin enflasyonda artış etkisi yarattığını ifade ederek, şunları kaydetti:

"Büyüme önceliğiyle enflasyonu kontrol etmek çok kolay değil. Bu konuda özellikle piyasa katılımcıları ve analistlerin ikna edilmesi son derece önemli. Açıklama ve hamlelerde, büyüme, enflasyon ve hedeflerle uyum gibi konularda tek elden bir piyasa iletişimi şart. Konuya teknik açıdan bakan analist ve piyasa katılımcılarının kafalarını karıştıracak açıklamaların gelmemesi, kurun ateşinin sönmesine de yardımcı olur."

Saltoğlu, Türkiye ekonomisinin belirli bir büyüme patikasında ilerlediğini, son 20 yıllık ortalama büyümenin yüzde 4,8-5 seviyelerinde olduğunu hatırlatarak, 2018'de açıklanacak önlem ve teşviklerle bu ortalamanın yakalanabileceğini bildirdi.

Çok daha yüksek bir büyümenin hedeflenmesi durumunda bunun yan etkilerinin olabileceğini dile getiren Saltoğlu, "Son yıllarda sürdürülebilir büyüme için üretim tarafında teşvik gibi çok önemli çabalar var. Bunların faydaları da olacak. Ama bunu bankacılık, finans, kaynak ve enflasyon boyutlarıyla koordineli ele alamazsak dönem dönem sorunlar yaşayabiliriz." ifadelerini kullandı.


Yorumlar