Boris Johnson'un Türk dedesi Ali Kemal kimdir, ne zaman yaşamıştır?

İngiltere Başbakanı Boris Jonhson'un aslen Çankırılı olan Ali Kemal'in oğlunun torunu olduğu biliniyor. Peki Ali Kemal kimdir, ne zaman yaşamıştır, nasıl ölmüştür, neden linç edilmiştir? İşte Ali Kemal hakkında merak edilen bilgilerin bazıları:

Google Haberlere Abone ol
Boris Johnson'un Türk dedesi Ali Kemal kimdir, ne zaman yaşamıştır?

İngiltere'de başbakan olan Boris Johnson’un büyük dedesi Osmanlı'nın son döneminde Dahiliye ve Maarif vekilliği yapmış, Milli Mücadele’ye karşıtlığı ile bilinen ve İzmit’te linç edilerek öldürülen Ali Kemal. Johnson, Londra Belediye Başkanlığı yaptığı dönemde de büyük dedesi Ali Kemal sebebiyle Türkiye’de sık sık gündeme gelmişti. Boris Johnson, Ali Kemal’in 1903’te Londra’da iken Winifre Brun ile yaptığı evliliğinden doğan çocuklarından Osman’ın torunudur. Brun, Osman’ın doğumu sırasında ölünce Ali Kemal, Türkiye’ye dönmüştü.

Asıl adı Ali Rıza olan Ali Kemal, Namık Kemal'e olan hayranlığından dolayı eğitim yıllarında bu ismi aldı. Ali Kemal, 1867'de İstanbul'un Süleymaniye semtinde doğdu.

Çankırılı mum ustası Hacı Ahmet Rıza'nın oğlu Ali Kemal, İstanbul'da Mülkiye Mektebi'ne girdi. 4 yılın sonunda yabancı dilini ilerletmek için 1886'da Fransa'ya giden Ali Kemal, ertesi yıl Paris'ten İsviçre'nin Cenevre kentine geçti. 1888'de de İstanbul'a döndü.

Avrupa'daki özgürlükçü akımlardan etkilenen Ali Kemal, İstanbul'da bir dernek kurdu. Kurduğu öğrenci derneği kapatıldıktan sonra yeni bir dernek kurmaya kalkınca bu kez tutuklandı ve 9 ay hapis yattı. 1889'da ise tahliye edildikten sonra Halep'e sürgün edildi.

Halep’te yaşadığı dönemde Halep İdadisi'nde (lise) Türk Dili ve Osmanlı Edebiyatı hocalığı yaptı ise de buradaki durgun hayata dayanamadı ve 1895'te izinsiz olarak İstanbul'a döndü. Geldiğinin fark edilmesi üzerine yeniden sürgün edildi. Bu karar üzerine 1884'te tekrar, Jön Türkler'in karargahı haline gelen Paris'e gitti.

Paris'te kaldığı dönemde Jön Türkler ile II. Abdülhamit arasında bir tür arabulucu bir çizgi izlemeye çalıştı. Mizancı Murat'ın Jön Türk hareketinden ayrılması ardından Ali Kemal de bu hareketle bağlarını kopardı.

HÜSEYİN CAHİT İLE POLEMİKLERİ

Ali Kemal, Paris’te öğrencilik de yaptı. Siyasal Bilgiler alanında eğitim alırken, bir yandan da gazetecilik yaptı. İstanbul'da o dönemde en etkin gazetelerden biri olan İkdam gazetesine Paris izlenimlerini anlatan batı kültürünü anlatan yazılar ve çeviriler gönderdi.

Hüseyin Cahit, İkdam'da kendi röportajları imiş gibi kaleme aldığı bazı yazılarının Fransız basınından çeviri olduğunu ileri sürdü. Bu hadise Ali Kemal ile Hüseyin Cahit arasında yıllar boyu sürecek bir polemiğe sebep olur.

BRÜKSEL'E ELÇİLİĞİNDE GÖREVLENDİRİLDİ

1897'de Brüksel Elçiliği ikinci kâtipliğine atandı. İttihatçılardan çekindiği için İstanbul'a dönemiyordu. 1899'da Siyasal Bilgiler diplomasını alması sonrasında, II. Meşrutiyet'in ilanına kadar Mısır'da yaşadı. 1903 yılında yaz tatili için gittiği Londra'da Winifre Brun adlı bir İngiliz hanımla evlendi. Bu evliliğinden Selma adında bir kız, Osman adında bir erkek çocuğu dünyaya geldi. Oğlunun doğumunun hemen ardından eşini kaybetti. II. Meşrutiyet'in ilanından bir gün önce İstanbul'a döndü.

31 MART OLAYINDAKİ ROLÜ

İkdam gazetesinin başyazarlığını üstlenen Ali Kemal, bir yandan da Darülfünun'da (İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi'nde siyasi tarih dersleri verdi. İlk siyasi partilerden birisi olan Osmanlı Ahrar Fırkası'na girdi.

Ali Kemal’in İstanbul’a döner dönmez padişahın huzuruna çıktığı, padişah II. Abdülhamit'in kendisini övdüğü ve para verdiği ileri sürülür. Bu iddialar İttihatçıların büyük tepkisine neden oldu. O da yeni eleştiri hedefini İttihat ve Terakki Cemiyeti olarak belirledi. Başyazarı olduğu İkdam gazetesinde Cemiyet'e karşı ağır eleştiriler içeren başyazılar yazar oldu.

Hemen bütün çevresiyle sürekli kavga halindeydi. Kendisiyle aynı fikirde olmayan kişilere şiddetle saldırıyor, gençlerin öfkesini bunlara yöneltmeye çalışıyordu.

Ali Kemal'in tahrikleri 31 Mart Olayı'nın çıkmasında etkili olduğu söylenir. Serbesti gazetesi başyazarı Hasan Fehmi Bey’in öldürülmesinin ertesi günü olan 7 Nisan 1909'da Darülfünun’da kalabalık bir topluluğa yaptığı konuşmadan sonra bu konuşmanın etkisinde kalan Darülfünun hocaları ve öğrencileri katillerin yakalanmasını istemek üzere Bâb-ı Âli'ye yürümüşler; sayıları on binlere ulaşan kalabalığın üstüne ateş açılması sonucu birkaç yüz kişi yaralanmıştı.

Ertesi günkü cenaze sırasında da devam eden olayların ve 31 Mart ayaklanmasına dönüşmesi üzerine Selanik'ten gönderilen Hareket Ordusu İstanbul'a gireceği sırada Ali Kemal yeniden Paris'e kaçmak zorunda kaldı (1909). Bu arada Mülkiye'deki görevine son verilmişti.

PEYAM GAZETESİ, İKİNCİ EVLİLİĞİ

İttihat ve Terakki yönetiminin iktidardan uzaklaşmasının ardından 1912 affıyla İstanbul’a geri gelen Ali Kemal İkdam Gazetesi'nde başyazar olarak yazılarına devam etti. Ancak 6 ay sonra hükümet Bâb-ı Âli Baskını ile devrilince Viyana'ya sürüldü. 3 ay sonra İstanbul'a döndü. 14 Kasım 1913’te Peyam Gazetesi’ni yayınlamaya başladı, başyazarlığını üstlendi.

Bu sırada Mülkiye Mektebindeki hocalığı da geri verildi. Mektepler Nazırı Zeki Paşa’nın kızı Sabiha Hanım ile evlendi. Bu evliliğinden Zeki adında bir oğlu dünyaya geldi. Ocak 1913'te İttihat ve Terakki'nin gerçekleştirdiği askeri darbe olan Bâb-ı Âli Baskını’ndan sonra tutuklandı.

KURTULUŞ SAVAŞI’NA MUHALİF OLDU

Ali Kemal, 22 Temmuz 1914’te, I. Dünya Savaşı'nın başladığı sıralarda, İttihat ve Terakki’nin baskısıyla gazetesi kapatıldı. Siyasetle ilgilenmeyip öğretmenlik ve tüccarlıkla geçinmeye çalıştı. Bu tutumu 1918'de İttihat ve Terakki liderlerinin bir Alman denizaltısına binip Türkiye'den kaçışına kadar sürdü.

Ali Kemal, Mondros Ateşkes Antlaşması'nın imzalanmasından sonra 14 Ocak 1919'da yeniden faaliyete geçen Hürriyet ve İtilâf Partisi'nin genel sekreteri oldu. 4 Mart 1919'da kurulan Birinci Damad Ferit Paşa hükümetinde Maarif Nazırlığı (Eğitim Bakanlığı), bu hükümetin iki ay sonra istifasının hemen ardından kurulan ikinci Damad Ferit Paşa hükümetinde ise Dahiliye Nazırlığı (İçişleri Bakanlığı) görevini üstlendi.

Bu görevde iken Kuva-yi Milliye ve Mustafa Kemal Paşa aleyhine peş peşe emirler yayınladı. İngiliz Muhipler Cemiyeti’nin kurucularından birisi oldu. Hükümet içinde çıkan bir anlaşmazlık yüzünden 26 Haziran 1919'da bakanlıktan istifa etti.

Darülfünun'da ders vermeye devam eden Ali Kemal, 1922 Mart ayında Darülfünun öğrencilerinin istifaya davet ettiği dört öğretim elemanı arasındaydı. Öğrencilerin verdiği kararın gerekçesi, hocaların, bağımsızlık, kutsiyet, milliyet hislerine yabancı oluşları, saldırgan şahsiyetleri ile kamu vicdanında mahkum edilmiş olmalarıdır. Öğrencilerin tepkileri üzerine Ali Kemal ve yazar Cenap Şahabettin 3 Eylül 1922'de Meclis-i Vükela (Meclis) kararıyla görevlerinden uzaklaştırıldı.

Peyam-ı Sabah'taki yazılarında Kuva-yı Milliye'yi acımasız şekilde eleştirdi. Anadolu hareketini ve Mustafa Kemal'i İttihat ve Terakki’nin devamı olarak gördü. Ancak 26 Ağustos'ta başlayan Büyük Taarruz başarılı olduktan ve 9 Eylül'de İzmir'in kurtulmasından sonra 10 Eylül 1922'de "Gayelerimiz Bir İdi ve Birdir" başlıklı bir yazı yazarak yanıldığını açıkladı.

İZMİT'TE LİNÇ EDİLEREK ÖLDÜRÜLDÜ

Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından Ankara Hükümeti, geçmişte yazdıklarından dolayı İstanbul polisinden Ali Kemal'in tutuklanıp yargılanmak üzere Ankara'ya gönderilmesini istedi.

4 Kasım 1922 günü, Teşkilat-ı Mahsusa (bugünkü MİT) mensubu birkaç kişi Ali Kemal'i Tokatlıyan Oteli'nde gittiği berber dükkânından kaçırarak Ankara'ya götüreceklerini bildirdiler. Söylediklerine göre Ali Kemal İstiklal Mahkemesine çıkarılacaktı. Gerçekte ise Ali Kemal, İzmit'te bölge kumandanı Sakallı Nurettin Paşa'ya teslim edildi.

Ali Kemal, Nurettin Paşa ile görüştükten sonra dışarı çıkarken kumandanlık karargahı önünde bekleyen "genç subaylar" tarafından 6 Kasım 1922'de linç edildi. Kafası çekiçlerle ve taşlarla kırılarak öldürüldü. Linç edenler, Ali Kemal'den hıncını alamamış olmalılar ki, çıplak vücudu ayaklarına ip bağlanarak sokaklarda dolaştırıldı.

Dahası, parçalanmış cesedi, Lozan Konferansı'na giderken trenle İzmit'ten geçecek olan İsmet Paşa görsün diye istasyonda bir sehpaya asılarak teşhir edildi. İzmit’te defnedilen Ali Kemal'in mezarı, başına bir mezar taşı veya herhangi bir işaret konulmaması sebebiyle zamanla ortadan kayboldu. Uzun araştırmalar sonunda 1950'lerde yeri tespit edilebildi.

Dışişleri Bakanlığı'nda AB Genel Müdür Yardımcılığı yapan (ve o dönemde AB Komisyonu Türkiye Temsilcisi olan Karen Fogg ile ilginç yazışmaları ile gündeme gelen) Selim Kuneralp, Ali Kemal'in torunudur. Selim Kuneralp Stokholm Büyükelçiliği ve Seul Büyükelçiliği'nden sonra Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevini yürütmüş, AB Daimi Temsilciliği görevinde bulunduktan sonra Bakanlık müşavirliğine getirilmiştir.

Ali Kemal'in ikinci evliliğinden doğan oğlu Zeki Kuneralp birçok ülkede büyükelçilik yaptı. 1998'de öldü.

Yorumlar