ANALİZ - Suriye’de yeni çatışma dinamikleri ve Türkiye
- DEAŞ ile mücadelenin neredeyse sona eriyor olması, Suriye’de yeni çatışmaları tetikledi. Ülkede oluşan fiili sınırlar birçok aktör açısından tatminkar değil ve bu aktörler yeni bir güç dağılımı talep ediyor - Türkiye, esas hedefleri rejimi yıkmak olan muhalifleri önce DEAŞ sonra da YPG ile savaşa yönlendirmeyi ve iki terör örgütünden doğan boşluğu muhaliflerle doldurarak kazan-kazan ilişkisi yaratmayı başardı - Fırat Kalkanı operasyonu öncesine kadar Azez-Mare hattını dahi kaybeden muhalifler, şimdi Fırat Kalkanı bölgesini kontrol ediyor, Afrin’de alanlarını genişletiyorlar ve İdlib ile de coğrafi bağlantıyı kurdular
İSTANBUL (AA) - OYTUN ORHAN - Suriye’de DEAŞ ile mücadelenin büyük ölçüde sona ermesi ile 2018 yılında iç savaşın sona ereceği ve siyasi çözüm aşamasına geçileceği beklentisi yüksekti. Ancak DEAŞ ile mücadelenin neredeyse sona eriyor olması, Suriye’de yeni çatışmaları tetikledi. Suriye içinde oluşan fiili sınırlar halen birçok aktör açısından tatminkar değil ve bu aktörler yeni bir güç dağılımı talep ediyor.
Suriye’de DEAŞ ile mücadelenin sona ermesi ile dört çatışma dinamiğinin ortaya çıktığı/güçlendiği söylenebilir:
a. Rejim ve muhalifler arasında çatışmasızlık bölgesi anlaşması ile nispeten düşüş eğilimi gösteren çatışmaların İdlib ve Doğu Guta merkezli olarak alevlenmesi
b. Türkiye’nin Kuzey Suriye’de YPG/PKK’ya dönük askeri hamlelerinin artarak devam etmesi
c. Rusya/İran/Rejim ittifakı ile ABD/YPG ittifakı arasında Suriye’nin doğusunda yeni bir çatışma dinamiğinin ortaya çıkması
d. İran ile İsrail’in Suriye’de dolaylı ve doğrudan yüzleşmesi
- İdlib'deki Türk askeri varlığı güvence
Suriye rejimi ve İran, muhaliflerin kontrol ettiği küçük cepler üzerinden siyasi taviz alamayacağını düşünüyor. İki ülke her ne kadar çatışmasızlık bölgeleri anlaşmalarının imzacıları olsa da bunu zaman kazanmak, muhalifleri sınırlandırmak, farklı cephe hatlarına yönelmek için bir araç olarak gördüler. Rejim ve İran, Suriye topraklarının tamamında Şam’ın otoritesi tesis edilene kadar savaşı devam ettirmek konusunda kararlı. Bu düşüncenin en önemli göstergesi İdlib’de gözlem noktası oluşturma görevi için intikal eden Türk ordusu unsurlarına dönük İranlı milisler ve Rejim tarafından gerçekleştirilen top atışları. Diğer bir işaret İdlib’de Ebu Zuhur operasyonunu tamamlayan Suriye ordusuna bağlı elit unsurların Doğu Guta bölgesine kaydırılmış olması. Yakın zaman içinde çatışmasızlık bölgesi olarak kabul edilen Doğu Guta’da da sıcak çatışmalar yaşanabilir.
Suriyeli muhalifler açısından tek seçenek, Türkiye’nin sunduğu çıkış gibi duruyor. Rejimin son İdlib operasyonu muhaliflerin direnme gücünün giderek azaldığını ortaya koydu. İdlib’de siviller ve muhaliflerin istikrara ve güvenliğe kavuşmasının tek yolu, Türkiye’nin 12 gözlem noktasını oluşturmayı başarması. İdlib halkı ve muhalifler, Türk askerinin İdlib’de rejime karşı güvence sağlayacağını, Rusya’nın hava saldırılarını engelleyebileceğini düşünüyor. Ancak bu planın uygulanmasının önündeki en büyük engel, HTŞ içindeki yabancı savaşçıların oluşturduğu radikaller.
Bu kesimin saldırı riskine rağmen Türkiye Afrin operasyonuna paralel, İdlib’deki gözlem noktalarını oluşturma sürecini hızlandırdı. İdlib dışındaki muhalif ceplerde de halkın rejime karşı güvence olarak Türkiye’nin gözlem noktaları oluşturmasını istediği görülüyor ancak Rusya ve İran ile koordinasyon olmadan bunun hayata geçmesi gerçekçi değil. Rusya, İran’a karşı denge unsuru olarak, Türkiye’yi öne çıkarmayı istiyor olsa da rejim ve İran’ın böyle bir plana yanaşmaları mümkün görünmüyor.
- Suriye'de ABD-Rusya rekabeti kızışıyor
Türkiye, rejim ile muhalifler arasındaki askeri dengenin korunması ve mevcut sınırlar üzerinden siyasi çözüme varılmasını istiyor ve YPG/PKK bölgelerini ortadan kaldırma konusunda da kararlı. Bu amaçla uzun zamandır hazırlık yapan Türkiye, Rusya ile gerekli koordinasyonun sağlanması ile birlikte, doğrudan YPG’ye dönük askeri harekatını Afrin’de başlattı. Afrin operasyonu, Türkiye’nin Suriye’de YPG/PKK ile mücadelesinde muhtemelen ilk sahne ve Afrin sonrasında Münbiç ve Fırat’ın doğusunun gündeme geleceği sır değil. Dolayısıyla Afrin ile ısınan kuzey Suriye cephesinin önümüzdeki dönemde daha sıcak gelişmelere sahne olacağı rahatlıkla söylenebilir.
Rejim-YPG ilişkisi iç savaşın başından bu yana değişken bir seyir izledi. Ancak genel anlamda iki tarafın da tehdit önceliği hiçbir zaman birbirleri olmadı. Ortak tehditlere karşı çatışmama ve zaman zaman da birlikte hareket etmeye dayalı bir işbirliği geliştirdiler. Ancak iki taraf da hiçbir zaman birbirine tam olarak güvenmedi. Ortak tehditlerin zayıflaması, YPG’nin ABD ile askeri angajmanını artırması, YPG’nin geniş toprakları ve petrol zengini alanları kontrol etmeye başlaması, federatif talepler gündeme getirmesi taraflar arasındaki ilişkinin niteliğini de değiştirdi.
Bu rekabet kendini en açık biçimde Deyr ez-Zor şehrinin ele geçirilmesi için iki taraf arasında yaşanan yarış sırasında gösterdi. Rejim bu yarışı kazandı ancak YPG de ABD desteği altında fırsattan istifade ederek Fırat nehrinin doğusunda kalan Deyr ez-Zor’un kırsal alanlarını ele geçirmeyi başardı. Rejim önemli yerleşimleri, Irak ile sınır kapısını ele geçirmiş olsa da ülkenin en zengin petrol bölgeleri ve tarım alanları, YPG’nin elinde kaldı. İşte bu durum Deyr ez-Zor yarışının bitmesini takiben taraflar arasında yeni bir çatışmanın fitilini ateşledi. Rejim ve Rus milislerden oluşan güçler, YPG kontrolü altındaki bir petrol alanını geri almak için Fırat’ın doğusuna doğru harekete geçti. Rejimin bu hamlesine ABD’nin yanıtı sert oldu. Hava saldırısı ve top atışları ile verilen karşılık neticesinde 100’ün üzerinde Suriye askeri ve Rus milis hayatını kaybetti. ABD bu hamlesi ile Afrin’de korumayı başaramadığı müttefiki YPG/PKK’yı Fırat’ın doğusunda ne pahasına olursa olsun korumaya kararlı olduğunu ve bu alanların “dokunulmaz” olduğunu göstermeye çalıştı. ABD’nin bu saldırısı ile sadece rejime değil Münbiç’e yönelmeyi düşünen Türkiye’ye de bir mesaj verme niyetinde olduğu düşünülebilir. Ancak ABD’nin sert cevabının da ne rejimi ne de Türkiye’yi durdurması muhtemel. Zira rejime bağlı güçler Deyr ez-Zor kırsalında YPG/PKK alanlarına dönük yeni bir saldırı için hazırlıklarına başladı bile. Önümüzdeki günlerde bu cephede de bazı sıcak haberlerin gelmesi sürpriz olmayacak. Bu durum Suriye üzerindeki ABD-Rusya rekabetinin de giderek kızışacağı anlamına geliyor.
- Güney cephesindeki hareketlilik
Son olarak uzun süredir sessiz olan güney cephesinden çatışma haberleri geldi. İran İHA’sını düşürmek üzere Suriye hava sahasına giren bir İsrail uçağının Suriye hava savunma sistemleri tarafından düşürülmesini takiben İsrail, Suriye içindeki İran, Hizbullah ve rejime ait hedefleri havadan vurdu. İsrail uzun zamandır İran ve vekillerinin Suriye sahasında aşırı güçlenmesini kaygıyla izliyor ancak müdahalede bulunamıyor. Suriye iç savaşının ne zaman sona ereceği konusunda yapılan tahminlerde İsrail’in er ya da geç İran ile Suriye sahasında hesaplaşacağı gerçeğini göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Bütün bu gelişmeler Suriye’de iç savaşın sona erişine henüz uzak olduğumuz anlamına geliyor. Türkiye açısından bakıldığında ise oyun alanının giderek genişlediğini söylemek mümkün.
Türkiye’nin Suriye’de baş etmesi gereken iki temel zorluk bulunuyor. Bunlardan birincisi YPG ile mücadele ve ikinci olarak Suriyeli muhaliflere bir çıkış sağlamak. Türkiye uyumlulaştırılması son derece zor bu iki hedefi birbirine paralel şekilde takip edebilmeyi şimdilik başardı. Türkiye esas hedefleri rejimi yıkmak olan muhalifleri önce DEAŞ sonra da YPG ile savaşa yönlendirmeyi ve iki terör örgütünden doğan boşluğu muhaliflerle doldurarak kazan-kazan ilişkisi yaratmayı başardı. Fırat Kalkanı operasyonu öncesine kadar Azez-Mare hattını dahi kaybeden muhalifler şimdi Fırat Kalkanı bölgesini kontrol ediyor, Afrin’de alanlarını genişletiyorlar ve İdlib ile de coğrafi bağlantıyı kurdular. Türkiye ise YPG’yi Fırat’ın batısından temizleme konusunda önemli yol kat etti ve Fırat Kalkanı öncesine göre sahadaki varlığını önemli oranda artırdı.
Suriye’de rekabet eden güçler arasındaki çelişkilerin artması, sıcak çatışmaların yaşanması da Türkiye’nin seçeneklerini artırıyor. Mevcut ortamda Türkiye’nin Suriye’de takip edebileceği en iyi yol diğer aktörler arasındaki rekabet ve çelişkilerden faydalanmak, açık yaşadığı durumlarda geçici ittifaklar geliştirerek bunu kapatmaya çalışmak ve fırsat doğduğunda risk alarak sahadaki varlığını artırmak. Türkiye’nin son dönemde tam da bunu yaptığı görülüyor. Bu pencereden bakıldığında ABD-Rusya rekabetinin kızışması, Rejim/İran ittifakı ile YPG arasında çatışma yaşanması, İsrail-İran yüzleşmesi Türkiye’ye yeni fırsat kapıları açabilir.
[Oytun Orhan Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde (ORSAM)
uzman olarak çalışmaktadır]
Yorumlar