ANALİZ - Çin'in Kuşak-Yol projesinde İsrail'in konumu

- Çin'in küresel güç olma yönündeki en iddialı atılımı olan ve 60'tan fazla ülkeyi kapsayan Tek Kuşak Tel Yol projesinde, İsrail merkezi bir rol üstlenecek - Enerji ulaşımının ve Çin-Akdeniz ticaret yolunun çeşitlenmesinde başat rol oynayacak Red-Med (Kızıl Deniz ve Akdeniz’i birbirine bağlayacak demiryolu projesi) hem ekonomik anlamda hem de jeostratejik olarak çok şeyi değiştireceğe benziyor - Aşdot limanı ile Eliyat arasında yapımına başlanan yüksek hızlı tren projesi, hem Süveyş Kanalı’nı bir nevi by-pass rotası oluşturacak hem de Çin’in Akdeniz’e Negev Çölü üzerinden açılmasına yol açacaktır - İsrail’in başkenti Tel Aviv’de demiryolu ağlarının tesisinde görev alan Çin firmalarının, aynı zamanda İran’daki nükleer reaktörlerin yapımı ve demir yollarının inşasında da rol alıyor olmaları, İsrail’in Çin’e karşı göstermiş olduğu toleransın boyutlarını gözler önüne seriyor - Çin ve İsrail, Yeni İpek yolu vasıtası ile jeostratejik geçiş noktası ve İsrail doğalgazının Hint Okyanusu ve Güney Çin Denizi’ne kadar ulaşması imkanına da kavuşuyor - Çin, kadim ticari partneri olan Araplar, son yüzyılın pragmatist ortağı olan Farslar kadar Yahudilerin de çıkarlarını paylaşabileceği bir aktöre doğru giderek evrilmektedir

Google Haberlere Abone ol
ANALİZ - Çin'in Kuşak-Yol projesinde İsrail'in konumu

İSTANBUL (AA) - SELİM HAN YENİACUN - Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Başkanı Şi Cinping’in 2013 yılında bir dizi Asya ülkesini ziyaretinde deklare etmiş olduğu “Tek Kuşak Tek Yol” yani modern İpek Yolu projesi Türkiye’nin gündeminde her geçen gün daha fazla yer edinmekte.

60’ın üzerinde ülkeden geçmesi planan altı ana koridor vasıtası ile Asya, Avrupa ve Afrika’ya ulaşmayı hedefleyen projenin üç kara bir de deniz rotası, Avrupa ve Afrika ekseninde bir güzergah takip ediyor. Yüksek hızlı tren hatları ve dev liman şehirleri ile güçlendirilmiş eski dünyanın tüm kılcal damarlarını ekonomik olarak harekete geçirecek bu proje, aynı zamanda uygulayıcı olan Çin hükümeti dışındaki pek çok hükümeti de alternatif bir dünya yönetişimi konusunda isteklendirdi. Milyarlarca dolarlık yatırımın eski dünyanın altyapı ve ticaret hatlarını yeniden oluşturmak için harcandığı bu projenin, bir jeostratejik hedefi olup olmadığı konusu ise özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel platformlardan çekilme politikası neticesinde daha da tartışılır hale geldi. Her ne kadar devlet başkanı Cinping, projenin Marshall Planı’nın Çin versiyonu olmadığını ve Çin’in bu projeyi jeostratejik değil, ekonomik bir yenilik olarak gördüğünü söylese de yurt dışında ve Türkiye’deki pek çok uzman, projenin orta ve uzun vadeli siyasal sonuçları üzerinde hararetli tartışmalara devam ediyor.

Ticaret savaşları ile gerilen ABD-Çin ilişkileri, Avrupa Birliği’nden peş peşe yapılan ABD harici bağımsız güvenlik ve ekonomi stratejilerinin geliştirilmesi gerektiğine ilişkin açıklamalar, Türkiye-Rusya-İran üçlüsünün Suriye ve Irak’ta ABD'nin dış politika vizyonundan bağımsız ortak çabaları ve ABD’nin İsrail, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Körfez hattında kurduğu yeni orta kuşak ittifakı gibi sıcak gelişmeler sonucunda, “Tek Yol Tek Kuşak” projesinin iddialı söylemleri, tüm gelişmeler içerisinde “istikrar” vaadeden tek proje olarak öne çıkıyor. Siyasi bir ajanda ortaya koysun ya da koymasın, projenin BRICS ve BRICS+ vizyonunu da desteklemesi, “Doğu Dünyası” için bu günlerde yüzyıllardır yaşanan küresel baskıdan kurtulmak için değerlendirilmeye çalışılıyor. Peki, Çin’in ısrarla herhangi bir ideolojik yayılmacılık amacı gütmediğini, bunu da binlerce yıldır kendi ana karasında kalmış olması ile meşru kılmaya çalıştığı söylemleri ne kadar inandırıcı?

Asya, Afrika ve Avrupayı saracak ağın toplam maliyeti en az 1.4 trilyon dolar düzeyinde hesaplanmaktayken, böylesine büyük projeler eski dünya üzerindeki pek çok ülkeyi de Çin’e karşı borçlandırdı ve borçlandıracak. Keza Avrupa‘daki ulus devletlerin siyasal bütünleşmesinin 1800’lerin başında ulaşım ve nakliye ağlarının geliştirilmesi/bağlanması sayesinde gerçekleştirildiği dikkate alındığında, yeni küresel sistemde uluslar üstü bütünleşmenin uzak ve askeri kontrolü, tek bir güç tarafından sağlanacak deniz rotalarından ziyade, ortak kara ve demir yolları ile sağlanacağa benziyor. Tek bir ana rotanın güvenliği, pek çok devletin sorumluluğunda olacağı gibi o rotadan sağlanacak ticari gelir ya da enerji sevkiyatı ise uluslararası düzenin daha stabil hale gelmesine şüphesiz yardımcı olacaktır. Bu ise her ne kadar temel üretim-nihai pazar arasındaki geçişlerin güvenli olmasıyla alakalı olsa da rota başlangıcı Çin’in finansör ve üretici pozisyonu baskın görünüyor. Asya ve Afrika’nın ekonomik darboğazdaki ülkelerine kazan-kazan prensibi ile pazarlanan bu politika aslında taraflardan birinin 1, Çin’in ise 2 kazanması prensibi ile işlemektedir.

- İsrail Kuşak-Yolun neresinde?

Tek Kuşak Tek Yol girişimi pek çok bölgeyi etkilediği gibi Çin’in Ortadoğu politikalarını da yeniden şekillendireceğe benziyor. Çin; Cibuti’de kurulan askeri üssü, Hürmüz boğazından Çin denizine kadar giden ticaret filoları ve askeri gemileri, Suriye’de konuşlanan birlikleri, 2016 yılında yayınlanan Arap devletleri ile politikaların ana hatlarını belirleyen siyaset belgesi ve 21 Arap ülkesine verilmesi planlanan Tek Kuşak Tek Yol inisiyatifi kredileri ile kendisini bölgeye tamamen kanalize etmeye hazır bir ülke portresi çizmekte. Öte yandan İran ile enerji ve sanayinin her alanında gerçekleşen işbirliği, yıllardır bilinen bir gerçek olmasına rağmen, Çin’in Suudi Arabistan ve Körfez açılımlarına bir engel teşkil etmedi. Enerji ithalatının büyük kısmını Suudi Arabistan, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri ve İran’dan karşılayan Çin, yeni İpek Yolu Projesi kapsamında, ilişkilerde sürekli gerilimlerin yaşandığı İran-Suud hattı çerçevesinde enerji ithalatını çeşitlendirme yollarını da aramakta.

Bununla beraber gerek Çin’in enerji ithalatını çeşitlendirme planlarında gerekse Kuşak-Yol Projesinin politik ajandasının tahmin edilme sürecinde, Ortadoğu’daki kilit aktörlerden biri olan İsrail ve İsrail-Çin ilişkileri ihmal edilmektedir. Çin’in belki de proje tamamlanmadan herhangi bir politik yönlendirmede bulunmaması da bu ve bunun gibi pek çok siyasal denge üzerinden geçen ekonomik ilişkiler ağının tesis edilmek istenmesinden kaynaklanıyor olabilir. Zira Çin, İsrail için büyüyen bir yüksek teknoloji ve çevre teknolojileri pazarı olurken Doğu Akdeniz havzasında İsrail’in başını çektiği Güney Kıbrıs, Mısır ve İsrail triosu, Çin için doğalgaz ithalatının çeşitlenmesine yardımcı olacak bir blok olmaktadır. 25 yılı geride bırakan Çin-israil ilişkileri, Çin tarafından 1978’teki dışa açılım politikaları öncesindeki Filistin davasını destekler tutumundan dolayı, minimum tavizle yürütülmeye çalışılsa da ekonomik ve teknolojik faktörlerin iki devlet arasındaki ilişkileri çok hızlı dinamikler ile geliştirdiği ortada.

İsrail, Çin için hem Tek Yol Tek Kuşak politikası çerçevesinde hem de bağımsız olarak yüksek teknoloji alanında işbirliği yapabileceği bir aktör konumundadır. Sadece Çin’deki hava ve su kirliliğini önleme amacıyla 2030’a kadar yapılacak olan projelere 2,3 trilyon dolar ayıran Çin hükümeti, bu projelerdeki ana ortağını ise İsrailli firmalar olarak belirlemiştir. 1990’lı yıllarından başından itibaren savunma sanayiinde, başta orta ve uzun menzilli füze sistemleri olmak üzere pek çok İsrail savunma teknolojisinin Çin’e satılmış olduğu da gözardı edilmemesi gereken bir gerçek. Savunma sanayii, tarım, yüksek teknoloji, biyoteknoloji, su ve hava temizliği alanlarında hızla gelişen bir ticaret hacmine sahip olan iki ülke, Yeni İpek yolu vasıtası ile jeostratejik geçiş noktası ve İsrail doğalgazının Hint Okyanusu ve Güney Çin Denizi’ne kadar ulaşması imkanına kavuşmuştur. Enerji ulaşımının ve Çin-Akdeniz ticaret yolunun çeşitlenmesinde başat rol oynayacak Red-Med (Kızıl Deniz ve Akdeniz’i birbirine bağlayacak demiryolu projesi) hem ekonomik anlamda hem de jeostratejik olarak çok şeyi değiştireceğe benziyor. Aşdot limanı ile Eliyat arasında yapımına başlanan bu yüksek hızlı tren projesi, hem Süveyş Kanalı’nı bir nevi by-pass rotası oluşturacak hem de Çin’in Akdeniz’e Negev Çölü üzerinden açılmasına yol açacaktır. Çin’in ticaret yolu olarak kullanmayı düşündüğü bu rotaya çok yakın bir konumda olan Cibuti’de askeri bir üs kurması ise bölge güvenliğinde de aktif adımlar atacağının sinyallerini vermektedir.

- Çin firmaları hem İran hem de İsrail'de faal

Politik ve ticari anlamda İran’ın Ortadoğu’daki konumunu destekleyen Çin, Kudüs başta olmak üzere İsrail tarafından işgal edilmiş olan Filistin topraklarında ilkesel bir duruş sergileyerek buralarda ticari faaliyet göstermemekle birlikte, Filistin devleti ve FKÖ argümanlarına yakın bir İsrail-Filistin barış ajandasına sahip. Siyasal olarak İsrail’in bölgedeki başka bir aktörü terörizm destekçisi sıfatı ile suçlamaktan çekinmeyeceği bir şekilde hareket eden Çin, ticaret kapasitesi büyüklüğü nedeniyle pek çok konuda tolere edilmektedir. Nitekim bu şartlar altında Çin, süresi bilinmez bir geleceğe kadar politik tavrı ile ekonomik çıkarlarını birbirinden ayrı tutacağa benziyor. Bu karmaşık denklemde verebileceğimiz bir başka örnek ise Çin tarafından kredilendirilen ve inşaatı devam eden Tel Aviv tramvay projesidir. İsrail şehirler arası ve şehir içi demiryolu sistemleri, son on yıl içerisinde çeşitlendirilmiş ve bu projelerinin pek çoğunun yapımları hala devam etmektedir. İsrail’in başkenti ve ekonomisinin kalbi olan Tel Aviv’de Çinli CRTG, CRC ve CCECC firmalarının demiryolu ağlarının tesisinde büyük önem arz etmesi ve aynı zamnda bu firmaların İran’daki nükleer reaktörlerin yapımı ve demiryollarının inşasında da rol alıyor olmaları ise İsrail’in Çin’e karşı göstermiş olduğu toleransın boyutlarını gözler önüne sermektedir.

Çin’in bölgedeki yatırım ve işbirliği çalışmalarının İsrail ile bir diğer kesişim noktası ise Güney Sudan. Çin’in büyük bir Afrika yatırım inisiyatifini canlandırdığı ve Avrupa’ya nazaran bölgede her geçen gün daha da adından söz ettirdiğini söylememize bile gerek yok. Lakin İsrail’in, kuruluşundan beri desteklediği ve yakın ilişkiler içerisinde olduğu Güney Sudan, Kuşak-Yol projesinden mali destek alırken aynı zamanda ülkedeki gençlerin eğitim materyalleri Çinli uzmanlar tarafından hazırlanmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde Güney Sudan’a 1 milyonun üzerinde ders kitabı tedariği gerçekleştiren Çin, kadim ticari partneri olan Araplar, son yüzyılın pragmatist ortağı olan Farslar kadar Yahudilerin de çıkarlarını paylaşabileceği bir aktöre doğru evrilmektedir. Belki de ABD’nin bu kadar iç içe ve bu kadar yakın olduğu İsrail ile rahat ilişkiler tesis edebilmesi neticesinde son günlerdeki “ticaret savaşları” evrilerek “yatırım savaşlarına” dönüşmüş ve ABD’nin Hint-Pasifik hattındaki bir dizi ekonomik/diplomatik yatırımlara yönelmesine neden olmuştur. Yeni küresel yönetişim giderek çok oyunculu Timur Satrancı'na benzerken, Çin’in son dönemlerde yaptığı cesur hamleler ise tek bir amaca odaklı olmadığını sezdirmektedir. İsrail karesinin tutulması ise sonraki ellerde getirip-götüreceği taşlar bakımından önemlidir. Çin’in tüm Tek Kuşak Tek Yol açıklamalarında geçen “jeostratejik bir amaç güdülmediğinin” belirtilmesi ise tamamen maliyet ve kar endeksinin ilerleyen hamlelerde hangi karelerde düğümleneceğine ilişkin keskin bir tahminlerinin bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Satranç, Çin tarafından hangi karenin daha avantajlı olduğuna karar verildiği evrede, orayı koruma altına almak ile farklı bir boyuta evrilecektir.

[Yüksek lisansını Kudüs İbrani Üniversitesi İsrail Çalışmaları bölümünde tamamlayan Selim Han Yeniacun, Şanghay Üniversitesi Küresel Yönetişim Araştırma Merkezi’nde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır]

Yorumlar