Türkiye'ye dördüncü müdahale | YORUM

Yazar İbrahim Karagül, Türkiye Gezi, Gülen ve PKK üzerinden yapılan üç müdahaleden sonra şimdi de IŞİD üzerinden dördüncü müdahale denemesi yapıldığını yazdı

Google Haberlere Abone ol
Türkiye'ye dördüncü müdahale | YORUM
Türkiye'yi dışarıdan dizayn etme girişimlerinin hala devam ettiğini belirten Yeni Şafak Yazarı ve Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül, şu an dördüncü müdahalenin ilk aşamasının yaşandığını yazdı. İlk üç aşama için, "Türkiye, ilk kez terörle mücadele sınırlarının ötesinde, bir ülke savunması yapıyordu. Örgütün patronları, Çözüm Süreci'ni boşa çıkarmayı bilmişler ve bir iç işgal başlatmışlardı. Bu yüzden o ilçelerde yürütülen operasyonlar, terörle mücadele değil, bir vatan savunmasıydı. Türkiye kendi ilçelerini, savaşarak geri alıyordu. PKK'nın bu kadar ağır zayiat vermesinin nedeni, örgütün taktiklerinden çok bir uluslararası ihale almış olmasındandı. Artık kararı tek başına vermiyordu. Türkiye çok kararlı bir müdahale yaptı. Gezi'de durduğu gibi, Paralel darbe girişimine direndiği gibi, terör üzerinden işgal girişimine karşı da tereddütsüz bir karşılık verdi. İçeride ve bölgede yaşananlar yüzünden böyle sert müdahale muhtemelen beklenmiyordu. Oyun yine bozulmuştu. Dikkat ederseniz son günlerde üçüncü dış müdahalenin de etkisinin zayıfladığını göreceksiniz." diyen Yazar Karagül, işte tam bu sırada yeni bir dalganın başladığını veya başlamak üzere olduğunu yazdı. Karagül o dalga için de "IŞİD üzerinden Türkiye'ye saldırılar tırmanır oldu. Bu, Türkiye'ye karşı “Dördüncü Müdahale"nin ilk aşamalarıdır." diye yazdı. 

İşte Karagül'ün o yazısı: Senaryo nasıl da ayan beyan ortada. Örgütler üzerinden ülkeler işgal edenler, liderleri, kadroları, yüzyıllardır birarada yaşayan insanları hedef alanlar, artık bu tür projeleri “örtülü" yapma gereği bile duymuyorlar.

Siz bu savaşın hala Irak'ta, Suriye'de olduğunu zannedin. 11 Eylül sonrası projenin sadece Afganistan'la, El Kaide ile alakalı olduğunu düşünün. Siz, 21. Yüzyılı terörle mücadele çağı ilan edenlerin, bütün coğrafyayı nasıl da terörle kasıp kavurduğunu, bu vekâlet savaşının “bize ait" bölgede ne kadar devlet, ülke, millet varsa paramparça etmeye ayarlı olduğunu, “bize ait" olan her şeyin öncelikle bizim elimizle yok edildiğini, nihai amacın bütün bölgeyi mikro devletçiklere, şehir devletlerine dönüştürmek olduğunu bir türlü göremeyin.

Müslüman kimliği, Müslüman vatanı!

Adım adım, sıra sıra gelen yıkımın o ülkelerin rejimleriyle, liderleriyle alakalı olmadığını, hesabın çok daha derin ve uzun vadeli olduğunu, meselenin sadece kaynaklarla sınırlı olmadığını, bir gelecek planlaması olduğunu, bu amaçla Atlantik kıyılarından Pasifik'e uzanan bu geniş coğrafyada hiçbir güçlü devlete, zengin ülkeye, oyun bozucu siyasi akla müsamaha gösterilmeyeceğini, uluslararası teamüllerin, kuralların, ortaklıkların bu bölgede hiçbir ülkeye gelecek güvencesi sağlamayacağını bir yere not edin.

Meydan okumadan, bu uğursuz rüzgarı geri çevirmeden, kendi ayakları üzerinde durarak kavga etmeyi öğrenmeden hiçbir ülke bu yıkımdan kurtulamayacak. Yeni istila çağının değişmez hedefi Müslüman kimliğidir, Müslüman vatanıdır, Müslümanların itirazlarını, kendini arayış mücadelesini kırmaktır. Hayallerini, özgürlük arayışlarını yok etmek, onları bir yüz yıl daya sindirmektir.
Dikkat edin, onların gözünde batı başkentlerinde patlayan bomba ne ise Avrupa'ya gidecek birkaç mülteci de o oranda tehdittir. Sadece bu örnek bile, onların gerçek düşüncesini apaçık ortaya koymaktadır. Oysa bizim artık örneklere ihtiyacımız yok. Gündelik hayatımızda, sınırlarımızda, şehirlerimizde, onların cinayetlerine, kirli savaş örneklerine her gün tanık oluyoruz.

Gezicileri ve paralel'i 'tek cephe' yapan ne?

Gezi olaylarından bu yana Türkiye'ye karşı açık savaş yürütülüyor. O tarihten önce örtülüydü müdahaleler. Darbeler, darbe senaryoları, iç politik dizayn girişimleri söz konusuydu. Gezi terörü ile ilk kez o istihbarat örgütleri, içerideki tetikçileriyle birlikte bir isyan örgütledi ve bunu yönetti. Birkaç gün içinde hükümet devrilecek, Türkiye'nin yeni tarih yazıcı rolüne öncülük edenler yok edilecekti. Toplumsal taban olarak Alevileri esas almışlardı. Hem ülke diz çökecek hem de sonu gelmez mezhep krizi patlayacaktı. Türkiye Ukrayna olacaktı.

Başarısız oldular. Ülke direndi, millet direndi, devlet direndi. Bu vandallık bütün çirkinliği ile hezimete uğradı.

Hemen ardından daha sofistike bir yapıyı, Gülen grubunu harekete geçirdiler. Gezi'de istihbarat örgütleri devredeydi, bu sefer içeride bir istihbarat örgütü harekete geçirildi ve müdahale doğrudan o başkentlerden yönetildi. Yine o tarih yazıcı rolün öncüleri hedef alındı. Onlar yok edilip, destekçileri tasfiye edilip ülke teslim alınacaktı.

Liderler, öncüler için darağaçları kurulacak, ülke Mısır'a dönüştürülecekti. Medya, sermaye ve kırk yıldır hazırlanan o derin istihbarat yapılanması üzerinden, “cemaat" adı altında yapılanan bir organizasyon üzerinden Türkiye ele geçirilecekti. Cumhuriyet tarihinin en tehlikeli dış müdahalesi gerçekleşiyordu.

İkinci dalga müdahale de fiyaskoyla sonuçlandı. Türkiye belki ilk kez ne büyük tehditlerle, dış müdahaleyle yüz yüze olduğunu kavradı. Gezi'deki vandallarla, Paralel Örgüt'e aynı rol verilmişti. Yani birbiriyle siyasi kimlik olarak alakası bile olmayan iki çevre, aynı amaç için sahaya sürülebiliyordu.

Üçüncü dalga: Gülenciler yenildi, PKK ikame edildi

Çok geçmeden üçüncü dalga müdahale başladı. Kronik etnik mesele istismar edilip PKK yeniden saha sürüldü. Ama bu sefer terör olarak değil, daha fazlası, bir iç işgal operasyonu olarak konumlandırıldı. Artık meselenin Kürtlerle alakası yoktu, örgüt bir uluslararası proje olarak şehirlere yönlendirildi.

Böyle bir durum ilk kez gerçekleşiyordu. Daha önce de PKK'yı destekliyorlardı ama bu sefer doğrudan kendi örgütleri, silahlı güçleri olarak, o büyük proje kapsamında sahaya sürüldüler. Geziciler, Paralel Örgüt ve PKK aynı amaç için kullanılıyordu. Yani “tek cephe" haline getirilmişlerdi. “Nasıl olur", demeyin, aynen böyle oldu. “Kim ya da kimler" sorusunun cevabını zaten biliyorsunuz…

Türkiye, ilk kez terörle mücadele sınırlarının ötesinde, bir ülke savunması yapıyordu. Örgütün patronları, Çözüm Süreci'ni boşa çıkarmayı bilmişler ve bir iç işgal başlatmışlardı. Bu yüzden o ilçelerde yürütülen operasyonlar, terörle mücadele değil, bir vatan savunmasıydı. Türkiye kendi ilçelerini, savaşarak geri alıyordu. PKK'nın bu kadar ağır zayiat vermesinin nedeni, örgütün taktiklerinden çok bir uluslararası ihale almış olmasındandı. Artık kararı tek başına vermiyordu.

Dördüncü dalga: Bu sefer IŞİD sahaya sürülüyor

Türkiye çok kararlı bir müdahale yaptı. Gezi'de durduğu gibi, Paralel darbe girişimine direndiği gibi, terör üzerinden işgal girişimine karşı da tereddütsüz bir karşılık verdi. İçeride ve bölgede yaşananlar yüzünden böyle sert müdahale muhtemelen beklenmiyordu. Oyun yine bozulmuştu.
Dikkat ederseniz son günlerde üçüncü dış müdahalenin de etkisinin zayıfladığını göreceksiniz. İşte tam bu sırada yeni bir dalga başladı veya başlıyor. IŞİD üzerinden Türkiye'ye saldırılar tırmanır oldu. Bu, Türkiye'ye karşı “Dördüncü Müdahale"nin ilk aşamalarıdır. Çokuluslu senaryo yeni dönemde IŞİD üzerinden servis edilecek gibi. PKK üzerinden iç işgal senaryosu uygulayanlar IŞİD üzerinden sınır bölgelerini vuracak, belki buradan bir toplumsal reaksiyonu besleyip Türkiye'yi yeni bir bunalımın eşiğine getirmeyi deneyeceklerdir.

Yine dikkat edin, Gezi'de organizasyonu yapan istihbarat örgütlerinin bağlı olduğu devletler Paralel'i ve PKK'yı sırayla sahaya sürmüşlerdir. Şimdi aynı güçler PKK'yı geri çekip IŞİD'i sahaya sürüyorlar. Karar da, talimatlar da aynı merkezler tarafından veriliyor. Gezicileri, Gülencileri, PKK'yı ve IŞİD'i aynı paydada birleştiren, tek cephe haline getiren bir irade söz konusudur ve hedefi Türkiye'yi diz çöktürmektir.

Hepsinin üst kimliği Türkiye düşmanlığı

Yani? Yani, Türkiye'yi yeniden teslim almaya dönük müdahalelerde kullanılanların siyasi kimlikleri, ideolojileri ya da etnik kimlikleri pek de önemli değildir. Ortak oldukları tek bir şey var o da Türkiye'ye karşı bir silah olarak kullanılabilir oluşlarıdır. En üst kimlik budur.

PYD üzerinden Kuzey Suriye'de oluşturulmaya çalışılan o koridor, ülkenin bütün coğrafya ile bağlantısını kesecek bir projedir. Gülencilerin MİT TIR'ları üzerinden yürüttükleri operasyonla, PKK/PYD işgalleriyle yürütülen operasyon aynı iradenin ürünüdür ve birbirini beslemektedir. Muhtemelen senaryo bir süre sonra IŞİD üzerinden yürütülecektir. Gezi organizatörlerinin bölgeye yönelik hassasiyetleri de bu ortaklıkla örtüşmektedir.

“İç işgalciler" hepsiyle ortak

Türkiye, son beş yılda kaç kurtuluş savaşı yaptı? Kaç müdahaleyi, işgal girişimini savuşturdu? Coğrafyaya dönük bütün savaş projelerinin ana hedefi Türkiye'dir. Çünkü o diz çöktürülemezse, bu projelerin hiçbiri uygulanamayacaktır.

Gezi'den bu yana hem dışarıdan hem içeriden saldırı altında kaldık. “İç işgalci" dediğim, içerideki uzantıların her hareketinin, tavrının, duruşunun bu dış müdahalelerle örtüştüğünü görüyoruz. Dil olarak, saldırı taktiği olarak Paralel'i de PKK'yı da tamamlayan roller üsleniyorlar. Yakında IŞİD üzerinden yürütülen operasyonu besler şekilde içeride operasyonlara başlayacaklardır.

Bugüne kadar üç saldırı püskürtüldü. Dördüncü de başarısız olacak. Ama “iç işgalciler", güçlerini kaybetseler de, her müdahalede bir görev üsleniyorlar. Saldırının kimden geldiği önemli değil. PKK olur, Paralel olur, IŞİD olur fark etmiyor. Onlar talimatları harfiyyen yerine getiriyor.

Tarih yazacak kurucu kadrolar

“İslam'la savaş"ın ana cephesi Batı'daydı. Artık bu cephe kendi içimize, topraklarımıza kadar geldi. İleri mevziler buralarda kuruluyor. Bıraktık geleneksel saldırganları, Müslüman kimlikli örgütler bile bu savaş için seferber ediliyor. Dün 1 Mayıs gösterilerinde “İmam-Hatip'leri durdurun", “Şeriatı yeneceğiz" pankartlarını kimlerin yazdırdığını iyi düşünelim.

Türkiye iki cepheli saldırı altında. Memleketin has evlatlarına, yerlilerine, vatanseverlerine çok iş düşüyor. Bu ülke, yüzyıllık vesayeti kırıp yeni bir yükseliş dönemi başlatacaktır. Ya paramparça olacağız ya bu dönemi başlatacağız. Başka hiçbir seçenek yoktur. İşte o tarihi bu has evlatlar yazacaktır. Yeni dönemin kurucu kadroları onlar olacaktır.

Yorumlar