Ortadoğu’da etnik bloklaşma ve Suud Şiileri

Son dönemde karşılıklı sert açıklamalarla iyice tırmanan Suud-İran rekabeti-bloklaşması, Ortadoğu ülkelerindeki Şii nüfus ve nüfuzunu yeniden gündeme getirdi.

Google Haberlere Abone ol
Ortadoğu’da etnik bloklaşma ve Suud Şiileri

Son dönemde karşılıklı sert açıklamalarla iyice tırmanan Suud-İran rekabeti-bloklaşması, Ortadoğu ülkelerindeki Şii nüfus ve nüfuzunu yeniden gündeme getirdi. Bu meyanda Suudi Arabistan, Lübnan, Bahreyn, BAE, Umman ve Kuveyt’teki Şii nüfus önem arzediyor. Farklı istatistikler olmakla beraber Lübnan’da yaklaşık yüzde 35-40, Bahreyn’de yüzde 60, Kuveyt’te yüzde 30, Katar’da ise yüzde 15 civarında Şii nüfusun varlığı biliniyor.

Lübnan hariç tutulursa yönetimi tamamıyla Sünni olan ülkelerde yaşayan bu Şiilerin hâlihazırdaki Suud-İran gerginliğinin alabildiğine tırmandı(rıldı)ğı konjonktürde önemli hale geldiklerini söylemek gerekir. Bunlar içinde de İran ile rekabette başat rol oynayan Suudi Arabistan'daki Şiiler ile Lübnan’da Hizbullah ile temsil edilen Şiiler özellikle özel önem arzedip ayrıca irdelenmeyi gerektiriyor.

Lübnan Şiileri genel anlamda Lübnan politiğinde “Hizbullah” ile oldukça görünür olup hükümette yer almakla beraber, Suud Şiilerinin dini-mezhebi, siyasi sosyo-ekonomik durumlarına dair pek fazla bilgi-değerlendirme bulunduğu söylenemez.

Suud Şiilerinin genel durumu

Suudi Arabistan’da bu anlamda resmi bir istatistik olmamakla beraber, Suud dışındaki farklı kurumların muhtelif saiklerle verdikleri oranlarda yüzde 5-10 ile yüzde 25 arasında değişen oranlarda Şii nüfustan söz ediliyor. Bunlar arasında daha ziyade öne çıkması sebebiyle yüzde 15 oranı makul bir oran gibi durmaktadır. Bu da son sayımlara göre yaklaşık 30 milyon olan Suud nüfusu içinde önemli bir orana tekabül etse gerektir. Şiiliğin üç ana fırkası olan İsnâaşerîlik (12 İmam), Zeydîlik ve İsmailîlik kollarının her üçünü de barındıran bu Şiiler arasında yüzde 75’lik oranla İsnâaşerîlik çoğunluğu temsil etmekte olup, kuzeydoğu bölgelerinden Katîf -ki Şiilerin Suud’daki merkezidir-, Ahsâ ve kısmen de olsa Dammâm bölgelerinde bulunmakta, Rebia, Benî Halid, Hudayrîler gibi kabilelerle temsil olunmaktadır. Bu Şiilerin çoğunluğu Irak ve Biladüşşam gibi bölgelerden geldiği ve Arap asıllı oldukları izlenimi verirken bazılarının da Farisi/İran kökenli olduğu söylenebilir. Bir kısım Şiilerin ise kökenlerinin ne olduğu tam olarak bilinmemektedir.

Suud Şiileri içindeki Zeydiler ve İsmaililer ise Yemen sınırına yakın bölgeler olan Necran, Cîzân şehirlerinde yer alır. Necran’da özellikle İsmaili Şiilerin bulunması dikkat çekicidir. Bu İsmaili Şiiler çoğunlukla Yâm kabilesine mensup olan Kahtanilerdendir. Zira bu şehir İslam öncesi dönemde Arap Yarımadası’ndaki Hristiyanların merkez şehirlerinden biridir ki, tarihi kayıtlara göre bunlar Hz. Peygamber döneminde Medine’ye bir heyetle gelmişlerdir. Burada İsmaili Şiilerin olması dikkat çekicidir. Bu olgu birtakım Hristiyanların aslında Şiiliğin Hristiyan anlayışına en yakın aşırı kolu olduğunu söyleyebileceğimiz İsmaililiğe evrildiği veya bunu benimsediği söylenebilir.

Nitekim bu Şiilerin bir kısmının kökenlerinin tam olarak bilinmemesi bu ihtimali hatıra getirir. Zeydiler ise Yemen’e yakın bölgeler ile Cidde vb. batıdaki bazı bölgelerde yer alırlar. Ayrıca Amerikalıların da serbest dolaştıkları bir bölge olan Yanbu bölgesinde de yine aşırı Şii gruplardan olan Keysâniyye’ye mensup Şiilerden söz edilir.

Suud’daki belli başlı Şii akımlar-gruplar

Suud Şiileri içerisinde farklı gruplar öne çıkar. Bunlardan en önemlisi, “Şîrazîler” olup daha sonra bu grup içerisinde Hasan es-Saffâr önderliğinde Irak Şiilerinin lideri Ayetullah Sistani’yie dini liderlik anlamında tabi olmakla beraber siyasi olarak Hizbullah lideri Fadlullah’ı takip eden “es-Saffar” akımı nüfuz bakımından en önemli gruptur. Siyasete pek girmeyen, tutucu-Şii anlayışa sahip olup şu an Yusuf el-Mehdi ve ve Mahmud es-Seyf önderliğindeki “Şîraziyye” grubu da önemlidir. Bunlar siyasi konulara pek girmese de “es-Seffâr” grubu ile siyaset konusunda ayrı düşmezler.

Nemr en-Nemr ve Muhammed Hasen el-Habib’in liderlik ettiği “Müderrisiyye” grubu da Şîraziyye akımı ile inanca-itikada dair konularda tamamen benzer olup daha ziyade İran Şiiliğine yakın dururlar.

Siyasi konularda ise Suud Şiileri arasında “Hizbullah el-Hicâz” adıyla anılan ve daha ziyade Lübnan’daki Hizbullah hareketi ile yakınlık kuran grup da önemlidir. Bir diğer grup ise Hamza el-Hasen ve Fuad İbrahim önderliğindeki “Londra hareketi” adıyla bir grup daha vardır ki, bunlar yukarıda zikri geçen Müderrisi grubuna yakın Saffâr akımına ise muhaliftirler.

Bütün bu grupların ayrıca yüzde 30’luk bir Şii nüfusa sahip komşu Kuveyt’te de etkili oldukları söylenebilir. Bu olgu, Katar’a yönelik bloklaşmada Kuveyt’in nispeten “tarafsız-arabulucu” pozisyon almasını da bazı açılardan açıklayıcı bir mahiyet arzeder.

Suud’daki önemli Şii âlim-liderler

Suud Şiileri arasında en öne çıkan lider-âlim, Hasen Musa es-Saffâr’dır. Islahatçı bir anlayışla ve siyasi-dini/mezhebi bir saikle hareket eden ve “Katîf’in Humeynîsi” lakabıyla anılan es-Saffar, 1979 yılında taraftarlarının çoğunlukla bulunduğu Suud’un Katîf ve doğu bölgelerinde ayaklanmada bulunmuş, başarısız olunca da 90’lı yılların ortalarına kadar Suud’u terketmiş, ancak Kral Fahd zamanında Suud’a dönebilmiştir.

Veliaht Prens Muhammed b. Selman’ın “ılımlı İslam” açıklamasını yaptığı 24 Ekim toplantısında zikrettiği “1979” tarihine bu açıdan da bakmak icap eder. Zira dönemin kralı Fahd, 1983’te Suud Şiileri ile görüşmüş ve onların durumlarında bazı iyileştirmeler için söz vermişti. Sonraki süreçte Şiilerin krallar tarafından muhatap alındığına dair bir bilgi yoktur. Fahd bu görüşmesinde okullaşma ve Suud dışına çıkan muhalif Şiilerin geri dönmelerine izin verilmesi başta olmak üzere birtakım haklarının verilmesi konusunda iyileştirmeler yapmıştı. Dolayısıyla es-Saffâr da bu meyanda dönmüş ve daha sonrasında bölgedeki selefîlerle de irtibat ve iletişime geçme girişimlerinde bulunmuştur.

Suud-Katîf’teki diğer önemli Şii âlim-liderlerden biri de, İran’ın bölgeye müdahalesi ve Şiilik anlayışına nispeten karşı duran, Katîf’te Şiilere ait Adalet Bakanlığı’na bağlı “Evkaf Mahkemesi”nde -ki Suud’da Şiilere ait tek mahkemedir- kadılık-hâkimlik görevi yürüten ve 2016 yılında kaçırılarak öldürülen Muhammed el-Cîranî’dir. Bu anlamda bir diğer önemli figür ise 2016 yılında idam edilen ve tutucu bir Şiilik anlayışına sahip Nemr en-Nemr’dir. Hatırlanacağı üzere bu idam, Suudi Arabistan ile İran arasında gerginliklere sebep olmuş ve dünya kamuoyunda da yankı bulmuştu.

Hicaz-Medine’deki Şiiler: Nahvelîler-Amrîler

Bu meyanda yukarıda sözünü ettiğimiz şehirlerin dışında Medine’de de önemli sayıda Şii nüfustan söz ediliyor. Bunlar İsnaaşeri-Ca‘feri ana akım Şii grubu ile Keysaniler gibi Şii kollarına mensupturlar. Suudi Arabsitan’ın batı bölgeleri içinde Medine bu anlamda dikkat çeker. Özellikle Medine’nin Nahâvile mahallesi, Kuba’daki bazı mahalleler ile Kurban, Avalî ve Harra Şarkıyye gibi mahalleler ile Medine dışındaki Ebu Ziba gibi bazı köylerde yoğun olarak yaşıyorlar. Medine’deki bu şiiler, Ürdün ve Fas’taki kraliyet aileleri ile de yakınlığı olan Haşimîler ve Alevîler ile Amrîler gibi kollara mensupturlar.

Bu Medine-Hicâz bölgesindeki Şiilerin daha ziyade Sünni isimlendirmeleri çağrıştıran sülale ismiyle anıldıkları belirtiliyor. Muhtemelen İran’ın ince siyasetiyle, bu Şiilerin yer yer kimliklerini gizleyerek devlet görevlerinde ve hatta orduda yer aldığına dair de bazı bilgiler yok değil. Hatta Yemen savaşı üzerinde bu olgunun negatif rolü olduğuna dair bazı yorumlar da yapılıyor.

Suud Şiilerinde otorite kim?

Suud Şiilerinin büyük çoğunluğunun siyasi olarak İran’a tabi olduğu söylenebilir. İran’ın bölgedeki nüfuzu göz önüne alındığında bu da tabii olmalıdır. Ancak fıkhî-dinî merci olarak yine önemli kısmı İran’da Ayetullah Ali Hameney’i dini otorite olarak kabul etmekle birlikte, Suud Şiileri arasında dini merci‘ olarak daha ziyade Irak Şiilerinin dini otoritesi Ali es-Sistani tercih edilir. Suud Şiilerinin daha ziyade Ayetullah es-Sistani’yi merci’ kabul etmesi, aslında ABD’nin de yönlendirmesi ile Suud’un, “Arap milliyetçiliği” kartını da öne çıkararak, Irak ile yakınlaşma siyasetine de açıklık getirebilir. Bu noktada da Arap-Pers Şiiliği ayırımının etkili olduğu söylenebilir. Bilindiği üzere Pers Şiiliği Kum’u kutsal merkez olarak kabul eder. Arap Şiileri için ise bu merkez daha ziyade Irak’taki Necef'tir.

Suud Şiileri içinde öne çıkan bir diğer grup ise, Kum’da yaşayan Ayetullah Sadık eş-Şîrazî’ye bağlı olanlardır. Kerbela’daki Ayetullah Muhammed Takî el-Müderrisî’yi takip edenlerin varlığı da bilinmektedir.

Bütün bunlar ışığında şunu ifade edebiliriz ki, her ne kadar Suud’daki Şiilerin önemli bir kısmı dini merci olarak Irak’taki Sistani’yi kabul ediyorsa da, son tahlilde Şiilikte mezhebin etnisiteye galip geldiği ve mezhep kimliğinin öncelendiği söylenmelidir. Bu durumda İran’a ve Lübnan’daki Hizbullah’a yönelik bir muhtemel operasyonda Suud -ve hatta Kuveyt ve Bahreyn- Şiilerinin etnisiteyi (Araplığı) öteleyip dini-mezhebi kimliğe (Şiiliği) göre tutum belirleyeceğini söylemek için kâhin olmaya gerek yok.

Bu durum, özelde Suudi Arabistan’da, genelde ise bölgede hatırı sayılır oranda Şii nüfusa sahip, Sünnilerce yönetilen ülkelerde önemli bir korku kaynağı. Bu korku ise bir yandan İran’a karşı bloklaşarak onu radikal kanada itmeye ve kendi bünyelerindeki Şiileri baskılamaya yönelik söylem ve eylemlere meydan verirken diğer yandan da, “seküler bir Ortadoğu” oluşturma amacına da sahip “Arap milliyetçiliği” temelli bloklaşmayı da beraberinde getiriyor.

Suud içinde azımsanmayacak orana sahip Şiilerin bu konjonktürdeki etnik-sekter ve siyasi tutum ve tercihleri de tabiatıyla önemli hale geliyor. Suud’da Şiilerin salt nüfusları dikkate alınarak aslında Suud için tehlike olabilecek bir pozisyonda olmadıkları kanaatine varılabilir. Ancak önemli sayıda milis gücüne de sahip olduğu varsayılabilecek doğu bölgelerindeki bu Şiilerin, mezhebi önceleyerek Kuveyt, Bahreyn ve hatta Irak gibi bölgedeki diğer ülkelerde yaşayan şiilerle birlikte hareket etme potansiyeli mevcuttur. Bu ise Suud-İran veya radikal tonlarla öne çıkan Şii-Selefi/Vehhabi gerginliği -ve muhtemel sıcak çatışmada- dikkate alınması gereken önemli bir olgu olsa gerektir.

[Prof. Dr. Özcan Hıdır İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi ve Rotterdam İslam Üniversitesi'nde öğretim üyesidir]

Yorumlar