Kenya seçimleri: Değişen tercihler ya da değişime kapanmak

Yaklaşık 20 milyon seçmen, Kenya'yı sürdürülebilir ekonomik büyüme ve kalkınmaya götüreceğine inandıkları liderlerini seçmek için sandık başına gitti. Jubilee Partisi geçerli oyların yüzde 54’ünü alırken yüzde 44’te kalan NASA koalisyonu seçim sonuçlarını bu haliyle kabul etmeyeceğini açıkladı.

Google Haberlere Abone ol
Kenya seçimleri: Değişen tercihler ya da değişime kapanmak

EMRE YÜKSEK

8 Şubat’da Somali ile başlayan Doğu Afrika’nın seçim gündemi, Ruanda’nın favorisi ve kazananı (en başından belli olan) Kagame’nin galibiyeti ile devam etmişti. 8 Ağustos’ta ise Kenya’da endişeli (ama bir o kadar da renkli) geçen seçim kampanyasıyla 2017 için noktalanmış oldu. Bir tarafta soykırım sonrası göz alıcı ekonomik büyümenin ve istikrarın mimarı olarak görülen Kagame’nin Afrika’nın doğusundaki “yardımsever otokrat” Ruanda modeline, diğer taraftan kırk yılı aşan iç savaşın haftalık terör eylemlerine dönüştüğü Somali’nin istikrarsızlığına kıyasla Kenya, 1990’lardan bu yana devam eden çok partili siyasi hayatında ciddi bir demokrasi sınavından daha geçti. Yaklaşık 20 milyon seçmen, Kenya'yı sürdürülebilir ekonomik büyüme ve kalkınmaya götüreceğine inandıkları liderlerini seçmek için sandık başına gitti.

9 Ağustos’un erken saatlerinde Kenya Bağımsız Seçim Komisyonu tarafından açıklanan resmi olmayan ilk sonuçlara göre, Uhuru Kenyatta ve Jubilee Partisi geçerli oyların yüzde 54’ünü alırken NASA koalisyonu ve Odinga yüzde 44’te kaldı. Oy sayım ve değerlendirme işlemleri sürerken, Odinga seçim sonuçlarını bu haliyle kabul etmeyeceklerini açıkladı. Seçim sonuçlarına itirazın sokaklarda mı gerçekleşeceği, yoksa Yüksek Mahkeme ve Komisyon’a mı yapılacağı belirsizliğini korumaya devam edecek gibi görünüyor. Ancak şimdilik, Kenyatta’nın bu beş yıllık vizeyi, vitrinindeki isimleri değiştirerek almış olduğunu ve Kenya’nın yapısal sorunları ve kalkınma vizyonu konusunda büyük bir sorumluluğu tekrar üstlendiğini söyleyebiliriz.

- Kırmızı ve turuncunun rekabeti

Hıristiyan ya da Müslüman tüm Kenyalılar, seçim kampanyasının son haftasını, kırmızı ve turuncu bayrakların, posterlerin boyadığı meydanlarda ve stadyumlarda, Aralık 2007’de 1000’den fazla masum Kenyalının hayatını kaybettiği ve 600 bin kişinin yerinden olmasına neden olan şiddetin tekrar yaşanmaması için dua ederek geçirdi. 1964 yılında ülkeye bağımsızlığını kazandıran ilk başkan Jomo Kenyatta’nın oğlu, şu anki başkan Uhuru Kenyatta’nın Jubilee Hareketi ile, yine ülkenin ilk başkan yardımcısı Oginga Odinga’nın oğlu, ana muhalefet lideri Raila Odinga’nın başını çektiği Ulusal Büyük İttifak Hareketi (NASA), çoğu yerde bıçak sırtı geçen bir seçim kampanyasında karşı karşıya geldi.

Pek çok analist 2017 seçimlerinde, Kenya'nın çeşitli kabilelerinden seçmenlerin, diğer kabilelere güvenmemesi ve 2007’de yaşanan seçim sonrası şiddet nedeniyle, etnik grup adaylarına oy vereceği beklentisini korudu. Raila Odinga kendisinin de mensup olduğu Luo kabilesiyle diğer büyük Luhya ve Kamba gruplarına dayanırken, Başkan Uhuru Kenyatta ülkenin en büyük kabilesi olan Kikuyu ve üçüncü büyük kabilesi olan Kalenjinler ile ülkenin Müslüman dini ve etnik azınlığı Somalilerin desteğini sağlamış gibi görünüyor. Bununla birlikte, cumhurbaşkanlığını kazanmak için, bir adayın en az yüzde 50 oy alması ve tek bir kabilenin tek başına bu yüzdeye sahip olmaması, seçim yarışı boyunca gözlemcileri heyecanlı bir bekleyiş içinde bıraktı.

Bu seçim aslında Kenya’da yarım asırdır kronikleşen toprak ve gelir dağılımındaki adaletsizliği, kurumsallaşan yolsuzluğu, eşitsizliği ve şiddet üreten sosyoekonomik sisteminin sorunlarını anlamak için bir fırsat sunuyor. Ancak bu imkan, oryantalist ve Batı merkezli bakış açısının ürünü olan, kabile taassubuna ve etnik gerginliklere indirgenen bir Afrika ülkesi tablosuyla, dar seçim analizleriyle çoğu kez heba edildi.

- Fırsatlar ve tehditler

Kenya kırk dört farklı etnik grubun birlikte yaşadığı, Doğu Afrika’nın ortak ticari dili Svahilinin ve İngilizcenin konuşulduğu bir ülke. Genç okur yazarlığının yüzde 87'ye ulaştığı, nüfusunun yarısını 18 yaşının altındakilerin teşkil ettiği Kenya, yıllık ortalama yüzde 6 büyüme hızıyla ticaret, bankacılık, bilişim ve medya alanlarında Doğu Afrika’nın yükselen yıldızı. İngiltere’nin 1964’te bağımsızlık verdiği ülkelerden biri olarak Kenya, 90’lardan bu yana takdir edilen çok partili demokratik sivil tecrübesine rağmen, hâlâ sömürge döneminin toplumsal ve ekonomik izlerini taşımaya devam ediyor.

Zengin kuzey ülkelerinin tüketicilerine dünyanın en seçkin kahve, çay ve kesme çiçeklerini ihraç eden ve Afrika’nın nadir turizm cenneti olarak hizmet veren Kenya insani gelişmişlik düzeyi bakımından ele alındığında ortaya çarpıcı bir tablo çıkıyor: Kenyalıların yüzde 45’i günlük 1,5 dolar olarak belirlenen yoksulluk sınırı altında (özellikle Nairobi, Mombasa gibi büyük şehirlerde) teneke evlerden oluşan, Afrika’nın en büyük gecekondularında yaşamaya devam ediyor. BM rakamlarına göre Afrika Boynuzu’nu etkileyen kuraklık nedeniyle, bugün Kenya’da yaklaşık 3 milyon kişi gıda güvensizliği tehdidi altında yaşıyor. Çalışabilir genç nüfusun yaklaşık yüzde 40’ı ise kronik işsizlik sorunuyla karşı karşıya. 2007’de yaşanan kanlı seçimlerdeki şiddetin yanı sıra Kenya, eş-Şebab terör örgütünün yakın tarihte hedef aldığı bir ülke. 2013’teki Westgate alışveriş merkezi ve 2015’teki Garissa Üniversitesi saldırılarında onlarca masum sivilin hayatını kaybettiği terörün kıskacındaki Kenya, büyük şehirlerinde artan suç oranları nedeniyle, güvenliğinin de çok uluslu şirketlerce ticari bir metaa dönüştürüldüğü bir yer haline geldi. 1990’lardan itibaren IMF ve Dünya Bankası marifetiyle yürütülen yapısal uyum politikalarıyla, devletin sağlık ve eğitim alanlarındaki sosyal sorumluluklarının tırpanlanması neticesinde, Kenya’da bu hizmetlere erişim paralı hale geldi. Bu nedenle Kenya, HIV pozitif hasta oranının (nüfusun yüzde 6’sı) ve okul bırakma oranlarının yüksek seyrettiği, insani kalkınma bakımından yapısal sorunlarla karşı karşıya bir ülke.

- Etnik politikaların sömürgeci kökenleri

İklimi ve doğal kaynaklarıyla göz kamaştıran, Afrika’nın bu dinamik ülkesindeki temel kabilecilik sorununun kaynağını, (ABD ve İngiltere başta olmak üzere) Batı’nın kurduğu demokratik siyasi sistemi özümsemekte başarısız olan, hâlâ kabile merkezli oy verme alışkanlığını sürdüren Kenyalılarda mı aramalıyız? Elbette bu tabloda, yaklaşık 50 milyonluk nüfusunun neredeyse yüzde 70'ini oluşturan Kikuyu, Luhya, Kalenjin, Luo ve Kamba gibi beş büyük etnik grubun ve bu etnik yönelimler doğrultusunda şekillenen politik partilerin ve NASA ve Jubilee koalisyonlarının ülkenin kaderine yön verdiği gerçeğini yadsımamak gerekiyor. Peki, 2007 seçiminden sonraki şiddet olaylarının ardından 2010’da kabul edilen yeni anayasayla yerinden yönetim ve federalleşme yolunda ilerleyen Kenya’da, ‘ya hep ya hiç’ anlayışının hakim olduğu, sıfır toplamlı bir oyun olarak görülen başkanlık sistemindeki değişiklikler ne anlam ifade ediyor?

Bugün bile Kenya’da, parti programına ve kabileler üstü adaylara oy vermek yerine, etnik merkezli seçim döneminde olduğu gibi, oy karşılığında doğrudan nakit para ve hediyelerin istenildiği bir kampanyaya şahit olduk. Yine siyasi rüşvet olarak dağıtılan seçim dönemi hizmetleri karşılığında oy verilen olumsuz pratikler ortaya çıktı. Peki, bunları demokratik sistemin altını oyan bir sebep olarak mı görmeli, yoksa Kenya’nın sömürge döneminde seçilmiş elitler marifetiyle şekillendirilen sosyoekonomik sisteminin bir sonucu olarak mı? Soruyu ve problemi doğru yere koymadan, Kenya’nın kalkınma sorunlarını çözmek üzere ülkenin gelecek beş yılını tayin edecek 8 Ağustos seçimini doğru anlamamız mümkün görünmüyor.

- Kenya’nın insani kalkınma problemleri ve parti manifestoları

Kenya eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik alanlarındaki ilerlemelere rağmen, 160 ülke arasında insani gelişmişlik endeksinde 145. sırada yer alıyor. Kenya’nın (artan genç nüfusun ve kentleşen nüfusun ihtiyaçlarına paralel olarak) üretim altyapısını ilgilendiren, enerji, çevre koruma ve ulaşım gibi alanlarda daha fazla yatırıma ihtiyacı var. Bu durum NASA ve Jubilee hareketlerinin seçim manifestolarında da etraflıca yer aldı. İki ittifak da özellikle ücretsiz temel eğitimi, okul öncesini ve orta öğretimi kapsayacak şekilde genişletme, sağlık hizmetlerini tüm vatandaşların ücretsiz erişimine açma, kuraklığa karşı tarım ve hayvancılıkta sigorta sistemini getirme konularında ortak vaatlerde bulundu. Kenyatta, Mombasa-Nairobi arasında yeni hizmete giren modern demiryolu ve ülkenin diğer eyaletlerinde yapılan bölünmüş yolları daha ileri noktaya taşıyacağına, ülkenin artan enerji ihtiyacı için yeni barajlar inşa edeceğine söz verdi. Odinga ve NASA ittifakı ise özellikle mevcut hükümetin yolsuzluğun önlenmesi konusunda pek de başarılı olmayan karnesi hakkında daha ciddi tedbirler almayı vaat edip GSMH’nin yüzde 54’üne ulaşan kamu borç stokunu azaltmayı, kalkınma ve altyapı projelerini farklı finansman metotlarıyla karşılamayı önerdi. Diğer taraftan ulusal güvenlik konusunda, son terör saldırıları nedeniyle Jubilee, Kenya’nın Afrika Somali Misyonu (AMISOM) önderliğinde Somali’de asker bulundurmaya devam edeceğini belirtirken, NASA askerlerini en kısa zamanda geri çekeceğini ve ulusal güvenliği içeride alacağı tedbirlerle güçlendireceğini vaat etti.

- Yolsuzlukla mücadele ve halkın iradesi

Kenya’nın yolsuzluk konusunda durumu hiç de iç açıcı değil. Uluslararası Şeffaflık Örgütü (TI) Kenya’yı yolsuzluk algısı sıralamasında 160 ülke arasında 145. sırada gösteriyor. Çok uluslu bir kontrolörlük firması olan Pricewater House (PwC) ise Kenya’yı özel sektör kurumsal yolsuzluğunda tüm dünyada üçüncü sıraya yerleştirmiş durumda.

Saydığımız bütün bu köklü sorunlara cevap arayacak, ulusal kimliği ve vatanseverliği perçinleyecek, adalet, hesap verme ve şeffaflık sağlayan sosyal devlet yapısı kuruluncaya kadar, etnik güç bölüşümü ilkesinin siyasete hükmedeceğini söyleyebiliriz. Bununla birlikte sorunlar, çerçevesi çizilemeyen soluk bir ‘yolsuzluk’ genel başlığında tartışılmaya devam edecek gibi görünüyor. Adları değişse de, iki ana blok arasında gidip gelen seçim sonuçlara ilişkin eskiden “Yolsuzlukta kimin sırası?” diye sorulurdu. 2010’daki eyalet sistemi reformundan sonra gelişen, yolsuzluğun azaltılması konusundaki beklentiler, bütçenin kontrolsüz ve usulsüz kullanımıyla hayal kırıklığına dönüştü. Artık “Yolsuzlukta herkesin sırası” ilkesi seçmen tarafından da şaka yollu kabul ediyor. Bu durum ise özellikle ilk defa oy kullanacak gençlerin siyasetçilere ve siyasi kurumlara inancını yitirmesine sebep oluyor. Yolsuzluk zincirinde herkesi suç ortağı haline getiren bu sistem, vatandaşlık iradesi ve ulusal gurur kavramlarını seçen ve seçilen açısından aşındırıyor ve nihayetinde Kenya’yı sürdürülemez bir kısır döngüye sokuyor.

- Kabile siyasetini anlamak

Ulusal düzeyde bir uzlaşı ve planlama olmaksızın çözülemeyecek bütün bu köklü sorunların çözümüne, kabile merkezli oy toplama taktikleriyle ulaşılamayacağı açık. Ancak gerek eyalet gerekse ulusal düzeydeki seçimlerde, (birkaç bağımsız adayınki dışında) hâlâ etnik şemsiyenin altında düzenlenen seçim kampanyalarının sürdürülmesinin sebebi, tarihsel temeli İngiliz sömürgeciliği döneminde atılan ara yönetici kabile seçkinlerinin, bağımsızlık sonrası yerlerini sağlamlaştırarak devam ettirmeleri.

Kabile seçkinleri özellikle toprak gasp ederek ve kamu ihalelerine fesat karıştırarak kişisel servetlerini herkesin gözü önünde büyütmekten çekinmezken, seçim zamanlarında kendi kabile mensuplarından oy istemekte beis görmüyorlar. Günlük yaşam mücadelesi için sabahın erken saatlerinde teneke evlerinden ayrılan, gecenin geç saatlerine kadar kentte ve kırsalda çalışan Kenyalı seçmen, yolsuzluk yüzünden kamu kurumlarına güvenini kaybetmiş durumda. Devlet-vatandaş ilişkisinde var olması gereken, ancak Kenya’da bir türlü olamayan sosyal koruma için seçmen hâlâ kabilesine ve kabilesinin adaylarına umut bağlamaya devam ediyor. Yoksulluk sınırının altında yaşayan Kenyalılar, hâlâ bir avuç kabile seçkininin, binlerce ‘Beyaz Adam’ın ve sömürge döneminde getirilen Asyalıların ekonomik ve idari gücü elinde tuttuğu ülkede, yolsuzluk ve kötü yönetimden sessizce şikayet ediyor. Ancak demokrasinin en güzel yanı olan seçimlerde, beş yılda bir defa da olsa görüşlerine değer verildiğini, iradesine başvurulduğunu hissetmesi, hayatta kalma mücadelesi verirken rencide edilen onurunu tamir etme imkanı sağlıyor. Sorunu (başta belirttiğimiz oryantalist bakış açısının bir tezahürü olarak yer edinmiş) Afrikalının sözde “ilkel aşiret duygularını” seçimler yoluyla ortaya koyduğunu teyit ettirmeye çalışan bakışta aramak gerekiyor.

- Uluslararası kamuoyunun seçim sonrası beklentileri ve Türkiye

Başta Avrupa Birliği ve İngiliz Milletler Topluluğu gibi kuruluşlar ve aralarında Gana eski devlet başkanı John Mahama ve ABD eski dışişleri bakanı John Kerry’nin de yer aldığı seçim gözlemcileri, bu seçimlerde Kenya’da hummalı bir çalışma yürüttü. Kenya ekonomisi, teknoloji transferi, finans ve ticaret konularında İngiltere'ye, Avrupa Birliği’ne, ABD’ye ve Japonya'ya olan bağımlılığını Çin, Brezilya, Güney Kore ve Hindistan gibi yeni partnerlerle aşmaya çalışıyor. BM Nairobi ofisi başta olmak üzere, binlerce uluslararası şirketin ve yardım kuruluşunun bulunduğu bir Afrika ülkesi olarak Kenya, ‘Beyaz Adam’la ilişkisini ve ondan beklentisini devam ettiriyor. Bugünkü sistemde, uluslararası ticaret ve dış yardımların desteği olmaksızın Kenya’nın ideallerini gerçekleştirmesi mümkün görünmüyor. Ancak ne bugüne kadar yeni sömürgeciliği finansal ve bilgi olarak sürdüren Batı’nın hesapçı modeliyle, ne de başlı başına küresel ticaretle şekillenen ekonomik ekosistemleri yeterince anlamadan oluşturulmuş, iyi niyetli ama sürdürülemeyen yardım modelleriyle bunu gerçekleştirmek mümkün.

Bu noktada, başta Somali, Etiyopya, Tanzanya, Güney Sudan ve Cibuti olmak üzere Doğu Afrika’da aktif olarak faaliyet gösteren Türkiye adına da birkaç hususu dile getirmekte fayda var. Afrika’da yükselen önemli bir bağışçı olarak Türkiye’nin, başta TİKA faaliyetleri olmak üzere, Kenya’da ve Doğu Afrika’da yaptığı ve yapacağı çok şey var. Türkiye’nin yaptığı yardımlarla Somali’nin istikrara kavuşması, Kenya açısından da olumlu karşılanıyor. Bir diğer komşusu olan Tanzanya’ya Türk şirketlerinin yaptığı altyapı yatırımları da yakından takip ediliyor. Diplomatik ilişkilerimizin 50. yılını kutladığımız bu seçim yılında, bu iki komşusundan çok daha büyük bir potansiyele sahip olan Kenya’nın, iradesini ve yeteneklerini ortaya çıkaracak, onu bağımlılık ilişkisinden ve ‘Beyaz Adam’ beklentisinden kurtaracak gerçek bir kalkınma için gereken işbirliği imkânları fazlasıyla var.

[TİKA Nairobi Program Koordinatörü olan Emre Yüksek Orta Doğu Teknik Üniversitesi Orta Doğu ve Asya Çalışmaları ile Sussex Üniversitesi (IDS) Kalkınma Çalışmaları bölümlerinde eğitim görmüştür]

Yorumlar