Türkiye'deki Suriyelilerin en büyük kaygısı 'belirsizlik'

Ülkelerindeki savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınan Suriyelilerin en büyük problemi "belirsizlik". Türkiye'nin farklı illerinde bir yandan hayata tutunmaya, bir yandan da Türk toplumuna uyum sağlamaya çalışan Suriyeli sığınmacılar, geleceğe umutla bakmak için yaşadıkları belirsizliklerin giderilmesini ve statü sorununun çözülmesini istiyor

Google Haberlere Abone ol
Türkiye'deki Suriyelilerin en büyük kaygısı 'belirsizlik'

Ülkelerinde 6 yıl önce başlayan iç savaştan kaçarak Türkiye'ye sığınan, bir yandan Türk toplumuna uyum sağlamaya, bir yandan da hayata tutunmaya çalışan Suriyeliler, yaşadıkları belirsizliklerin giderilmesini ve statü sorununun çözülmesini talep ediyor.

İstanbul'daki 540 bin sığınmacının büyük bölümü Fatih, Küçükçekmece, Bağcılar, Sultangazi ve Esenyurt'ta yaşıyor. Kimi Suriye'deki mesleğini İstanbul'da da yapmaya devam ederken, kimi farklı iş sahalarında geçimini sağlamak için gayret sarf ediyor.

Temel sorunları ucuz işçilik, işsizlik, sağlık, eğitim ve hukuki durum olan Suriyeliler, bu konularda yaşadıkları problemlerle ilgili acil önlemler alınmasını istiyor.

Şam'dan Türkiye'ye sığınan 32 yaşındaki İngilizce öğretmeni Rima Hüseyin, aynı zamanda Uluslararası Doktorlar Derneği'nin Zeytin Dalı Projesi'nde psiko-terapi tercümanı olarak çalışıyor.

"Suriye'de hala akrabalarımız, evlerimiz, diplomalarımız var." diyerek çekincelerini sıralayan, bu nedenle fotoğraf ve görüntüsünün çekilmesini istemeyen Hüseyin, ülkesindeki akrabaları için bir tehdit kaynağı olmaktan korkuyor.

Hüseyin, Türkiye'de ne kadar kalacaklarından emin olmayan Suriyelilerin entegrasyon sürecinde öğretmenlerin aktif olarak görevlendirilmesinin, Türkiye'nin yükünü hafifleteceğini düşünüyor.

İstanbul'da UNICEF'in desteklediği bir okulda öğretmenlik yapan Rima Hüseyin, öğretmenliğe başlama hikayesini ise "Bu işi yapmaya karar verdiğimde ne okul vardı ne de öğrenci. Sokaklardan topladım Suriyeli çocukları. Mendil satıyorlardı, dileniyorlardı. Köhne bir binayı kendi çabamızla okul haline getirdik. Bu gayretlerimizin görülmesini, değerlendirilmesini istiyoruz." diyerek anlattı.

Avukat eşi ve çocuklarıyla Türkiye'ye geldikten sonra yaşadıkları sıkıntıları aktaran Hüseyin, savaşın travmasını hala üzerlerinde taşıdıklarını söyledi.

Sahip oldukları sosyal statüye yeniden döndükleri takdirde yaşadıkları travmayı daha kolay atlatacaklarını vurgulayan Hüseyin, şöyle konuştu:

''Yaşadığımız acıların üstesinden gelmemizin bir tek yolu var, o da ülkemizde sahip olduğumuz sosyal rollerimize burada da bir an önce dönmemiz. Türkiye'de çok sayıda kalifiye insan var. Mühendis, doktor, avukat. Bu insanlara kendi mesleklerini yapacakları, deneyim ve bilgilerini aktarabilecekleri iş imkanları tanınmalı. Benim eşim avukat, biz Türkiye'ye sığındıktan sonra eşim pazarcılık yaparak geçimimizi sağlamaya çalıştı. Şimdi bir hukuk bürosunda çalışıyor. Ama herkes, her zaman bu şansı elde edemiyor.''

''Çocuklarımız Suriye'yi, Şam'ı unuttu''

Hüseyin, en büyük sorunlarından birinin ise Türkiye'de doğup büyüyen çocuklarının hukuki statüleri olduğunu belirterek, savaş bittiğinde çocukların Suriye'ye geri dönmek istemeyeceklerine dikkati çekti.

Türkiye'de doğmuş, Türkçe eğitim almış ve topluma uyum sağlayan çocukların durumunun çok daha trajik olduğunu ifade eden Hüseyin, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Çocuklarımız burada doğuyor. Türk okullarına gidiyor, Türkçe eğitim alıyor. Hatta Arapça konuşmakta zorlanıyorlar. Bu toplum yapısına göre yetişecekler. Belki biz geri dönmek istediğimizde onlar gelmek istemeyecekler ve Türkiye'de kalmak zorunda kalacağız. Çocuklarıma soruyorum; 'Savaş bittiğinde ülkemize dönelim mi?' diye. Karşı çıkıyorlar. 'Bizim burada okulumuz var, arkadaşlarımız var.' diyorlar. Haklılar...

Daha ilkokula bile gitmeyen oğlum 'vatan' kelimesini duyduğunda bana sormuştu 'Nedir?' diye. 'Vatan kendini güven içinde hissettiğin yerdir.' demiştim. O zaman bana, şu anda çalıştığım derneği vatan olarak tanımlamıştı. Çocuklarımız burada kendilerini güven içinde hissediyor. Suriye'yi, Şam'ı unuttular. Türkiye'ye geldiğinde 1,5 yaşındaydı. Artık onun vatanı burası. Bu çocukları ait olduğu yerden koparıp götürmek hiç vicdani bir şey değil. Türkiye'de doğmuş büyümüş ve Suriye'ye dair hiçbir şey bilmeyen çocuklarımız burada hayatları boyunca yabancı mı yaşayacaklar? Kendimiz için değil ama burada doğan çocuklarımızın Türk vatandaşlığına alınmasını istiyoruz.''

''Sigortalı olduğumuz halde haklarımızdan yararlanamıyoruz''

Hüseyin, diğer ülkelere nazaran sağlıkla ilgili birçok sorunlarının çözüldüğünü ancak sigortalı oldukları halde sigorta haklarından hiçbir şekilde yararlanamadıklarını anlattı.

Uluslararası Doktorlar Derneği'nde tercümanlık yaptığını belirten Hüseyin, "Sigortam düzenli şekilde ödeniyor. Ama ben hastanelerde sigortamdan yararlanamıyorum. Birçok yere başvurduk bu sorunu neden yaşadığımıza dair ama sonuç elde edemedik. İki yıldır böyle devam ediyor. Türk hükümetinin özellikle sigortalı çalışan Suriyelilerin bu sorununu çözmesini istiyoruz. En öncelikli problemlerimizden biri bu." ifadelerini kullandı.

''Sıra karşılığında bizden 400-500 lira alıyorlar''

Geçici kimlikleriyle birçok yasal sorunu hallettiklerini aktaran Hüseyin fakat çoğu zaman gittikleri yerlerde saatlerce beklemelerinden yakındı. Bundan faydalanmak isteyen kötü niyetli insanlar olduğunu ifade eden Hüseyin, "Sıra verme karşılığında bizden 400-500 lira bile alabiliyorlar. Çoğu zaman mecbur kalıp vermek zorunda kalıyoruz." dedi.

Her tür zorluğa rağmen Türkiye'yi çok sevdiklerini, Avrupa'ya geçmek istemediklerini dile getiren Hüseyin, ''Bütün bu zorluklara rağmen Türkiye'den Avrupa'ya geçmek gibi bir düşüncemiz yok. Burada her şeye sıfırdan başladık. Yeniden yeniden bu süreci yaşamak istemiyoruz. Türkiye dini ve kültürel anlamda da kendimizi iyi hissettiğimiz, istediğimiz gibi yaşadığımız Müslüman bir ülke. Türkiye'yi seviyoruz.'' diye konuştu.

"Biz de iyi bir hayat kuralım istiyoruz"

Ülkesindeki savaştan kaçarak 5 yıl önce Türkiye'ye yerleşen ve 22 yıldır yaptığı berberlik mesleğine İstanbul'da devam eden 33 yaşındaki Ali Ebu Ali, İstanbul'a ilk geldiğinde zorluk yaşadığını belirtti.

Türkmen olduğu için dil konusunda fazla sıkıntı çekmediğini ancak Suriyeli Araplar açısından Türkçe bilmemenin sorun olduğunu, onlara da ellerinden geldiğince tercümanlık konusunda yardımcı olmaya çalıştıklarını anlatan Ebu Ali, Suriyelilerin çalışma hayatında yaşadığı zorlukları şöyle aktardı:

"Çalışan Suriyelilerin maaşları az oluyor, bazen insanların hakkını yiyorlar. Lokantalar günlük 25-30 liraya eleman çalıştırıyor. Sabahtan akşama kadar çalışıyorlar ama sigortaları yok. Çalışma koşullarıyla ilgili daha güzel şeylerin olmasını istiyoruz. Vatandaşlığa geçişten bahsediliyor ama kimsenin aldığını duymadık. Biz de iyi bir hayat kuralım istiyoruz.

Memleketimizden 5 yıldır uzaktayız. Kira bedelleri arttı. Seni Suriyeli gördüğü zaman 'Arap'ta para çoktur.' diye kirasını artırıyor ev sahibi. İstanbul'da kiralar pahalı. İki kişi bir ev açmazsa, ev tutmak zor. İstanbul'daki yaşam koşullarının zorluğunu görenlerin bir kısmı Avrupa'ya göç etmek istiyor. Adam diyor ki; 'İki aydır çalışıyorum, maaşımı alamıyorum. Avrupa'ya kaçsam, orada çalışmasam bile maaş bağlıyorlar. Çalışmazsam okutuyorlar, paramı veriyorlar.' Biz istiyoruz ki bu insanlar buradan gitmesin. Meslek bulalım, dernekler kuralım, onlara yardımcı olalım."

Ebu Ali, Aksaray'da çalıştığı berber dükkanına Arapların yanı sıra Türklerin de geldiğini ve Türklerle çok iyi anlaştıklarını, destek gördüklerini anlattı.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden beklentilerini dile getiren Ebu Ali, "İsteriz ki daha çok yardımcı olsunlar. İş sahaları oluşturulsun, çalışmayan insanlara iş versinler, insanların hakkının yenmesine izin vermesinler." dedi.

"Bizim içimizde deprem oldu"

Suriye'deki savaşta evi yıkılan ev hanımı 33 yaşındaki Zehra Mustafa da eşi ve iki çocuğuyla ülkesini terk etmek zorunda kalanlardan. Yaklaşık 5 yıl önce Türkiye sınırına gelen, daha sonra çocuklarına daha iyi yaşam şartları sunabilmek adına Gaziantep'e yerleşen Mustafa, akrabalarının da etkisiyle son 8 aydır İstanbul'da yaşıyor.

Özel Kuveyt İstanbul Ortez-Protez Yapım ve Uygulama Merkezi'nde bir tanıdığı aracılığıyla iş bulan Mustafa, buraya tedavi olmak için gelen hastalara tercümanlık yapıyor.

İş bulması dolayısıyla birçok sığınmacıya göre şanslı olan Mustafa, yine de İstanbul gibi büyük bir metropolde özellikle kendileri açısından yaşam şartlarının ne kadar zorlu olduğunu anlatıyor.

Mustafa, İstanbul'da karşılaştıkları sıkıntılar olduğunu ancak insanın her zaman mücadele etmesi gerektiğini anlatarak, "Ev kiraları bizler için de Türkler için de sıkıntı oluyor. Bu sorun çözülse herkes rahat eder. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından Türkiye'de çok iyi karşılandık ama geçim derdi bizler için sıkıntı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bizler için çok şey yaptı. Bizi ülkeye almaları, kucak açmaları... Bu en büyük şey, daha ne olsun. Çocuklarımız Türk okullarında okuyor, hastanelere de gidiyoruz." ifadelerini kullandı.

Birçok Suriyeli gibi Avrupa'ya göç konusuna sıcak bakmadığını dile getiren Mustafa, eline fırsat geçmesine rağmen gitmediğini, Türkiye'yi vatanına daha yakın gördüğünü, buradaki insanları daha sıcak ve merhametli bulduğunu söyledi.

Mustafa, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına geçiş konusunda ise "Tabii ki ben de isterim vatandaşlık hakkının çıkmasını. Kendim için değil, çocuklarım için." dedi.

Suriye'de devam eden savaşı izlediğinde oradaki insanlar için dua etmekten başka bir şey yapamadığını ifade eden Mustafa, "Bizim içimizde deprem oldu. Bazen baktığımda, izlediğimde kaldıramıyorum. Ama yaşamak, ayakta durmak zorundasın. Çocuklarım var, Allah hiç kimseye yaşatmasın çok zor." diyerek duygularını dile getirdi.

"İnsan nereye giderse, kendi saygısını koruması lazım"

Suriye'deki savaş öncesi Halep'teki ünlü bir tatlı ve dondurma dükkanında çalışan 48 yaşındaki İzzet Nabo, 3 yıl önce 3 çocuğu ve eşiyle Türkiye'ye sığındı. Halep'te çalıştığı firmanın İstanbul'da da şube açması üzerine burada mesleğini sürdüren Nabo, çocuklarını da eğitimlerine devam etmeleri için Türk okullarına kaydettirdi.

Çocuklarından birinin, bir ayağının diğerinden daha kısa olması nedeniyle tedavi arayışı içinde olan Nabo, henüz bir çare bulamamış olmaktan yana dertli.

Türkiye'ye ilk geldiğinde dil bilmediği için 6-7 ay zorluk çektiğini anlatan Nabo, çalışma hayatına atılınca Türkçe öğrendiğini, çocuklarının da okula gidince dil sorununu çözdüğünü ifade etti.

Dükkan çalışanları olarak aralarında Arapça konuşmayı sürdürdüklerini ancak Türkçeyi öğrendikten sonra özellikle müşterilerle daha sağlıklı iletişim kurmaya başladıklarını belirten Nabo, yaşadıkları sorunlara ilişkin de şunları söyledi:

"İstanbul'a ilk geldiğimizde kiralar uygundu ama zamanla yükseldi. Aldığımız ücretler de önce düşüktü şimdi daha iyi oldu. Suriyeliler Türkiye'ye geldiklerinde sıfırın da altında hayata yeniden başladılar çünkü zorunlu göç ettiler. Türkler bizimle çok ilgileniyorlar ve yardım ediyorlar. Onlara teşekkür ederiz.

İnsan nereye giderse, kendi saygısını koruması lazım. Mültecilere verilen tanıtım kimlik kartlarından aldık. İkamet tezkeresi masraflı ve çok işlem gerektiriyor. Mevcut durumda iş yeri sahibi bana ve bazı çalışanlara çalışma izini aldı. Geçici çalışanlara, çalışma izni alınmıyor. Türkiye'de iş sahibi olan Suriyeli sayısı arttı fakat sonunda burası kendi memleketimiz değil, kendi ülkemize dönmek isteriz. Özel isteğimiz yok. Vatandaşlık verilse veya verilmezse biz şu an buradayız, sonuçta ülkemize döneceğiz. Ancak herkesin farklı hikayesi var, savaştan kaçan, aile fertlerini kaybeden... Duruma göre dönüşler olacaktır​."

Yorumlar