Nevriye Yılmaz: Basketbolu bırakma konusunda acele karar vermek istemiyorum

Galatasaray Kadın Baketbol Takımı oyuncusu Nevriye Yılmaz, basketbolu bırakıp bırakmama konusunda acele etmek istemediğini ve 2014 Dünya Şampiyonası’ndaki durumuna göre karar vereceğini söyledi.    Galatasaray Kadın Basketbol...

Google Haberlere Abone ol
Nevriye Yılmaz: Basketbolu bırakma konusunda acele karar vermek istemiyorum

Galatasaray Kadın Baketbol Takımı oyuncusu Nevriye Yılmaz, basketbolu bırakıp bırakmama konusunda acele etmek istemediğini ve 2014 Dünya Şampiyonası’ndaki durumuna göre karar vereceğini söyledi.

    Galatasaray Kadın Basketbol Takımı'nın başarılı oyuncusu Nevriye Yılmaz, Galatasaray Dergisi'nin Haziran ayı sayısına açıklamalarda bulundu. Soru-cevap şeklinde gerçekleşen röportajın tamamı şu şekilde:

Basketbola başlama hikayeni biliyoruz. Defalarca anlattın tutkunu. Şimdi ise bırakabileceğini okuyoruz. Hammon 77, Stepanova 79 ve devam ediyorlar. Bu kadar kolay mı senin için bırakmak?

Yaşla alakalı değil bırakma ihtimalimin oluşu. Hedefler de değil, onlar hiç bitmez. Sakatlıklar, yılların getirdiği yorgunluk beni bezdiren. Şimdi iki aylık tatil, çok boş zamanımız var, bir garip oluyor. Neyi nasıl programlayacağımı bilemiyorum açıkçası. Çünkü hep alışmışız belirli bir rutine; antrenman ve maç temposuna. Biraz hayattan kopuk bir şekilde, fanusumuzda yaşıyoruz. Eminim ki bırakırsam, çok zorlanacağım, özleyeceğim. Basketbol oynarken hissettiğimiz adrenaline, kazanıp kaybederken tattığımız duygulara başka alanlarda ulaşamayız sanırım. Zaten görüyorum ablalarımdan. Müge Erdem, Derya Özyer bu sene Bergama’da veteranlar turnuvasında oynadı. Nasıl bir istek, arzudur. Hala nasıl topun peşinde koşturuyorlar diyorum ama herhalde kopamıyor insan, yaştan bağımsız. Gözümü açtığımdan beri basketbol oynuyorum, çok zor gerçekten. Ama sağlık açısından, psikolojik ve zihinsel olarak fedakarlık yapmak da gerekiyor. Sonuçta çok ciddi bir sıkıntım var, iki bel ameliyatı oldum ve öyle oynuyorum, bu şekilde devam eden de pek yoktur sporda, zannetmiyorum.

Acele etmek istemiyorum. Dünya Şampiyonası’ndaki durumuma göre karar vereceğim. Kulübümle bir görüşmem oldu. 1,5 ay geç başlamak gibi bir talebim var. Neredeyse 10 ay oynuyoruz her sezon, Temmuz’dan Mayıs’a. Geçirdiğim sakatlık ve yaşım itibariyle çok uzun bir süreç. Hem takıma faydalı olabilmek hem de kendi adıma bu arayı istedim. Kulüp de şartlarına bakıp kabul ederse ve ben de o arayı iyi geçirirsem devam etmek planlarım içinde. Hala bana teklif gelmesi de çok güzel. Evlilikle ilgili bir planım da yok, çocuk doğurmak gibi bir hazırlığım da yok. O yüzden daha bilmiyorum, bakacağım, kararsızım, zaman netleştirecek diyelim.

Kadın basketbol seven insanlar, bu sporu yapmak isteyen küçücük kızların seni birkaç sene daha seyretmesi de değerli değil mi empati yapacak olursan?

Yeterince izlemişlerdir (Gülüyor). Basketbolun içinde kalmayı çok istiyorum. Antrenör mü olur idareci mi bilemiyorum gelecekte. Antrenörlük oyunculuk kadar zor. Oyuncuyken kendinden sorumlusun daha çok, elbette takım arkadaşlarının performansı önemli ama kendinle mücadele halindesin. Antrenörken bir sürü etken var. Menajerlik apayrı. Bazen masa başı, bazen bireysel ilişkiler gerektiriyor. Organizasyonu sağlıyorsun. Yönetimle arada köprü oluyorsun. Bana çok cazip gelmiyor. Antrenör olmayı isterim, saha içinde kalmayı. Altyapı herhalde en uygunu. En azından küçüklere, gençlere birikimlerimi daha kolay aktarabilirim. Belirli bir olgunluğa erişmiş bireylere telkinde bulunmak onlara sıkıcı gelebilir, kendimden biliyorum. Herkes yaşayarak görmek istiyor. Ama küçükler öyle değil, daha aç oluyorlar ve öğrenmek arzusuyla yanıp tutuşanlar var. Belki hem oyunculuk hem antrenörlük bir arada olabilir, geçiş için kolaylık sağlar bana.

Gençlere aktarmak demişken İnci Güçlü’yü sorayım hemen sana. Belki de yeni Nevriye Yılmaz. Yıldız ve Gençlerde en iyi pivot seçildi.

İnci bizimle geçen yaz birkaç hafta antrenmana geldi. Ona katabileceklerim olduğunu düşünüyorum. Konuşuyoruz ara sıra Özge ve Müge ablayla. İnci çok avantajlı boyundan dolayı. Fundamental ile onu yıpratmanın çok anlamı yok sadece kuvvet ve birazcık da kişilik yüklemek gerekiyor, öyle inanıyorum. Çok isterim faydalı olabilmeyi. Çünkü böyle bir potansiyel yakalamışız, bundan yararlanmalıyız. Bir sürü uzun var ama İnci farklı, koordinasyonu gayet iyi, akıllı da bir kız, üç dil biliyor. Annesi Rus olduğu için Rusça ve İngilizce de biliyor. Sporda zeka da çok önemli bence, istediğin kadar atletik ol, kafan yatkın değilse basketbolda, çok şey ifade etmez.

Oyun tarzındaki gelişimi sen nasıl sağlamıştın? Post-up olsun orta mesafe şut olsun. Hangi hocalar sana özel ne kattı?

Çok severek başladım basketbola, hiçbir zorlama yaşanmadı, hep ben istedim. O yüzden de açlığım hiç eksilmedi. Bana öğretilen şeyleri alma gayretindeydim. Bir sürü antrenör ile çalıştım, hepsinden iyi, kötü bir sürü şey öğrendim. Kötüleri öğrendim, hayata dair yapmamam gerekenleri gördüm mesela ama iyileri de öğrendim. Çok şanslıyım. Ekrem Memnun ile 19 yaşında tanışmak gelişimimde büyük etken oldu. Karakterlerimizi de benzetiyorum. 18-19 yaşımda algılarımın çok açık olduğunu düşünüyorum, iyi ve kötü zamanla şekilleniyor. Ekrem ağabeyin bana katkısı çok fazla oldu. İstanbul Üniversitesi’nden Galatasaray’a ilk geldiğim dönem. Ondan sonraki basketbol hayatımda da orada öğretilenleri devamlı kullandım.

İsrail-İtalya ve WNBA tecrübelerin de var.

Amerika’ya gitmem sporcu olarak, atlet olarak bakış açımı çok geliştirdi. Fizik yapısının ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Fiziksel görünümün sahada neler yaptırabileceğini gözlemledim. Gittiğimde yaşımdan dolayı biraz daha yuvarlak hatlara sahiptim. Oradaki atletlerin, kol ve karın kasları için sürekli çalıştığını görünce öyle olmam gerektiğini anladım ve biraz değiştirdim çalışma tarzımı. Kondisyonerle çok erken yaşta çalışmaya başladım. Türkiye’de kızlar yeni yeni başlıyorlar. Gençlere tavsiyem; oturarak veya sadece antrenmana gelerek sporcu olunmaz, sahaya çıkmalısın, tecrübe orada kazanılıyor. İki sene az para kazanıp yurt dışına gitseler döndüklerinde aslında apayrı bir statüde olabilirler. Ama günlük hesap yapıyorlar ne yazık ki. 21 yaşında Türkiye’den ayrıldım. 4-5 sene kadar yabancı oyuncu olarak oynadım. Çok büyük artıları oldu bana, kazanımlar edindim.

Rol modelin var mıydı o yaşlarda?

İstanbul Üniversitesinde oynarken son senemde Galatasaray Euroleague maçları oynuyordu Ekrem ağabey ile. Murat Tümer’di bizim antrenörümüz ve o maçları izlemeye gidiyorduk. İki Rus pivot vardı, biri Natalia Zasulskaya. Macarların o dönem meşhur olan PECS takımında çok iyi Avrupalılar vardı. İsim hatırlamıyorum ama beğenerek izliyordum onları, hemen hemen hatasız oynuyorlardı. Özellikle pivotların istatistiğe geçmeyen katkıları olur, izleyenler sayı olmayınca fark etmez, belki oradan birikimler eklemiş olabilirim bünyeme.

Ülkemizde düzenlenecek 2014 Dünya Şampiyonası için neler söylersin? Son milli turnuvan olabilir.

Daha önceki başarılarımız beklentiler düşükken oluştu, bir rahatlık sağlıyor oyuncuya böyle ortamlar, bu seneki Euroleague şampiyonluğumuz da öyle. Favori olmayan takımlar psikolojik olarak daha rahat. Hep yurt dışındaydık bir de. Şimdi ülkemizde olacak ve nasıl bir baskı yaratacak bilemiyoruz. Çok büyük bir organizasyon ayrıca. En önemlisi sakatlık olmasın. Dar bir rotasyonla oynuyoruz, 7-8 isimle. Onların sağlıklı olması ve 12 kişilik kadroyu tamamlayacak oyuncuların da katkı vermesi gerektiğini düşünüyorum, potansiyeli yüksek sporculara sahibiz. Madalya için mücadele edeceğiz evimizde.

Kemik gruba Şebnem Kimyacıoğlu düşünülebilir belki.

Şebnem gelemeyeceğini söyleyip affını istemiş milli takımdan. Kesinlikle hak etti. Hem pozisyonu hem size olarak bizim çok eksiğimiz olan bir noktayı dolduruyor. Katkısı olacağını düşünüyordum ama tercihine saygı duymak zorundayız. Olmasını çok isterdim.

Milli Takımda sürekli artan bir performansın oldu. Değerli dereceler aldık. Çok ayrı bir havayla oynuyor gibisin. Liderlik ediyorsun her seferinde.

Rolüm fazla orada. Skor gücünün büyük bir kısmını üstleniyorum, birinci opsiyon oluyorum genellikle. Guardlarımızın her biri birbirinden yetenekli ve penetre edip savunmacılarını geçtiklerinde uzunlar yardıma gidiyor ve beni boş pozisyonda topla buluşturuyorlar. Kulüplerde ise birçok skorer yabancı oyuncu var. Biraz daha tamamlayıcı görevim oluyor, sistemin getirisinden dolayı. Özellikle Euroleague’de dört yabancılı bir düzen olabiliyor. Türkiye’de üç yabancı sahada olduğundan daha fazla süre alıyorum. Sadece sayı üreterek değil başka işler de yaparak takıma faydalı olmaya çalışıyorum arkadaşlarıma. Hücumda topun dönmesi savunmada geçilenin yerini kapatmak gibi bir sürü farklı işlevim var diye düşünüyorum.

Pek çok turnuva yaşadın ama olimpiyatları ayırmak gerekebilir. Sadece maçlar değil oradaki hayat. Açılış ve kapanış seremonisinin muhteşemliği. Bir sporcu için çok başka duygular olmalı.

Eskiden bu tür törenleri televizyondan seyrediyorduk ama orada olmanın verdiği hazzı çok özeldi. Filmlerde olur ya 'Görev Tamamlandı' denir, oraya o duyguyla gittik. Koyduğumuz olimpiyata gitme hedefini gerçekleşmişti. Aslında turnuva ilerledikçe daha iyisini yapabilirmişiz, madalya alabilirmişiz, onu gördük. Beynin bunu vücuda iletmesi gecikti denebilir. Tabii orada farklı ülke sporcularıyla sık sık sohbet etme imkanı oluyor ve onların ikinci, üçüncü kez bu organizasyonu geldiğini dinledik. Olimpiyata gittik gururu değil de tekrar orada olma isteği daha baskın çıkabiliyor bir süre sonra. Genç jenerasyonumuz eminim ki 2016 Brezilya’da olmayı düşlüyor şu an.

Kadın basketbolunun en başarılı sporcususun. Lig şampiyonluklarının yanı sıra Euroleague zaferi ve Milli takımlardaki derecelerinle. Sürekli kazanmak senin sırtına ekstra bir sorumluluk yüklüyor mu?

Galatasaray’da uzun seneler oynayan Handan Özbek ve Ekrem ağabeyin eşi Çelen Kılınç’ın da 9 şampiyonluğu var diye duydum ama emin değilim. Başarı asla zorunluluk yaratmadı bende. Çalışmalarımın karşılığını almamın mutluluğu var. Sorumluluk yüklemesinden ziyade başarının geç gelmesinin yarattığı bir burukluk oldu. 2011’den beri sahnedeyiz milli takım ve kulüpler düzeyinde. Gelenek meselesi. Oturdukça ilerliyor. Devamlılık önemli bundan sonra. O yüzden alt yapıya yönelip oradakilere bu kültürü aşılamak gerekiyor, özellikle ailelere. Çocukların gelişimi ebeveynlerle bağlantılı. Umarım voleybolda olduğu gibi kadın basketbolda da aynı şekilde dünyadaki yerimizi sabitleriz, en azından bir ekol oluruz.

Benim için en anlamlısı Avrupa Ligi şampiyonluğu oldu, hiçbir şampiyonluğa değişmem dedin.

Sporcular için belirli hedefler var; Olimpiyatlarda yer almak, derece elde edip podyuma çıkmak, bayrağımızı dalgalandırmak gibi. Bir de kulüpler kısmı var. Bazı sevinçleri sekiz kez yaşamışım, bu sene dokuzuncusu olmuş. Euroleague şampiyonluğu Fenerbahçe’de çok hayalini kurduğum bir hedefti. Geçen sene çok ciddi bir sakatlık geçirip bir sene oynamamak, o zorlu geçen bir dönemin üstüne, bu sezon favori olmayıp şampiyonluğun gelmesi tarifi imkansız duygular yarattı. Sancho Lyttle bir röportajında şunu demiş: “Bu şampiyonlukta daha çok sevindim çünkü daha önceki iki Euroleague şampiyonluğunda kazanmamız bekleniyordu” Gerçekten de öyle, bu tarz başarıların coşkusu daha farklı oluyor. Bizim takımın arkadaşlık yapısı, kimyası inanılmaz güzeldi. Bazen olur ekip çalışmasında uyumsuz kişiler çıkar, hiç öyle biri yoktu. Birlik olan, gencinden yaşlısına ve yabancısından yerlisine özel bir gruptuk.

Galatasaray Odeabank ülke kadın basketbol tarihinde üçleme yapan (Avrupa-Türkiye Ligi-Türkiye Kupası) ilk takım. Rüya sezon. Bu büyük başarıyı nasıl anlatırsın bize?

Teknik ekibin doğru oyuncuları bir araya getirmesi, Ekrem ağabeyin çok disiplinli ve hırslı yapısı bence en büyük etkenlerdi. Bütçede küçülmeye gidilmişti. Ekrem ağabey ikincilikle yetinmeyen biri. Onun agresifliği çalışma azmi başlangıçta ters teper gibi oldu ama ısrarı, kararlılığı ve oyuncularda potansiyel bulunmasıydı isyan seviyesine gelebilirdi. Sürekli yüksek motivasyon ve konsantrasyon ile oynatmak ve oynamak kolay değil. Ama ekibin karakterli olması herhangi bir dağılmanın önüne geçti ve bizi devamlı kuvvetlendirdi. Türkiye Kupası’ndan önce ile sonra arasında fark vardı sanırım, kırılma anlarından biri odur. Ekrem ağabeyin sistemine inandıkça daha iyi oynamaya başladık. Ekaterinburg’da buna bizzat şahit olduk. Fenerbahçe’nin Galatasaray’a karşı olan psikolojik üstünlüğü değiştirdi Ekrem ağabey. Birbirine yakın kalitede iki takım arasında farkı yaratan kişi oldu Tabuları yıktı. Antrenörün güvenini kazandıktan sonra ne söylese iştahla yaparsınız, ağzından çıkan her cümleye dikkat kesilirsiniz. Ekrem ağabey de bu ortamı oluşturana kadar çok yıpranmıştır.

Psikolojik üstünlükten bahsetmişken oradaki işleyen yapının bir parçasını çekip almak bizi bir adım öne taşımıştı kanımca.

Olabilir. Fenerbahçe’den Galatasaray’a transferim de faktörlerden biridir. Orada oynarken Esmeral ve Birsel ile yerli rotasyonunda takımı taşıyan sacayağıydık. Uzun yıllar birlikte oynadık. Burada da Bahar, Şebnem ve Işıl ile aynı etkiyi kısa süre içinde sağladığımızı düşünüyorum. Bahar belki final serisinde çok süre alamadı, sezon boyunca katkıları oldu ve onun kafa yapısında ve kişiliğinde gelişmeler oldu basketbol olarak. Şebnem olağanüstü katkı verdi. Işıl çok yetenekli, winner bir oyuncu ama inanabileceği, sırt sırta verebileceği bir insan arıyor bence. Belki bugüne kadar çalıştığı insanlarda onu bulamadı, bilemiyorum. Çok da gençti, şimdi 28 yaşında, basketbol için hem kafasının hem oyununun oturduğu bir evrede. Ekrem ağabeye çok güvendi, inandı. Sahada o özgüvenle, hataya yapmaktan korkmadan oynayınca rahat oluyorsun.

Bazen özel bir hikayeniz yoksa başarı gelmez, inat eder, kesişmeleri bekler. 2000-2014. İki şampiyonlukta da Ekrem Memnun ve Nevriye Yılmaz var. Kucaklaştınız maç biter bitmez.

Ekrem ağabeyin oyun tarzını 19-20 yaşında tecrübe ettim. Beni büyük bir beklentiyle Galatasaray’a getirdi. Ben de ona çok inanarak geldim. Aslında aklımda takım değiştirme düşüncesi yoktu, erkek basketbolda bile tercih edilmeyen, göze alınamayan bir risk ezeli rakipler arasında transfer. O kucaklaşma tamam yaptık, gene başardık kucaklaşmasıydı işte.

Final serisinin son maçı kadın basketbolunun en kalabalık maçıydı sanırım. Oyuncu gözüyle nasıl bir atmosfer vardı öncesi ve sonrasında?

Salona geldiğimizde hep taraftar ne kadar diye sorarız bu tür maçlarda. Henüz yok dendi 30 dakika falan vardı. Biz de ilk iki maç kadar olsa yeter diyorduk. En son artık beşler açıklandığında tribünü görmüyorsunuz konsantrasyondan. Ama inanılmaz bir gürültü ve uğultu vardı ve rakibimiz maça hiç giremedi. Bir sürü pas hatası, top kaybı, şut atışlarında bile bir gariplik vardı sanki. Ben de deplasmanda bu kadar seyirciye karşı oynasam etkilenebilirim. En son salon ışıkların kapatılıp cep telefonlarının ışıklarını açılması harika bir görüntüydü. Bizim isimlerimizin tek tek anons edilmesi heyecan vericiydi. Ben hayatım boyunca böyle mahşeri bir kalabalığa oynamadım.

Yıldıza dayalı sistem mi paylaşımcı basketbol mu? Sen hangisini seviyorsun? İkisinde de oynadın, başarılı oldun.

Ayrım yapmak çok zor. Burada iki sezon Ekrem ağabeyle çalıştım, Fenerbahçe’de 7 senede beş antrenörle. Orada genelde oyuncular aynı, yöntemler farklı oldu. Meral ve Birsel ile açıkları kapattık. Burada Ekrem ağabeyin oturttuğu bir sistem var. Daha az hataya dayanan, az oyunculu. Mental kısmı zor olan bir sistem. İkisinde de verilen görevi yapıyorsun. Sancho ve Alba’nın yıldız gibi ön plana çıktı maçlar da oldu. Son saniye basketleri veya Ekaterinburg maçı gibi. Potansiyeli yüksek bir takımız ve bir kişini eline bakmayan hepimizin oynadığı ve bundan keyif aldığı bir ekip olduk.

Lyttle ve Torrens demişken Ekaterinburg ve Fenerbahçe Avrupa Ligi maçlarını da dile getirmeden olmaz.

Kariyerimin en unutulmaz maçlarıydı diyebilirim şu an. Final maçında uzun süre önde götürdük, sonlarda yaklaştılar, ara kapandı. Hayır ya, buradan vermeyelim maçı diye düşünce geçti aklımdan. Bizim hakkımız dedim içimden. Tabii ki en değerlerinden biri Ekaterinburg. Böyle bir maç başlangıcı olamaz. Abdi İpekçi’de son maç da çok özeldi. 32 sayıya kadar çıktı fark. Aslında seri 3-1 bitebilirdi, üçüncü periyota da önde girmiştik Ataşehir’de. Kısmet burayaymış, kendi taraftarımız önünde kutladık şampiyonluğu. Alba Torrens ve Sancho Lyttle birlikte oynadığım en özel oyunculardan kariyerim boyunca. Hatta şunu anlatayım; Geçen sene ağrılarımdan dolayı takımla çok beraber olamadım. Sancho kendi halinde biri. İdari menajerimiz Özge’ye “Sancho benden nefret mi ediyor” diyordum. Belirtmeden geçemeyeceğim Ann Wauters çok özel, pozitif bir insan, onunla tanıştığım için çok mutluyum, keşke birlikte de oynayabilseydim, birkaç maça çıkabildik. Tekrar Sancho’ya dönersem; o da herhalde takımı çok sevdi, sezon sonunda onu susturamıyorduk artık. Espriler yapıyor, hepimiz şok geçiriyoruz. (Gülüyor) Her ikisi de büyük oyuncular, onlardan bir takıma karşı limit koyulmaması gerektiğini öğrendim. Yenebiliriz mesajını veriyorlar. Ekaterinburg diyorsun, evinde, taraftarı önünde, milyon dolarlık oyuncularıyla yıldızlar topluluğu. Bir yerde hakemler illa ki devreye girer diyorsun. Hepsinin üstesinden geldi bu arkadaş grubu. Çok özel her biri.

Galatasaray’a geldiğinde taraftarın seni sahiplenmeyeceği konuşuluyordu. Şimdiyse uyandırdığın saygınlıktan dem vuruluyor. Benimsenmeni neye bağlıyorsun?

Ön yargı olabiliyor, tanımıyor insanlar sizi, sadece sahada ve ekranda karşılarında oluyoruz. Spor kültürümüzün tam anlamıyla yerleştiği söylenemez. Hangi takımı tuttuğumun bir önemi yok, üzerime giydiğim forma için gereken mücadeleyi her zaman gösteririm. Taraftarlar sporcular da kendileri gibi olsun isterler ama bunu her zaman yakalamak mümkün değil. Meral ve Birsel yakın arkadaşım ama saha içinde onlar gelir temas eder ben sert faul yaparım, o an üzülmesin diye düşünmem, performansıma dostluğumu asla yansıtmam. Her yaşanmışlığın yeri ve zamanı var. Birbirinden ayrı tutmak gerek. Fenerbahçe’de geçirdiğim yılları da unutamam, Galatasaray’dakini de unutamam. Para için gittin diyenler oldu, sen gittin takım toparladı diyenler oldu. Şimdi hataymış diyorlar, seni nasıl bırakırlar diyorlar. Allah yüzümü kara çıkarmadı. Buraya geldiğimde belki sert duruşumun da etkisiyle bana yaklaşmıyordu taraftarlar, seslenmiyordu ama zamanla selam vermeye, alkışlamaya başladılar.

Alanında en başarılı Türk kadınlarının başında geliyorsun. Senin gördüğün başarılı kadınlar kimler başka alanlarda?

Yoğun spor yaşantısı içinde birbirinden çok farklı disiplinlere zaman ayırmak gerçekten dışarıdan gözüktüğü kadar kolay değil. Spor dışında şu an aklıma gelen Gülse Birsel’i örnek verebilirim. Yaptığı işler, birkaç kitabını da okudum, eleştirel ve mizahi bakış açısını seviyorum, değerli buluyorum dobra olmasını. Çizgisini hiç bozmuyor. Bilemiyorum ama hayatın diğer alanlarında kadınlar kısıtlandığı için spor faaliyetlerinde daha başarılı gözükebilirler.

CİHAN

Yorumlar