Hikmet Sami Türk: Yönetmelik, yargıyı yürütmeye bağımlı duruma getirmektir
Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, İstanbul'daki rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının ardından Adli Kolluk Yönetmeliği'nde yapılan değişikliğin, yargıyı bir çeşit yürütmeye bağımlı duruma getirmek olduğunu söyledi.
Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, İstanbul'daki rüşvet ve
yolsuzluk soruşturmasının ardından Adli Kolluk Yönetmeliği'nde
yapılan değişikliğin, yargıyı bir çeşit yürütmeye bağımlı duruma
getirmek olduğunu söyledi. Yaptığı işler hakkında en azından
yürütmeye bilgi verileceğini dile getiren Türk, bunun da yargı
bağımsızlığı bakımından doğru olan birşey olmadığını vurguladı.
Cihan Haber Ajansı (Cihan) muhabirine konuşan Türk, rüşvet ve
yolsuzluk soruşturması sonrası atılan adımları değerlendirdi.
Medyadan izlediği kadarıyla suçların işlendiğinin anlaşıldığını ama
bu konuda hakim durumda olmadıklarını ifade eden Türk, kararı
verecek olanın hakim olduğuna dikkat çekti.
"Temenni edilir ki bu iddialar asılsız çıksın." diyen Türk, "Çünkü
bu olaylar, onları işleyenler kadar Türkiye Cumhuriyeti Devletini
de yaralayan işlerdir. Çünkü halkın devlete olan güveni, bu çeşit
yolsuzluk ve rüşvet olaylarıyla sarsılmaktadır. Kamuoyunda 'bütün
işler rüşvetle yürütülmektedir' gibi bir kanaat uyanmaktadır.
Verilen rüşvetlerin miktarı çok büyük rakamlara ulaşmaktadır. Bu da
yapılmak istenen işlerin büyüklüğü, hacmi hakkında bilgi
vermektedir. Yapılan rüşvet ve yolsuzluğu insan ancak üzüntüyle
karşılar." dedi.
"YARGIYA DOLAYLI BİR BİÇİMDE MÜDAHALEDİR"
Soruşturmaya yeni savcıların atanması konusunda ise Türk, "Bu
yargıya dolaylı bir biçimde müdahaledir. Doğrudan doğruya yargıya
talimat vermiyor ama yargı sürecini sulandıracak işlemler yapıyor.
Zekeriya Öz'ün yetkisinin kaldırılması veya ona iki yardımcı savcı
verilmesi, bu insanlarda bir takım suçların yolsuzluk, rüşvet
suçlarının gerçekten işlendiğini, fakat bunların ört bas edilmek
istendiği izlenimi yaratmaktadır. Bir de şu var; acaba olayın
arkasından başka yolsuzluk ve rüşvet olayları gündeme gelecek mi?
Bu nereye kadar gidecek. Şimdi 4 bakan ama yarın daha yüksek
mevkilere kadar uzanabilir, Başbakan'a kadar bile uzanabilir,
oğluna kadar uzanabilir. Bunlar hep ihtimal. Ama bu çeşit
tedbirler, sanki soruşturmanın önünü kapamak, yolunu kesmek
biçiminde işlemler olarak insanlar üzerinde etki yapmaktadır. Bu,
doğru değil aslında. İnsanların şüphe altında kalması yerine, bu
şüpheyi ortadan kaldıracak soruşturmanın yapılması ve gerçekten
yolsuzluk ve rüşvet operasyonu varsa bunu yapanların yargı önüne
çıkarılması ama yoksa yine onların yargı tarafından aklanması;
sanıyorum hem devlet için hem ilgililer için en doğru olan yoldur."
diye konuştu.
"YÜRÜTMENİN YARGIYA MÜDAHALESİNE ZEMİN HAZIRLAR"
Adli Kolluk Yönetmeliği'nde yapılan değişiklik konusunda da Türk,
"Bazı tanımlar değiştiriliyor. Bu yargıyı bir çeşit yürütmeye
bağımlı duruma getirmektir, yaptığı işler hakkında en azından
yürütmeye bilgi verecektir. Bu da yargı bağımsızlığı bakımından
doğru olan bir şey değildir. Tabi o bilgilendirme sonucunda
yürütmenin yargıya müdahalesi için bir zemin hazırlanmış olacaktır.
O bakımdan bu düzenlemelerin yargı bağımsızlığını zedelediği
düşüncesindeyim. Yapılan düzenlemeyle bu sulandırılmaktadır.
Devreye mülki amir girmesi yolu açılmaktadır. Yargı bağımsızlığını
zedeleyecek bir durum söz konusu." şeklinde konuştu.
Türk, Adalet Bakanının operasyonunun birinci HSYK'ya gitmesi ve
Cumhuriyet Savcısıyla görüştüğü iddialarıyla ilgili Anayasanın 138.
maddesindeki yargıya müdahale etmeme hükmünü hatırlattı. Türk,
talimat verilemeyeceğini ve telkinde bulunamayacağını
vurguladı.
"HER OLAYIN ARKASINDA AMERİKA YA DA YABANCI PARMAĞI ARAMAK DOĞRU
DEĞİLDİR"
Başbakan'ın ülkeyi kutuplaştıran bir politika izlediğini savunan
Türk, ülkeyi kutuplaştıran 'Bizden olanlar veya olmayanlar ya da
karşı olanlar' diye bir üslup kullandığını söyledi. Bunun çok
sakıncalı olduğunu dile getiren Türk, "Sayın Başbakan, sık sık
Menderes örneğini veriyor. Ama Menderes'in hatalarından maalesef
1960 darbesine götüren olaylardaki tutumundan da bir ibret dersi
alması gerekir. Şüphesiz Menderes çok büyük bir insandı ve idam
edilmesi de çok büyük bir yanlış olmuştur. Ama 1960 askeri
müdahalesine de Türkiye durup dururken gelmemiştir." dedi.
Cemaat ve dış güçler komplosuyla ilgili bir soruya karşılık ise
Türk, şöyle cevap verdi: "Doğru olan, devlet memurunun Anayasa ve
kanunlar çerçevesinde görevini yapması, o sınırlar içerisinde
kalması. Bu şekilde hareket ettiği takdirde Türkiye bir laik,
sosyal, hukuk devleti olarak devam edebilir. Dış müdahalelere
gelince; başka bir devletin örneğin Amerika büyük elçisi suçlandı,
Başbakan tarafından ve o da buna cevap verdi. Sanıyorum ki her
olayın arkasında böyle bir Amerikan parmağı ya da yabancı parmağı
aramak doğru değildir. Bu kompleksten kurtulmak gerekir. Türk halkı
ancak yabancı desteği olursa, yabancı telkini olursa hareket eden
bir halk değildir. Bu, kendi iç dinamiklerimizi görmezlikten gelmek
anlamına gelir. Biz mutlaka kıtalar ötesinden talimat gelecek,
orada plan yapılacak, o burda uygulanacak; bu anlayıştan kendimizi
kurtarmamız gerekir. Çünkü bunu yapmadığımız takdirde, burda
gözümüzün önünde, burnumuzun dibinde olan olayları göremeyiz,
gözümüzü kapamış oluruz. Kendimizi de yine bu Amerika'da
hazırlanmış olan komplodur gibi veya kumpastır gibi avutmuş oluruz
ve olayın gerçek niteliğini kavrayamayız. O bakımdan bu çeşit
benzetmeler, bu çeşit yorumlar tamamıyla yanlıştır."
CİHAN
Yorumlar