Erdoğan'dan, Gül’ün 'demokrasi sadece seçim değildir' sözüne eleştiri

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gezi olayları sürecinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün söylediği, “Demokrasi sadece seçim değildir.” sözünü kabul etmediğini söyledi. “Kim olursa olsun bu ifadeyi kabul etmiyorum” diye konuşan Erdoğan,...

Google Haberlere Abone ol
Erdoğan'dan, Gül’ün 'demokrasi sadece seçim değildir' sözüne eleştiri

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Gezi olayları sürecinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün söylediği, “Demokrasi sadece seçim değildir.” sözünü kabul etmediğini söyledi. “Kim olursa olsun bu ifadeyi kabul etmiyorum” diye konuşan Erdoğan, şu ifadeleri kullandı: "Demokrasi sandıktan geçer. Öyle veya böyle sandıktan geçer. Adama sorarlar, ‘demokrasi sandık değilse nedir. Bunu bana anlat’ der. O zaman ne diyeceksin? Sandıktan gitmeyeceksin nereden gideceksin. Ha o zaman şuradan gidersin; dağda eli silahlı olanlarla mezrayı basarsın, gelir şehirdekileri tehdit edersin, ondan sonra da dersin ki bak her ne kadar sandık önüne getiriliyorsa da bilesiniz ki sadece sandık değildir, bak silahımız ensenizdedir. Buna mı evet diyeceğiz? Sadece sandık değildir diyenlerin cevabı budur. Sadece sandıktır, halkın iradesini birileri ipotek alma girişimine girmesin. Bırakın halk kendi iradesini rahat kullansın.”

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, TBMM’deki AK Parti Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Gezi olayları sırasında gündeme gelen tartışmalara da değindi. Erdoğan, "Anadolu ve Trakya’nın iktidarda olmasını hazmedemeyenler sokağı kullanarak, gençleri kullanarak kendilerine göre darbe gerçekleştirmek, milleti bir kez daha iktidardan uzaklaştır istiyorlar. Bu amaca ulaşmak için her yolu meşru her yolu mubah görüyorlar. Kendi elit zümrelerinin tekrar iktidara gelebilmesi için kaybettikleri o vesayeti tekrar kazanabilmek için kan akıtmaktan dahi çekinmeyecek kadar insaflarını, vicdanlarını, akıl ve mantıklarını yitirmişlerdir. Hukuk, demokrasi, sandık, milli irade umurlarında dahi değildir. Mevcut hükümetin gitmesi, gitmiyorsa bile boyun eğmesi dışında hiçbir sonuç onları tatmin etmeyecek. Demokrasi sandık değildir veya demokrasi sadece sandık değildir mantığını değerli kardeşlerim ben kabul etmiyorum. Kim bu ifadeyi kullanırsa kullansın kabul etmiyorum. Demokrasi sandıktan geçer. Öyle veya böyle sandıktan geçer. Adama sorarlar, ‘demokrasi sandık değilse nedir. Bunu bana anlat’ der. O zaman ne diyeceksin. Sandıktan gitmeyeceksin nereden gideceksin? Ha o zaman şuradan gidersin; dağda eli silahlı olanlarla mezrayı basarsın, gelir şehirdekileri tehdit edersin, ondan sonra da dersin ki bak her ne kadar sandık önüne getiriliyorsa da bilesiniz ki sadece sandık değildir, bak silahımız ensenizdedir. Buna mı evet diyeceğiz? Sadece sandık değildir diyenlerin cevabı budur. Sadece sandıktır, halkın iradesini birileri ipotek alma girişimine girmesin. Bırakın halk kendi iradesini rahat kullansın. İşte şu anda bakıyorsunuz Ağrı’da Belediye başkanlığını kazanan şahıs şu ifadeyi kullanabiliyor; ‘Devlet terörü’ diyor. Ağrı’da devlet terörü estirilmiş. Şu ifadeye bak ya ve o anda hala milletvekili. Bir milletvekili olarak bu ülkede devlet teröründen bahseden bir insan önce aynaya bakmalı. Sen bir defa terörün desteği ile şu anda belediye başkanı seçilen birisisin.” dedi.

Erdoğan, şöyle devam etti: "Ağrı’da AK Parti'li belediyenin olduğu süre içerisinde veya AK Parti’nin şu 12 yıllık iktidarı döneminde AK Parti’li belediyelerin olduğu yerde kan mı var? Kan varsa sizin olduğunuz yerdedir. Bak Diyarbakır’da ağlayan annelerin büyükşehir belediyesinin önündeki oturma eylemine tahammül edemediniz. Onların çocuklarını kandırarak dağa kaçıranlar size destek veren bölücü terör örgütüydü. Bunu neyle izah edeceksiniz. Oradan kaldırdınız devamlı TOMA’lardan sıkılan sudan rahatsız oluyordunuz orada sizler belediye araçlarıyla köpükle oraları yıkama bahanesiyle onları oradan kovdunuz. Orta refüje yerleştiler oraya da dozerleri soktunuz. Yol düzenlemesi yapacaklarmış. Niye? Rahatsız oldular ve tehdide başladılar. İşte 15-20 gün şu bu filan ve ondan sonra dediler ki ‘biz çocukları halledeceğiz. Bize bu kadar müsaade edin.’ AK Parti olarak, iktidar olarak bunun takipçisi olmaya mecburuz. Yeri geldiği zaman bazı kaçırılan insanları gidip almak suretiyle sükse yapan milletvekillerine sesleniyorum; şimdi BDP’nin Hadi bakalım şunda bu çocukları sizin getirip anne ve babalarına teslim etmeniz lazım. Adreslerini gayet iyi biliyorsunuz. Çünkü burada iktidar olarak, devlet olarak yapılacak şeyde bunların tek silahı nedir biliyor musunuz; getirirler böyle vatandaşları silahların önüne koyarlar. Yaptıkları iş bu oldu bugüne kadar. Fakat dedim ya B-C planı burada devreye girecektir. Onun için de şu anda özellikle HDP’li milletvekillerini bu işin yakın takipçisi olarak bir defa bu süreci kendilerinin çözmesi zorunluluğu var. Bizim çözüm yolumuz farklı olacak. Bir taraftan çözüm süreci diyeceksin ondan sonra çözüm sürecini engellemenin mücadelesini vereceksin. Bir taraftan barış, barış, barış diyeceksin o akşam yaptığı konuşmanın tamamı barış, barış, barış… ‘Biz olmazsak kan olur’ diyor. Lafa bak. Barış, barış, barış diyorsun yavruları analarından alıp sizi pikniğe götürüyoruz diyerek dağa kaçırıyorsun. Bu nasıl barış? Bu nasıl barış? Bazıları taciz, bazıları öldürülüyor. Bu nasıl barış? Ülkenin değişik yerlerde on binlerce insanın katili sizsiniz. Bu bölücü terör örgütüdür.”

Sürekli aşağıladıkları, sürekli tepeden baktıkları köylülerin, yoksulların, gariplerin insafı ve vicdanı olanların kardeşlik hukukunu savunanların ülkeyi yönetmesinden rahatsız olunduğunu savunan Erdoğan, "İşte bir şekilde buna sormak vermek istiyorlardı ama millet buna son vermedi. Sokak eylemleriyle bunu başaracaklarını zannettiler. Irkçılık, ayrımcılık kokan manşetleriyle bunu başarabileceklerini zannettiler. Sermayeleriyle kontrol ettikleri hatta birer kuklaya çevirdikleri marjinal sol örgütleri sokağa dökerek bunu başarabileceklerini zannettiler. 27 Mayıs öncesi yaptıklarının aynısını yaparak AK Parti’nin hükümetinin akıbetini Demokrat Parti’nin akıbetiyle birleştirebileceklerini zannettiler. Ama karşılarında dimdik duran bir hükümet buldular. Karşılarında boyun eğmeyen, geri adım atmayan taviz vermeyen milletin emanetine sımsıkı sahip çıkan bir hükümet ve AK Parti iktidarı vardı. İşte o günlerde bizlerde meydanlara çıktık 5 şehrimizde Ankara, Kayseri, Samsun, Erzurum ve İstanbul’da milli irade mitingleri yaptık. Halk akın akın meydanlara koştu. Zaman zaman bunların yazarları yorumcuları şöyle söylüyorlar; ‘Taksim meydanına iki milyon insan geldi.’ Ya bunlar kalabalıkları saymayı bilmiyorlar, ya bunlar Taksim meydanına ne kadar insan alınabilir bunu bilmiyor. Debreli hikayesini de bilmiyorlar tabi. Sürekli olarak atıyorlar. Tabi bunların Yenikapı’yı niye kabullenmedikleri, Yenikapı’ya niye gelmedikleri ortaya çıkıyor veya Küçükyalı’daki, Maltepe’deki o meydana niye gelmedikleri ortaya çıkıyor. Çünkü oraya geldiklerinde o zaman her şey meydana çıkacak. Bunlar bir şeyi hala öğrenemediler. Elinizde sopayla değil, elinizde molotofla değil, nefret söylemiyle değil, dilinizde nefret söylemiyle değil büyük bir vakarla, büyük bir sabırla meydanlara gelin. Bak sizin bu yapamadıklarınızı AK Parti yaptı. AK Parti'li seçmenin elinde ne molotof ne sopa vardı. Tabi bizim kararlı duruşumuz, milletin de meydanlarda kükreyişi işte bu darbe sevdalılarına geri adım attırdı. Milletin şahlanışı seçilmiş iktidara karşı ihtilal peşinde olan şımarık zihniyete haddini bildirdi.” dedi.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bakın yakın tarihten şu hadiseyi sizlere özellikle hatırlatmak istiyorum. 1960 yılı Nisan ayı. İstanbul ve Ankara’da üniversite öğrencileri sokakta gösteriler yapıyor. CHP tıpkı bugün olduğu gibi milletvekilleriyle bu gösterileri tahrik ediyor. CHP medyası her gün yalan haberlerle gençleri tahrik ediyor. Yüzlerce öğrencinin öldürüldüğü, kıyma makinelerinden geçirdiği iftirası bizzat CHP ve CHP medyası tarafından her gün işleniyor. Sokakların kaosa teslim olduğu bugünlerde Merhum Necip Fazıl, merhem Adnan Menderes’i ziyaret ediyor. Merhum Necip Fazıl, merhum Menderes’e gerekli tedbirleri almasını ve gösterileri bastırmasını tavsiye ediyor. Merhum Menderes ise belki de geleceğe dair umudunu muhafaza için mevcut tavrını sürdürmeyi tercih ediyor. Biz geçen yıl gezi olaylarıyla bir darbe senaryosu devreye alındığında merhum Menderes gibi üzerimize gelen bu tehdide sessiz kalmadık. Mısır’da yaşananların Türkiye’de yaşanmasına izin vermedik. Ukrayna’da yaşananların Türkiye’de yaşanmasına izin vermedik. Hukuk ve demokrasiden taviz vermeden ama sokakları Vandallara, milli iradeyi de CHP’ye teslim etmeden bu ihtilal aşıklarının geldikleri gibi gitmelerini sağladık. Sokak eylemleriyle ihtilal yapamayanlar, 17 ve 25 Aralık’ta bu sefer de yargı içine sızmış paraleller eliyle bir başka darbe senaryosunu uygulamaya koydular. Orada da dik durduk, taviz vermedik. Ve orada da ihtilal heveslerini kursaklarında bıraktık. Bakın daha önce de ifade ettim; 25 Aralık’taki darbe girişimleri için polis tarafından hazırlanmış fezlekede, şimdi bunu inkar ediyor paralel yapının paralel yayın organları. ‘Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ ifadeleri geçiyor. Hatta fezlekede geçen tam ifade şu; “suç işlemek için oluşturulan örgütün lideri dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ aynı şekilde bakanlarımızdan da örgüt üyesi olarak bahsediliyor. Bu fezlekeler emniyet bilgisayarlarından yok edilmek istendi. Ancak bu bilgisayarlar bulundu. Silinmiş dosyalar kurtarıldı. Bu fezleke büyük oranda şu anda ortaya çıkarıldı. Şimdi paralel medya büyük bir suçluluk duyusu içinde başına gelecekleri önceden bildikleri için, yaptıkları rezilliğin farkında olmak için şimdi de bunların düzmece olduğuna dair kampanya başlattı. Sahte ihbar mektupları yayınlayarak yaptıkları alçaklıkları karartmaya çalışıyorlar. Hiç boşuna uğraşmasınlar. Ortaya çok vahim belgeler çok vahim deliller çıkıyor ve kısa süre zarfında yaptıklarının hesaplarını vermeye başlayacaklar. İnlerine gireceğiz demiştik. Şu anda inlerine girdik. Bütün pisliklerini ortaya döküyoruz. Kaçıp saklandıkları inlerinden de sorumluları çıkaracak ve adalete teslim edeceğiz. Bu ülkede artık hiçbir darbe girişimi hesapsız kalmayacak.”

Dün dört CHP’li milletvekilinin bir basın toplantısı düzenlediğini hatırlatan Erdoğan, "Basın toplantısı da son derece ilginç. Bildiğiniz gibi CHP 17 Aralık darbe girişiminde MHP ile birlikte Pensilvanya’nın siyasi taşeronluğu üstlenmişti. Planı, tuzağı o şekilde kurmuşlardı. Pensilvanya lojistik destek sağlayacak, biriktirdiği tapeleri, yaptığı montajları servis edecek, yargı ve emniyet içindeki maşalarıyla hükümeti devirecekti. MHP ve CHP bu tuzağa destek verecek bu tuzağa uygulayacak, AK Parti gidince CHP, MHP iktidara geçip oturacaklardı. 17 Aralıktan itibaren 30 Mart’a kadar bu senaryo dahilinde birlikte hareket ettiler. Pensilvanya kapı kapı dolaşarak bildiniz gibi CHP oy istediler. Kimi illerde MHP’ye, kimi illerde BDP’ye oy istediler. Ama en çok CHP’ye çalıştılar. CHP bunu karşılıksız bırakmadı. CHP genel müdürü eline tutuşturulan malzemeyi yalan mı, doğru mu olduğuna bakmadan seçim sürecinde Pensilvanya adına salladı, durdu. Kardeşlerim dünyada hep söylüyorum ya bunun kadar yalanı maharetli kullanan ikinci bir kişi bulamazsın. Ve yalanı kullanırken de yüzü filan kızarmaz ha. Gülerek, gülerek bunu söylüyor ve bunlar hep birlikte tarihi nitelikte bir işbirliği gerçekleştirdiler. İhaneti artık tescillenmiş bir örgütle her zaman darbelerden medet uman CHP 17 Aralık’tan itibaren ibretlik işbirliği içine girdiler. Tabi ellerine bir şey geçmedi. 30 Mart’ta millet hem Pensilvanya’daki ihanet şebekesine hem CHP’ye gereken cevabı verdi. Tabi CHP de bunun hesabı soruluyor. Hep Pensilvanya ile işbirliği yap hem de seçimde başarı elde edeme. CHP seçmeni şimdi bunu sorguluyor. CHP’de sorgulamadan kurtulmak için farklı gündemlere sarılıyor. Sözüm ona raporlar hazırlayarak kendisini temize çıkarmaya çalışıyor. Şimdi kamuoyunda Balyoz davası olarak bilinen dava ile ilgili bir rapor hazırlamışlar. Dört CHP milletvekili çıktılar bunu açıkladılar. Yeni dostları, yeni yol arkadaşları olan Pensilvanya örgütüne en küçük bir eleştiri yok. Bütün sorumluluğu hükümete, Adalet Bakanı’na, Genelkurmay Başkanımıza yargıtaya yıkma peşindeler. Genelkurmay Başkanına ellerinde hiçbir delil olmadığı halde sırf dedikodulardan yola çıkarak hakaret edecek kadar kendilerin geçmiş durumdalar. Belli ki CHP’de artık haşhaş almaya başladı. Yeni yol arkadaşlarına, Pensilvanya’ya çok hızlı uyum sağladılar. Genelkurmay Başkanlığımız gerekli açıklamayı yaptı. Dava açacaklarını ifade etti ve tabiî ki bizde bunun peşine bırakmayacağız. Yargı önünde elbette hesabını soracağız. Biz bu davanın hakimi değiliz, savcısı da değiliz. Bizden hukuka eğer müdahale etmemizi bekliyorsa daha çok beklerler. Bu meseleyi çözmek istiyorlarsa o zaman yeni yol arkadaşları o paralel yapıyla yollarını ayırsınlar. Pensilvanya’nın dizinin dibinden kalsınlar. CHP hem Pensilvanya’yla iş tutup hem yakın tarihteki davaların izini süremez. Yalan dolu raporlar hazırlayarak insanların şereflerine dil uzatarak gündemi değiştiremezsin. Pensilvanya’yla işbirliğinin üzerini örtemezler. Bu tavşana kaç demek tazıya tut demek. Tazı bunu tutmayacak. Bunu da bilmeleri lazım. Bize bunu yutturamazlar. Balyoz davasının sanık yakınlarını duygularını istismar etmekten de CHP vazgeçsin.”

CİHAN

Yorumlar