CHP'nin Başbakan hakkında verdiği Meclis Soruşturması genel kurulda okundu

Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında ikinci defa verdiği Meclis Soruşturma Önergesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nda okundu. Dün Meclis Başkanlığı'na verilen soruşturma önergesinde,...

Google Haberlere Abone ol
CHP'nin Başbakan hakkında verdiği Meclis Soruşturması genel kurulda okundu

Cumhuriyet Halk Partisi'nin (CHP) Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında ikinci defa verdiği Meclis Soruşturma Önergesi, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu'nda okundu. Dün Meclis Başkanlığı'na verilen soruşturma önergesinde, telefon görüşmelerinin içeriğine yer verilmedi. "Anayasa’nın 100. ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün 107. maddeleri uyarınca aşağıda yer alan gerekçeler çerçevesinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkında Meclis Soruşturması açılmasını arz ve teklif ederiz." denildi.

17 Aralık 2013 ve 25 Aralık 2013 tarihlerinde başlayan 'Rüşvet ve Yolsuzluk' soruşturmalarıyla ilgili olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından düzenlenen eski İçişleri, Çevre ve Şehircilik ve Avrupa Birliği bakanları ile Ekonomi Bakanı hakkındaki çeşitli suç iddialarını konu alan fezlekelerin TBMM Başkanlığı'na intikal ettiği ve adı geçen bakanlar için Meclis Soruşturma Komisyonu kurulmasına karar verildiği hatırlatıldı.

Ancak; hakkında en az bakanlar kadar ciddi iddialar olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili olarak herhangi bir suç ihbarı (Fezleke) TBMM’ye ulaşmadığına dikkat çekilen önergede, "Öte yandan, yürütme organının yargı üzerinde kurduğu baskı ve yönlendirmeler dikkate alındığında söz konusu iddialar nedeniyle bundan sonraki süreçte de Başbakan hakkında cumhuriyet savcılarınca hazırlanacak bir suç duyurusunun (fezlekenin) TBMM’ye intikal etmesi ihtimal dahilinde görülmemektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinin 1. fıkrası uyarınca cumhuriyet savcısı tarafından bir suçun işlendiği izleniminin edinilmesi dahi soruşturma açılması için yeterli bulunmaktadır. Anayasa ve TBMM İçtüzüğü’ne göre Meclis Soruşturma Komisyonu yapmış olduğu görev nedeniyle bir nevi iddia makamı işlevine sahiptir. Belirtilen nedenlerle, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hakkındaki iddialar 'bir suç izleniminin' de ötesinde ciddi bulguları içerdiğinden bu önergenin düzenlenmesi gerekli görülmüştür." ifadeleri kullanıldı.

"BAŞBAKAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN HAKKINDA MECLİS SORUŞTURMASI AÇILMASINI GEREKTİREN EYLEMLERİ"

17 Aralık 2013 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca rüşvet almak ve vermek, resmi belgede sahtecilik, Kaçakçılık Kanunu'na muhalefet gibi suçlardan dolayı gerçekleştirilen soruşturmalar kapsamında gözaltı, arama ve yakalama işlemleri başlatılmış, gözaltı sonrası aralarında görevdeki iki bakanın çocuklarının da olduğu kimi şüpheliler hakkında tutuklama kararları verilmiştir.

25 Aralık 2014 günü ise bazı iş adamları ile Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın oğlu Necmettin Bilal Erdoğan’ın da aralarında olduğu şüpheliler hakkında benzer suçlardan gözaltı, arama ve yakalama işlemlerine ilişkin hakim kararları verilmesine rağmen, bu kararlar İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nce uygulamaya konulmamıştır.

Öte yandan, süreç içinde Milli İstihbarat Teşkilatı’nın 18 Nisan 2013 gün ve 45650928 sayılı ve dağıtım bölümünde “Başbakan” yazan raporu kamuoyuna intikal etmiş, raporun içeriği gerek Başbakanlık ve gerekse MİT tarafından yalanlanmamıştır. Üç sayfadan ibaret raporda özetle Kapalı Çarşı’da altın döviz ticareti yapan İran asıllı TC vatandaşı Rıza Sarraf, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan ve İçişleri Bakanı Muammer GÜLER ile yakın ilişkide olup, kardeşi Mohammed Sarraf’ın TC vatandaşlığına kabulü için bazı girişimlerde bulunulduğu, gümrük kaçağı 1.5 ton altına el konması işleminin bakan Zafer Çağlayan tarafından engellendiği, rüşvet istendiği ve uygun olmayan bu ilişkilerin ortaya çıkması halinde durumun hükümet aleyhine kullanılabileceği” hususlarına ayrıntıya da girilerek yer verilmiştir.

İki bakanla ilgili oldukça ciddi iddia ve somut verileri içeren ve dağıtım bölümünde “Başbakan” yazan bu raporun Başbakana intikal etmemesi mümkün bulunmamaktadır. Kaldı ki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın soruşturmasının kamuoyuna yansıyan içeriği, sekiz ay kadar önce düzenlenen 18 Nisan 2013 tarihli MİT raporunu birebir doğrular maddi bulgulara sahip bulunmaktadır.

Dolayısıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, haklarında Meclis soruşturması açılması kararı verilen eski bakanların suç ilişkisinden, 17 Aralık soruşturmasının kamuoyuna yansımasından çok daha önce haberdar olmasına rağmen, bilerek ve isteyerek işlem yapmaktan kaçınarak görevinin gereklerini yerine getirmemiştir. Zira kamuoyuna yansımış bilgi ve belgelere göre Rıza Sarraf, Başbakan ile ilişki içinde olan biridir ve eski bakanların bu kişiyle irtibatları Başbakan tarafından bilinmektedir.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bu eylemi suç vasfının nitelendirilmesine göre iki ayrı suçun unsurlarını oluşturmaktadır. Bunlar; Anayasa’nın 104. maddesine göre bakanların görevden alınmasını Cumhurbaşkanından isteme (bakanları azletme) yetki ve görevi olan Başbakanın kendisine verilen MİT raporuna rağmen, görevini yapmayıp adı geçen bakanları görevde tutarak bu kişilerin haksız çıkar sağlamalarına ve kamunun zararına neden olduğu ve bu eyleminin TCK’nın 257. maddede tarif edilen görevi kötüye kullanma suçu;

Yine Başbakan olarak görev sırasında suç işleyen bakanların eylemlerini öğrendiği halde bu suçu yetkili mercilere bildirmeyerek TCK’nın 279/1. maddesi kapsamına giren suçu bildirmeme suçudur.

Başbakan, 17 Aralık Operasyonunun kamuoyuna mal olmasından bir gün sonra soruşturmayı gerçekleştirenlerle ilgili çete ve paralel devlet nitelemelerinde bulunmuş ve bu yapının ortaya çıkarılacağını söylemiştir. 19 Aralık günü İstanbul Emniyet Müdürü görevden alınmış ve yeni müdür Selami Altınok Başbakan ile birlikte ANA uçağıyla İstanbul’a gelmiş ve aynı gün göreve başlamıştır.

18 Aralık gününden başlayarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde görevden alma işlemleri gerçekleşmiştir. Nihayet 25 Aralık 2013 günü Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın oğlu Necmettin Bilal Erdoğan’ın da şüpheliler arasında bulunduğu yeni bir gözaltı, arama ve yakalama kararları infaz edilmek üzere İstanbul Emniyet Müdürlüğüne gönderilmesine rağmen, bu kararların gereği İstanbul Emniyet Müdürlüğü görevlilerince yerine getirilmemiş ve daha sonar İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığında yapılan görev değişikliği sonucunda bu kararlar geri alınmıştır.

Bu kararların geri alınmasında hiç kuşkusuz ki, Başbakanın oğlu ile kendisine yakın iş adamlarının suç soruşturmasından kurtarılmalarını sağlama düşüncesi vardır. Bu yüzden deliller karartılmış ve suç unsuru olabilecek veriler ortadan kaldırılmıştır. Başbakan, yürütme organının başıdır ve bu olaylar silsilesi içinde soruşturmayı doğrudan etkileyen girişimlerde bulunmuştur. Açıkça soruşturmada yer alan yargı ve kolluk görevlilerine karşı ithamda bulunmuş ve soruşturmadan el çektirilmeleri için gerekli mekanizmayı oluşturmuştur.

Hiç kuşkusuz, kamu görevini ifa sırasında hukuka aykırı bir işlemde bulunan yargı ve kolluk görevlilerinin yasalar önünde hesap vermesi hukuk devleti ilkesinin gereğidir. Lakin bu konuda mevzuatı bir yana bırakarak, soruşturmaya doğrudan etki eden girişimleri aceleyle yerine getirmeye kalkışmak ve bu uğurda hakim kararlarını uygulatmamak için açıkça tavır almak, nihayet yargı işlemi sırasında taraf olmak hukuken kabul edilebilir bir davranış biçimi değildir.

Yolsuzluk soruşturmasının üstünün örtülmesi ve bu amaçla yürürlükteki hukuk sisteminin bay pas edilmesine yönelik girişimlerde bulunulması ise tartışmasız bir suçtur. Dolayısıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan gerek demeçleri, gerekse idari tasarruflarıyla Türk Ceza Kanunu'nun 277. maddesinin 1. fıkrasına uygun düşen yargı görevi yapanı etkilemeye teşebbüs; oğlu ile şüpheli sıfatındaki iş adamlarını kayırmaya yönelik olarak da Türk Ceza Kanunu'nun 283. maddesinde tanımlanan “suçluyu kayırma” suçlarını işlemiştir.

Yine eski bakanlardan Erdoğan Bayraktar, 26 Aralık 2013 günü NTV televizyonuna yaptığı açıklamada, soruşturma dosyasında var olan ve yasalara uygun olarak onaylanan imar planlarının büyük bir bölümünü Sayın Başbakan'ın talimatıyla yaptığını belirttikten sonra görevinden istifa ettiğini açıklamış ve sözlerini, "Ancak, bu millet ve vatanı rahatlatmak için Sayın Başbakan'ın istifa etmesi gerektiğine inandığımı ifade ediyor, yüce milletimize saygılar sunuyorum" diyerek tamamlamıştır.

Halen Erdoğan Bayraktar ile ilgili Türk Ceza Kanunu'nun 255 (nüfuz ticareti) ve 257. (görevi kötüye kullanmak) maddelerine uygun düşen eylemleri dolayısıyla Meclis soruşturması açıldığına göre, adı geçen eski bakana talimat veren Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da nüfuz ticareti ve görevi kötüye kullanma suçlarına azmettiren sıfatıyla katıldığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Zira 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 24. maddesinin 3. fıkrası, "Konusu, suç teşkil eden emir hiçbir surette yerine getirilemez. Aksi takdirde yerine getiren ile emir veren sorumlu olur ve aynı kanunun 38. maddesinin 1. fıkrası da başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır." şeklindedir.

25 Şubat 2014 günü elektronik ortama Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Necmettin Bilal Erdoğan arasında geçtiği ifade edilen telefon görüşmeleri düşmüştür. Bu telefon görüşmelerdeki seslerin Başbakan ve oğluna ait olduğu yönünde yaygın bir görüş ortaya çıkmış ise de konuşmalar, iktidar tarafınca montajlanmış olduğu gerekçesiyle yalanlanmıştır. Lakin bu görüşmelerin montajlanmış olduğu yönündeki iddialara karşılık olarak söz konusu konuşmaların tarafsız uzman bilirkişiler marifetiyle incelenmesi yönündeki kamuoyundan gelen talepler göz ardı edilmiştir.

Ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 22 Nisan 2014 günü Adalet ve Kalkınma Partisi'nin grup toplantısında; "Bunların elinde hep söyledim, meydanlarda da söyledim, şantaj kasetleri var. Bu devletin en tepesinden en aşağısına kadar. Kaç kere söyledim, Cumhurbaşkanı'nın da şantaj kaseti bunlarda var, benim de vardı, Genelkurmay Başkanı'nın da. Ama ben diyorum ki benimle ilgili varsa çıkın açıklayın diyorum, açıklamazsanız namertsiniz diyorum, açıklayın diyorum. Tabii şahsımla alakalı aradıklarını bulamadılar, bulamayacaklar. Benim bakanlarımla yaptığım görüşmeleri ancak verebildiler veya eşimle, çocuğumla yaptıklarımı verebildiler, veremeyecekler, bulamayacaklar. Çünkü bunlarda o şeref yok. Geçenlerde konuşmamda da söyledim ya, düşman bile bu şerefsizliği yapmaz, bunlar bunu yaptılar." demek suretiyle, oğlu ile yaptığı ve yukarıda belirtilen görüşmeleri kabul etmiş bulunmaktadır.

Telefon görüşmelerinin tümünün incelenmesi sonucu dikkati çeken bazı hususlar vardır: Başbakan'ın oğlunun evinde bulunan paranın Başbakan'a ait olduğu, bu para miktarının Başbakan'ın olağan gelirleriyle uyumlu olmayacak tutarda bulunduğu; yine bu paranın dışında, Başbakan'ın İstanbul’daki diğer evlerinde, çocuklarında, damadında ve kardeşinde de yüklü miktarda paraların saklandığı; konuşmalarda paraların Başbakan’ın talimatıyla Faruk, Mehmet Gür, Tunç, Ahmet Çalık, Faik Işık ile Mehmet adlı kişilere gönderildiği ve konutlarda bulunan paraların tümüyle başka yerlere aktarılması için Başbakan'ın sıfırlanması yönünde talimat verdiği;

17 Aralık 2013 günü saat 15.39’da yapılan görüşmede, paraların tahliye işlemlerinin saatlerdir sürmesine rağmen tamamlanamadığı ve bütünüyle taşıma için havanın karanlık olmasının beklendiği; yine aynı gün saat 23.15’de, yani ilk görüşmeden yaklaşık 15 saat sonra dahi evde kaldığı belirtilen para miktarının 30 milyon Euro olduğu, paranın bir türlü eritilemediği, örneğin Tunç adlı kişinin fazla yer kaplaması nedeniyle 10 milyon Euro parayı ancak kabul edebildiği; ertesi gün dahi paranın tahliye işleminin sürdürüldüğü, Başbakan tarafından sıkça telefonla konuşulmamasının tembih edildiği; anlaşılmaktadır.

Her şeyden önce, bir Başbakan bazı bakan çocuklarına yönelik bir soruşturma dolayısıyla tedirgin biçimde, kendisi ve yakınlarının uhdesinde bulunan paraları taşıtma gereğini neden görür? Neden bir Başbakan, bankalar dururken, konutta para saklamaya kalkışır? Neden bir Başbakan, iş adamlarına milyonlarca Euro'luk para aktarımını alelacele yaptırmaya girişir? Keza neden bir Başbakan, verdiği talimat doğrultusunda paranın tahliyesi için kızını apar topar İstanbul’a gönderir?

Basına intikal eden bilgilerde, o tarihte taşınan paranın 1 milyar ABD Dolarının üzerinde olduğu belirtilmektedir. Hatta bu tahliye sürecinin görüntülü kayıtlarının olduğu öne sürülmüştür. Böylesi miktarlardaki paraları, Başbakan’ın olağan gelirleriyle izah etmek mümkün bulunmamaktadır. Öte yandan, eski bakanlarla olağan sayılamayacak ilişki içinde olduğu anlaşılan İran asıllı Türk vatandaşı Rıza Sarraf ile Başbakan arasındaki bağ da inkar edilemeyecek düzeydedir.

Nitekim, Başbakan, Rıza Sarraf’ı hayırsever bir iş adamı olarak tanıdığını söylemektedir. Rıza Sarraf’ın, cari açığı kapatma adına daha fazla ihracat yapmak için çalıştığını, çünkü Başbakan'a söz verdiğini Halkbank eski Genel Müdürü Süleyman Aslan ile yaptığı bir telefon görüşmesinde belirtmektedir. Yine Rıza Sarraf’ın kuryesi tarafından, Başbakan'ın çocuklarının yöneticisi oldukları TÜRGEV’e para götürdüğü, M. Zafer Çağlayan’ın telefonla para nakline aracılık ettiği görüntü ve telefon döküm tutanaklarıyla basında yer almıştır. 1996 yılında kurulan İSEGEV (İstanbul Eğitim ve Gençliğe Hizmet Vakfı), 2012 yılında adını TÜRGEV olarak değiştirmiş olup, mütevelli heyetinde Başbakan'ın çocukları yer almaktadır.

Keza Royal Protocol adlı bir yurt dışı firmadan, bu vakfa yapılan bağış hem miktar ve hem de gönderen açısından dikkat çekicidir. Zira 26 Nisan 2012 günü 99.999.990 dolar parayı bağış adı altında gönderen bu firmanın adı Rıza Sarraf’ın Türkiye’deki işletmelerinin adının da Royal ile başlaması itibarıyla akla kuşkulu bir para akışını getirmektedir. Bu noktadan bakıldığında, Rıza Sarraf ile ilişkisi nedeniyle hakkında Meclis soruşturması açılan eski bakan M. Zafer Çağlayan ile Başbakan arasında bir fark bulunmamaktadır.

Tüm bu kanıtlar birlikte değerlendirildiğinde; sıfırlanmak istenen ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın mal bildiriminde yer almayan söz konusu paraların, yasa dışı yollardan edinildiği sonucu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. 19.4.1990 tarihli ve 3628 Sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 4. maddesinde, “Kanuna veya genel ahlaka uygun olarak sağlandığı ispat edilmeyen mallar veya ilgilinin sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olduğu kabul edilemeyecek harcamalar şeklinde ortaya çıkan artışlar, bu kanunun uygulanmasında haksız mal edinme sayılır.” denilmiş; 13. maddesinde ise kanunun daha ağır bir cezayı gerektirmediği takdirde haksız mal edinene üç yıldan beş yıla kadar hapis ve beş milyon liradan on milyon liraya kadar ağır para cezası verilir. Haksız edinilen malı kaçıran veya gizleyene de aynı ceza verilir kuralına yer verilerek, haksız mal edinme ve haksız edinilen malı kaçırma veya gizleme cezai yaptırıma bağlanmıştır.

Bu itibarla, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sakladığı evlerden bir başka adrese kaçırmak suretiyle sıfırlamak istediği paraları, olağan gelirleriyle elde etmesi mümkün olmadığı ve Başbakanlığın internet sitesinde kamuya açılmış olan mal bildiriminde de yer almadığı için yasa dışı yollardan elde ettiği açık olduğundan, elde etme biçimine ilişkin suçlar saklı kalmak üzere bu bölümdeki eylemleri, 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu’nun 4. maddesinde tanımlanan haksız mal edinme kapsamına girdiğinden aynı Kanunun 13. maddesinde yer alan haksız mal edinme, mal kaçırma veya gizleme suçunua uygun düştüğünden hakkında Meclis soruşturması açılmasına karar verilmesi gerekmektedir.

Sonuç bölümünde, "Yukarıda belirtilen gerekçelerle; Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın görevi sırasında ve görevindeki işlerden dolayı işlediği fiilleri; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 257 (görevi kötüye kullanma), 279 (kamu görevlisinin suçu bildirmemesi), 277 (yargı görevini yapanı etkilemeye teşebbüs), 283 (suçluyu kayırma), 255 (nüfuz ticareti) maddeleri ile 3628 sayılı Kanunun 4 ve 13. maddelerinde tanımlanan (haksız mal edinme, mal kaçırma, gizleme) suçlarına uygun düştüğünden, söz konusu eylemlerin soruşturulması için hakkında Anayasa’nın 100 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 107. maddeleri gereğince Meclis soruşturması açılmasını arz ve teklif ederiz." denildi.

CİHAN

Yorumlar