Arınç, Kılıçdaroğlu'na Sert Çıktı
Bursa'da yerel bir televizyon programına katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ülke gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Arınç, Kılıçdaroğlu'nun üslubunu eleştirdi.
Seçimlere gölgesi düşen olayların yaşandığını söyleyen Arınç, 17
ve 25 Aralık olayları yaşanmamış olsaydı, 30 mart seçimlerine
farklı bir şekilde gidileceğini belirtti. Arınç, "Hükümete karşı
yapılan bu tertipler, provokasyonlar, iftiraların olmamış olsaydı,
biz farklı tonlarda konuşur, farklı üsluplar kullanabilirdik"
dedi.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun miting meydanlarında Başbakan
Erdoğan'a hakaret ettiğini söyleyen Arınç, bunun çok yanlış, edep
dışı ve siyasetçiye yakışmayan bir tavır olduğunu ifade etti.
Arınç, "Niçin sen benim Başbakanıma hakaret ediyorsun? Orada
kendisi, oğlu veya bakanları ile ilgili bazı konuşmalar var. Biz
bunların doğru olmadığını iddia ediyoruz. Sen bunun doğru olduğunu
düşünüyorsun. Çünkü herkese de dinletiyorsun. Bir defa bunlar nasıl
elde edildi? Bu dinlemelerin yasıl olup olmadığı konusunda
ihtilaflar var. Bu sadece bir iddia olabilir. Bu iddia nedeniyle
henüz bir soruşturma yapılmamış. Sen ortada fol yok yumurta yok
iken 'Başçalan' diyorsun, başka şeyler diyorsun. Halbuki senin de
CHP'li milletvekilleri hakkında fezlekeler var. Birisi de çok
çirkin hatta. Mesela ben Muharrem İnce ile ilgili fezlekeyi okudum. 8
sayfa. Bütün dinlemeler, kadının ifadesi, onun, bunun ifadesi,
bilmem nesi var. Sadece bunun ifadesi alınamamış. Şimdi burada bir
iddianame var. Biz onlar hakkında kürsüye çıktığı zaman kötü şeyler
söylemiyoruz. En azından utanıyoruz. Ama hakkında hiçbir şey
olmayan bir Başbakan veya bakanlara sen hakaret ediyorsun. Bir
siyasetçi, bu kadar siyaset
dışı, edep dışı, ahlak dışı bir konuşma yapmamalı" dedi.
KILIÇDAROĞLU BAZEN O KADAR EDEP DIŞI OLUYOR Kİ ANASININ
A'SI DERKEN KENDİSİNİ ZOR TUTUYOR
Başbakan Erdoğan'ın yanındaki insanlar olarak kendisini çok daha
iyi tanıdıklarını belirten Arınç, Erdoğan'ın namusa, aile
prensiplerine önem verdiğini, evlatlarını çok sevdiğini, şeref ve
haysiyetine ilişilmesinden hoşlanmadığını vurguladı. Böyle bir
durumda bazı insanların yumuşak tepki verdiğini, bazılarının
duymazdan geldiğini anlatan Arınç şunları söyledi: "Ama bizimki
bunlara dayanamaz. Zaten onun bu zayıf noktasını bilenler, hep
buraya hücum ederler. Oğlu için, eşi için bir şey söyleyeceksin,
kendisi için bir şey söyleyeceksin, buna karşı durması mümkün
değil, sayın Başbakanın. Bu nedenle o da üslubunu, karşıdakinin bu
sözlerine karşılık yükseltebiliyor. Belki de onlara karşılık
verirken, aynı şekilde sert bir şekilde konuşabiliyor. Dolayısıyla
bu işi başlatana bakmak lazım. Ama ne olursa olsun, bir yerde
siyasetçinin bu üslubundan vazgeçmesi gerekir.
Vazgeçen Kılıçdaroğlu olsa, Başbakanın bu konuda söyleyecek bir
şeyi kalmaz. Sayın Bahçeli'de bazen çok sert şeyler söylüyor, ama
ahlak ve edep konusunda, sayın Bahçeli'ye hiçbir itirazımız yok. O
bu konularda hassas bir insan. Kimsenin aile mahremiyetine girmez.
Kimsenin sadece şuur bulmuş konularda kendisini aşırı suçlamaz veya
kötü sözlerle karşılık vermez. Ama Kılıçdaroğlu maalesef, eskiden
bu yana böyledir. Bazen o kadar edep dışı oluyor ki anasının a'sı
derken, kendisini zor tutuyor. Apar topar otobüsten indiriyorlar.
Bereket sözünü tamamlamıyor. Bir de onun gerisini duymuş olsaydık,
bir genel başkan ne durumda olurdu? Allah esirgesin. Bu seçimden
sonra bu sözlerin ona prim yapmadığını ve sadece Başbakanı hedef
almasını, ona ne kadar pahalıya mal olduğunu hep beraber
göreceğiz."
BU SEÇİMİ BAŞARIYLA GEÇİRDİĞİMİZ TAKTİRDE, BİRİNCİ RAUNDU
BİZ KAZANMIŞ OLACAĞIZ
'17 Aralık ile ilgili toplumdaki olumlu-olumsuz algılar,
hükümetiniz ve partiniz aleyhine olan algılar var. Bu seçimleri
etkiler mi?' sorusuna Arınç şöyle cevap verdi: "Bu kadar iftira bu
kadar hakaret bu kadar el ele vermiş bir ihanet görmeseydik, çok
daha farklı olurdu. -Müspet anlamda söylüyorum- Başka bir parti bu
rüzgarın önünde duramazdı. Eğer Ak Parti'nin yerine başka bir
partiyi hedef alsalardı, onlar yıkılır giderdi. Ancak o kadar garip
bir şey var ki, her miting bir önceki mitingin iki veya üç misli.
Bu şunu gösteriyor. Bu iftiraların, yapılanların hiçbirisi tutmadı.
Ak Parti'yi daha çok kenetlediler. Daha çok kucakladılar ve yapılan
karşısında bu partinin hizmetlerini ve Başbakanımızın gayretlerini
takdir ettiler. Bu miting alanlarındaki heyecan ve coşku sandığa
yansıyacak olursa,-bir ihtimal olarak söylüyorum- biz bu seçimleri
açık ara kazanacağız ve oy oranımız çok yüksek olacak."
Hükümet ile cemaat arasındaki gerilim ile ilgili görüşlerini
anlatan Arınç, bu sürecin 30 Mart akşamına kadar süreceğini
belirtti. 30 Mart'tan sonra bu gerilimin ortadan kalkacağını
düşündüğünü kaydeden Arınç, "Çünkü biz bu işin başında bunun seçime
yönelik olduğunu, seçim sonrasında da Cumhurbaşkanlığı seçimine
yönelik olduğunu, genelde de Ak Parti Hükümeti'ni alaşağı etmek
olduğunu anladık. Geç anladık, ama anladık. Dolaysıyla bu seçimi
başarıyla geçirdiğimiz taktirde, birinci raundu biz kazanmış
olacağız. Ondan sonra yanlış yapanlar ile ilgili bir takım
çalışmalar olacak. Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken, inşallah bu
tür iftiraları, yalanları ve birbiri içine geçmiş bir takım
organizasyonlarla da karşılaşmamış olacağız. Ben 30 Mart akşamını
sabırla beklemeyi öneriyorum. Bu nedenle sayın Başbakanın artık
cemaat ile hükümetle ilişki veya kavgası olarak bunu düşünmeyiniz.
Karşımızda cemaat yoktur' demesi bir bakıma doğru. Artık o cemaati
bir kenara çıkarıp, koymalıyız. O cemaatin içinden veya dışından
bir takım işbirliği yaparak, bir siyasi provokasyonla hükümeti
devirmeye çalışan bir organizasyondan bahsetmeliyiz. Cemaat yine
temizliği ile bir tarafta kalsın, yine hizmet duygusuyla bir
tarafta olsun. Onları böyle şeytani işlerin içerisinde kesinlikle
düşünmem, düşünmeyiz de. Ama bir üst akıl demiştim. O üst aklın
kendilerine görev verdiği medyasıyla, yargıdaki, emniyetteki,
TİB'deki uzantılarıyla, bir şehri baştan sona dinlemiş olmak gibi
ayıplarıyla, rezillikleriyle ve herkesin önüne konan şantaj
kayıtlarıyla veya kasetleriyle bir siyasi sonuç elde etmeye çalışan
bir şebekeden söz etmek mümkün. Bunların bir kısmı tespit edildi.
Bir kısmının üzerinde de çalışılıyor. Bu insanların, bu tertemiz
camia ile bir ilgisinin en azından gönül bağının olmadığına ben
şahsen inanıyorum" dedi.
VARLIK SEBEBİN OLAN BİR PARTİYİ BIRAKIP, BAŞKA BİR PARTİNİN
HEYBESİNE OY TOPLAYAMAZSIN
'Hizmet hareketine mensup ablalar ve abilerin çeşitli illerde Ak
Parti aleyhine propaganda yapıldığını Başbakan Erdoğan ifade
etmişti. Acaba bu hareket içinde böyle bir kampanya var mı?' sorusu
üzerine Bülent Arınç şunları söyledi: "Böyle bir kampanya var. Ben
önce varlığından kuşkuluydum. Ama son zamanlarda görüyorum,
biliyorum ve duyuyorum ki abiler-ablalar dediğinizin de bir kısmı,
gerçekten dolaşıyorlar. Hatta illerde kimin kazanacağı veya kime
destek olunacağı konusunda da bir planlama yapmışlar. Bazı yerlerde
CHP'ye, bazı yerlerde MHP'ye destek olunacak diye. Mesela çok
acıdır, benim yıllarca camia içerisinde her şeyi ile bildiğim
tanıdığım ve onun da yıllardır beri Ak Parti'ye gönül verdiğine
inandığım biri, (Bozkurt işareti yaptı), Bozkurt işareti yapmaya
başlamış. 'Bu biraz garip kaçmıyor mu?' dedim. 'Talimat böyle'
dedi. Şimdi o kurt işaretini yapmaya başlamış. Bu bir değişim mi,
dönüşüm müdür? Bunu herkes kendisi takdir etsin. Hiç önemli değil
İsteyen istediği yere oy versin. Ama o camia, hizmete yönelik bir
hareket olarak kalacaksa, siyasi propagandaya alet olmaması lazım.
Ben Hoca Efendi ile görüşüp, geldikten sonra bir açıklama yaptım.
'Biz Ak Partili bir Hoca Efendi görmedik, görmeyi de düşünmüyoruz'
dedim. Onu partilerin üstünde, gerçekten dini iyi anlayan,
yorumlayan, insanlara güzel hedefler gösteren güzel bir insan
olarak tanıdık. Ama şimdi ona bağlı olduğunu iddia edenler kapı
kapı dolaşıp, -bunların içerisinde kamu görevlileri de var-
'CHP'ye, MHP'ye oylar' diyor. Ama bundan sonra bu camianın siyasi
bir organizasyon olarak ya ortaya çıkması lazım, yada eski
hizmetini yapamaz. Çünkü onların tartışılmazlığı, dokunulmazlığı
vardı. Onların gözyaşı vardı. Onlar bu işi Allah rızası için
yapıyorlardı. Şimdi Allah rızası için değil de, siyasi bir
provokasyon olarak bu işin içerisine girdiklerini görüyorsak, yarın
kimse bunlara elini uzatmaz. Kimse burs vermez. Kimse yardım etmez.
Kimse bunların toplantılarına koşarak gitmez. Ben dahil. Sizin bir
siyasi partiden farkınız yoksa, ben niye böyle davranayım diye
düşünürüm. 'Peki ama siz bu kadar hakaret ediyorsunuz, bu kadar
zulüm yapıyorsunuz. O zaman ne yapsın bu insanlar?' O zaman şunu
söyleyebilirler. 'Bu seçimlerde biz Ak Parti'ye oy veremeyeceğiz'
diyebilirler. Başka bir parti için çalışmak farklıdır. 'Ak Parti'ye
küstük. Bu nedenle ona oy vermeyeceğiz' demek başka bir şeydir.
'Biz sandığa gitmeyeceğiz' demek asil bir tavırdır, bir tepkidir.
Ama hem sandığa gideceksin, hem de yıllarca seni yok etmeye çalışan
partilere oy toplayacaksın. Şimdi ben MHP, bu Fethullah Gülen Hoca
için, bu cemaat için bugüne kadar ne demiştir. Alt alta
getirebilirim. Onun mensupları ağız dolusu ne kadar hakaret
etmişlerdir, alt alta toplayabilirim. Kılıçadaroğlu ve ekibinden ne
kadar insan varsa, 'Fetoş' demekten başlayarak ne kadar hakaretler
yapmışsa, köküne kibrit suyu ekmek için ne kadar çok çalışmışsa,
kitaplar yazabilirim. Sen böyle bir partiye oy topluyorsun. Öyle
mi? Bu çok yanlış. Bu senin varlığını inkar etmen demektir. Ben
kabahatliysem, bana oy verme, ama sen kendini de inkar etme. Çünkü
sen siyasi bir organizasyon olacaksan, biz sana bundan sonra o
gözle bakarız. Rakibimiz olarak bakarız. Artık sende bir parti
kurarsın. Hazır milletvekili de var parlamentoda, üç-beş tane.
Bundan sonra karşımıza, MHP ve CHP'nin karşısına bütün partilerle
birlikte sende siyasi bir yarışa girersin. Ama ondan sonra hizmet
diye bir şey de kalmaz. Bunu bilesin. Dostlarımıza ancak bunu
söyleyebiliriz. Beni cezalandıracaksan bana oy verme ama başka
partiye oy verdiğin anda sen siyasi bir figür olursun. Çünkü senin
Hoca Efendi'nde hep yıllarca bunu söyledi. Sen sokakta siyasi
partiler için oy toplayamazsın. Hele hele varlık sebebin olan bir
partiyi bırakıp, başka bir partinin heybesine oy toplayamazsın.
Bunu yaparsan, benim, milletin gözünde artık sen siyasi bir
organizasyonsun. Siyasi organizasyon ne yaparsa artık onu yaparsın.
Ondan sonra fakir milletinde, zenginlerinde kesesinden, kasasından
elini eteğini çekersin."
BENİM HOCA EFENDİYE SAYGIM HALA DEVAM EDİYOR
'Cemaate yakın bir gazetede Fethullah Gülen ile yapılan röportajda
Gülen'in 'Eğer biz çeteysek, örgütsek, Allah bizim belamızı versin.
Eğer paralel bir devletsek, bizim belamızı versin. Değilse bunları,
bu masum cemaate isnat edenlerin belasını versin' diyor. 'Örgütsek,
size sorarlar. 12 yıldan beri çalıştığınız bu insanlarla nasıl
çalıştınız. O zamanlar iyiydi de rüşvet ve yolsuzluk operasyonu
sonrasında bu insanlar kötü oldu' diye bir ifade kullanmış. Bu
ifadeleri nasıl okumak lazım?' sorusu üzerine Bülent Arınç, "Böyle
bir tartışmada halkımız niye taraf olsun. Hükümet siyasi bir
organizasyon. Karşımızda siyasi bir parti yok ki. Bugüne kadar
yoktu. 30 Mart'tan sonra ne olduklarını göreceğiz. Ama şu yürek
burkan çalışmaları beni fevkalade üzüyor. Yani köylere, kasabalara
giderek, 'bu hükümeti bitireceğiz' diyerek, başka partilere oy
topluyorlar. Eminim bazı yerlerde de BDP için oy topluyorlardır.
Eğer ihtiyaçları varsa. Siyasi parti olarak biz kazanırız da
kaybederiz de. Peki cemaat bu konuda haksız görülürse, halk
nezdinde, ne olacak? Bugüne kadar ki itibarı sıfırlanacak. Bugüne
kadar yaptığı hizmetlerin yüzde birini bile yapamayacak. Sonunda da
siyasi bir organizasyona dönüşecek. Kayıpta olan hükümet değil,
kayıpta olan, kendisini bugüne kadar Allah rızası için hizmet
yaptığına inandıran bu cemaat. Bu cemaat şimdi günlük siyasetin
içine giriyorsa ve Ak Parti'ye düşmanlık etme noktasında da bütün
imkanlarını ortaya koymuşsa artık 30 Mart'tan sonra ne olacağını
halkımız açık bir şekilde görecek. Siyasi mesajlar veremezler. Hoca
Efendi'yi bence tartışmanın merkezinden çıkarmak lazım. Ben ona
saygım hala devam ediyor. Bunu söylemek doğru mu, yanlış mı
bilmiyorum. Ama ben şunlar şunlar şunlar yapılsa bile bugüne kadar
ki öğretisiyle, konuşmasıyla, yaşantısıyla, tarzıyla Hoca Efendi'yi
bir kenara koymak ve onun üzerinden bir şeyler yapmamak gerektiğini
düşünüyorum. Diyorsunuz ki kendisine bağlı olan bir gazetede,
doğrudan cemaatin çıkardığı bir gazete. Ve bunlar belli bir şekilde
satılıyor. Takdir ediyoruz, okuyoruz. Benim de hala evime geliyor.
Abonesiyim ve aboneliğimi de kesmedim. Beddua etmiş yada lanet
okumuş. Ya çok duygusal bir insandır, Hoca Efendi. Daha evvel de
buna benzer bir şey yaptı. Belki de kırılma noktası o oldu.
Başbakanımız ve arkadaşlarımız ona çok üzüldüler. Onlar İslam'da
bunun yeri vardır diyorlar. Mülana diye bir şey. 'Kendimizi de işin
içerisine koyarak lanet okuyoruz' diyorlar. Ama lanet okumaya gerek
yok. Niye lanet okuyalım? Bu olayların başlamasından itibaren ve
öncesinde Hoca Efendi ile görüşmedim. Telefon açıp da ne bir
hatırını sordum, ne de bir görüşme yaptım. Herkesin herkesi
dinlediği bir yerde bu aptallığı yapacak bir adam değilim. Ama en
yakınlarına şunu söyledim. Henüz her şey bitmedi. Bende inanıyorum
ki hükümet aleyhine bir tuzak var. Bu tuzağın içinde de sizin bazı
mensuplarınız var. Biz inanıyoruz ki şunlar şunlar hükümet aleyhine
bir tuzak kurdular. Bunun yurt içi ve dışı bağlantıları var. Bunun
amacı Başbakanımızı devirmek, hükümeti itibarsız hale getirmek.
Lütfen Hoca Efendi'ye şunu söyleyin veya siz şunu yapın. 'Hükümetle
bizim bir sorunumuz yok. Hükümete karşı kim tuzak kurmuşsa, kim
işbirliği yapıyorsa, -ben onlara isim verdim ama onlara da isim
söyleyin- demedim. Bunların hiçbirisiyle bizim camiamızın ilgisi
yoktur. Biz bu tuzakların hiçbirisini kabul etmiyoruz. Hükümet
müsterih olsun. Eğer varsa bu insanlar biz onları camiamızdan kabul
etmiyoruz deyin' dedim. Bu beddualara gerek yok ki. Söyleyecekleri
bir tek cümle var. 'Bu tuzakları kuranlar bizden değildir. Bu
dinlemeleri yapan, iftiraları yapan, montajları yapan bizden
değildir' dese mesele kalmıyor, bizim için. Bin defa lanet
okumaktan daha hayırlı bir iş olur. En azından kendilerini
soyutlamış olurlar" diye yanıt verdi.
UZUN TUTUKLULUK SÜRESİ VE TAHLİYELER
Bülent Arınç, uzun tutukluluk süreleri ve sonrasında gelen
tahliyelerle ilgili olarak görüşlerini şöyle açıkladı: "Zirve
davası sanıkları da uzun tutukluk sebebiyle tahliye edildiler.
Vahşi bir cinayet işlenmişti, Malatya'da. Bu cinayeti işleyenlerde
henüz davaları bitmediği için 5 yıla tabi oldular, onlarda tahliye
edildiler. Ergenekon'da da başka davalardan da tahliyeler oldu.
Mesela Sayın Başbuğ'u 2,5 sene. 5 yıl dolmadı, ama kendisi müebbet
hapse mahkum oldu. Ama orada mahkeme çok güzel bir karar verdi.
İşime geliyor, gelmiyor o ayrı bir şey. Orada mahkeme dedi ki 'Bu
dosya hakkında karar verildi, ama şu kadar ay oldu. Hala gerekçesi
yazılmadı. Dosya temyize gitmedi. Temyize henüz inceleme yapamadı.
Belki dosya temyize gitmiş olsaydı, gerekçeli kararla beraber.
Oradan beraat edebilirdi, karar bozulabilirdi, tahliyesi mümkündü.
Dolayısıyla kişisel hakları ihlal edilmiştir diyerek karar verdi.
Bu 5 yıllık süreçten değil, Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru
üzerine verdiği karardan istifade etti. Şimdi herkes bir af, bir
tahliye beklentisi içerisine de girdi. karışık bir durum. Ama
karışık duruma bir tek sebep bizi getirdi. Özel Yetkili Mahkemeler
kısa sürede karar veremediler. Kararlarını yazmadılar, Yargıtay'a
gitmedi. Kesin hüküm halini almadı. Bütün sorun eğer kısa sürede
adalet gerçekleşmiş olsaydı, biz 5 yıllık hükme hiç ihtiyaç
duymadan hükmün kesinleşmesine bakacaktık, beraat edenler edecekti,
belki de suç vasfı değişecekti. Belki de hükümlülük süresi
kesinleşmiş olacak. tahliyeden bahsetmeyecektik. Yargısal bir
sorundu. Herhalde Özel Yetkili Mahkemeler, zamanımız çok diye
düşündüler, 6 yıl da 7 yıl da bir karar verilmez mi?"
Abdullah Öcalan ile ilgili AİHM'in verdiği kararı da değerlendiren
Arınç, " Bu konuyu günlük siyasete
alet etmeye çalışanlar var. Hepimiz milliyetçi duygulara sahibiz,
ama akıllı milliyetçi olmaya mecburuz. Irkçılık anlamında değil.
Hepimiz bayrağımızı ülkemizi seviyoruz. Bazıları bağırıp, çağırıp
slogan atmaktan ibaret zannediyorlar. Özellikle milliyetçi
duyguların hassas olduğu yerlerde bunu kaşıyorlar. Öcalan ile
ilgili hukuki süreç bitmiştir tamamen. AİHM'de bitmiştir. Bu
konunun üzerine yeni bir şey koyamazlar. Kaldi ki AİHM bizi sadece
mahkeme masraflarına mahkum etti. İç hukukumuza ilişkin hiçbir şey
de söylemedi. Adalet Bakanımız bu konuyu zaten büyük bir açıklıkla
söylemiştir. Kimsenin bir endişesi olmasın. Herkes bulunduğu yerde
işine devam etsin" dedi.
BERKİN ELVAN'IN ÖLÜMÜ
Berkin Elvan'ın ölümü ile ilgili de görüşleri sorulan Arınç şunları
kaydetti: "14-15 yaşında bir delikanlının evinden çıkıp, isterse
ekmek almaya gitsin, isterse merak nedeniyle sokağa çıksın,
talihsiz bir şekilde başından vurulup, ölmesi çok acı bir olay. Kim
olursa olsun. Hepimizin evladı var. Çok genç yaşta bir çocuğun
böyle bir şekilde hayatını kaybetmesinden ızdırap duyarız. Sokak
olayları fevkalade kötü neticeler verebiliyor. Berkin Elvan, Ali
İsmail Korkmaz ve diğerlerinden başlayarak söyleyeyim, hepimizin
evladı sayılır. Bunlar sokak olaylarında hayatını kaybetmiş bizim
gençlerimizdir. İnşallah bundan sonra kesinlikle böyle bir olay
yaşamayız. Bu olaylardan sonra yapılacak şey de ciddi bir adli
soruşturmayla, kimin sebebiyet verdiğini bu ölümlere kimin yol
açtığını tespit etmek ve bunun cezasını vermeli. Bu olayın
arkasından da başka bir gencimizi şehit
ettiler. Tunceli'de Toma içerisinde kalp krizinden bir polis
şehit oldu. Hepsi üzücü. hepsi bizim evlatlarımız.
Bereket babalar bu konuda çok doğru şöyle söylediler. Aynı ortak
paydayı ortaya koydular."
RTÜK'ÜN TRT İLE İLGİLİ RAPORU
RTÜK'ün TRT ile ilgili Ak Parti'ye daha fazla zaman ayırdığını
muhalefet partilerine az zaman ayırdığına ilişkin hazırladığı
raporla ilgili olarak Arınç, "TRT de RTÜK'de bana bağlı. Seçim
süresince tek yetkilidir. Yüksek Seçim Kurulu'nun ilke kararları,
RTÜK takip etmek zorundadır. Adalet dürüstlük eşit yayıncılık
açısından. Oy birliğiyle bir karar alınmış. 'TRT adalet ve eşitlik
ilkelerine uygun hareket etmemiştir' diyor. Saniye ve dakika olarak
hesaplanmış. Bugüne kadar yapılan yayınlarda istemeyerek de olsa
bir partinin lehine farklı bir şey yapmış olabilir. Ama RTÜK karar
veriyorsa, başımız kıldan ince. Benim bir kurumum, TRT'ye uyarı
veriyor. Bu güzel bir şey. Bu Türkiye'de demokrasinin olduğunu
gösteriyor" diye konuştu.
Yorumlar