Arınç, Kılıçdaroğlu'na Sert Çıktı

Bursa'da yerel bir televizyon programına katılan Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ülke gündemine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Arınç, Kılıçdaroğlu'nun üslubunu eleştirdi.

Google Haberlere Abone ol
Arınç, Kılıçdaroğlu'na Sert Çıktı

Seçimlere gölgesi düşen olayların yaşandığını söyleyen Arınç, 17 ve 25 Aralık olayları yaşanmamış olsaydı, 30 mart seçimlerine farklı bir şekilde gidileceğini belirtti. Arınç, "Hükümete karşı yapılan bu tertipler, provokasyonlar, iftiraların olmamış olsaydı, biz farklı tonlarda konuşur, farklı üsluplar kullanabilirdik" dedi. 
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun miting meydanlarında Başbakan Erdoğan'a hakaret ettiğini söyleyen Arınç, bunun çok yanlış, edep dışı ve siyasetçiye yakışmayan bir tavır olduğunu ifade etti. Arınç, "Niçin sen benim Başbakanıma hakaret ediyorsun? Orada kendisi, oğlu veya bakanları ile ilgili bazı konuşmalar var. Biz bunların doğru olmadığını iddia ediyoruz. Sen bunun doğru olduğunu düşünüyorsun. Çünkü herkese de dinletiyorsun. Bir defa bunlar nasıl elde edildi? Bu dinlemelerin yasıl olup olmadığı konusunda ihtilaflar var. Bu sadece bir iddia olabilir. Bu iddia nedeniyle henüz bir soruşturma yapılmamış. Sen ortada fol yok yumurta yok iken 'Başçalan' diyorsun, başka şeyler diyorsun. Halbuki senin de CHP'li milletvekilleri hakkında fezlekeler var. Birisi de çok çirkin hatta. Mesela ben Muharrem İnce ile ilgili fezlekeyi okudum. 8 sayfa. Bütün dinlemeler, kadının ifadesi, onun, bunun ifadesi, bilmem nesi var. Sadece bunun ifadesi alınamamış. Şimdi burada bir iddianame var. Biz onlar hakkında kürsüye çıktığı zaman kötü şeyler söylemiyoruz. En azından utanıyoruz. Ama hakkında hiçbir şey olmayan bir Başbakan veya bakanlara sen hakaret ediyorsun. Bir siyasetçi, bu kadar siyaset dışı, edep dışı, ahlak dışı bir konuşma yapmamalı" dedi. 

KILIÇDAROĞLU BAZEN O KADAR EDEP DIŞI OLUYOR Kİ ANASININ A'SI DERKEN KENDİSİNİ ZOR TUTUYOR 

Başbakan Erdoğan'ın yanındaki insanlar olarak kendisini çok daha iyi tanıdıklarını belirten Arınç, Erdoğan'ın namusa, aile prensiplerine önem verdiğini, evlatlarını çok sevdiğini, şeref ve haysiyetine ilişilmesinden hoşlanmadığını vurguladı. Böyle bir durumda bazı insanların yumuşak tepki verdiğini, bazılarının duymazdan geldiğini anlatan Arınç şunları söyledi: "Ama bizimki bunlara dayanamaz. Zaten onun bu zayıf noktasını bilenler, hep buraya hücum ederler. Oğlu için, eşi için bir şey söyleyeceksin, kendisi için bir şey söyleyeceksin, buna karşı durması mümkün değil, sayın Başbakanın. Bu nedenle o da üslubunu, karşıdakinin bu sözlerine karşılık yükseltebiliyor. Belki de onlara karşılık verirken, aynı şekilde sert bir şekilde konuşabiliyor. Dolayısıyla bu işi başlatana bakmak lazım. Ama ne olursa olsun, bir yerde siyasetçinin bu üslubundan vazgeçmesi gerekir. Vazgeçen Kılıçdaroğlu olsa, Başbakanın bu konuda söyleyecek bir şeyi kalmaz. Sayın Bahçeli'de bazen çok sert şeyler söylüyor, ama ahlak ve edep konusunda, sayın Bahçeli'ye hiçbir itirazımız yok. O bu konularda hassas bir insan. Kimsenin aile mahremiyetine girmez. Kimsenin sadece şuur bulmuş konularda kendisini aşırı suçlamaz veya kötü sözlerle karşılık vermez. Ama Kılıçdaroğlu maalesef, eskiden bu yana böyledir. Bazen o kadar edep dışı oluyor ki anasının a'sı derken, kendisini zor tutuyor. Apar topar otobüsten indiriyorlar. Bereket sözünü tamamlamıyor. Bir de onun gerisini duymuş olsaydık, bir genel başkan ne durumda olurdu? Allah esirgesin. Bu seçimden sonra bu sözlerin ona prim yapmadığını ve sadece Başbakanı hedef almasını, ona ne kadar pahalıya mal olduğunu hep beraber göreceğiz." 

BU SEÇİMİ BAŞARIYLA GEÇİRDİĞİMİZ TAKTİRDE, BİRİNCİ RAUNDU BİZ KAZANMIŞ OLACAĞIZ 

'17 Aralık ile ilgili toplumdaki olumlu-olumsuz algılar, hükümetiniz ve partiniz aleyhine olan algılar var. Bu seçimleri etkiler mi?' sorusuna Arınç şöyle cevap verdi: "Bu kadar iftira bu kadar hakaret bu kadar el ele vermiş bir ihanet görmeseydik, çok daha farklı olurdu. -Müspet anlamda söylüyorum- Başka bir parti bu rüzgarın önünde duramazdı. Eğer Ak Parti'nin yerine başka bir partiyi hedef alsalardı, onlar yıkılır giderdi. Ancak o kadar garip bir şey var ki, her miting bir önceki mitingin iki veya üç misli. Bu şunu gösteriyor. Bu iftiraların, yapılanların hiçbirisi tutmadı. Ak Parti'yi daha çok kenetlediler. Daha çok kucakladılar ve yapılan karşısında bu partinin hizmetlerini ve Başbakanımızın gayretlerini takdir ettiler. Bu miting alanlarındaki heyecan ve coşku sandığa yansıyacak olursa,-bir ihtimal olarak söylüyorum- biz bu seçimleri açık ara kazanacağız ve oy oranımız çok yüksek olacak." 
Hükümet ile cemaat arasındaki gerilim ile ilgili görüşlerini anlatan Arınç, bu sürecin 30 Mart akşamına kadar süreceğini belirtti. 30 Mart'tan sonra bu gerilimin ortadan kalkacağını düşündüğünü kaydeden Arınç, "Çünkü biz bu işin başında bunun seçime yönelik olduğunu, seçim sonrasında da Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik olduğunu, genelde de Ak Parti Hükümeti'ni alaşağı etmek olduğunu anladık. Geç anladık, ama anladık. Dolaysıyla bu seçimi başarıyla geçirdiğimiz taktirde, birinci raundu biz kazanmış olacağız. Ondan sonra yanlış yapanlar ile ilgili bir takım çalışmalar olacak. Cumhurbaşkanlığı seçimine giderken, inşallah bu tür iftiraları, yalanları ve birbiri içine geçmiş bir takım organizasyonlarla da karşılaşmamış olacağız. Ben 30 Mart akşamını sabırla beklemeyi öneriyorum. Bu nedenle sayın Başbakanın artık cemaat ile hükümetle ilişki veya kavgası olarak bunu düşünmeyiniz. Karşımızda cemaat yoktur' demesi bir bakıma doğru. Artık o cemaati bir kenara çıkarıp, koymalıyız. O cemaatin içinden veya dışından bir takım işbirliği yaparak, bir siyasi provokasyonla hükümeti devirmeye çalışan bir organizasyondan bahsetmeliyiz. Cemaat yine temizliği ile bir tarafta kalsın, yine hizmet duygusuyla bir tarafta olsun. Onları böyle şeytani işlerin içerisinde kesinlikle düşünmem, düşünmeyiz de. Ama bir üst akıl demiştim. O üst aklın kendilerine görev verdiği medyasıyla, yargıdaki, emniyetteki, TİB'deki uzantılarıyla, bir şehri baştan sona dinlemiş olmak gibi ayıplarıyla, rezillikleriyle ve herkesin önüne konan şantaj kayıtlarıyla veya kasetleriyle bir siyasi sonuç elde etmeye çalışan bir şebekeden söz etmek mümkün. Bunların bir kısmı tespit edildi. Bir kısmının üzerinde de çalışılıyor. Bu insanların, bu tertemiz camia ile bir ilgisinin en azından gönül bağının olmadığına ben şahsen inanıyorum" dedi. 

VARLIK SEBEBİN OLAN BİR PARTİYİ BIRAKIP, BAŞKA BİR PARTİNİN HEYBESİNE OY TOPLAYAMAZSIN 

'Hizmet hareketine mensup ablalar ve abilerin çeşitli illerde Ak Parti aleyhine propaganda yapıldığını Başbakan Erdoğan ifade etmişti. Acaba bu hareket içinde böyle bir kampanya var mı?' sorusu üzerine Bülent Arınç şunları söyledi: "Böyle bir kampanya var. Ben önce varlığından kuşkuluydum. Ama son zamanlarda görüyorum, biliyorum ve duyuyorum ki abiler-ablalar dediğinizin de bir kısmı, gerçekten dolaşıyorlar. Hatta illerde kimin kazanacağı veya kime destek olunacağı konusunda da bir planlama yapmışlar. Bazı yerlerde CHP'ye, bazı yerlerde MHP'ye destek olunacak diye. Mesela çok acıdır, benim yıllarca camia içerisinde her şeyi ile bildiğim tanıdığım ve onun da yıllardır beri Ak Parti'ye gönül verdiğine inandığım biri, (Bozkurt işareti yaptı), Bozkurt işareti yapmaya başlamış. 'Bu biraz garip kaçmıyor mu?' dedim. 'Talimat böyle' dedi. Şimdi o kurt işaretini yapmaya başlamış. Bu bir değişim mi, dönüşüm müdür? Bunu herkes kendisi takdir etsin. Hiç önemli değil İsteyen istediği yere oy versin. Ama o camia, hizmete yönelik bir hareket olarak kalacaksa, siyasi propagandaya alet olmaması lazım. Ben Hoca Efendi ile görüşüp, geldikten sonra bir açıklama yaptım. 'Biz Ak Partili bir Hoca Efendi görmedik, görmeyi de düşünmüyoruz' dedim. Onu partilerin üstünde, gerçekten dini iyi anlayan, yorumlayan, insanlara güzel hedefler gösteren güzel bir insan olarak tanıdık. Ama şimdi ona bağlı olduğunu iddia edenler kapı kapı dolaşıp, -bunların içerisinde kamu görevlileri de var- 'CHP'ye, MHP'ye oylar' diyor. Ama bundan sonra bu camianın siyasi bir organizasyon olarak ya ortaya çıkması lazım, yada eski hizmetini yapamaz. Çünkü onların tartışılmazlığı, dokunulmazlığı vardı. Onların gözyaşı vardı. Onlar bu işi Allah rızası için yapıyorlardı. Şimdi Allah rızası için değil de, siyasi bir provokasyon olarak bu işin içerisine girdiklerini görüyorsak, yarın kimse bunlara elini uzatmaz. Kimse burs vermez. Kimse yardım etmez. Kimse bunların toplantılarına koşarak gitmez. Ben dahil. Sizin bir siyasi partiden farkınız yoksa, ben niye böyle davranayım diye düşünürüm. 'Peki ama siz bu kadar hakaret ediyorsunuz, bu kadar zulüm yapıyorsunuz. O zaman ne yapsın bu insanlar?' O zaman şunu söyleyebilirler. 'Bu seçimlerde biz Ak Parti'ye oy veremeyeceğiz' diyebilirler. Başka bir parti için çalışmak farklıdır. 'Ak Parti'ye küstük. Bu nedenle ona oy vermeyeceğiz' demek başka bir şeydir. 'Biz sandığa gitmeyeceğiz' demek asil bir tavırdır, bir tepkidir. Ama hem sandığa gideceksin, hem de yıllarca seni yok etmeye çalışan partilere oy toplayacaksın. Şimdi ben MHP, bu Fethullah Gülen Hoca için, bu cemaat için bugüne kadar ne demiştir. Alt alta getirebilirim. Onun mensupları ağız dolusu ne kadar hakaret etmişlerdir, alt alta toplayabilirim. Kılıçadaroğlu ve ekibinden ne kadar insan varsa, 'Fetoş' demekten başlayarak ne kadar hakaretler yapmışsa, köküne kibrit suyu ekmek için ne kadar çok çalışmışsa, kitaplar yazabilirim. Sen böyle bir partiye oy topluyorsun. Öyle mi? Bu çok yanlış. Bu senin varlığını inkar etmen demektir. Ben kabahatliysem, bana oy verme, ama sen kendini de inkar etme. Çünkü sen siyasi bir organizasyon olacaksan, biz sana bundan sonra o gözle bakarız. Rakibimiz olarak bakarız. Artık sende bir parti kurarsın. Hazır milletvekili de var parlamentoda, üç-beş tane. Bundan sonra karşımıza, MHP ve CHP'nin karşısına bütün partilerle birlikte sende siyasi bir yarışa girersin. Ama ondan sonra hizmet diye bir şey de kalmaz. Bunu bilesin. Dostlarımıza ancak bunu söyleyebiliriz. Beni cezalandıracaksan bana oy verme ama başka partiye oy verdiğin anda sen siyasi bir figür olursun. Çünkü senin Hoca Efendi'nde hep yıllarca bunu söyledi. Sen sokakta siyasi partiler için oy toplayamazsın. Hele hele varlık sebebin olan bir partiyi bırakıp, başka bir partinin heybesine oy toplayamazsın. Bunu yaparsan, benim, milletin gözünde artık sen siyasi bir organizasyonsun. Siyasi organizasyon ne yaparsa artık onu yaparsın. Ondan sonra fakir milletinde, zenginlerinde kesesinden, kasasından elini eteğini çekersin." 

BENİM HOCA EFENDİYE SAYGIM HALA DEVAM EDİYOR

'Cemaate yakın bir gazetede Fethullah Gülen ile yapılan röportajda Gülen'in 'Eğer biz çeteysek, örgütsek, Allah bizim belamızı versin. Eğer paralel bir devletsek, bizim belamızı versin. Değilse bunları, bu masum cemaate isnat edenlerin belasını versin' diyor. 'Örgütsek, size sorarlar. 12 yıldan beri çalıştığınız bu insanlarla nasıl çalıştınız. O zamanlar iyiydi de rüşvet ve yolsuzluk operasyonu sonrasında bu insanlar kötü oldu' diye bir ifade kullanmış. Bu ifadeleri nasıl okumak lazım?' sorusu üzerine Bülent Arınç, "Böyle bir tartışmada halkımız niye taraf olsun. Hükümet siyasi bir organizasyon. Karşımızda siyasi bir parti yok ki. Bugüne kadar yoktu. 30 Mart'tan sonra ne olduklarını göreceğiz. Ama şu yürek burkan çalışmaları beni fevkalade üzüyor. Yani köylere, kasabalara giderek, 'bu hükümeti bitireceğiz' diyerek, başka partilere oy topluyorlar. Eminim bazı yerlerde de BDP için oy topluyorlardır. Eğer ihtiyaçları varsa. Siyasi parti olarak biz kazanırız da kaybederiz de. Peki cemaat bu konuda haksız görülürse, halk nezdinde, ne olacak? Bugüne kadar ki itibarı sıfırlanacak. Bugüne kadar yaptığı hizmetlerin yüzde birini bile yapamayacak. Sonunda da siyasi bir organizasyona dönüşecek. Kayıpta olan hükümet değil, kayıpta olan, kendisini bugüne kadar Allah rızası için hizmet yaptığına inandıran bu cemaat. Bu cemaat şimdi günlük siyasetin içine giriyorsa ve Ak Parti'ye düşmanlık etme noktasında da bütün imkanlarını ortaya koymuşsa artık 30 Mart'tan sonra ne olacağını halkımız açık bir şekilde görecek. Siyasi mesajlar veremezler. Hoca Efendi'yi bence tartışmanın merkezinden çıkarmak lazım. Ben ona saygım hala devam ediyor. Bunu söylemek doğru mu, yanlış mı bilmiyorum. Ama ben şunlar şunlar şunlar yapılsa bile bugüne kadar ki öğretisiyle, konuşmasıyla, yaşantısıyla, tarzıyla Hoca Efendi'yi bir kenara koymak ve onun üzerinden bir şeyler yapmamak gerektiğini düşünüyorum. Diyorsunuz ki kendisine bağlı olan bir gazetede, doğrudan cemaatin çıkardığı bir gazete. Ve bunlar belli bir şekilde satılıyor. Takdir ediyoruz, okuyoruz. Benim de hala evime geliyor. Abonesiyim ve aboneliğimi de kesmedim. Beddua etmiş yada lanet okumuş. Ya çok duygusal bir insandır, Hoca Efendi. Daha evvel de buna benzer bir şey yaptı. Belki de kırılma noktası o oldu. Başbakanımız ve arkadaşlarımız ona çok üzüldüler. Onlar İslam'da bunun yeri vardır diyorlar. Mülana diye bir şey. 'Kendimizi de işin içerisine koyarak lanet okuyoruz' diyorlar. Ama lanet okumaya gerek yok. Niye lanet okuyalım? Bu olayların başlamasından itibaren ve öncesinde Hoca Efendi ile görüşmedim. Telefon açıp da ne bir hatırını sordum, ne de bir görüşme yaptım. Herkesin herkesi dinlediği bir yerde bu aptallığı yapacak bir adam değilim. Ama en yakınlarına şunu söyledim. Henüz her şey bitmedi. Bende inanıyorum ki hükümet aleyhine bir tuzak var. Bu tuzağın içinde de sizin bazı mensuplarınız var. Biz inanıyoruz ki şunlar şunlar hükümet aleyhine bir tuzak kurdular. Bunun yurt içi ve dışı bağlantıları var. Bunun amacı Başbakanımızı devirmek, hükümeti itibarsız hale getirmek. Lütfen Hoca Efendi'ye şunu söyleyin veya siz şunu yapın. 'Hükümetle bizim bir sorunumuz yok. Hükümete karşı kim tuzak kurmuşsa, kim işbirliği yapıyorsa, -ben onlara isim verdim ama onlara da isim söyleyin- demedim. Bunların hiçbirisiyle bizim camiamızın ilgisi yoktur. Biz bu tuzakların hiçbirisini kabul etmiyoruz. Hükümet müsterih olsun. Eğer varsa bu insanlar biz onları camiamızdan kabul etmiyoruz deyin' dedim. Bu beddualara gerek yok ki. Söyleyecekleri bir tek cümle var. 'Bu tuzakları kuranlar bizden değildir. Bu dinlemeleri yapan, iftiraları yapan, montajları yapan bizden değildir' dese mesele kalmıyor, bizim için. Bin defa lanet okumaktan daha hayırlı bir iş olur. En azından kendilerini soyutlamış olurlar" diye yanıt verdi. 

UZUN TUTUKLULUK SÜRESİ VE TAHLİYELER

Bülent Arınç, uzun tutukluluk süreleri ve sonrasında gelen tahliyelerle ilgili olarak görüşlerini şöyle açıkladı: "Zirve davası sanıkları da uzun tutukluk sebebiyle tahliye edildiler. Vahşi bir cinayet işlenmişti, Malatya'da. Bu cinayeti işleyenlerde henüz davaları bitmediği için 5 yıla tabi oldular, onlarda tahliye edildiler. Ergenekon'da da başka davalardan da tahliyeler oldu. Mesela Sayın Başbuğ'u 2,5 sene. 5 yıl dolmadı, ama kendisi müebbet hapse mahkum oldu. Ama orada mahkeme çok güzel bir karar verdi. İşime geliyor, gelmiyor o ayrı bir şey. Orada mahkeme dedi ki 'Bu dosya hakkında karar verildi, ama şu kadar ay oldu. Hala gerekçesi yazılmadı. Dosya temyize gitmedi. Temyize henüz inceleme yapamadı. Belki dosya temyize gitmiş olsaydı, gerekçeli kararla beraber. Oradan beraat edebilirdi, karar bozulabilirdi, tahliyesi mümkündü. Dolayısıyla kişisel hakları ihlal edilmiştir diyerek karar verdi. Bu 5 yıllık süreçten değil, Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru üzerine verdiği karardan istifade etti. Şimdi herkes bir af, bir tahliye beklentisi içerisine de girdi. karışık bir durum. Ama karışık duruma bir tek sebep bizi getirdi. Özel Yetkili Mahkemeler kısa sürede karar veremediler. Kararlarını yazmadılar, Yargıtay'a gitmedi. Kesin hüküm halini almadı. Bütün sorun eğer kısa sürede adalet gerçekleşmiş olsaydı, biz 5 yıllık hükme hiç ihtiyaç duymadan hükmün kesinleşmesine bakacaktık, beraat edenler edecekti, belki de suç vasfı değişecekti. Belki de hükümlülük süresi kesinleşmiş olacak. tahliyeden bahsetmeyecektik. Yargısal bir sorundu. Herhalde Özel Yetkili Mahkemeler, zamanımız çok diye düşündüler, 6 yıl da 7 yıl da bir karar verilmez mi?" 
Abdullah Öcalan ile ilgili AİHM'in verdiği kararı da değerlendiren Arınç, " Bu konuyu günlük siyasete alet etmeye çalışanlar var. Hepimiz milliyetçi duygulara sahibiz, ama akıllı milliyetçi olmaya mecburuz. Irkçılık anlamında değil. Hepimiz bayrağımızı ülkemizi seviyoruz. Bazıları bağırıp, çağırıp slogan atmaktan ibaret zannediyorlar. Özellikle milliyetçi duyguların hassas olduğu yerlerde bunu kaşıyorlar. Öcalan ile ilgili hukuki süreç bitmiştir tamamen. AİHM'de bitmiştir. Bu konunun üzerine yeni bir şey koyamazlar. Kaldi ki AİHM bizi sadece mahkeme masraflarına mahkum etti. İç hukukumuza ilişkin hiçbir şey de söylemedi. Adalet Bakanımız bu konuyu zaten büyük bir açıklıkla söylemiştir. Kimsenin bir endişesi olmasın. Herkes bulunduğu yerde işine devam etsin" dedi. 

BERKİN ELVAN'IN ÖLÜMÜ

Berkin Elvan'ın ölümü ile ilgili de görüşleri sorulan Arınç şunları kaydetti: "14-15 yaşında bir delikanlının evinden çıkıp, isterse ekmek almaya gitsin, isterse merak nedeniyle sokağa çıksın, talihsiz bir şekilde başından vurulup, ölmesi çok acı bir olay. Kim olursa olsun. Hepimizin evladı var. Çok genç yaşta bir çocuğun böyle bir şekilde hayatını kaybetmesinden ızdırap duyarız. Sokak olayları fevkalade kötü neticeler verebiliyor. Berkin Elvan, Ali İsmail Korkmaz ve diğerlerinden başlayarak söyleyeyim, hepimizin evladı sayılır. Bunlar sokak olaylarında hayatını kaybetmiş bizim gençlerimizdir. İnşallah bundan sonra kesinlikle böyle bir olay yaşamayız. Bu olaylardan sonra yapılacak şey de ciddi bir adli soruşturmayla, kimin sebebiyet verdiğini bu ölümlere kimin yol açtığını tespit etmek ve bunun cezasını vermeli. Bu olayın arkasından da başka bir gencimizi şehit ettiler. Tunceli'de Toma içerisinde kalp krizinden bir polis şehit oldu. Hepsi üzücü. hepsi bizim evlatlarımız. Bereket babalar bu konuda çok doğru şöyle söylediler. Aynı ortak paydayı ortaya koydular."

RTÜK'ÜN TRT İLE İLGİLİ RAPORU

RTÜK'ün TRT ile ilgili Ak Parti'ye daha fazla zaman ayırdığını muhalefet partilerine az zaman ayırdığına ilişkin hazırladığı raporla ilgili olarak Arınç, "TRT de RTÜK'de bana bağlı. Seçim süresince tek yetkilidir. Yüksek Seçim Kurulu'nun ilke kararları, RTÜK takip etmek zorundadır. Adalet dürüstlük eşit yayıncılık açısından. Oy birliğiyle bir karar alınmış. 'TRT adalet ve eşitlik ilkelerine uygun hareket etmemiştir' diyor. Saniye ve dakika olarak hesaplanmış. Bugüne kadar yapılan yayınlarda istemeyerek de olsa bir partinin lehine farklı bir şey yapmış olabilir. Ama RTÜK karar veriyorsa, başımız kıldan ince. Benim bir kurumum, TRT'ye uyarı veriyor. Bu güzel bir şey. Bu Türkiye'de demokrasinin olduğunu gösteriyor" diye konuştu.

Yorumlar