İLKE’de bu hafta Türkiye-İran ilişkilerinin seyri tartışıldı

İLKE İlim Kültür ve Eğitim Derneği’nin yakın zamanda başlattığı Politika Notları Serisi kapsamında yazılan metinlerin müzakere edildiği Gündem Konuşmaları etkinliğinin ikincisi gerçekleştirildi

Google Haberlere Abone ol
İLKE’de bu hafta Türkiye-İran ilişkilerinin seyri tartışıldı

Sonhaberler | Haber Merkezi

İLKE Derneği merkezinde düzenlenen toplantıya Medeniyet Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Serhan Afacan konuşmacı olarak katıldı. Yoğun bir ilginin olduğu toplantıda Afacan, İLKE Politika Notları kapsamında hazırladığı “Türkiye - İran İlişkilerini Yeniden Düşünmek” başlıklı bir sunum yaptı.

Afacan sunumunda iki ülke arasındaki ilişkilerden Türk tarafının bölgesel tehlikelere karşı güvenliğini sağlamayı beklerken; İran tarafının kendisine yönelmesi muhtemel küresel tehditlerin önünü almayı amaçladığını belirtti. Afacan, Türkiye, İran ve Rusya arasında Astana süreciyle başlayan işbirliğinin, uluslararası bir müdahale ortamı oluşmadan Suriye krizine kalıcı bir çözüm üretme kararlılığını yansıttığını söyledi.

Suriye iç savaşının Türkiye-İran ilişkilerini yakın geçmişte pek görülmedik derecede zor bir sürece soktuğunu ifade eden Afacan, konuyla ilgili olarak şunları kaydetti: “Türkiye ile uzun bir sınır paylaşan Suriye gerek bu vasfı gerekse de son yıllarda artan terör riski nedeniyle bü- yük önem arz ederken; İran bu ülkeyi bölgesel politikaları ekseninde en az Irak kadar önemli görmektedir. Diğer yandan, her iki ülkede krizin başladığı tarihten itibaren birbirlerine bölgesel ve küresel boyutlarda eleştiriler yöneltmiştir. İran tarafı Türkiye’yi Esed’in devrileceği ve Suriye’de rejimin değişeceği yönünde “Amerikan optimizmine” kapılmak ve Arap Baharı sürecinde bölgede hegemonyasını artırmaya çalışmakla itham ederken; Türkiye İran’ın Obama yö- netiminin “negatif denge” politikası bağlamında Ortadoğu’da kendisine açtığı alanda ilerleyerek maksimalist emeller peşinde koştuğu eleştirisinde bulunmuş ve bu ülkeyi zaman zaman Fars milliyetçiliği yapmak, zaman zaman da bölgeyi Şiileştirmeye çalışmakla eleştirmiştir. Ne var ki gelinen noktada taraflar, krize kalıcı bir çözümün ancak ortak hareket ederek bulunabileceğinde hemfikir olmuşlardır.”

Suriye konusunda Türkiye ile İran’ın ortak zemin bulma imkânıbıb son derece yüksek olduğunun altını çizen Afacan, Türk tarafının Suriye’de Esed’in tasfiyesini öncelik olmaktan çıkarması ve buna karşılık İran tarafının da Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt devletinin kurulmasını engelleme çabasına destek vermesinin bu zemini sağlamaya yeteceğini kaydetti.

İLİŞKİLERİN GELECEĞİ

İki ülke ilişkilerinin geleceği hakkında da bilgi veren Afacan, bölgede istikrarın sağlanması ve dış müdahale gerekçelerini azaltmak için Türkiye ile İran’ın ilişkilerini yapıcı bir rekabet ekseninde sürdürmesinin zorunlu olduğunu kaydetti. Afacan, bu konuda şunları söyledi:

“Türkiye ile İran’ın sorunların adını koyarak somut adımlar atmakta ısrar etmesi ilişkilerini sağlıklı bir zemine çekmiştir. Mezhep unsurunu bir tarafa bırakarak ve bölgede mezhep odaklı politikalar takip edilmesini engelleyerek somut sorunların çözümü konusunda ısrar edilmelidir. Suriye krizi gibi konularda atılacak müşterek adımlar ya bölgeye daha fazla istikrar getirecek ya da neticesiz kalması durumunda Ortadoğu tekrar güvensizlik ve dış müdahale sarmalına düşecektir. Bu nedenle Türkiye - İran ilişkileri, iki ülke ve bölge açısından alternatifi olmayan bir ilişkidir.

İLİŞKİLERİN TARİHİ SEYRİ

Sunumunda Türkiye – İran ilişkilerinin tarihi seyrine de değinen ile sunumuna başlayan Afacan, Kasr-ı Şirin Anlaşmasının bu ilişkilerde bir dönüm noktası olduğunu, bu tarihten itibaren tarafların toprak kazanımına dayalı çatışma sürecini sonlandırdığını kaydetti. 20. yüzyılda ise gerek Türkiye’nin gerekse İran’ın ayrılıkçı etnik hareketlerle karşı karşıya kalmalarının ikili ilişkilerde sürekli bir güvensizliğe neden olduğunu ifade eden Afacan, şu ifadeleri kullandı:

“II. Dünya Savaşı’ndan sonra soğuk savaş dengeleri ikili ilişkileri de önemli ölçüde belirlemiştir. İran’ın Muhammed Rıza Şah saltanatı boyunca, özellikle de 1953 yılında Başbakan Muhammed Musaddık’ın ABD yardımıyla alaşağı edilmesinin ardından, bölgede ABD’nin ileri karakolu gibi hareket etmesi ve Türkiye’nin NATO’nun parçası hâline gelerek erken evrelerden itibaren yüzünü AB’ye dönmesiyle ikilinin ilişkileri uluslararası angajmanlar ekseninde yürümüştür

1979 İran İslam Devrimi Türkiye-İran ilişkilerinin seyrine önemli etkilerde bulunmuşsa da devrim sonrasında İran İslam Cumhuriyeti rejiminin bölgesel politikaları özü itibarıyla şahlık İran’ınınkinden çok farklı olmamıştır. Pehlevi elitleri yerine göre ABD’ye dayanarak yerine göre de bağımsız hareket ederek bölgesel güç olma iddiası güttükleri gibi yeni rejimin elitleri de aynı iddiayı farklı söylemlerle sürdürmüşlerdir.”

Katılımcıların sorularıyla zenginleşen program İLKE Mütevelli Heyeti Başkanı Davut Şanver’in Afacan’a plaket takdimiyle sona erdi.

Yorumlar