Sanatla bir kez daha yaşama tutundular

- Başta şizofreni gibi gerçeği değerlendirme yetisi bozulmuş, ağır ruhsal hastalık yaşayan psikotik bozukluk tanısı alan hastalar, "Sanatın Kullanımıyla Yetenekten Yetkinliğe" projesi kapsamında 6 farklı daldaki sanatsal faaliyetin içinde yer alarak, toplum içinde bireysel kimliklerini kazanıyor, öz güven sahibi oluyor ve sosyal yaşamdan kopmuyor - Emekli işçi E.A: -"Her şeyden önce kendime güvenim geldi. Çocuklarım, şimdi bana güveniyor. Eskiden dışlanmıştım, şimdi tekrar ailemi kazandım, tekrar ailemin içine girdim" - 47 yaşındaki emekli memur M.D: - "Kendime güveniyor, dışarı çıkabiliyor, yaptığım bir şeyleri insanlarla paylaşabiliyor, iletişim kurabiliyorum. Bu, o kadar değerli ki. Bunları yapabilecek gücü, sanat sayesinde edindim"

Google Haberlere Abone ol
Sanatla bir kez daha yaşama tutundular

ANKARA (AA) - YEŞİM SERT KARAASLAN - Ağır ruh sağlığı bozukluğu tedavisinde, tıbbi tedaviye yardımcı olarak hayata geçirilen sanatsal faaliyetlerle öz güvenini tekrar kazanan hastalar, aileleriyle birlikte olmanın, sosyal yaşamın içinde kendini gösterebilmenin ve çekinmeden iletişim kurabilmenin sevincini yaşıyor.

Başta şizofreni gibi "gerçeği değerlendirme yetisi bozulmuş" ağır ruhsal hastalık yaşayan hastalar, Ankara Kalkınma Ajansınca desteklenen ve Sağlık Bakanlığı Dr. Abdurrahman Yurtaslan Ankara Onkoloji Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği Toplum Ruh Sağlığı Merkezince geliştirilen "Psikotik Tanılı Bireylerde Sanatın Kullanımıyla Yetenekten Yetkinliğe" projesi kapsamında 6 farklı daldaki sanatsal faaliyetin içinde yer alarak, sosyal yaşamdan kopmuyor.

Projenin hayata geçirildiği Merkezin sorumlu hekimi Psikiyatri Uzmanı Dr. Ersin Hatice Karslıoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, psikotik hastalıklar denince sadece şizofreninin akla gelmemesi gerektiğini belirterek, bu kişilerin genellikle gerçeği değerlendirme yetisi bozulmuş ağır ruhsal hastalık yaşayan kişiler olduğunu bildirdi.

Şizofreninin, en şiddetli psikotik hastalıklardan olduğuna dikkati çeken Karslıoğlu, bu grupta yer alan kişilerin rüya ile gerçeği karıştırabildiğini, bazen de ikna edilemeyen inançlara sahip olabildiklerini ifade etti. Karslıoğlu, bu durumun "sanrı" olarak tanımlandığını belirterek, "Bazen de başkalarının duymadığı, görmediği şeyleri algılıyorlar. Ama bu belirtiler, sadece şizofreniye özgü değil. Bunun dışında, sanrılı bozukluk, kısa psikotik bozukluk, sınır kişilik bozukluk gibi çeşitli durumlar da söz konusu." dedi.

Bu grupta yer alan kişilerin, halüsinasyon görebildiğini, gerçeği sağduyu dışında değerlendirebildiklerini ve kendi gerçekliklerine uygun bir yaşantı oluşturmaya çalıştıklarını anlatan Karslıoğlu, bunun hem hasta hem de ailesi için yıpratıcı olduğunu vurguladı. Karslıoğlu, bu süreçte kişilerin, eğitim, iş, ve sosyal ilişkilerinin bozulduğunu belirterek, tekrar toplumsal yaşama uyumun sağlanması ve bireysel kimliklerinin kazanılabilmesi için sanatın tıbbi tedaviye katkı sağlayan çok önemli bir araç olduğu değerlendirmesinde bulundu.

Merkezde görev yapan ve proje ekibinde yer alan Psikolog Esma Karakurt Acar da projeyle, sanatın gücünden yararlandıklarına işaret etti.

Her gün bir ya da iki farklı etkinliğin yapıldığı proje içinde drama, seramik atölyesi, resim, ebru, ritm atölyesi ve öykü yazarlığı olmak üzere 6 farklı sanat dalına yönelik çalışmalar yapıldığını anlatan Acar, olumlu geri bildirimler aldıklarını vurguladı. Acar, programa katılımın yüksek olduğunu ifade ederek, bugüne kadar sosyal yaşamdan izole yaşamayı tercih eden bu kişilerin şimdi tüm kurslara katılmak istediklerini aktardı.

- "İletişim kurabiliyorum. Bu, o kadar değerli ki"

Merkezde tedavi gören 47 yaşındaki emekli memur M.D, yaşadığı sorunlar sonrasında kendisine şizofreni tanısı konulduğunu belirterek, yaklaşık 11 yıldır tedavi altında olduğunu bildirdi.

Proje kapsamında hayata geçirilen tüm sanatsal etkinliklere katıldığına ve çok memnun olduğuna değinen M.D, "Bunu çok iyi değerlendiriyorum. Örneğin, aldığım ritm derslerini sonrasında çok mutlu oluyorum ve kendime güvenim geldi. Ahenkli bir hareket tarzına kavuştum. Artık öz güven sahibi oldum." dedi.

M.D enstrüman olarak darbuka ve bendir çaldığını belirterek, kendisi gibi sorunları bulunanlara sanatla iç içe yaşamalarını önerdi. M.D şunları kaydetti:

"Ben, yaklaşık 11 yıl içinde hastalığım nedeniyle birkaç kez hastaneye yatırılmak zorunda kaldım. Çok zor günler yaşadık. Bu güne kadar Toplum Ruh Sağlığı Merkezlerinde başlatılan böylesi bir projeyle hiç karşılaşmadım. Sadece, tıbbi tedavi aldık. Böyle bir şey ile tanışmış olsaydım, baştan beri katılırdım.

İletişim kurmakta çok çekinirdim. Bu, büyük bir sorundu. Asosyalite, dışarı çıkamama, sürekli kendimi rahatsız hissetme, devamlı iç huzursuzluk hali vardı. Bunları artık yendim. Kendime güveniyor, dışarı çıkabiliyor, yaptığım bir şeyleri insanlarla paylaşabiliyor, iletişim kurabiliyorum. Bu, o kadar değerli ki... Bunları yapabilecek gücü, sanat sayesinde edindim. Çok, mutluyum."

- "Eskiden, dışlanmıştım şimdi tekrar ailemi kazandım"

Merkezde tedavi görenlerden 56 yaşındaki emekli işçi E.A da 2005 yılında panik atak ile başlayan hastalık sürecinin şizofreni tanısıyla noktalandığını söyledi.

Hastalık sürecinde o güne kadarki hayat tarzını ve sahip olduklarını bir bir kaybettiğine dikkati çeken E.A, "Çok kötü günlerdi. önce aile düzenim bozuldu, eşim beni bıraktı. Biri kız biri erkek iki çocuğum var. Sürekli hastanelerde yatmak zorunda kaldım. Adeta hayatımı kaybettim." ifadesini kullandı.

E.A, hastalığı sürecinde kimseyle konuşmak istemediğini, sürekli bunalım hali gibi sıkıntılar yaşadığını vurgulayarak, tıbbi tedavi sonrasında hastalığının gerilediğini özellikle sanatla tanıştıktan sonra ise bireysel kimliğini tekrar kazanmaya başladığının altını çizdi.

E.A, şöyle devam etti:

"Her şeyden önce kendime güvenim geldi. Eskiden, günlerce odadan çıkmazdım, şimdi buraya derse geleceğim diye sevincimden adeta uyuyamıyorum. Sabah, erkenden buraya geliyorum. Burada bir sürü değerli arkadaşım var. Sanat, kendimi ifade etmemde bana yardımcı oldu. Eskiden benim için çamur dışarıda olurdu, şimdi çamurdan çok farklı eserler yapıyorum. El becerim gelişti.

Çocuklarımla ilişkim kuvvetlendi. Kızım, nişanlanıyor ona nişan hediyesi olarak buradan çok güzel çanak çömlek takımı yapacağım. Oğlum da okuyor. Çocuklarım, eskiden onlara bir şey yapacağım diye benden korkuyorlardı. Şimdi, bana güveniyorlar. Eskiden benim yanıma geldiklerinde tek yatamıyorlardı, biri yatıyor, biri uyumuyor, bekliyordu. 'Acaba, babam kalkar da gece bizi boğar mı?' diye. Şimdi, korkmadan geliyorlar. Onlarla aram çok iyi. Onlarla dışarıda da buluşuyor, vakit geçiriyoruz. Çok, mutluyum. Eskiden, dışlanmıştım şimdi tekrar ailemi kazandım, tekrar ailemin içine girdim."

Eskiden dışarı çıkarken bile kıyafetlerine özen göstermediğini aktaran E.A, "Bakın, bu üstümdeki takım elbise on yıllık, hiç giyinmiyordum. Şimdi, üstüme başıma özen gösteriyorum. Tekrar, ben oluyorum." dedi.

-"Kendimi buraya odakladığımda, her şey arkamda kalıyor"

60 yaşındaki emekli memur S.D ise yaklaşık 30 yıl önce ilk olarak anksiyete bozukluğu tanısıyla tedavi edildiğini, daha sonra bunun bunalım halinde devam ettiğini vurguladı.

Kısa bir süre evli kaldığını belirten S.D, hastalığı sürecinde en önemli sorununun iç sıkıntısı olduğuna işaret etti. S.D, sanatsal faaliyetler içinde en çok drama ile ilgilendiğini belirterek, "Drama ve metin yazarlığı beni çok mutlu ediyor, içimi rahatlatıyor. Kafamdaki düşüncelerden uzaklaşmamı sağlıyor. Kendimi buraya odakladığımda, her şey arkamda kalıyor." diye konuştu.

S.D, kendisininkine benzer sorunlar yaşayan herkesi, bir sanat dalıyla amatör de olsa uğraşmaya çağırdı.

Yorumlar