"Anayasa Mahkemesinin kararını doğru bulmuyorum"

- Sağlık Bakanı Akdağ: "(Anayasa Mahkemesinin aşı kararı) Anayasa Mahkemesinin kararını yanlış buluyorum. Anayasa mahkemeleri de yanlış yapar. Başvuru, ferdi bir başvuruydu. Biz de o ferdi başvuruya uyduk" - "Türkiye'de bizim aşılamayla ilgili bir sorunumuz yok. Bunun için yeni bir kanuni düzenlemeye de ihtiyacımız yok" - "(Muayene ve ilaçtan katkı payı alınmaması) Şu anda kesinleşmiş herhangi bir politika değişikliği yok" - "(Sigara satış yerlerine ilişkin düzenleme) Tezgah arkasında hemen ödemelerin yapıldığı yerlerde rafları sigaraların doldurduğunu görüyoruz. Bunun bir cezbedici faaliyet olduğunu düşünüyoruz. Buna mani olmak için Hükümetimize, Sağlık Bakanı olarak teklif götüreceğiz"

Google Haberlere Abone ol
"Anayasa Mahkemesinin kararını doğru bulmuyorum"

ANKARA (AA) - Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Anayasa Mahkemesinin "Aşı olmak bireysel bir karardır" kararını doğru bulmadığını belirterek, "Türkiye'de bizim aşılamayla ilgili bir sorunumuz yok. Bunun için yeni bir kanuni düzenlemeye de ihtiyacımız yok." dedi.

Akdağ, Türk Neonatoloji Derneği tarafından 17 Kasım Dünya Prematüre Günü dolayısıyla düzenlenen programın açılışının ardından yapılan basın toplantısında açıklamalarda bulundu ve gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Bir soru üzerine Resmi Gazete'de yer alan aile hekimlerine yönelik düzenlemeye ilişkin bilgi veren Akdağ, bu alanda zorunlu nöbet uygulamalarını ortadan kaldıran bir kanun maddesinin daha önce yapıldığını anımsattı. Akdağ, "Bu nöbet uygulamaları sırasında bir takım uyum sorunlarından dolayı ceza alması muhtemel aile hekimlerimiz vardı. Şimdi, o arkadaşlarımıza temiz bir sayfa açıyoruz ve onların bu eski ceza puanlarını da kaldırmış oluyoruz. Tabii ki kendilerinden çocuklarımıza, bebeklerimize ve ailelerimize yüksek bir hizmet bekliyoruz." ifadesini kullandı.

Ebelik sistemine ilişkin yeni düzenlemelerin söz konusu olup olmadığı ve ebelik sistemindeki eksikliklerin sezaryen oranlarını artırıp artırmadığı yönündeki soru üzerine de Akdağ, bunun sistemle değil kültürle ilgisi olduğunu söyledi. Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Uzun zamandan beri taşınan bir süreç, normal doğum oranlarını Türkiye'de düşürdü. Ebeler, normal doğum yaptıran kişilerdir. Türkiye'deki doğumların hemen hepsi artık hastanelerde yaptırılıyor. Ebelik sisteminin iki fonksiyonu var. Birincisi hamilelikten önce ve hamilelik sırasında kadının ve sonrasında da gebe kadının eğitiminin sağlanması, farkındalığının artırılması, bilgilendirilmesi, normal doğuma hazırlanması, sağlıklı bir doğum yapması için ona destek olunması, gebelik, doğum dışında da üreme sağlığı açısından kadının her açıdan desteklenmesi. Bunu çok daha güçlendireceğiz. Aile hekimleriyle yürüyor. Kırsala ekipler gönderiyoruz. Doğrusu, hekim imkanı olan bir yerde bir ebenin illaki doğum yaptırması gerekmez. Burada ebe bir anlamda, hekimin en önemli yardımcısıdır, doğum eylemine yardım eder, gerektiğinde hekimle birlikte hareket eder, yerine göre kendisi yaptırır."

Gereksiz sezaryen alışkanlığının ortadan kalkmasının önemine işaret eden Akdağ, "ebelik sistemi zayıfladığı için sezaryen arttı" görüşüne katılmadığını, sezaryen oranları arttığı için ebelik pratiğinin zayıfladığını dile getirdi.

Bakan Akdağ, sözlerine şöyle devam etti:

"Türkiye'de sezaryenin ana sebebi de tespitlerimize göre kolaycılıktır. Başka sebepleri var. Özellikle ilk doğumların sezaryenle olması, sonrakilerin de sezaryenle olması ebelerin devre dışı kalmasına yol açıyor. Sistemin, özellikle özel hastanelerde hekimler açısından buna katkı vermesi gerekiyor. Bu, bazı özel hastanelerde çılgınlık halini almış durumda. Buna müsaade edemeyiz, kanunlarımız da buna müsaade etmiyor. Siz bu soruları sordukça ve biz bunları söyledikçe, farkındalık çalışmaları yapıldıkça vatandaşımız 'Acaba sezaryene ihtiyacım var mı, yok mu?' diye sormaya başlayacaktır."

Hastaneye giden bir gebeye "nasıl doğum yapmak istediği"ni sormayı "saçma" olarak nitelendiren Akdağ, bunu engellemekte kararlı olduklarının altını çizdi.

- "Ebelerimiz için sigorta uygulaması getirmeyi düşünüyoruz"

Hekimlerin yanlış ya da hatalı uygulamalara karşı sigortaları olduğuna ve olması gerektiğine dikkati çeken Akdağ, uygulamanın bütün gelişmiş ülkelerde bulunduğunu hatırlattı. Sağlık Bakanı Akdağ, "Ebelerimiz açısından da bu sigorta uygulamalarını getirmeyi düşünüyoruz. Bunun için de çalışmalar yapıyoruz." diye konuştu.

Bir başka gazetecinin, Sosyal Güvenlik Kurumunun hastanelere yapacağı doğuma ilişkin ödemede bir değişikliğe gidilip gidilmeyeceğini sorusuna Recep Akdağ, "Plan ve Bütçe'de de söylediğim gibi normal doğumları da teşvik etmek için çalışmalar yapıyoruz. Bunlar içinde normal doğumlara ödenen paraların artırılması da var. Şu anda normal doğum ile sezaryene aşağı yukarı aynı miktarlar ödeniyor. Normal doğuma ödenenin biraz daha artırılması konusunda görüşmeler yapıyoruz. Bizim Sağlık Bakanlığı olarak talebimiz bu." karşılığını verdi.

Sezaryenin, ihtiyaç olduğunda anne ve bebeğin hayatını kurtarabilen bir tıbbi işlem olduğunu ve bu şekilde uygulanması gerektiğini belirten Akdağ, isteğe bağlı sezaryenin söz konusu olamayacağını söyledi. Akdağ, "Doğum sayısı bir yılda çok düşük kalan ve doğumlarının büyük çoğunluğunu sezaryenle yaptırmış olan hekimleri, doğum eğitimlerine alacağız. Çünkü, pratikleri zayıflamış olur ve sonra normal doğuma cesaret edemeyebilirler. Eğer gerekli görürsek, bu çeşit eğitim çalışmaları yapacağız. Burada dikkatli olmak lazım. Çünkü, ihtiyaç halinde bir sezaryen yapılmışsa, bu hekimi cezalandırmak da elbette doğru olmaz." değerlendirmesini yaptı.

- "Katkı payları devam edecek"

Bir gazetecinin, "Muayene ücretlerinin kaldırılması söz konusu mu? " sorusu üzerine Akdağ, kamuya ait hizmetler açısından aile hekimliğinde hiçbir katkı ücreti alınmadığını, devlet hastanelerinde ise sadece muayeneden 5 lira katkı alındığını anımsattı. Bu miktarın "muayene ücreti" olarak ifade edilemeyeceğine dikkati çeken Akdağ, şöyle konuştu:

"Muhalefet, bazen bunu 'muayene ücreti' diye yorumluyor. 5 lira muayene ücreti olur mu? Olmaz yani. Bugün 5 liraya fast-food gıda alamıyorsunuz. Bu katkı paylarının maksadı, aslında gereksiz müracaatların engellenmesidir, hastanelerin yükünü azaltmak için konuyor. Kronik hastalığı olanlar bu ödemeyi yapmazlar, sürekli hastalık raporunuz varsa hastanede bu katkı paylarını ödemezsiniz.

İlaç için de durum aynı. İlaçlarda emeklilerde yüzde 10, devlet memurlarında ve diğer çalışanlarda yüzde 20 bir katkı payı var. Bu da sürekli hastalığı olanlardan ve hastalığı için 'ilaç kullanması gerekir' raporu olanlardan alınmıyor. Türkiye, bu hususta çok cömert bir ülkedir. Burada gereksiz ilaç kullanımını engellemek amacıyla, bu katkı payları var. Bunlara muayene ücreti diyemeyiz ve bunların devam etmesi gerekir, devam da edecek."

Bakan Akdağ, bu konunun daha çok üniversite hastanelerinde özel muayeneden dolayı alınan para ya da özel hastanelerde ödenen farklara yönelik olduğunu dile getirerek, bu hususların vatandaşların üzerine yük oluşturmaması için çaba harcadıklarını bildirdi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile bu konuda çalışma yapıldığını dile getiren Akdağ, "Şu anda kesinleşmiş herhangi bir politika değişikliği yok." dedi.

- İlaç temini

İlaç konusunda da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hassasiyetinin son derece haklı ve önemli olduğuna işaret eden Akdağ, kanser başta olmak üzere benzer şekilde ciddi ilaç harcaması gerektiren durumlarda vatandaşın korunmaya devam edileceğini kaydetti. Akdağ, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu çerçevede şunu yaptık. Çalışma Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı arasında bir protokol düzenledik. Protokole göre, artık hastanelerde yatarak tedavi gören kanser hastalarına reçete verilerek, dışarıdan ilaç istenmesi uygulaması Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatında olduğu gibi sonlanmış oldu. Bu ilaçlar, hastaneden temin ediliyor ve vatandaşımız bu ilaçların peşinde koşmuyor.

Bir de yurt dışından getirilen, Türkiye'de ruhsatı olmayan ilaçlar var. Bu ilaçlara da vatandaşımızın erişmesi için hızlı bir sistem kurmuş durumdayız. Bunları Türk Eczacıları Birliğine getirtiyordu Sosyal Güvenlik Kurumu. Şimdi kendisi de doğrudan satın alarak, kendisi de satın alarak vatandaşımıza ulaştıracak."

- "Anayasa Mahkemesinin kararını yanlış buluyorum"

"Anayasa Mahkemesinin 'Aşı olmak, bireysel bir karardır' yönündeki hükmünü nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine de Akdağ, "Türkiye'de bizim aşılamayla ilgili bir sorunumuz yok. Bunun için yeni bir kanuni düzenlemeye de ihtiyacımız yok." diye konuştu.

Türkiye'de aşılama oranlarının çok yüksek olduğunun altını çizen Akdağ, şunları söyledi:

"Aşılama oranlarımız yüzde 98-99 seviyesinde. Avrupa'dan da daha ileri bir aşılama yüzdesine sahibiz. Vatandaşımız da bu konuda yeterli farkındalık oluşmuş durumda.

Anayasa Mahkemesinin kararını yanlış buluyorum. Bunu daha önce de ifade ettim. Anayasa mahkemeleri de yanlış yapar. Onların da yanlışlık yapma lüksleri vardır. Anayasa Mahkemesinin kararları uyulması gereken kararlardır. Başvuru, ferdi bir başvuruydu. Biz de o ferdi başvuruya uyduk. Şu anda bu farkındalık çok yüksek olduğu için, herhangi bir kanuni düzenlemeye ihtiyaç görmedik. Vatandaşımız, bu işin farkında. Bir zorluk çekmiyoruz."

- Sigarada düz paket uygulaması yolda

Bakan Akdağ, sigara paketleriyle ilgili düzenlemelerin sorulması üzerine de bu konuda hükümete iki teklifle gittiklerini aktardı. Bunun için kanuni düzenleme gerektiğine işaret eden Akdağ, şunları kaydetti:

"Birincisi, sigara paketlerinin tezgahlarda görülmesine mani olacak şekilde, bir kapalı dolaba konularak satılması. Vitrinlerden sigaranın görülecek şekilde satış yapılması mümkün değil, marketlerde ya da dükkanlarda ve benzeri satış yerlerinde. Ancak tezgah arkasında hemen ödemelerin yapıldığı yerlerde rafları sigaraların doldurduğunu görüyoruz. Bunun bir cezbedici faaliyet olduğunu düşünüyoruz. Zaten, dikkat ederseniz, bir markete gittiğinde sizi cezbetmesini istedikleri ürünleri son noktada raflara koyarlar. Sigara, bu şekilde satılıyor. Buna mani olmak için hükümetimize, Sağlık Bakanı olarak teklif götüreceğiz.

İkincisi de 'düz paket' uygulaması. Avustralya'da başlayan ve bazı ülkelerin de uygulamaya başladığı bir uygulama. Burada, sigara markaları küçücük, görülmeyecek şekilde paketin bir köşesine konuyor. Paketin kalan kısmı uyarı ile ya da benzeri şekilde doldurulmuş oluyor. Böylece, marka ile gençleri cezbetmek konusunda firmaları zorlamış oluyoruz. Bunların her ikisinin de faydalı olacağını biliyorum."

Recep Akdağ, 2017'de iki alanda toplumsal farkındalık çalışmaları yapılacağını anlatarak, en etkili olabilecek spot filmler ve orta ölçekli filmlerin nasıl olacağının belirlenmeye çalışıldığını söyledi. Bunlardan birinin tütün ve tütün ürünlerinin kullanımıyla mücadeleyi kapsadığını ifade eden Akdağ, diğerinin obezite ve hareketsizlikle mücadele şeklinde olacağını vurguladı.

Dünya Yürüyüş Günü'nde 4 ayda yaklaşık 10 kilogram vereceğini belirttiğini hatırlatan Akdağ, "Şimdi bunun 2,5 kilogramını verdim. Aslında şimdiye kadar 3,5 kilogram hedefim vardı, bunun gerisindeyim. Biraz daha gayret göstermem gerekecek. Şubat ayının 4'ünde bana kilo verip vermediğimi soracağınızı biliyorum." dedi.




Yorumlar