Bir terör örgütünün bitmeyen senaryosu: "Nuriye Gülmen ve Semih Özakça gerçeği"

İçişleri Bakanlığı Araştırma ve Etütler Merkezi (AREM), 135 gündür açlık grevini sürdüren ve tutuklu bulunan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın DHKP-C bağlantılarına ilişkin 56 sayfalık bir kitapçık hazırladı.

Google Haberlere Abone ol
Bir terör örgütünün bitmeyen senaryosu: "Nuriye Gülmen ve Semih Özakça gerçeği"

İçişleri Bakanlığı Araştırma ve Etütler Merkezi (AREM), 135 gündür açlık grevini sürdüren ve tutuklu bulunan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın DHKP-C bağlantılarına ilişkin 56 sayfalık bir kitapçık hazırladı.

İçişleri Bakanlığı Araştırma ve Etütler Merkezi (AREM) tarafından “Bir terör örgütünün bitmeyen senaryosu Nuriye Gülmen ve Semih Özakça gerçeği” isimli 56 sayfalık Türkçe ve İngilizce dillerinde bir kitapçık hazırlandı. Kitapçıkta, KHK ile görevlerinden ihraç edilme gerekçesiyle 135 gündür açlık grevinde olan tutuklu Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın geçmişte katıldıkları eylemlerden de fotoğraflar ve söylemler yer alıyor.

Kitabın giriş bölümünde hazırlanma amacına yönelik şu ifadelere yer verildi:

“Elinizdeki bu kitapçık, birilerinin görmezden geldiği ve göstermemeye çalıştığı; yaptıkları kanlı eylemleri değişik algı oyunlarıyla unutturmaya, neredeyse basit bir öğrenci eylemi gibi pazarlamaya, hatta tescilli katillerini dahi şirin fotoğraflarla masum bir genç kız olarak dünyaya yutturmaya çalıştıkları DHKP-C’nin son dönemdeki yeni bir algı operasyonunun deşifresine yöneliktir.”

Kitapçıkta, Gülmen ve Özakça’nın 15 Temmuz darbe kalkışması sonrasında ilan edilen OHAL kararnameleri ile görevlerinden ihraç edilme süreçleri ve eylemin, 9 Mart’ta 2017’de açlık grevine dönüştürüldüğü anlatılıyor.

Söz konusu iki isimin eylem süreçleri içerisinde medyada ikonlaştırıldığından bahsedilerek, “FETÖ soruşturması mağduru” imajı verilmeye çalışıldığı ancak aslında her iki ihracın gerekçesinin FETÖ soruşturması ile herhangi bir ilgisinin olmadığı belirtildi.

Gülmen hakkında devam eden 12 tane dava ile ilgili detayların bulunduğu kitapçıkta, bu davaların hepsinin bir terör örgütüyle iltisaklı olduğu; davalardan bir tanesinde mahkemenin mahkumiyet kararı verdiği ve dosyanın Yargıtay aşamasında olduğu; devletin resmi kayıtlarında açıkça görüldüğü ifade edildi. Ayrıca Gülmen’in, 2013 yılında Gezi Olayları sırasında tutuklanarak 109 gün cezaevinde yattığına dikkat çekildi.

Semih Özakça’nın kariyerinin de içerik itibarıyla Nuriye Gülmen’den pek farklı olmadığı vurgulanarak, “silahlı terör örgütüne üye olma”, “kamu malına zarar verme”, “basit yaralama”, “kemiklerin kırılmasına sebebiyet verecek şekilde kasten yaralamak”, “terör örgütü propagandası yapmak” gibi suçlardan hakkında Ağır Ceza ve Asliye Mahkemelerinde devam eden 4 ceza davası olduğu vurgulandı.

Kitapçıkta; eylemin iki ikon isminin DHKP-C bağlantısının 25 Mayıs 2017’de ilk kez kamuoyu ile paylaşıldığı kaydedildi. Bu iki ismin de yaptıkları eylemleri inkar etmediği kaydedilerek, Gülmen’in 13 Haziran 2015’te bir gazetede “...katıldığım hiçbir eylemden, yaptığım hiçbir fiilden pişmanlık duymadığımı belirtmek istiyorum. Bana katıldığım üç eylemden soruşturma açıldı, oysa bunlar gibi onlarca eyleme katıldım, katılmaya devam ediyorum. .... Devrimci kimliğimden dolayı işten atıldım. Şimdi devrimciliğin verdiği güçle ve haklılık bilinciyle direniyorum” şeklinde yer alan ifadeleri hatırlatıldı.

“Nuriye Gülmen ve Semih Özakça eylemlerinin kilit noktası da örgütün bu iç yapısında yatmaktadır”

Öte yandan Gülmen ve Özakça’nın yanı sıra DHKP-C bağlantılı düzenlenen eylemlerin de anlatıldığı kitapçıkta, bu eylemlerde hayatını kaybeden Sabancı ve savcı Mehmet Selim Kiraz gibi isimler anılarak, DHKP-C terör örgütü mensuplarının geçmiş yıllarda yapmış oldukları kanlı terör eylemleri anlatıldı. Konuya ilişkin şunlar kaydedildi:

“Bütün bu eylemleri ve aslında buraya tamamını almadığımız daha birçok kanlı eylemi alt alta değerlendirdiğimizde açıkça görülmektedir ki bazı basın yayın organlarının neredeyse nostaljik bir sol örgüt olarak göstermeye çalıştığı DHKP-C, aktif, kanlı cinayetlere imza atan bir terör örgütüdür. Sabancı ve Savcı Selim Kiraz cinayetleri haricindeki medya görünürlüğünün PKK’nın oluşturduğu terör gündeminin gölgesinde kalması, bir anlamda örgütün iç yapısının yeterince tanınmasını engellemektedir. Aslında Nuriye Gülmen ve Semih Özakça eylemlerinin kilit noktası da örgütün bu iç yapısında yatmaktadır.”

Söz konusu örgütün siyasi kanatta dörde ayrıldığı belirtilerek, Ülke Komiteleri, Bölge Komiteleri, İl Komiteleri ve Demokratik Alan Yapılanmaları olduğu, Gülmen ve Özakça’nın ise bu temasının Demokratik Alan Yapılanmaları içerisindeki birimlerde başladığı anlatıldı.

"Memur ve emek ifadesi kimseyi yanıltmasın"

DHKP-C terör örgütümün içerisinde ayrı ayrı yapılanmaların bulunduğu bazı yapıların memur ve işçi söylemleri ile sempatik bir şekilde anlatılmaya çalışıldığı aktarılarak, “İsimlerinde geçen Memur ve Emek ifadeleri kimseyi yanıltmasın. Öyle masum, kravatlı takım elbiseli paneller düzenleyen yapılar değiller. Emniyet birimlerimiz tarafından 25 Ekim 2000’de, Devrimci Memur Hareketine (DMH) yönelik olarak gerçekleştirilen operasyonda; (4) Adet 2,5 Kilogram toz dinamit, (2) adet 2 Kilogram toz dinamit, (5) adet elektrikli fünye, uzaktan kumanda kontrol lambası, ele geçirilmiş ve çok sayıda DMH mensubu gözaltına alınmıştır” ifadelerine yer verildi.

Devrimci özgürlüğü: “Ya ölüm orucu tutarsın, ya ölürsün, sen seç”

Türkiye’deki sol terör örgütlerinin tarihi incelendiğinde açlık grevi, süresiz açlık grevi ve ölüm oruçlarının örgütler açısından önemli bir eylem türü olduğu ifade edilerek, DHKP-C terör örgütünün 1984, 1996, 2000 ve 2006 yıllarında çok sayıda açlık grevi ve akabinde ölüm orucu eylemi gerçekleştirdiği bu eylemler neticesinde 1984 yılında 4 örgüt mensubunun, 1996 yılında ise çeşitli cezaevlerinde gerçekleştirilen ölüm orucu eylemlerinde 12 örgüt mensubunun öldüğü hatırlatıldı.

Öte yandan, Hayata Dönüş Operasyonuna karşı koyacak güçte olmadıklarını anlayan DHKP-C üst yönetimi tarafından; kamuoyunda, dönemin siyasi iktidarına baskı oluşturmak amacıyla, ölüm orucunu sürdüren örgüt mensuplarına kendilerini yakmaları talimatı verilmiştir.

“DHKP-C’nin, kendi amaçları uğruna bu iki kişiyi gözden çıkarmış olduğu görülmektedir”

Bazı basın yayın organlarında Gülmen ve Özakça’nın alelade bir kamu çalışanıyken devletin FETÖ’cüleri temizlerken ‘kazayla işinden atılan masumlar’ olduğuna inandırılmaya yönelik söylemlerin yer aldığı anlatıldı.

Açlık grevi eylemini bırakmalarına engelin devlet değil, bizzat kendi ideolojileri ve avukatları olduğu vurgulanarak, şunlar kaydedildi:

“23 Mayıs 2017 tarihinde sevk edildikleri adli mercilerce tutuklanan şahıslar, söz konusu açlık grevi eylemini vücut için gerekli asgari vitamin ve besinleri (tuz,bal, limon, madensuyu, şeker gibi) alarak devam etmektedirler. Ayrıca açlık grevi eylemini bırakmalarına engel olan devlet değil, bizzat kendi ideolojileri ve avukatlarıdır. Burada yapılmak istenen, açlık grevi yoluyla devlet iradesinin gasp edilmek istenmesidir. DHKP-C’nin, kendi amaçları uğruna bu iki kişiyi gözden çıkarmış olduğu görülmektedir.”

Kitapçığın sonuç bölümünde ise Türkiye’nin, eli kanlı bir terör örgütünün kara propagandasıyla karşı karşıya olduğuna dikkat çekilerek, ne açlık grevi yapan kişilerin tamamen masum, kendi hallerinde yaşayıp giden kamu görevlileri olduğu ne de devletin bu işlemde ortaya koyduğu bir haksızlık ve yanlış değerlendirmesinin söz konusu olmadığı kaydedildi.

“Devletimiz, hukukun üstünlüğü ve kamu düzeninden yana olan tavrını koruyacak ve egemenlik haklarına yönelmiş her türlü tehdide karşı dimdik ayakta duracaktır”

Sonuç kısmında devletin terörle mücadelesinin ana felsefesinin insan hayatının kutsallığına dayandığı kaydedilerek, “Birileri bu kanlı yapıya bilerek veya bilmeyerek destek olmakta, söz konusu kişiler üzerinden yapılan bu terör örgütü propagandasına alet olmaktadır. Devletimiz, hukukun üstünlüğü ve kamu düzeninden yana olan tavrını koruyacak ve egemenlik haklarına yönelmiş her türlü tehdide karşı dimdik ayakta duracaktır” denildi.

Yorumlar