Balfour Deklarasyonu nedir, ne zaman ilan edildi?

İngilizlerin etkileri hala devam eden Filistin işgalini hazırlayan planın adıdır Balfour Deklarasyonu. Balfour Deklarasyonu'nun üzerinden bir asır geçmesine rağmen etkileri Filistinlilerin hayatında hâlâ hissediliyor. İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour'un, 2 Kasım 1917'de ilan ettiği bildiri, İsrail devletinin kurulmasına giden süreçte en önemli kilometre taşı olarak görülüyor. Filistin İstatistik Merkezi'ne göre, Filistinli mültecilerin sayısı 5 milyon 900 bine ulaşmış durumda

Google Haberlere Abone ol
Balfour Deklarasyonu nedir, ne zaman ilan edildi?

Sonhaberler | Haber Merkezi

Adını dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour'un soyadından alan Balfour deklarasyonu, Filistin halkının idam fermanının diğer adıdır. Hala devam eden Siyonist işgalinin temelini oluşturan bu deklarasyon ile Filistin'deki batı destekli İsrail zulmü başlamış hala da devam ediyor. Deklarasyonun özeti ise, Filistinliler yaşadıkları toprakları silah zoruyla terk edecek, yerine Siyonist bir devlet kurulacak. Bunu da İngiltere sağlayacak. 

Balfour Deklarasyonu'nun üzerinden yüz yıl geçmesine rağmen etkileri Filistinlilerin hayatında hâlâ hissediliyor. Balfour Deklarasyonu sonrasında İsrail'in kurulması ile 1948'den itibaren topraklarını geride bırakarak göç etmek zorunda kalan ve bugün "Filistinli mülteciler" olarak tanımlanan kitle olaydan en fazla etkilenen kesim oldu. Dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour, 2 Kasım 1917'de siyonist kampanyanın önemli figürlerinden

'e yazdığı mektupla ilan ettiği bildiri, İsrail devletinin kurulmasına giden süreçte en önemli kilometre taşı olarak görülüyor.

- Dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur James Balfour

Silahlı Siyonist çeteler, 1948'de Filistin'deki tarihi köylerden ve şehirlerden yaklaşık 957 bin Filistinliyi zorla göç ettirdikten sonra aynı yıl 14 Mayıs günü İsrail'in kuruluşunu ilan etti.

- Lord Walter Rothschild (Siyonizm'in kurucularından, dünyayı yönettiğine inanılan birkaç aileden biri)

Geçen asrın ortalarında başlayan binlerce Filistinlinin topraklarından edilmesi faciası halen durmadı. Birçok Filistinli zorlu şartlarda yaklaşık 69 yıldır kamplarda yaşamaya devam ediyor.

Filistin nüfusunun yaklaşık yarısı mülteci durumunda

Bugün ise Filistin İstatistik Merkezine göre, Filistinli mültecilerin sayısı 5 milyon 900 bine ulaşmış durumda, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Kuruluşu (UNRWA) ise bu rakamın 5 milyon 300 bine yaklaştığını belirtiyor.

Söz konusu mültecilerin 1 milyon 528 bini Gazze, Batı Şeria, Lübnan, Ürdün ve Suriye'deki 61 kampta yaşama tutunmaya çalışırken, geri kalan 3 milyon 800 bin mülteci ise dünyanın dört bir yanına dağılmış durumda.

Uluslararası kurumlara göre ise Gazze'de 1 milyon 300 bin, Batı Şeria'da 914 bin, Lübnan'da 447 bin, Ürdün'de 2 milyon 100 bin, Suriye'de ise 500 bin Filistinli yaşarken, birçok Filistinlinin de kayıt dışı olduğu için istatistiklerde yer almadığı belirtiliyor.

Filistinlilerin toplam nüfusu 12 milyon 400 bine tekabül ediyor, mülteciler ise bu rakamın neredeyse yarısını oluşturuyor.

Filistinlilerin yaşadığı BM tarafından yaptırılan kampların alanı ise nüfusun artmasına rağmen aynı kalıyor.

İsrail'in 2006'dan bu yana Gazze'de uyguladığı ambargo sebebiyle Gazze'deki mülteciler, insani krizle karşı karşıya kalırken BM'ye göre Gazze'deki nüfusun yüzde 80'i fakirlik ve işsizlik sebebiyle yaşamak için uluslararası yardıma muhtaç durumda.

Kamplardaki en büyük sıkıntı yoksulluk

Batı Şeria'daki Avrupa-Akdeniz Gözlemevi Müdürü Maha el-Hüseyni, Filistinli mültecilerin kamplardaki sıkı kısıtlamalardan dolayı yoksulluk ve işsizlikle boğuştuğunu söyledi.

Hüseyni "İsrail güçleri, Batı Şeria'daki Filistinli mültecilere karşı idari cezalar ve fiziksel şiddet gibi tehlikeli ihlallerde bulunuyor." dedi.

Lübnan'daki kamplarda yaşayan Filistinlilerin ise çok kötü koşullarda yaşadığını ifade eden Hüseyni, "Lübnan'daki kamplarda bulunan nüfusun yüzde 80'i, hükümetin mültecilerin çalışmaları konusundaki yasal kısıtlamalarından dolayı yoksulluk sınırının altında." diye konuştu.

Hüseyni, Ürdün'deki mültecilerin ise Suriye ve Lübnan'dakilere nispeten daha iyi durumda olduğunu belirterek, Ürdün'deki mültecilerin en önemli sıkıntılarının özellikle Gazzeli olanlarına vatandaşlık verilmemesi olduğunu ve yaklaşık 100 bin civarında bu statüde mülteci bulunduğunu ifade etti.

Suriye'deki mülteciler ise 2011 yılında başlayan iç savaşta da orada yaşamaya devam ettiler. Mülteciler, siyasi gözlemcilerin "yeni Nekbe" olarak nitelendirdikleri olaylara şahit olurken, iç savaş kamplara da sıçradı.

Suriye'deki Filistinliler İçin Çalışma Grubu'nun istatistiklerine göre, Suriye'deki savaşta çoğunluğu Yermuk kampından olmak üzere 200 mülteci yaşamını yitirdi, 462'si kadın olmak üzere toplamda 3 bin 605 Filistinli öldü.

Suriye'deki olaylar sebebiyle 2016 sonuna kadar 85 bin Filistinli mülteci Avrupa'ya, 31 bini Lübnan'a, 17 bini Ürdün'e, 8 bini Türkiye'ye, 6 bini Mısır'a ve yaklaşık bini de Gazze'ye kaçtı.

İngiltere Başbakanı Theresa May, daha önce yaptığı bir açıklamada, "İsrail devletinin kurulmasında sahip olduğumuz rolden dolayı gurur duyuyoruz ve kesinlikle deklarasyonun 100'üncü yılını gururla kutlayacağız." demişti.

Filistinliler deklarasyon sebebiyle İngiltere'den Filistinlilerden özür dilemesi, Filistin devletini tanıması ve İsrail işgalini kınamasını isterken İngiltere bu talepleri reddediyor.

İngiltere'ye 'tarihi sorumluluğu üstlen' çağrısı

Filistin Sivil Toplum Örgütleri Ağı, İngiltere'den Balfour Deklarasyonu nedeniyle Filistin halkının yaşadığı felaketlerin sonuçları karşısında tarihi sorumluluğunu üstlenmesini talep etti.

Filistinli 133 sivil toplum örgütünü barındıran Filistinli Sivil Toplum Örgütleri Ağı'ndan yapılan yazılı açıklamada, "İngiltere'nin uluslararası kanunları göz ardı eden, insan hakları ihlallerine devam edilmesine katkı sağlayan yanlış tutumunu düzeltmeye çalışması gerek." denildi.

İngiltere'den Balfour Deklarasyonu ile Filistin topraklarında İsrail devleti kurulmasına yol açarak Filistin halkının yaşadığı felaketler karşısında tarihi sorumluluğunu üstlenmesi istenen açıklamada, deklarasyonun İngiltere'nin savunduğunu söylediği insan hakları, adalet ve özgürlük değerleri ile çeliştiği belirtildi.

"Balfour Deklarasyonu, modern tarihin şahit olduğu en büyük etnik temizlik ve zorla göç ettirme suçunun temellerini attı." denilen açıklamada, "Filistin halkı, bu deklarasyonun bedelini çok ağır ödedi ve ödüyor. İşgalci İsrail güçleri, insanlık suçu sayılan suçlarına devam ediyor." ifadeleri kullanıldı.

Açıklamada ayrıca İngiltere hükümeti, BM ve uluslararası toplumdan Filistin halkının yaşadığı trajediler karşısında tarihi ve ahlaki sorumluluğunu üstlenmesi, uluslararası meşru kararlara saygı duyulması için çalışması talep edildi.

FHKC'den İngiltere Başbakanı'na tepki

Öte yandan Filistin Halk Kurtuluş Cephesi (FHKC) de İngiltere Başbakanı Theresa May'in "İsrail devletinin kurulmasında sahip oldukları rolden dolayı gurur duydukları ve Balfour Deklarasyonu'nun 100. yılını gururla kutlayacakları" yönündeki sözlerine tepki gösterdi.

FHKC'den yapılan yazılı açıklamada, "İngiltere'nin Balfour Deklarasyonu'nu çıkararak Filistin halkına karşı işlediği suçu itiraf etmemesi ve özür dilememesindeki ısrarını şiddetle kınıyoruz." denildi.

Ortak bir tutum sergilenmesi için Filistinli tüm ulusal kesimlerin birlikte çaba göstermesi gerektiği vurgulanan açıklamada, İngiltere'nin siyonist yanlısı politikaları karşısında ortak tutum sergilenerek daimi bir çalışma benimsenmesi gerektiği kaydedildi.

İngiltere Başbakanı May, 25 Ekim'de yaptığı açıklamada, İngiltere Parlamentosu'nun alt kanadı Avam Kamarası'nda gerçekleştirilen "Başbakan'a Sorular" oturumunda yaptığı açıklamada, "İsrail devletinin kurulmasında sahip olduğumuz rolden dolayı gurur duyuyoruz ve kesinlikle deklarasyonun 100'üncü yılını gururla kutlayacağız." demişti.

Yorumlar