Osman Hulusi Boyraz

Osman Hulusi Boyraz

Onu bu evde istemiyorum

Size iki iyi ahbabın hazin hikayesini anlatayım. Metin’le Ekrem çok iyi arkadaştırlar. Ta üniversite yıllarından süregelen bir dostlukları var. Bir sürü şeyi paylaşmışlardı...

Size iki iyi ahbabın hazin hikayesini anlatayım. Metin’le Ekrem çok iyi arkadaştırlar. Ta üniversite yıllarından süregelen bir dostlukları var. Bir sürü şeyi paylaşmışlardı, gün oldu bir sigarayı döndüler aralarında, gün oldu birinin harçlığıyla ikisi bir geçindiler. Gün oldu ikisi birden aç kaldı ama birbirilerine tutundular. Öyle sağlam dost oldular ki gören herkes imrendi. Okulun zengin bebeleri bile onların sahip olduğuna sahip değillerdi. 

Yoksullardı ama olsundu lan, bir paket sigara alacak parayı buldular mı, kirasını zor denkleştirdikleri evlerinin balkonuna kurulur, demledikleri çayla saatlerce oturur, muhabbetin anasını ağlatırlardı. Başka arkadaşları da bekar evinde kalıyordu ama başkalarının evinde olmayan birşeyler vardı bu bizim kafadarlarda. O yüzden misafirleri eksik olmaz, salondaki kanepe boş kalmazdı. 

Bir gün gelecek o okul bitecekti, ikisi de birer iş bulup para kazanmaya başlacaktı, asıl o zaman görecekti millet, asıl o zaman muhabbetin cafcaflısını yapacaklardı. Yıllar böyle gırgır şamata geçip gidiyordu. Artık üniversitenin son sınıfındaydı bizim kafadarlar. O gün Ekrem’in dersi erken bitmiş önceden sözleştikleri üzere Metin’in sınıfının önüne gidip beklemeye başlamıştı. Ders bitti, sınıftakiler yavaş yavaş çıkmaya başladı, Ekrem’in gözleri Metin’i arıyordu ama bir an birine takıldı gözü, takıldığı gibi de kaldı. Aman Ya Rabbi, bu nasıl güzellikti, sen de peri kızı ben deyim masal prensesi. Dümdüz saçları, bembeyaz teni, kocaman gözleri, başı dik herkesten başka yürüyüşü. Kimdi bu kız, neciydi bilmiyordu ama içi orta temmuz sıcağında kavruluyordu garibimin. Görür görmez vurulmuştu. 

Sonra Metin geldi, geldi gelmesine de Ekrem çoktan gitmiş, kaybolmuştu peri kızının yürüyüşünde. Bir iki dürtmeden sonra anca ayılabildi. Ne selam ne sabah, kurbanın olam Meto, ocağına düştüm kirvem bu kızla tanıştır beni. Üç gün beş gün derken Meto birgün tanıştırdı bunları. Kızın adı Sevda, Ekrem’inki kara sevda. Şansı varmış, Sevda da ortak oldu bu sevdaya. Gün oldu okul bitti. Bir iki ay tatil, sonra iş aramalar, iş bulmalar. İkisi de hayal ettikleri işleri buldular.  

Bir yıl geçti, aileler mevzuya dahil oldu, Ekrem’le Sevda girdiler dünya evine. Düğünde en çok Ekrem oynadı. En çok da o sevindi ne yalan söyleyim. Bal ayı oldu bal yılı, mutluluktan uçuyorlar. Metin’i sık sık yemeğe çağırıyorlar, o eski günlerden söz açılıyor, özlemler dillendiriliyor, çay üstüne çay, sigara için sık sık balkona çıkmalar, sıcak havalarda zaten balkondalar. Keyiflerine diyecek yok. 

Metin işinde oldukça başarılı bir bankacı. Kredi açma konusunda rekorlar kırıyor, kimse onun kadar kredi veremiyor. Bir iki küçük mudisinin haricinde kredi verdiği herkes tıkır tıkır yapıyor ödemelerini. Bir gün bir adam geldi bankaya, referansları sağlam, banka müdürlerinin isimleri falan zikrediliyor, o müdürlere sorduruluyor. Hepsi de doğruluyor adamın dediklerini Allah için. Neyse, bu adam yüklü miktarda kredi çekiyor bankadan. Bir ay geçiyor, iki ay geçiyor, üç ay geçiyor. Adamdan ses yok. Kredinin geri ödemesine başlaması gerekiyor, nerede bu adam? Bir ihtarname gönderiyorlar adamın işyerine, yine tık yok. İş başa düşüyor, Metin arıyor adamı. Telefonlar kapalı. Referans olan banka müdürlerini arıyor, onlar da arazi. Bu iş öyle üçyüz beşyüz binlik kredi de değil ki. Adam milyonları çekmiş ortada yok. İş polise aksediyor. Çok geçmeden işin kokusu çıkıyor. Müdürler de diğer referanslar da tezgahın içindeymiş, böyle üç başka bankadan daha kredi çekmişler. Hepsi yurtdışına kaçmış. Açılan soruşturma sonrası bizim oğlan açığa alınıyor, banka bu dinler mi, bizimkine de dava açıyor. Bizimki her ne kadar ben de mağdurum dese de dinleyen kim. Herşey bir anda tersine dönüyor.

En büyük destekçileri Ekrem ve Sevda. Karı koca moral veriyor yanında oluyorlar. Dostlar böyle günler için var nasılsa. Her dalı kopan Meto, Ekrem’ine, kardeşine tutunarak ayakta durmaya çalışıyor. Zaman durmuyor, bir ay iki ay üç ay derken soruşturma sürüyor, Meto ne kadar uğraşsa da başka bankada iş miş bulamıyor. Üç beş birikmişi de suyunu çekince kirasını ödeyemeyecek hale geliyor. Hadi buyur, sokakta kaldı. Kalır mı hiç, dağ gibi dostu Ekrem var. 

Sevda’yla gelip alıyorlar, valiziyle birlikte onların evine geçiyor. İlk zamanlar hoş beş moral destek neyse günler geçiyor. Ama her geçen gün, Sevda’dan biraz daha soğuk bir enerji alıyor Metin. Zaten rahat hissetmiyor da gidebilecek ikinci bir yeri yok ki. Ama arkadaşlarını da huzursuz etmek istemiyor. Meselenin üstüne varmıyor yine de.

Bir kaç zaman sonra akşam saati, salonda Ekrem’le oturuyorlar televizyon açık ama sesi kısık, muhabbet ediyorlar. Derken içeriden Sevda’nın sesi geliyor, Ekrem’i çağırıyor, kızgın bir ses tonu duyuyor ikisi de. Neyse Ekrem kalkıp gidiyor yatak odasına, çok geçmeden gelen seslerden anlaşılıyor meselenin Metin’in uzayan mecburi misafirliği olduğu. Sevda’nın sesi duyuluyor, ‘’Artık yeter, kaç ay oldu, ne huzurumuz kaldı ne düzenimiz, benimle mi evlisin onunla mı evlisin belli değil. Ben daha fazla bu duruma katlanamıyorum. İyi düşün taşın, ne yapman gerektiğini biliyorsun. Ben onu bu evde istemiyorum’’ 

O an o kadar zordu ki ona, o kadar ağırdı ki duydukları, o kadar geliyordu ki duvarlar üstüne, Metin keşke dünyaya gelmeseydim, keşke ölseydim diye geçirmeye başladı içinden. Bir yandan soğuk soğuk terliyor bir yandan alevler arasında kalmışçasına yanıyordu. O zamana kadar öyle kötü hissetmemişti hiç. O his çok kötüydü, utanç mı, çaresizlik mi, acizlik mi yoksa hepsi birden mi? Canını en çok yakan da bu sözleri en yakınlarından duymak olmuştu. 

Kıssadan hisse mi istiyoruz? Suriyeliler evine geri dönsün diyenler, Suriyeliler sınır dışı edilsin diyenler. Size gün gelir siz de Suriyeliler gibi olursunuz demiyorum. Gün gelir Metin gibi olabilirsiniz diyorum. Çıkarın bu kıssadan hissenizi.

Diğer Yazıları

Yorumlar